Bölüm 8: Korkma ben seni korurum

643 Words
“Vizeye girmeden 100 alacak şarkıyı söyleyen.” dedi. Bu fırsat kaçmaz dedim elimi kaldırdım. Çıkıp milletin önüne elime mikrofonu aldım. Başladım şarkıya. Tabii kendi yorumumla Ave Maria... Sınıftakiler şaşkınlıkla kafalarını kaldırıp bana bakmaya başladı. Sınıfın geneli şoktaydı. Şoktan çıkan birkaç kişi ritim tutmaya başlamıştı. Birkaç kişi de eşlik etmeye çalıştı, beceremedi. Korece söylüyordum çünkü. O kadar Kore dizisi izlememin bir faydası olmuştu. Yok be şaka yaptım. Bir ara merak edip kendim öğrenmiştim Korece'yi... Neyse bilmesem de sıkıntı yok, melek olunca ufak tefek güçlere sahip olduğumuzdan bahsetmiştim. Bu da onlardan biri ya işte... Ne umdular ne buldular he he. Ya bu şarkının orijinalini dinlerken milletin uykusu gelir, söyler miyim hiç? Bu sınıf bilmez ama bu hocanın dersinden geçen çok az öğrenci var. Geçebilenlerden biri de yakın arkadaşlarımdan biri. Pratik sınavında tekniğe bakmaz. İlgi çekip çekmediğine bakar demişti bir ara. Çıkıp direkt o şarkıyı söylesem muhtemelen kırk anca verirdi, o da kaşımın gözümün güzelliğine. Çünkü millet uyumaya başlardı. Bir tek dikkatle bakmayan Selim vardı. Pislik yapıyordu biliyorum. Dinlemiyor gibi yapacak notumun düşmesine sebep olacaktı. Ben seni koruyacağım diye gelip şarkı söyleyeyim, sen beğenme! Bittin sen Selim, ileride bunları tek tek çıkaracağım senden. Tüm sınıf alkışlarken iyice gaza gelip sesimi yükselttim. Sonra sesimi azaltıp yavaşlayarak şarkıyı bitirdim. Hoca tam yerine geç diyecek eline not defterini aldı. Bu Selim atladı: “Bence İngilizce bir şarkıda da sesini duyalım arkadaşın, sesi çok güzelmiş,” dedi. “Sebep?” diyerek Selim'e döndüm. Aha sırıttı. Bittin oğlum sen. Tam unutmuştum yine sırıttın ya aklıma getirdin. Yiyeceksin tükürüklü kâğıdı az kaldı. Hoca bana dönerek "Seç istediğin şarkıyı söyle." dedi. (Selim hafiften morardı mı? Yok bana öyle geldi galiba) “İstek var mı arkadaşlar?” dedim sınıfa bakarak. (İngilizce repertuarımı sınıyorlardı akıllarınca. “Senin yaşın kadar benim İngilizce dinlemişliğim söylemişliğim var be demeyi isterdim ama ne yazık ki durum öyle değildi. Oğlum bir kere senin karşında Beyazlıların biricik çömezi var. Bizim de kendimize göre bazı yeteneklerimiz var, he he.) Her kafadan bir ses çıktı. Biri de çıkıp hocam ben gitarla çalarım arkadaş “Come Along,” söylesin dedi. Biri Don't Speak söylesin dedi. Yine her kafadan ayrı ses çıkmaya başlamıştı. Herkes kendi sevdiği bir şarkıyı söylüyordu. Biri de şu sanatçının şu parçasını söyle demiyordu. Bunların alayı cahilliktendi işte. Şimdi sorsam, kimin şarkısı o Don't Speak, diye; oturur kalırlardı mesela. Bir an önce karar verseler de söyleyip kurtulsam diyordum içimden. Sesler öyle çoğalmıştı ki kafamda dönüp duran bir kasırgaya dönüştü. Kafamın içinden kafatasımı biri söküyor sandım. Beynimi ezmişlerdi sanki... Gözlerimdeki basınç aklımı alıyordu. Işık bıçak gibi batıyordu gözlerime. Başım dönmeye başladı. Gözlerimi sımsıkı yumdum. Elimle kulaklarımı kapatıp dizlerimin üstüne çöktüm. Meleklerin de canı yanıyormuş meğer. Başım çatlayacak. Gözümün önünde benekler uçuşuyor. Ya bana ilaç etki eder mi onu bile bilmiyorum. Önceden migrenim vardı o zaman bile ağrı kesiciler çok zor etki ederdi. Şimdiki halimi düşünemiyorum bile. Yüksek dozda morfin falan mı alsam? Gözümden yaşlar akmaya başladı. Biri beni kucağına alıyor ama kim? Hiçbir fikrim yok. Bu ne be çok güzel kokuyor. Tüm parfümü beynime doluyor. Ölen beyin hücrelerimden açılar yerlere yerleşiyorlardı sanırım. Parfüm çok güzeldi ama benim o parfümü kaldıracak ne midem vardı ne kafam. Öğürmeye başladım. Çırpınıyordum beni taşıyanın kollarından çıkmak için. Ah bir gözümü açabilsem. “Lavabo,” dedim güç bela. Her adımda kafama biri tekme atıyormuş gibi hissediyordum. Lavaboya gelince çöktüm ve içimde ne varsa çıkardım. Ben bir şey yememiştim ki dünden beri, hiçbir şey çıkmıyordu. Kuru kuru öğürmekten karnım ağrımaya başlamıştı. Beni getiren her kimse kapıda bekliyordu. Daha fazla uğraşmamaya karar verdim, bir şey çıktığı yoktu. Doğrulmaya başladığım sırada yere geri düştüm. Deli gibi canım yanıyordu. Acı her an artarken deli gibi çığlık attım. Her yer kararmaya başladı. Ben buradayım korkma ben seni korurum diyordu. Beni koruyacakmış. Düştüğüm hale bak! Ben koruyucu melektim ve korumakla yükümlü olduğum çocuk “korkma ben seni korurum,” diyordu. Selim! Daha fazla direnemedim kendimi bıraktım. Karanlık ve sessizken canım o kadar acımazdı!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD