Selim'den.
Uyku sersemi açtığım gözlerimle Mustafa ile olan konuşmasını duyduğumda sırıtsam da üzerinde bu elbiseyi gördüğümde Melisa ile aynı evin içinde ona dokunmadan duramayacağımı bildiğim için hemen doğrulup olaya müdahale ettim. Hızla evden çıkıp bara gittik.
Gülümseyerek mikrofon elinde şarkı söyleyen Melisa'yı izliyorum. Sesini duymak bile bana huzur verirken söylediği şarkıyı dinlemek tarif edilemez bir şeydi. Melisa'nın benim için ne demek olduğunu söylemek gerekirse tek kelime yeterli olacaktı: Ev
Şu yaptığı hareketleri başkası yapsa güler geçerdim ama Melisa yapınca gözüme güzel görünüyordu. Yanına gittim, duyuruyu yaptım. Gözler ikimize dönerken içimden sürekli geçirdiğim şu cümleyi tekrarlamadan edemiyordum. “Ben bu melek gibi kızı hak etmek için kime, ne iyilik yapmıştım?”
Melisa sahneden inip masaya doğru yürürken kendi kendine söyleniyordu yine. Fırsatını yakalayınca yine utandırdım. Yüzü kırmızı güllere dönerken ona olan sevgim, sarılma isteğim bir kat daha artıyordu. Elbisesine her baktığımda gözlerimi kapatıp dikkatimi bir başka yöne çeviriyordum. Onu daha fazla izlemeye devam edemeyeceğimi anlayınca kalkıp devir işlemlerini halletmesi için bizim kel müdürü bulmaya gittim. Melisa'nın gerçekleri öğrenme riskini göze alamıyordum. Bu bar benim değildi sevgili nişanlımın düşündüğünün aksine. Patronu silik herifin tekiydi. Benden ve ailemden it gibi korkardı. Pek çok şirket, arsa, çiftlik, otel sahibi olmamıza rağmen böyle bir yer almayı hiç düşünmemiştik niyeyse.
Kel müdürle konuşurken göz ucumla Melisa'yı takip ediyordum. Benim yokluğumu hemen fark edip ayağa kalktı. Gözlerini kapatıp kaşlarını çattı. Dışarıdan gören biri dikkatini toplamaya çalıştığını düşünürdü. Açıkçası ne yapmaya çalıştığını pek anlamadım. Kolay sarhoş olan biri de değildi. Önceki sefer içtiklerinin yanında bugün içtiği bir şişe tekila, birkaç kadeh kokteylin lafı bile olmazdı. Gözlerini açtığı anda kafasını kaldırıp direk benim olduğum tarafa bakınca gülümsedim. Sanki içinde benim için yerleştirilmiş bir pusula vardı bu kızın. Normal pusulalar kuzeyi gösterirken Melisa'nın pusulası sadece beni gösteriyordu ve ben bundan oldukça fazla hoşlanıyordum.
Ailemin yanındayken yüklendiğim negatif enerjinin çoğu kısmını almıştı Melisa. Babam ve Mustafa'yla tartışırken elimdeki viski bardağını fena sıkmıştım. Bardağın kırılması ve Melisa'nın odaya dalması arasında geçen süre oldukça kısaydı. Kapının dışında bekleyip beklemediğini merak ediyordum doğrusu. Babam o gittikten sonra kaldığı yerden beni azarlamaya devam etmişti. Bense sırıtıyordum. Çünkü ne kadar itiraz ederse etsin bu kızla evlenmeye kararlıydım.
“Ben senden izin istemeye gelmedim baba, ben sizinle tanıştırmaya getirdim onu fark etmedin mi? Kurduğum o kadar cümlenin içinde hiç izin kelimesini duydun mu?” dememle babamın suratı daha da kararırken kaşlarını tamamen çatmıştı. Babam yaptığımız işlerden haberi olmayan saf bir kızı kandırıp evlenecek olmamdan yakınıyordu. Az da olsa haberi olduğunu ve gayet iyi tolere ettiğini söylediğimde ancak susabilmişlerdi.
Depodaki ziyaretinden haberim olmadığını sanan Melisa fazlasıyla yanılıyordu. Telefonunun sinyallerinden depoya kadar peşimden geldiğini öğrendiğimde önce biraz sinirlensem de beni merak ettiği için geldiğini anladığımda kızgınlığım daha çok sevgi olarak geri dönüş yapmıştı bana.
Mustafa dayanamayıp Ethem baba diye lafa girecekken babamdan fırçayı yemişti. Mustafa malı babamın amcası olduğunu unutuyordu bazen.
Tam babamın onay vermesinden ümidi kesmiştim ama Mustafa'ya bakıp gülerek (ki bu çok nadir yaptığı bir şeydir) “Nasıl fırlattı ama seni,” demesiyle gerilen sinirler biraz da olsa yumuşamıştı.
Eve gitmek için yola çıktığımızda biraz halsizdi. Yoruldu tabii kız, ben bile buraya gelmeden önce uyuyakalıyordum, bu kızın yapmadığı şey kalmamıştı. İçimden kendime milyon küfür saysam da eve gidince telafi ederim diyerek susuyordum.
Onun da bana biraz alışması için özel bir sürpriz hazırlamıştım. Gördüğünde yüzünde oluşan ifadeyi merak ediyordum.
Her zaman bıcır bıcır konuşan, şarkı söyleyen kızdan eser yoktu, önüne sabit boş bakışlarla bakıyordu sürekli. Başını sağa sola sallıyor kendine gelmeye çalışır gibi kendi kendine söyleniyordu. Ne yani cidden sarhoş mu olmuştu?
Onu kendine getirecek şeyin utanması olduğunu biliyordum. Arabayı durduğumda kendime biraz çekerek “O elbiseyle bana ne yaptığını biliyorsun değil mi?” dediğimde hızla bana döndü. Gözlerime ilk defa görmüş gibi korkarak bakıyordu. Sanki beni hiç tanımıyor gibiydi. İlk karşılaştığımızda bile böylesine yabancı hissetmemiştim kendimi. Evinden atılmış, beş parasız, aç susuz soğukta kalmış bir çocuk gibi hissettim bir an kendimi. Benden kaçmak için gerileyerek kapıya yaslandı. Bir yandan da kapıyı açmaya çalışıyordu. Arada iyi geceler gibi bir şeyler geveleyip arabadan çıkmaya çalıştı. “Senin yerin artık benim yanım,” dediğimde daha bir korktu. Yine bir şeyler zırvalayıp korku dolu bakışlar atmaya devam etti.
Arabadan çıktığımızda durmadan konuşuyor, şarkı söylüyor, ayakta zor duruyordu. Kolumu beline dolayarak eve götürmem resmen bir işkenceye dönüştü. Durduk yere ağlıyor sonrasında deli gibi gülmeye başlıyordu.
Sonunda daireme çıktığımızda bana bakıp “neyin kafasını yaşıyorum bilmiyorum ama kafam çok güzel” demesiyle kaşlarımı çattım. Sarhoş olmadığını anlamıştım. Birileri içkisinin içine hap karıştırmış olmalıydı. Muhtemelen bardayken rezil olmasını beklemişlerdi ama Melisa'nın bünyesi hayli sağlamdı. Hayvan herifler içkiyle bu tür ilaçların karıştığı zaman ölümcül etkileri olabileceğini bilmiyorlar mıydı? Belki de biliyorlardı. Benim canımı acıtmak için bilerek zarar vermek amacıyla içirmişlerdi. Benimle ilgili en ufak değişimi fark eden Melisa bunu nasıl anlamamıştı bilemiyordum. Bunları düşünürken Melisa'nın sesiyle çattığım kaşlarımı düzeltmeye çalışıp ona döndüm.
“Bana bu kafayı yaşatanın kafasını öyle güzel yapacağım ki...” diyordu. “Kimin sevgilisi helal be,” dedim ama gözleri kapanmıştı. Böyle bir madde alan kimse ne yaptığını, hatta kim olduğunu hatırlayamayacak kadar kendini kaybederdi. Bayılmadan önce kendisine ne olduğunu anlamış olmasını takdir etsem de bayılmasıyla korkmaya başladım. Ailemizin yıllardır doktorluğunu yapan Remzi Beyi aradım. Durumu anlattım. Yaklaşık on beş dakikada benim eve geldi. Yakında oturuyordu. Bilerek yakınımda ev almıştık ona çünkü benim yaram berem eksik olmazdı. Bir tarafıma giren mermilerin bir gün işime yarayacağını nereden bilebilirdim. Şimdi neredeyse iyi ki girmişler diyeceğim. Ufacık bir kız beni ne hale getirdi? Ona bir şey olma düşüncesi beni deli ediyordu.
Remzi Bey muayene ettikten sonra tahminlerimizi doğru çıkarmıştı. Yapmam gerekenleri bana anlatıp çıktığında Melisa'yı alıp yatak odama götürdüm. Üzerinde iç çamaşırı kalana kadar soydum. Daha önce de bunu yapmıştım ama o zaman baş ağrısından önümü zor görüyordum. Şimdi baş ağrım olmasa da Melisa'ya bakma fikri canımı sıkıyordu. Utançtan yüzünü kızartamadıktan sonra ona bakmanın hiç eğlencesi yoktu. Kucaklayıp duşun altına gittim. Bembeyaz yüzüyle ölü gibi hareketsiz duruyordu, göz altları morarmıştı. Suyu sonuna kadar açtım. Soğuk su vücuduna değerken ilk başta hiç tepki göstermese de yavaşça inleyip çırpınmaya başlamasıyla derin bir nefes aldım. Duştan çıkmak için yaptığı bilinçsiz hamlelerini engellemek için beline iyice sarıldım. Boynuma dayalı çenesini kaldırıp gözlerime baktı.
“Selimmmmm çooook soğğğuğuk!”
Titreyen çenesinden çıkan cümlelerle az da olsa rahatlarken saçlarına bir öpücük kondurdum. Rahatlamıştım çünkü artık bana o yabancı gözlerle bakmıyordu. Bana güvenen, beni tanıyan, seven gözlerle bakıyordu. Suyu biraz daha sıcak akması için ayarlarken kollarını boynuma dolayıp yanağıma öpücük kondurdu. Yüzüne baktığımda yavaşça ağladığını görünce aklım gitti.
“Ne oldu aşkım? Neden ağlıyorsun?” dediğimde üzgün çıkan sesiyle içim parçalanmıştı resmen.
“Ben özür dilerim. Cidden. Ben asla bilerek öyle bir şey kullanmam. Birisi benim içtiğim bir şeye karıştırmış olmalı. Ne olur beni bırakma Selim. Ben öyle şeyler kullanmam!” demesiyle gülerek daha bir sarıldım. Ben böyle bir güzelliği, böyle bir kalbi nasıl bırakabilirdim ki? Onun yerinde başkası olsa onu koruyamadığım için, sahip çıkamadığım için, başına bunların gelmesine izin verdiğim için beni suçlardı. Melisa kalkmış onu keş zannedip bırakmamdan korkuyordu. Bir de özür diliyordu. Ben böyle bir kalbi nasıl bırakabilirim ki?
Hâlâ tam kendine gelememiş olsa da banyodan çıktık. Böyle bir hapın etkisi uzun sürerdi daha önce görmüştüm. Melisa'yı bir havluya sardıktan sonra bebek gibi kucaklayıp yatağıma taşıdım. Saçlarını ayrı bir havluya doladım. Uzun parlak saçlarına bir öpücük daha kondurdum. Mis gibi kokusunu içime çekip banyoya geçip soyundum. Üstümdeki kıyafetler duşta sırılsıklam olmuştu. Kısa bir duş aldıktan sonra banyoda biraz daha oyalandım, irademe sahip çıkmak istiyordum. Melisa'yı istiyorum evet ama öncelikle onun da beni istemesi gerekiyor. Yoksa ne eğlencesi kalır ki! Hem bu halde beni istese de daha sonra pişman olacağını adım gibi bildiğim için irademi sonuna kadar zorlayıp ona dokunmayacaktım. Kararlıydım sonuna kadar yani.
Banyodayken Melih'i aradım. Telefon çalarken Melih'i düşünmeye başladım. Melih genelde pek sessiz tehlikeli dursa da eline bir kere silah almışlığı yoktur. Benimle ne işi var derseniz ben de bilmiyorum. O grubumuzun dahi çocuğuydu. Görünürde benimle aynı bölümü okuyup, aklı beş karış havada zengin bebesi imajı çizse de aslında öyle değil. Melih zengin olmasına zengin fakat bu aileden gelen bir zenginlik değil. Aklını kullanarak sıfırdan başlayanlardan o. Tam bir teknoloji dehası. Bilgisayar kurdu. Her türlü yasal veya yasal olmayan yazılımdan, programdan, güvenlik sistemi ve kameradan anlar.
İthalat ve ihracatını yapmıyor sadece, imalatını da yapıyor demek pek de yersiz olmaz. Ağzı çok sıkıdır. Söylemek istemediği tek bir kelimeyi bile ağzından alamazsınız. Melih, Mustafa'dan sonra gelen ilk gerçek arkadaşım.
“Alo,” derken nefes nefese gelen sesine sırıtıp okkalı bir küfrettim.
Bu bizim kendi aramızda selamlaşma şeklimizdi. Şerefsiz yine Mine ile yataktaydı. Mine'ye aşık olduğunu düşünmüyorum. Yan yanayken bile aralarında bir uçurum var. Belki de bir başkasıydı bilemiyordum. Umurumda da değildi açıkçası. Benim ettiğim küfrü duyduğunda arkadan bir iki patır kütür ses geldi. Bir kızın şerefsizlik sende yerleşik hayata geçmiş dediğini duyduğumda kahkahama engel olamıyordum artık. Melih ayısı kızın bağırıp çağırmalarına aldırış etmeden kızı evden attı. Kapıyı kapatıp “buyur abi önemli bir şeydir umarım yoksa bu sinirle sana dalmaya gelirim. Sonra doğan yavrumuzun kulağına sürekli senin gece gece ne mallıklar yaptığını anlatırım. Psikolojik sorunlarıyla uğraşıp beynini ütüleyen yedi piçin olur! Bippp bipppp,” diye sövmeye devam ederken iyice sinirlerim zıplamıştı artık.
“Güldük ettik ama artık bir kes!” dediğimde bu kez “buyur abi dinliyorum,” dedi.
“O barın kamera kayıtlarını incele, birisi benim hatuna bir şeyler vermiş haberi olmadan. Bünyesi bu kadar sağlam olmasa o kadar alkolle ölebilirdi Melisa!” derken “Has siktir!” dediğini duymazdan geldim.
“Şimdi iyi, uyuyor. Ben onun yanından ayrılamayacağım için sen o tembel kıçını kaldırıp hemen bara gidiyorsun. Bunu kim yaptıysa canına kastetmiş belli ki. O Murat piçine de anlat mevzuyu bir daha böyle bir hata olursa dinlemem. Bizde birincisi hatadır, ikincisi kasıt bilir o!”
Tam dönüp Melisa'nın yanına gidecekken aklıma ilk karşılaştığımız gece gelince daha bir sırıttım. Beni böyle gülümsetebilen ilk kişi olduğunu fark edince daha bir gülümsedim. İlk adımı attıktan sonra resmen kafamda ışıklar tek tek yanmaya başladı. Düğün salonlarında müzik durduktan sonra yanan spot ışıklarına maruz kalmış kişi gibi beynimin her hücresi tek tek aydınlandı.
Melisa'yı ve o geceyi hatırlarken içtiği onca içkiye, kokteyle rağmen nasıl öylesine ayık kaldığını anımsadığımda bizim malların ne halde oldukları geldi aklıma. Hepsi bilinçsizdi. Her zaman sus pus oturan Mine'nin bağıra çağıra şarkı söylemesi, Merve'nin benim üzerime sakız gibi yapışması, Mustafa ayısının deli gibi peşinde koştuğu Merve'yi tınlamadan başka hatunların koynunda takılıp uyuklaması... Hepsi gözlerimden seri bir şekilde geçerken sinirden ellerimi iyice sıkmıştım. Bunu yapanı ben bir elime geçirirsem!
Adımlarımı hızlandırıp odama geçtiğimde yatağa baktım. Bakmamla kendime bir ton küfür saymam bir oldu. Melisa deli gibi sağa sola kıvranıyor sayıklıyordu. Hızla yanına gidip ateşini kontrol ettim. Ateşi yoktu aksine buz gibiydi. Vücudunda gözlerimi gezdirdiğimde kendime bir kez daha şaşırdım.
Melisa sadece iç çamaşırlarıyla benim yatağımdayken ben banyoda sinirle kim bilir kaç dakika telefonda görüşmüş sonra da aklıma takılan salak nedenlerden bu süreyi daha da uzatmıştım. Melisa bir kez daha mırıldanıp dönerken onu sardığım havludan tamamen kurtulmuş oldu. Şimdi yüzünü yastığıma gömülmüş uzun saçları, yastığımdan taşmış her yere yayılmışken nasıl da güzel gözüküyordu. Açıkta kalan sırtını örtmek için örtüye eğildiğimde sırtı boyunca uzanan kanatlarına dokunma isteğimi göz ardı edemedim. Öyle güzel bir dövme ki sanki insan elinden çıkmamış, her an tüm görkemiyle açılacak ve çırpınmaya başlayacak gibi geliyordu bana. Elim dövmeyi takip ederek boynuna oradan da yavaş yavaş sırtına kayarken kendimi merak ettiği bir şeye dokunma arzusunu bastıramayan bir bebek gibi görüyordum. Sırt kısmında sutyeni ile temas ettiğimde kendime bir kez daha küfrettim. Hâlâ ıslaktı ve ben onun utandırmamak için hasta olma olasılığını hiçe saymıştım.
“Beyaz oda,” diyordu.
“Olmaz dönmem lazım,” diyerek iç çekti. Hafif hafif ağlarken bile adımı sayıklıyordu.
“Bana ihtiyacı var söylemem, onu herkesten korurum, geri dönmeme izin verin. Ben onun meleğiyim evet ama ona aşık bir meleğim aynı zamanda.” Vücudu gittikçe soğurken kasları geriliyor, alnında ter damlaları birikiyordu. Hızla yanına uzandım. Onu kendime daha çok çekerek sarıldım. Sarıldığımı anlamış gibi yavaşça sokuldu. Hâlâ ara sıra mırıldansa da gittikçe gevşeyip rahatlıyor ve daha az sayıklıyordu. Çoğu anlaşılmaz şeyi mırıldarken kaşlarını çatıyor, nefes alırken çatılan kaşları tekrar eski haline dönüyordu.
“O kadar aşığım ki lanet beyaz odanız bile Selim gibi kokuyor!” dediğinde rüyasında bile kokumu almasına sevinirken, duvarlarımın beyaz olmadığını düşünüyordum. Kendini başka bir yerde görüyor olmalıydı. Oldukça etkileyici bir hayal gücü ve bilinçaltı vardı doğrusu. Sayıklarken bile gülümsememe sebep oluyordu. Ona sıkıca sarıldım. Üzerinden kayan örtüyü çekerek ben de uykuya daldım.