Eve yaklaştığımızda gözlerim açılmamak için direniyordu. Selim'i seyrederken daldığım uykuda bu kez ne beyazlılar vardı ne de kötülükler. Rüyamda, yatağa her zamanki gibi yüz üstü yatmış, Selim ve onun sırtında duran minik bir bebek gördüm. Bu bebek de nereden çıktı derken yaklaştıkça bebek değil de üç dört yaşlarında mavi gözlü, saçları benim şu anki saçımın renginde çok şirin bir kız çocuğu olduğunu gördüm. Minik kız beni görünce Selim'in sırtından inerek bana doğru atıldı.
“Anne!” dedi.
Çok tatlı bir sesi vardı. Gözleri en az Selim kadar ilgi ve saf sevgiyle bakıyordu bana. Şimdiye kadar hiç böyle sevilmemiştim. Bu sevgi öyle yoğundu ki gülümseyip kızı öperken bile gözlerimden yaş geliyordu.
“Annem geldim. Benim tatlı kızım bugün ne yaramazlık yapmış bakayım?” diyerek kızı sımsıkı sarıp başının tepesine bir öpücük koydum. Üzerinde şirin mini askılı bir elbise, fırfırlı çoraplar, pembe bir ayakkabı vardı.
“Anne, Aslı teyze nerde?” demesiyle hiç düşünmeden cevap verdim. “Mustafa amcayla atta gitti kızım yarın gelecekler!”
O arada uyanıp bize bakan Selim'e bir bakış atıp kıza döndüm ve “Buse, babaya gülücük cezası...!” dedim.
Kucağımdaki kızla beraber yatağa atlayıp Selim'i öpüp gıdıklamaya başladık. En son hep beraber kahkaha atarken pencereden odaya vuran ışık gözlerimi almaya başladı.
“Melisaaa! Kalk artık bebeğim!” sesiyle kıstığım gözlerimi açıp yatakta bir an Buse ve Selim'i arandım. Yok! Off ne rüyaydı. Gözlerim yanarken hafifçe hıçkırınca omzuma sarılan kolları hissettim. Kendimi o kollara bırakmamla hafifçe sakinleşip Selim'in merakla dikilmiş gözlerine baktım.
“Ne oldu bebeğim, yine mi kabus?” diye sorduğunda bir kez daha hıçkırınca Selim'in kaşları çatıldı. Tam ağzını açacakken “hayır, sadece çok güzel bir rüyaydı,” dedim. Öyle gerçekçiydi ki... Tekrar hıçkırdım. Sonra uzun zamandır göz ardı ettiğim bir gerçeği fısıldarken duydum kendimi.
“Selim eğer bebeğimiz olmazsa üzülür müsün?” Benim bebeğimin olması ihtimali çok düşüktü. Beni geri gönderdikleri zaman söylemişlerdi. Ben Selim'le bu aşamaya kadar gelmeyi beklemediğim için pek de umursamadığım gerçek şimdi canımı yakmaya başlamıştı.
Selim, “ben senden başka bir şey istemedim ki... Hem bebekler sıkıntı çıkarır. Ben sevmem ağlayan zırlayan bir şey sürekli etrafta. Hadi kalk kahvaltı yapıp okula gidelim, dersleri iyice saldık,” dediğinde biraz gülümseyip ayaklandım. Mutfağa geçtiğimizde gözlerim şaşı olacaktı az kalsın. Hangi birine baksam hangisini tatsam diye karar verememiştim. Selim o kadar çok şey koymuştu ki sofraya! Bir de gidip çiçek almış masaya benim için ya (beyaz güller)! Biri bu adama beyaz sevmediğimi söylesin bence. Bende beyaz korkusu var arkadaş ya! Beyaz gül desenli peçeteler, servis tabağı bile uyumlu. Masa örtüsü dahil her şey o kadar şirin olmuş ki bir an dokunmasak da böyle kalsa mı diye düşünmeden edemedim. Sonra günlerdir aç olan midemin isyanıyla Selim'in çektiği sandalyeye oturup deli gibi yemeye başladık.
“Dersten sonra alışverişe gidelim. Düğüne çok az kaldı, üç gün kadar,” dediğinde ağzımdaki gül reçeli ve ekmeği yutmaya çalışıyordum.
Hızla doğrulup “o kadar şey nasıl yetişecek Selim?” diyerek mutfakta turlarken Selim belimden sarılıp dudağımın kenarına bulaşmış reçeli baş parmağı ile silerek ağzına götürdü.
“Sadece gelinliğin ve kullanacağın diğer şeyler eksik, geri kalan her şey halloldu bile,” dediğinde rahat bir nefes aldım.
“Biz gelinlik bakarız, yüzük seçeriz bugün seninle,” diyerek sildiği yeri hafifçe öperek geri çekildi.
“Senin için bir şeyler aldırdım Mine'ye okula giderken giyebilirsin,” dediğinde elimle alnıma vurdum. Ben bunu hiç düşünmemiştim ya! Selim'in her şeyi benim için düşünmesine o kadar alışmıştım ki.
Ben reçelden ve peynirlerden az az yiyerek hepsinden tatmaya çalışıyordum. Giyinmek için odasına giden Selim'in mutfağa girmesiyle hızla yatak odasına koşturup hemen odadaki banyoya gittim. Dolapları karıştırıp yeni bir diş fırçası buldum. Hızla üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup duşun altına girdim. Seri bir duş alıp yine dolapta bulduğum Selim'in havlusuna sarılıp çıktım. Saçlarımı kurutup yatağın kenarına koyulmuş kot pantolon ve ince kırmızı bir gömlek ve ayağıma da buz mavisi rengindeki spor ayakkabılarımı giyerek aynanın karşısına geçtim. Yüzüm biraz soluk olsa da gözlerimin altındaki morluklar artık neredeyse geçmek üzereydi. Dudaklarıma kırmızı bir ruj sürerken aynada elimi görmemle ufak bir çığlık çıktı dudaklarımdan. Selim odaya dalınca “Yüzüğüm,” dedim üzgünce. Saklayamazdım sürekli yanımdaydı illaki parmağımda olmadığını fark ederdi.
Selim, rahat bir nefes alıp saçımı öptü ve çekmeceyi açıp yüzüğümü eline aldı. “Hastanede yatarken çıkarmışlardı. Ben de geldiğimizde kaybolmasın diye buraya koymuştum. Ne zaman aklına gelecek diye bekliyordum açıkçası,” deyince mahcup bir şekilde elimi uzattım. Yüzüğü yeniden elime takıp elimi dudaklarına götürdü. Yüzüklü parmağımı öpüp elimi sımsıkı kavradı.
“Hadi bebeğim insan içine karışalım biraz,” dedi. Aşağı indiğimizde kapıda bekleyen korumalara sırıtarak baktım. Hepsi siyah spor kıyafetler giymiş, kaslı kaba saba adamlardı. Güçlü görünüyorlardı ama yine de içim rahat etmedi. Birini yanıma çağırıp direkt yüzüne bir yumruk çaktım! Yumruğum yüzüyle buluşmayınca sırıttım. “Kalabilirler,” dediğimde Selim de “İşe alındınız,” dedi adamlara gülümseyerek. Demek benim böyle bir şey deneyeceğimi biliyordu.
Adam yakında aklımdan geçenleri de okur o zaman ayvayı yediğim kesin benim.
Okula giderken Selim'e türlü türlü maskaralık yapıp çatık kaşlarını biraz da olsa düzeltebilmiştim. Okula girdiğimizde etrafımızda dolaşan korumalardan yumruk salladığıma gülümsedim. Yürümeye başladığımda birinin koluma atılmasıyla dondum kaldım. Kollarımdaki Mine! Gözleri kırmızı, hâlâ ağlıyor.
“Ben sana çok alışmışım Melisa. Seni bu kadar sevdiğimi bilmiyordum, sen hastanedeyken Selim odana hiçbirimizi sokmadı. Seni çok merak ettim,” diye hızlı hızlı bağıra çağıra konuşuyordu. Melih, Mine'yi çekip boynumdan ayırmaya çalışınca Mine'nin hepimizi şaşkına çeviren konuşması güne damgayı vurdu.
“Bıraksana hayvan! Bırak lan arkadaşıma sarılmama bile karışıyorsun. Yeter be. Ben buyum arkadaş ister beğen ister beğenme. Yeter be incele incele kopacağım anasını satayım. Bıraksana ayı! Odun herif,” diye saydırırken herkes şaşkınlıkla Mine'yle bana bakıyordu. Melih'e baktığımda sırıtıp Mine'yi inatla çektiğini gördüm. Pislik, kızı bilerek küfür yemek için çekiştiriyordu belli ki. Kahkaha atarak Mine'ye sarıldım. Benim kollarımı çözmemle birlikte Melih, Mine'yi omzunun üzerine atarak Mine'nin bağırışları arasında yanımızdan uzaklaştı.
Tam sınıfa doğru yürümeye başladık, Mustafa piçi koşarak gelip kucakladı beni. Dünya etrafımda dönerken kahkaha atıyordum. Önden hızla giden Mine'yi takip eden Melih de gruba katıldı. Selim'e doğru yaklaşan kızı görmemle kaşlarımı kaldırmam bir oldu.
SELEN! Bu kızın ne işi var burada?
“Selim Bey bir dakika bakar mısınız?” demesiyle hepimiz ona döndük. Yine ne yumurtlayacaktı merak ediyorum. Bu kız hep böyle kafasına estiği gibi davranır. Başına türlü iş açar temizlemesi de bana kalırdı. Hâlâ aynı mal, acaba şimdi neyin peşinde merak ediyorum. Selim soru sorar gibi kaşının birini kaldırıp ciddi bir ifadeyle Selen'e dönerken, ben ise grubun geri kalanıyla beraber Selim'in yanında bekliyordum.
“Yanınızdaki kızı tanıyorum,” dediğinde aha şimdi sıçtın dedimse de yüzümdeki donuk bakışları sabitleyip Selim kadar iyi olmasa da ben de tek kaşımı kaldırdım. Bilmesine imkan yoktu!
“Yazık ediyorsunuz kendinize. Bu kızın bizim okulda çıkmadığı kalmadı. Her gün biriyle yatağa girip çıkıyordu. Sizin yanınıza yaklaşmak için burun estetiği bile oldu, çıkarcı ve paragöz olduğunu söylüyorlar,” demesiyle hafifçe sırıttım.
Selim hâlâ kıza bakarken bir an bana bakıp gülümsedi. Hızla tek gözünü kırpıp Selen'e dönerek “Defol, aramızdaki her şey bitti Melisa! Yüzünü bile görmek istemiyorum. Demek her şey param içindi!” demesiyle hızla rolüme büründüm. Selim'e adım adım yaklaşarak bir yandan yalvarıyordum.
“Hayır, hayır bunlar yalan aşkım! İkimiz bir fidanın güller açan dalıydık hani. Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar gibi olmaktan sıkılmıştın hani. Benimle yaşlanacaktın, pembe panjurlu evimiz olacaktı?” diyerek yalandan ağlamaya başladım.
Selim konuştuğunda rol yaptığını bilmesem ben bile inanacaktım o derece sert konuşuyordu. İlk kez kulübede duyduğum ses tekrar defol diyerek bana bağırınca “Bana acımıyorsan bebeğimize acı!” dedim gözlerim tekrar sabah gördüğüm rüyanın etkisiyle yaşarırken, Selen'in attığı kahkaha artık son damla olmuştu benim için. Selim'i kolumla kenara çekerken Selen'in saçlarına asılıp tenha bir köşeye çektim. Arkamdan kahkahalarla gülen gruptakilere elimle bekle işareti yapıp Selen'i ağacın birine itekledim. Sırtını ağaca çarpıp yere düşünce bez bebek gibi bacakları açık, kolları yanında sallanır bir şekilde oturup kalmıştı ve şaşkın şaşkın bana bakıyordu. Gücüme şaşırmıştı. Hızla üzerine eğilip saçından tutup tekrar ayağa kaldırıp tekrar ağaca vurdum sırtını.
“Okuldaki herkesle yatan kız hâlâ bakire! Okulda herkesle yatan kız Selim'den başkasını öpmedi ve öpmeyecek. Okulda herkesle yatan kız bu okula geldiği günden beri Selim'den bir gün ayrı kalmadı. Okulda herkesle yatan o kız senin ölen en yakın arkadaşınla ilgili anlattığın uyduruk hikâyeyi herkese anlatacak. O kız var ya herkesle yatan bir fahişe olmana rağmen, senin için ölen arkadaşının hoşlandığı çocuğu ayartmak için herkese yalan söylediğini anlatacak, o kız sen bu okuldan bugün kaydını sildirip defolup gitmezsen tam burada ecelin olacak!” diye saydırırken hıçkırarak ağlayan Selen'in yanına Eren koşarak gelmişti. Eren'in kolundan tutan Selim'in korumalarına baktım. Etrafımızda bir sürü kişi birikmişti.
“Şimdi herkese ne kadar adi bir orospu olduğunu anlatacak mısın ben mi anlattırayım!” diye bağırdım. Hıçkırarak anlatmaya başladı.
“Selim'i nişanlısından ayırıp Selim'i ayartmak için yalan söyledim, ben en yakın arkadaşım olan kızın ölümüyle ilgili yalan söyledim. Ayağı kayıp yatın korkuluklarına tutunup benden yardım istediğinde korkması için bilerek yavaşça hareket ettim. O an yat sallanınca Melisa suya düştü. Yüzme bilmediğini bilmiyordum,” demesiyle yüzüne bir tokat patlattım ki sesini duyan herkes yüzünü buruşturdu. Tokadın etkisiyle başı yan tarafa kayarken daha çok ağlamaya başladı.
“Ben yüzme bilmediğini biliyordum! Çocuklar ona yardım edecekleri zaman bayılmış taklidi yaptım. Çünkü benim ailem dahil çevremizdeki herkes onu seviyordu. Bana da onun arkadaşı olduğum için tahammül ediyorlardı. Bu duyguyla büyümenin nasıl bir his olduğunu anlayamazsınız!” diye bağırıp duygu sömürüsü yaparken kulağına eğildim.
“Melisa seni çok severdi ama...” diyerek yumruğu gözüne geçirdim.
Telefonumu çıkarıp sözde kuzenim olan Cemil'i aradım. Durumu anlattım. Birilerini gönderdi. Bu arada helal olsun demeyi de ihmal etmedi.
Bana bakan kalabalığa aldırmayıp Selim'e sarılıp ağlamaya başladım. Kardeşim dediğim kız resmen bilerek ölüme terk etmişti beni. Kaybettiğim hayatıma, aileme, en yakın arkadaşıma üzülüyor, kazandığım Selim'e, arkadaşlara, aileye ve yeni hayatıma seviniyordum. Bir yandan üzgün olduğum için bir yandan da mutlu olduğum için uzun süre ağladım. İçimdeki zehri gözlerimden tamamen akıtana kadar artık yaş akmayana kadar ağladım