Bölüm 19: Tam gaz.

1016 Words
“Hayvan herifler! Hepinizin gebertirim lan. Orada Melisa vardı, Melisaa! O kıza bir şey olsaydı ben sizi ne yapardım biliyor musunuz? Tabii ki bilmiyorsunuz. Bilseydiniz şimdiye kadar uzaya giden ilk araçta olurdunuz. Çünkü o kıza bir şey olursa dünyanın neresine giderseniz gidin benim sizi bulacağımı bilirdiniz!” Selim'in benim için söylediklerine istemsizce sırıtırken ses tonu ürkmeme sebep oluyordu. Daha önce duymadığım kadar çok bağırıyordu. “Mustafa, lan piç! Nerede o koruma müsveddeleri?” diye bağırmaya devam ederken kapıya dayadığım kulaklarımı azıcık uzaklaştırıyordum. “Abi, yenge hepsini paketleyip kovdu ya!” demesiyle Selim kısa bir kahkaha attı. Mustafa'nın ağzından yenge kelimesi döküldükçe ona daha çok ısınıyordum. Helal Mustafa! “Bunları ne yapalım abi?” diyen Melih'in sesiyle dikkat kesildim. Bu abi ayağı yaş ayak! Niye abi diyorlar bu çocuğa? Neyse öğreniriz. Sıkıntı yok, olay bende. “Konuşturun Melih, her şeyi ben mi söyleyeceğim. Bu şerefsizleri konuşturana kadar salmayın. Konuştuktan sonra patronları yakalamazsa belki yaşama şansları olur,” dedikten sonra derin bir nefes aldı. “Benim gitmem lazım. Yengenizi, Ethem babanıza el öptürmeye götüreceğim. Umarım babam habersizce omzuna falan dokunmaz. Bugün önüne geleni kendisine saldıracak sanıyor. Benden bile korktu. Babamı da yere fırlatırsa ben gülmekten konuşamam, babam da topuklarıma sıkar. Bu piçleri de konuşturmadan salmayın! Bomba koymak nedir, nerede kaldı bu işin delikanlılığı?” diye bağırınca olayın ciddiyetini kavramaya başladım. Cidden bomba koymak nedir? Kıro musunuz nesiniz? Mustafa; “Abi yenge!” diyecek oldu. Selim lafa gelişine bir vole çaktı, ağlara gönderdi. “Mustafa, yengen olmasa ben o arabaya binecektim! Beni o korudu. Hani bilmesem, birileri bu kızı beni korusun diye gönderdi diyeceğim,” dediğinde gülümsememi bastırmaya çalışıyordum. “Buyurun ta kendisi,” diyerek içeri girsem yüzleri nasıl bir şekil alırdı acaba? “Şaşırmadım abi! Yenge bir kere krav maga biliyor!” dedi yine hayranlıkla. Şu sporun bu kadar işime yarayacağını bilsem, öğrenirken hiç mızmızlık yapmazdım. Mustafa, sen bir de derecelerimi duysan, ağzın yüzün uçuklar içinde kalır. “Abi, bir şey diyeceğim ama kızma,” diyen Mustafa'nın sesiyle iyice dikkat kesildim. Ne diyecekse kesin benimle alakalı. “Söyle,” dedi Selim. “Abi, ben yengeyi senden habersiz biraz araştırdım,” demesiyle bir an korkudan tekrar ölüyorum sandım. Bu çocuk şimdi ne buldu? “Sen kim oluyorsun lan it! Neyi araştırıyorsun?” diyen Selim'den biraz daha ürksem de dinlemeye devam ettim. “Abi, kötü bir niyetim yoktu. Sadece merak... O krav maga var ya onu her yer öğretemez, herkes de öğrenemez. Ben bile öğrenebilmek için çok uğraştım. Türkiye'de bilen, bir elin parmağını geçmez. Nereden öğrendin diye sorduğumda, “Ustasından öğrendim,” demişti. Hatırlıyor musun? Ben de öğrenebilmek için ustasının kim olduğunu merak ettim ve araştırdım. Abi, yengem o bir kere. Başka niye araştırayım?” diye yalvarıp açıklamaya çalışıyordu. “Eee, ne buldun?” dedi Selim. Heyecandan kalbim atmayı bıraktı. 'Bunları bir atlatalım Mustafa, kafanda ölmeyip de sağ kalan hücreler olursa onlar da intihar edecek! Ben sana o kadar diyeyim.' Sinirden tırnaklarımı yemeye başladığımı fark edip ağzımdakini tükürdüm. Iykkk iğrenç! “Abi, yengenin babası askermiş. Oğlu olmayınca yengeyi oğlu gibi yetiştirmeye çalışmış. Yenge ölüm makinesi gibi bir şey. Dünyanın farklı ülkelerinden eğitim almış. Dünya birincilikleri var. Tüm girdiği yarışmaları kazanmış! Sadece Krav maga değil! Pek çok dövüş sporu biliyor. Ailesi ölmüş. Bir kuzeni var görüştüğü. O da şu okula gelen polis.” derken ben açılmış ağzımı kapatmaya çalışıyordum. Cemil! Sen süpersin ya. Önceki hayatımın bir kısmını, benim melek hayatıma montajlayıp bana yeni bir sicil oluşturmuş. Bir ara şu adamcağıza, pardon melekcağıza, bir kek falan yapıp götüreyim. “Abi, yenge senden önce kimseyle çıkmamış. Görüştüğü kimse yok. Ailesinden yüklü miktar para kalmış, sahip olduğu şirketlere adım dahi atmıyor.” Ooo ben aileden zengin çıktım sonradan görme değilim, yaşasın! “Başka bir şey var mı?” diyen Selim'in sesi biraz yumuşasa da hâlâ kızgın çıkıyordu. “Yok abi,” dese de sesi var ama söylememe gerek yok gibi çıkmıştı. Benim bir an önce kendi sicilimi okumam gerekiyor. Onlar konuşurken Cemil'e mesaj atıp mail adresime, oraya e-posta olarak istedim. Telefonu sessize aldım. Bir anda yükselen melodiyi duyunca panikle elimdeki telefona baktım. Benim telefonum değil! Oh be, bir an yakalandım diye çok korktum. “Ne demek yok! Lan nasıl kaybedersiniz? Bir kıza sahip çıkamıyorsunuz hepinizin ...!” diyen Selim'i duyunca olduğum yere iyice sindim. Selim “Ben çıkıyorum, yengeniz korumaları atlatmış,” deyince kıs kıs güldüm. Çünkü Mustafa, hayran hayran “Aslan yengeme bak be!” demişti. Duyduğum “Şak” sesiyle Mustafa'nın da sesi kesildi. Enseye şaplağı yemişti sonunda. He he! Yolda yakalanmak istemediğim için Selim depodan çıkmadan oradan uzaklaştım. Yol üzerinde bir kuaför tabelası görünce hemen arabamı durdurdum. Ararsa hiç olmazsa kuafördeyim derdim. Kuaföre girer girmez kendimi boş bir koltuğa attım. Gülümseyerek bana yaklaşan kıza, “Tatlım bana hemen en hızlı, en güzel fönünü çekiyorsun,” dedim. Başımda fön çekmeye başlayan kıza aldırmadan gözlerimi sıkı sıkı kapattım ve sessizdeki telefonumu elime aldım. Sol gözümü ürkekçe açıp ekrana baktım. “En sonunda korkunun ecele faydası yok,” diyerek gözlerimi tamamen açtım. Neyse ya korktuğum gibi değilmiş. Sadece on kere arayıp, üç kere mesaj yollamış. Mesajlara baktım; kızgın, meraklı, korkmuş. Aynen saydığım sırayla. Demek ki ilk siniri geçmiş, başıma bir şey gelmesinden korkuyor. Sırıtarak Selim'i aradım. Karşıma bir öküz çıktı. “Neredesin sen?” diye bağırışını saçımla uğraşan kız bile çok rahat duymuştu. Ben de bunun altında kalacak göz var mı? “Ben Selim'i aramıştım ama karşıma öküzün teki çıktı. Yanlış oldu herhalde, ben kapatayım,” dedim. O esnada saçım rahat taransın diye sıktıkları o mavi şeyle hapşırınca saçımı tarayan kız ile Selim aynı anda “Çok yaşa!” dediler. Beni bir gülme aldı. Kahkahalarla gülüyordum. Kendimi durduramıyordum. En sonunda biraz sakinleştim. Telefona döndüm. “Selim!” dedim korkarak. “Buradayım, gülüşünü dinliyordum. Sen hep gül, ben hep dinlerim,” dedi. Oh be, siniri geçmişti. “Neredesin sen?” dediğinde rahat rahat “Kuafördeyim,” dedim. Sorduğunda adresi tarif ettim. Saçım son şeklini alırken hafifçe bir makyaj da yaptım. Kapıya gelen Selim' in arabasının kapısını açıp kendimi yolcu koltuğuna attım. Ben bu çocuğa harbi alıştım. Hiç yabancılık çekmeden kendimi arabasının koltuğuna atıyorum. Bunu fark edince yine sırıtmaya başladım. “Eee müstakbel nişanlım, nereye?” deyince sırıttı. Selim gülerek cevap verdi. “El öpmeye.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD