Bölüm 5: Can sıkıntısı başa bela!

605 Words
Eve girdiğimde direkt odama yöneldim. Üzerime içtiğim onca alkolün ve yakınımda gezinen pek çok kişinin parfüm kokularının kötü bir karışımı olan, acayip bir koku sinmişti. Üzerimdekileri çıkartıp banyoya gittim. Hemencecik bir duş alıp iyice köpüklendikten sonra giyinmeye başladım. Kısa, beyaz bir şort ve askılı penye bir bluz giydim üstüme. Oldum olası süslü Pakizeler gibi dolanmaktan nefret ederdim zaten. Umarım kendi istediğim gibi giyinebilirim bir süre sonra diye geçirdim içimden. Şortun ve penyenin rahatlığı ile gülümseyerek salonuma geçip yavaş yavaş yüzen zavallı, aç balıklarıma bir iki yem atıp bir süre onları izledim. Aynı hareketleri bıkmadan usanmadan yapıyorlardı ve oldukça aptal bakıyorlardı. Bir süre sonra canım sıkıldı cidden. Sıkı can iyidir muhabbeti yapmayın kafa göz dalarım. Benim canım önceden sıkılıyordu ama bakın çıktı, kör olmayasıca! Dişlerimi fırçalayıp saçlarımı tepeden topladıktan sonra elime en son gelen kitaplardan birini aldım. Bu internet güzel şeydi ya! Kitap, kıyafet, gerekli gereksiz ev eşyaları, elektronik her türlü cihaz bir tıkla alınıp satılabiliyor. Ben de hakkını vererek kullanıyordum interneti. İstemediğim kadar kıyafetim ve bir sürü lüzumlu lüzumsuz eşyam olmuştu. Bin bilmem kaç parçalık puzzle aldım bir sürü ve ilk on tanesini tutkalla yapıştırdıktan sonra parmaklarımı da birbirine yapıştırınca Puzzle ile aramız soğumuştu. Ben de eksikliği yeni oyunum Jenga ile gidermeye çalıştım. Yüz elli sekizinci katta yıkılan kulelerime söverek onu da bırakınca bu kez elime dürbün ve teleskop almıştım. İnternet, oyunlar, kıyafetler hepsi bir yere kadardı. Hiçbiri insanın yerini tutmuyor ya. İnsanları sadece izlemesi ne söylediklerini tahmin etmeye çalışmak bile eğlenceliydi. Yalnızlığıma birazcık çare oluyordu en azından. Hiç arkadaşımın olmaması beni üzse de dürbünle karşı daireleri gözetlemek bana arkadaş eksikliğimi unutturuyordu. Kaç gündür buradaydım ama Selim efendiyi izlemekten kendime pek zaman ayıramamıştım. Ya ne saçmalıyorum ben, kendime ait zamanım diye bir şey yoktu ki! Selim evde olmadığı zamanlarda ne yapıyor, nereye gidiyor hiçbir bilgim yoktu. Takip etsem çok rahat öğrenirdim ama yakalanırsam bir daha yanına yaklaşamazdım. İşimi yapamazsam ve ona bir şey olursa da diğer tarafı boylardım. Bu arada öteki taraf için tahtalı köy diyenlere sesleniyorum, bilmem kaç bin tane oda taradım hiç tahtaya rastlamadım. Hepsi beyaz, bembeyaz duvarlardan ibaret. Orada kalabileceğimi düşündükçe içim fena oldu. Dolaptan bir kutu kola alıp açarak salona girdim. Yerde yığılı duran lego parçalarına bir tekme savurup cam kenarına doğru ilerledim. Tam bir adım daha atmıştım ki ayağım yerde duran kalın bir kitaba takılınca yeri boyladım. Popo üstü düşünce karnıma bir ağrı girdi ki sormayın. Ya normal insanların poposu ağrır ben de illa bir anormallik olacak. Göğsümde de ufak bir ağrı vardı ama umursamadan toparlandım. Hiçbir zaman dengesini sağlayan bir insan olmamıştım zaten. Sürekli ya bir yere çarpar ya da bir şeyleri kırardım önceki hayatımda. Zavallı annem evde toz bile aldırtmazdı bana. Kendime acımaya son verip görev başı yaptım. Geçtim cam kenarına, aldım elime dürbünü. Kolamdan bir yudum alıp önce apartmandaki on altı numaraya baktım. Orada genç bir kız oturuyordu ve her gün bir başkası ile eve geliyordu. Tipler de bir acayipti. İki gün önce uzun saçlı, kulağında bir sürü küpesi olan bir hippi ile gelmişti. Dün Barbi'nin Ken'i gibi mükemmel taranmış saçları ile üzerinde bir takım elbisesi, ciddi duruşlu, orta yaşlı bir adamla geldi. Bugün, oha ya, bugün bir değil tam üç erkekle birden gelmiş zilli ya! Canım sıkıldığı ve midem bulandığı için hemen başka tarafa döndüm. On iki numarada oturan teyze yine lalelerini suluyordu. Ne söylediğini anlamasam da kesin eski bir opera şarkısı mırıldanıyordur diyerek başka tarafa döndüm. Neden mi opera? Kadının bademciklerindeki kriptiklerini bile gördüm ya! O kadar ağzını ayırmıştı. Operadan başka ne söyleyebilir ki? Yirmi yedi numarada kalan yakışıklı müzisyen yine deli bir şarkı çalıp saçlarını savuruyordu. Bir gün de farklı bir şey yap be! En son dürbünümü Selim'in evine çevirdim. Gördüklerimi keyifle izlemeye başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD