Arabada giderken yine hiç susmadım. Ne yapayım, bu adam yanımdayken neşem hiç olmadığı kadar yerinde oluyor. Bende neşem yerindeyken konuşmadan duramıyorum. Kendimi bildim bileli böyleyim. Konuştum konuştum, hiç susmadım.
Bir yerden sonra, 'ya bir sus, yeter artık' falan demesini bekledim ama çenemi kapatmam için hiçbir şey demedi. Ben konuşurken sadece bana bakıp sırıtıyordu. Bu adam böyle bakarken kulübede milletin ağzına tüküren Selim olduğuna inanmam çok güç oluyor. Selim sanki bana göründüğünden biraz farklı. Ne saçmalıyorum, biraz değil bayağı farklı. Tek sıkıntım vardı, o da bundan hiçbir şekilde rahatsız olmamam. Niye olmuyorum, onu da bilmiyorum.
Yaklaşık bir saat on üç dakika elli yedi saniyedir arabadayız. Ne yaklaşığı be! Kronometre tuttum. He he! Elli kere el öpmeye gitmiyoruz. İlk defa bir sevgilim oldu. Her şeyi kafama kazımak istiyorum. Her ayrıntıyı hatırlamak istiyorum. Aklım sürekli ailesine gidiyor, "Acaba nasıl insanlar?” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Açıkçası azıcık karanlık da olsa ailesinin çok şeker olacağını düşünüyorum. Hep öyle olmaz mı? Büyükler çocuklarından bahsederken “Bu çocuk kime çekti bilmem,” demezler mi? Yol boyunca ara ara gözlerimi kapatıyorum ve ailesini düşünüyorum.
Selim böyleyse babası şişman, gözlüklü kel ve şirin şirin bakan bir adam olmalı. Annesi de azıcık oğlunu kıskanan temiz, titiz ve cici bir ev hanımı ya da emekli öğretmen.
“Yaklaştık,” dediğinde hayallerime bir son verdim. Aynadan kendime baktım. İçimdeki fırtınaya karşın gayet soğukkanlı gözüküyordum. “İnşallah bir pot kırmam,” diye düşünürken Selim beni kendisine çekip dudaklarıma öyle bir yapıştı ki şoktan cevap bile veremedim. İlk öptüğü zamanki gibi öpüyordu. Nefesim hızlanıyor, kalbim deli gibi çarpıyordu. Tam cevap verecekken geri çekilip yüzüme baktı.
“Şimdi hazırsın,” dedi.
Neye hazırdım? Ben kimdim? Biz burada ne yapıyorduk? Burası neresiydi? Mal oldum mal! “Sadece Selim var, gerisi boş,” moduna yine geçtim. Bu çocuk bir öpücükle bunları yapıyorsa evlenince...
“Lan Melisa bir kendine gel,” dedim kendime. Başımı hızla sağa sola sallarken Selim'in kahkahasıyla kendime geldim. O ne güzel gülüştür. O ne güzel ağızdır. O ne güzel dudaktır!
“Melisa, bir dur!” dedim yine kendime. Hızla gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Sakinleşmem lazım, o cici insanların yanına böyle gidemem. Onların yanında Selim'e yiyecek gibi bakamam!
Selim'in sesiyle gözlerimi açıp ona baktım. Üzerindeki takıma ilk defa dikkatle baktım. Babasının evine gelen birine göre gayet resmi giyinmiş.
Eskiden takım elbise giyen erkeklere “kıro” derdim ya. Takım elbise, bu çocukta neden bu kadar ve nasıl bu kadar hoş gözüküyor gözüme? Off...aklımı toparlamam lazım! Sus iç sesim sus! Ya bu kasları nasıl yaptı bu? O kollarıyla beni sardığını düşünmek bile titrememe yetiyorken ben onunla nasıl? Yok yok, bunları düşünme adapte ol!
Selim, hâlâ bana bakıp arsız arsız sırıtıyor. Çok şeker sırıtıyor. Niye sırıtıyor? Etrafıma bakayım komik bir şey mi var? Kendime geldim de gelmez olaydım.
İzlediğim bir Azeri filmdeki Jan Dark gibi bağırmak istiyordum şu an!” Gavurun cengaverleri menim evimi yandırır!” işte öyle yandın sen Melisa.
Evlerinin önündeyiz. Araba durmuş. Müstakbel kaynanam ve eşi kapıda! “Ben hangi ara indim arabadan? Selim hâlâ neden sırıtıyor?” derken Selim kulağıma eğildi.
“Melisa!” Fısıltı gibi güçlükle çıkan sesimle cevap verdim.
“Efendim,” dedim.
“Yalnız kalınca zevkle tüm sorularına cevap vereceğim ama şimdi annemle babam bekliyor.” Utançtan yüzüm daha da yanarken başımı yere eğdim. Selim elimi tutup ailesine doğru yürürken ben de dünyaya geri döndüğüm güne saydırıyordum. Annesi hafifçe gülerken babası da Selim'deki piç sırıtışın kopyası olan bir gülüşle bana baktı.
Aha Selim kime çekmiş bilmem ki dediklerinde babasına der savunurum sevgilimi.
Selim'in annesi bana sarılıp yanağımı öptü. Kendi annem bile yanağımı ilk okuldan beri öpmemişti. Gözlerim yanmaya başlayınca birkaç kere kırpıştırdım. Yanağıma inmek için çırpınan yaşları, geldikleri yere gönderdim. Babasının elini aldım, tam öpecekken Selim'e hızla atılan bir karaltı görmem ile Selim'i kenara itekledim. Ona uzanan kolu tutup şahsı yere çarpmam bir oldu.
“İyi ki bir öğrendiler dövüşebildiğimi. Bugün önüne gelen Selim'e saldıracak sanırım. Ya bu Selim de öküz. Bu ne rahatlık ne kendine güven arkadaş. İnsan az sağını solunu kontrol eder,” diye içimden sayarken yerdekine doğru gidiyordum. Birden bir kıkırdama ve ona eşlik eden kahkaha sesleri ortalığı çınlattı. Yerdeki adama iyice baktım. Bizim Mustafa! “Mustafa?” diyerek şaşkınca elimi uzattım.
“Yenge fena acıttın ya!” diyerek inledi Mustafa. Hâlâ gülmekte olan Selim'e ve ailesine dönünce de ekledi.
“Amca ben yenge korumaları paketledi, kovdu dediğimde dalga geçmiştin. Şimdi gördün, inandın mı?”
Ben utançla başımı eğip “Özür dilerim efendim. Öyle aniden yaklaşınca Selim'e...” derken Selim'in babası gülmeye devam ediyordu.
“Ailemize hoş geldin kızım,” dediğinde başımı kaldırdım. Şaşkınlıkla Selim'e döndüm.
Selim babasına bir şey demeden bana elini uzattı. “Hadi artık içeri geçelim,” dedi. Elimi tutup içeri girenlerin arkasından ilerletti.
Neyse en zor kısmını atlattık.
İçeriye geçtiğimizde koltukta hanım hanım oturan Merve'yi gördüm. Merve, bu kez maymunluktan uzak bir şekilde giyinip makyajını yapmıştı. Sade ve çok güzel gözüküyordu. Bu kız gittikçe gözüme daha iyi gözüküyor. Belki ileride arkadaşım bile olabilir. Bizden çok önce geldiklerini sehpanın üzerinde duran boş bardaklardan anladım. Demek ki Selim'in ailesiyle samimiydi. Selim ile biz de koltuğa yerleştiğimizde oturuşumu düzelttim. Hanım hanımcık bir görüntü vermek istiyordum. Kapıdaki olay sayılmaz. O zaman şaşkın ve telaşlıydım. Şimdi yeni imaj oluşturma zamanıydı.
Basit hoş beşten sonra Selim'in babası Ethem amca, Selim ve Mustafa'ya işaret ettiğinde hepsi ayaklandılar. Selim gitmeden “biraz işimiz var,” demekten başka bir şey dememişti. Neyse ki çok uzağa gitmediler. Evin içindeki başka odaya geçtiler. Bu evde kaç oda var bilmiyorum, saymaya da korkarım. O yüzden giderlerken nereye bile demedim. Selim’ler gideli on dakika kadar olmuştu. Ben ne yaptıklarını merak etsem de yerimde oturmaya devam ediyordum. Mümkün olduğunca ağzımı kapalı tutup gülümseyerek Nazlı annenin söylediklerini dinliyordum. Aklımın bir köşesinde Selim varken ne kadar dinleyebilirsem işte.
Bu Merve de sahiden cici kız çıktı. O konuştukça gerginlik azalıyor daha da rahat kaynaşıyoruz. Merve'nin anlattığı bir şeye tam kahkaha atarken avucumda bir yanma hissettim. Avucumu kendime çevirip baktım. Elimde acı çekmeme sebep olacak hiçbir şey yoktu. “Bu acı da nereden çıktı?” derken jeton düştü. Bende bir şey yoksa?
Yanımda kim olduğunu unutup yerimden fırladım. Elimle koymuş gibi Selim, Ethem amca ve Mustafa'nın olduğu odayı bulup kapısını hızla açtım. Kendimi Selim'e doğru atarken elimle elbisemin eteğinden bir parça yırttım hemen. Selim'in elinden akan kan yerdeki krem halıda kırmızı desenler yaratmıştı. Beni gören Selim gözlerini devirerek kesilen elini bana uzattı. Benim neden geldiğimi biliyordu artık, beni az çok tanımıştı. Onun bu uysal hali hoşuma gitse de ses çıkarmadan elini sardım. Sonra özel konuştuklarını hatırlayıp özür dileyerek kıpkırmızı bir yüzle odadan çıktım. Tam arkamı döndüm, Nazlı anne ve Merve karşımda!
“Ne olmuş?” diye soruyorlar.
“Ufak bir kesik bir şeyi yok merak etmeyin,” diyerek Merve ve Nazlı anneyi salona doğru sürükledim.
Nazlı anneyi cidden çok sevmiştim. Yaşını göstermeyen güzel bir yüzü ve vücudu var. Ethem baba da hâlâ çok yakışıklı ve zinde gözüküyor. Yaşlanınca Selim ve benim de böyle olduğumuzu düşünüp sonrasında bu düşünceyi hızla bir kenara attım. Sonra çıkamıyordum hayal dünyasından. Bir süre sonra Selim ve diğerleri yanımıza geldi. Selim annesine bir selam verip bana “hadi çıkıyoruz,” dediğinde ailesine iyi geceler dileyecek zamanı güçlükle bulmuştum. Neden apar topar ayrıldığımızı sorduğumda nişanı kutlamak için çocuklarla buluşacağımızı söylediğinde sevinçle ellerimi çırptım. Tanışma işini kazasız belasız atlatmayı başardıktan sonra gerginliğimi atabilecektim. Hem bu benim nişanımdı. Arkadaşlar arasında da olsa benim için yedi gün yedi gece yapılan kutlamalardan daha önemliydi.
Merve ve Mustafa önden kendi arabalarıyla ayrılmıştı. Biz de Selim'in arabasındaydık. Gözüm Selim'in vites atan eline kayınca birden durdum. Üzerimde yırtık elbisem olduğu aklıma gelmişti. Telaşla Selim'e döndüm.
“Benim elbisemi değiştirmem lazım Selim.”