Ders bitmiş, biz de okul kafeteryalarının olduğu bölüme geçmiştik. Hava gerçekten çok sıcaktı. Selim ve Mustafa içecek bir şey almaya giderken biz de Merve ile kendimizi boş bulduğumuz bir masaya attık. Güneş gerçekten gözümü rahatsız ediyordu.
Çantamdan güneş gözlüklerimi çıkarırken yanımıza dört kişi daha geldi. İzin bile istemeden kendilerini masaya attı öküzler. Gözlüğü alıp başımı kaldırdığımda kendi aralarında muhabbete dalmışlardı bile. Grubun bu neşeli halini gördükçe dudaklarım istemsizce kıvrılıyordu. Ne yalan söyleyeyim, özlemişim böyle bir ortamı.
Kızlardan biri çalan şarkılardan birine seslice eşlik etmeye başlayınca gülümsemem dudaklarımda dondu kaldı. Bunlar barda Selim'in yanında olan arkadaşlarıydı. Akşam da şarkı söylemeye çalışmazlar umarım. Sesleri cidden berbat. Merve bana dönüp hafifçe gülümsese de konuşanlardan adının Serap olduğunu öğrendiğim kız ben yokmuşum gibi konuşmaya devam ediyordu. Bu kızdan hiç hazzetmediğimi bilmem söylememe gerek var mı? Bu kadar hızlı konuşan kızlardan korkacaksın. Serap da o kızlardan biriydi. Makineli tüfek gibi hiç susmadan bir şeyler anlatıyordu sürekli. Kızın resmen hakkında atıp tutmadığı öğrenci kalmadı. Bir ara Selen'den de bahsetmeye başlayınca sadece kendi duyabileceğim kadar kısık bir sesle “İşte şimdi can kulağı ile dinliyorum seni bebek,” diye mırıldandım.
“Kız çok varoş ya!” dediği an itibariyle daha da gıcık oldum kıza. Dikkatle dinlemeye devam ettim.
“Nerede zengin erkek görse yavşamaya başlar hemen. Bunun bir arkadaşı vardı, adı Melisa. O kız da fena bir şeydi. Geçen ay yine zengin erkek peşinde koşarken bir talihsizlik yaşamışlar. Melisa çocuklara hava atmak için soyunup suya atlamış, geri de çıkamamış. Selen 'yapma etme' demiş ama bu Melisa da bayağı utanmazmış. Resmen Selen'den kıskanmış çocukları. Hep Selen ile ilgilendiklerinden dikkatleri kendi üzerine çekmek istemiş.
He evet geri zekalılar. Dikkat çekmek için kendimi boğdum ben!
“Evet çok dikkat çekti! Ha ha ha! Benim de bunlarla aynı bölümde okuyan bir komşum var. Kızın kendisi bizzat duymuş. Selen her önüne gelene anlatıyormuş. Tabii Eren de duymuş. Eren, Melisa'ya çok aşıktı bir dönem. Neyse, bu bir ara Melisa'ya aşık olan Eren var yaa! Şimdi onun ne mal olduğunu öğrenince öldüğüne bile üzülmemiş. Bugünlerde de Selen'le kalbini tamir ediyorlarmış her gece! Anlarsın ya!” Uzata uzata, yaya yaya konuşması, incelttiği tiz sesi ile kulaklarımı kapatmak istesem de hakkımda konuşulanları dinleme isteğine engel olamıyordum. Dişlerimi sıkıp sonuna kadar dinledim.
Kızı dinlerken içim sıkıldı. Ruhum parçalandı. Ben nasıl bir safmışım ya. Anladım ben tamam. Böyle saf bir ruh boşa gitmesin biz bunu bir değerlendirelim diyerek geri dönüşüme attılar beni. Ben de melek olarak çıktım.
Okula gelince sanki normal bir hayatım olabilecek gibi hissetmiştim. Selen'i görebilir, yeniden dost olabiliriz diye düşünmüştüm.
Bu masaya oturduğumuzda bile, az sonra Selen gelecek “Melisaaaa!” diye ağzını yayarak adımı söyleyecek gibi hissediyorum. Sonra, ben ters ters bakınca “İyi be of!” diyerek yine saçma sapan bir şeyler yapmaya çalışacak. Ben bu salak zarar görmesin diye arkasından gideceğim. İşler yolunda gitmezse bana sarılıp ağlayacak. Ağlamasını kesmek için kafasına bir tane vurup, salak salak espriler yapacağım. Onu teselli ettikten sonra ağlamasına sebep olan, onu üzen çocukları bulup; her bir gözyaşı için tek tek pataklayacağım.
“Selen, seni çok özledim,” diye ağlarken ben, kız neler yapıyormuş? Eren bana aşık mıymış? Bu nereden çıktı şimdi? Kafam çorba gibi oldu. Hem de ekstra karışık, uzak doğu usulü çorbalardan.
Selen, ilkokuldan beri sıra arkadaşım ve sırdaşımdı. Hep aynı okullarda okuduk. Ve tüm gezilere, bütün konserlere... Her şeyi beraber yaptık Selen'le. Kızamık ve suçiçeğini bile beraber çıkardık. Hiç bu kadar ayrı kalacağımızı düşünmemiştim. Aynı okulda aynı şehirde olup da görüşememek çok üzüyordu beni.
“Bu duyduklarım doğru mu Selen? Sen hep böyle biri miydin? Yazıklar olsun!” diye düşünürken omzumda bir el hissedince irkilip, elini tutarak hızla arkamı döndüm. Aynı anda bir kolumu kendime doğru çekip, kolun sahibine ait surata dirseğimi gömmek için hazırlandım. Bir koluyla belime sarılıp diğer eliyle de dirseğimi engelleyen Selim, yaptığım hareketin saçmalığına kahkahalarla gülüyordu. Aklımdakiler anında uçup gitti. Az kalsın Selim'in burnunu kıracaktım!
Selim gülerken beni kendisine daha çok çekti. Rahat bir nefes alıp aklımdakilerden az da olsa sıyrıldım. Onun gülümsemesini gördüğümde biraz ferahlamıştım. Deli bu adam ya...
Az kalsın burnun elden gidiyordu, sen hâlâ gülüyorsun!
“Tatlım burnunu kırdırtacaksın bana, yapma bir daha böyle şakalar!” dedim. Şakağıma bir öpücük koyup, bozulan lülelerimi eliyle düzeltti. Beni kolunun altına çekip masaya döndü.
Bizim bu halimize Mustafa kahkaha atarken elindeki içecek dolu tepsiyi bardakları düşürmeden önce masaya bırakmaya çalışıyordu. “Yenge savaş makinesi gibisin ha!” dedi ve heyecanla arkadaşlarına dönüp “Ölümcül Deney filmindeki şu kırmızılı hatun var ya, adı neydi? Hah hatırladım “Milla Jovovich” ondan da fena dövüşüyor yenge,” dedi.
Herkes bir anda susup bana döndü. Benim yaptığım hareketle bile bu kadar şok olmamışlardı. Serap gevezesi “Ne yengesi aptal saçmalama! Selim kimseyle çıkmaz. O tek gecelik ilişkilerin adamı,” dediğinde bu kez kahkaha atma sırası bendeydi. Ben gülüyordum; grup, bu salak mı der gibi bana bakıyordu. Selim de bugün sıkça yaptığı gibi sırıtarak bakıyordu. Ooo fark etmiştim! Ben ne zaman gülümsesem o da anında sırıtıyordu.
Ellerimi arkada birleştirip “Öyle mi Selim? Dün gece öyle demiyordun ama... Hani pembe panjurlu evimiz olacaktı? Bir kızımız, bir oğlumuz olacaktı? Kızımız bana, oğlumuz sana benzeyecekti? Gözleri sana çeker umarım derken kandırıyor muydun beni?” dedim ağlamaklı bir sesle. Bu arada Selim'in canı sıkılmasın anlasın diye ona dönüp sırıtmayı ve göz kırpmayı ihmal etmedim. Selim zaten keyifle gülüyordu.
Tekrar Serap denilen kıza döndüm. Yaşlı gözlerimi gözlerine diktim “Ben ne yaparım şimdi Serap?” dedim. Yüzündeki mutlu ifade içimi bulandırsa da fark etmemiş gibi davranmaya devam ettim. Gözüm yaşarmıştı ama gülmekten. Onun düşündüğü gibi “Nayır! Nolamazzzz!” havalarında değildim açıkçası.
Serap salağı iyice oltaya geldi. “Eee kızım, Selim böyledir işte, kimseye ciddi bir ilişkiye girecek gözle bakmaz o. Sen de aklını başına topla da zengin koca hayallerinden bir an önce vazgeç,” dediğinde dışımdan gülsem de içimden Serap denen yellozu hangi yollarla öldüreceğimi düşünüyordum.
“Selim, hani bana araba alacaktın? Ev de alırım diyordun! Yaktın beni Selim! Köylülerimin yüzüne nasıl bakarım?” dedim. Selim'in omzuna vurmaya başladım. Hızlı vuruyor gibi görünsem de rol yapıyordum. Yumruklarım Selim'e değmiyordu bile.
Selim en sonunda dayanamayıp yere çökerken beni de kendisiyle çekti. Çimlerin üzerinde oturmuş bir yandan kahkaha atıyor, bir yandan da bana sarılıyordu. Ben de kendimi tutmayı bırakıp gülmeye başladım. Grubun geri kalanı bize aval aval bakarken, Merve de dayanamayıp kahkaha atmaya başladı. Mustafa da arkasından. Onlar da bizim gibi sarılmış kahkahalarla gülüyordu.
En sonunda gülmeyi kesebilen Mustafa “Yenge ya alemsin! Bilmesem beni bile inandıracaktın. Sen yanlış gelmişsin, tiyatro okusaymışsın ya. Yazık oluyor yeteneğine, harcanıyorsun!” dedi. Hâlâ gülen Merve sadece onaylamak için kafa sallamakla yetindi.
Selim dayanamadı ve konuşmaya dahil oldu. “Akşama kutlamaya davetlisiniz. Bizim bara gidiyoruz!”
Serap zillisine dönüp sağ elimin orta parmağını gösterdim. Yüzüğüm parlarken onun yüzü giderek soluyordu.
Herkes yarım ağız tebrik ederken Serap “İnanmıyorum Selim! İnanamıyorum sana! Bu kız için mi istemedin beni! Yıllardır bekliyorum bu muydu mükafatım?” diye bağırıyordu resmen salak.
Yıllardır bekleyeceğine iki kelime konuşup olup olmayacağını öğrenseydin ya. Hem boşuna beklememiş olurdun. Şu hareketlere bak, bu ne özgüven, bu ne şımarıklıktır anlamadım ki...Nesine güveniyorsa artık!
Başıma hafif bir ağrı girdi yine gittikçe şiddetleniyordu. Elimi alnıma koyup bir iki saniye gözümü kapattım. Gözümü açınca gördüklerim ile kalp atışlarım maratona girmiş gibi hızlanmaya başladı aniden.
Serap, eline bir meyve bıçağı almış Selim'e doğru hızla atılıyordu. Aklım gitti resmen. Şimdi nereye diye sormayın, sizi de dövmeyeyim bu arada.
Nasıl o kadar hızlı olabildiğime ben bile şaşırmıştım. Hızla karşısına geçip sağ elimle boynunu tutarken millet ne olduğunu anlamamıştı hâlâ. Kız kavgası gibi gözüküyordu dışarıdan benim onun üzerine atılmam. Elindeki bıçağı savururken sol elimle bileğini sıkıp elindekini yere düşürmesini sağladım.
Serap'ı Selim'den uzaklaştırmak için birkaç adım attım ve gözlerimi gözlerine diktim. Sanki olanların tüm sorumlusu benmişim gibi nefretle gözlerime bakıyordu. Yüzüne baktım. Burnuna, gözlerine çenesine, kaşlarına ve bilin bakalım ne oldu? Bir tane estetiksiz organı yok. Tüm yüzüne estetik yaptırmış salak! Ya güzellik için o acıya nasıl katlandın sen? Nasıl çirkindin ki bu hale gelebilmek için bu kadar çok yerini doğrattın!
En güzel yapılmış yeri burnuydu. İçimden burnunu kırmak geliyordu. Kafa atıp burnunu kırdığımı düşündüm ama yapmadım. Nefes almaya çalışmaktan rengi dönmüştü zaten. Boğazındaki elimi gevşetip ciğerlerine birazcık oksijen gitmesine izin verdikten sonra yüzüne yaklaşıp tehditkarca fısıldadım.
“Bir daha Selim'e yaklaşırsan estetisyenin zengin olur haberin olsun!” diyerek kızı yere attım. Mustafa ve adının Melih olduğunu öğrendiğim çocuk, kızı yerden kaldırırken yine kontrol etmek için Selim'e baktım. İyiydi, hiçbir şeyi yoktu. Rahat bir nefes aldım. Zor işmiş bu korumacılık ya. Eskiden bir kendimi ve Selen'i koruyordum şimdi kendimden çok Selim'i düşünüp korumak zorundayım. Gruba dönüp tanıdığım tanımadığım herkese dik dik bakıp sert bir sesle konuştum.
Gruptaki herkese tek tek bakarak “Aranızda başka psikopat varsa şimdi çıksın döveyim. Bir daha bir daha yormayın beni!” dedim. “Bu ne ya? Sizin yüzünüzden bir rahat nefes alamadık bugün.” dediğimde benden hiç gitmeyen dikkatler daha da yoğunlaşmıştı. İçlerinden biri konuşunca minnetle gülümsedim. Saçmalasa bile umurumda olmayacaktı bu saatten sonra. Dikkatleri üzerimden çeksin yeter.
Melih “Yenge ayıp olmazsa bir şey sorabilir miyim?” dedi.
“Sor tabii!” dedim en şirin gülümsememle. Yüzü şaşkın bir ifadeye büründü. Bendeki ani değişime şaşırmaması mümkün değildi. Az önceki psikopat gitmiş yerine şirin melek kostümü giymiş Melisa ortaya çıkmıştı.
Ama siz söyleyin ne yapayım? Yenge dediklerinde bir garip oluyorum, hoşuma gidiyor niyeyse. İstemeden gülümsüyorum. Çok acayip hissediyorum ama iyi yönde bir acayiplik bu.
“O yaptığın hareket?” dedi sorarcasına kaşını kaldırdı. Anlamazlıktan geldim.
“Ne olmuş o harekete?” dedim bende aynı şekilde kaşımı kaldırarak.
“Yenge sen krav magayı nereden öğrendin?” demesiyle sırıttım.
“Ustasından!” diye cevap vermemle o da gülmeye başladı.
“Aramıza hoş geldin yenge!” demesiyle içim bir sıcacık oldu. Kendimi evimde gibi hissettim.
Selim hafifçe birkaç adım atıp önüme geçti. “Tatlım benim sakin ol. O yumruğunu indir sarılayım sana!” dedi. Gülerek boynuna sarıldım. Pislik, televizyonda intihar edenleri sakinleştiren polisler gibi davranıyordu. Onun bu davranışı daha da çok gülmeme sebep olmuştu.
Nasıl bir gündü bugün ya! Hayatımda gülmediğim kadar gülmüş, şaşırmış, korkmuş ve heyecanlanmıştım.
Gün daha bitmemişti bile üstelik!