5-Bana Ait!

1802 Words
Elfin’den O ses… Bir daha duymak bile istemeyeceğim birine aitti. Resmen kalbimin sesi beni ona götürmüştü. Yine yanılmıştı, kalbim. Neden bütün yollar ona çıkıyor gibi hissediyordum? Düşündüğüm şeylerin etkisinden çıkıp şu an ne olacağını düşünmem gerekiyordu. Az önce gördüklerim ve bir daha karşıma sakın çıkma diye beni tehdit edişi birleşince artık yaşamam imkânsız bir hale gelmişti. Ben, zaten yaşamayı bile hak etmiyordum. Kendime bile devamlı zarar veriyordum. Kendi hayatıma bile zarardım. Belki de gerçekten ölmem gerekiyordu. O zaman dünya benden kurtulurdu. Birine aşık olmak ya da karşılıklı bir aşka tutulmak bile benlik değildi. Ben, ona da zarar verirdim. O an gözümün önüne annem geldi. O, kimsesizdi. Benden başka kim bakardı ona? Kim elleriyle besleyip hiç tiksinmeden altını temizlerdi? Onun için bu dünya kötüydü zaten bir de ben gidersem hayatta tutunacak bir dalı kalmayacaktı. Babamın ona göz ucuyla baktığını bile görmemiştim. Annemin bana sözlerini hatırladım. “Kızım, sakın umutsuz olma. Her karanlığın sonu aydınlığa çıkar çünkü güneş elbet doğar, o ışıltılı ve göz kamaştırıcı heybetiyle her yeri aydınlığa çevirir. Bu yüzden sakın ama sakın en çaresiz kaldığın anlarda bile umuda tutunmaya çalış,” “Ya hiç güneş doğmazsa?” “Güneş, kıyamet günü bile doğacak, Elfin. Senin hayatına mı doğmasın?” diye sordu. Şu an karanlığın sahibiyim diyen bir adamla karşı karşıyayken bile aydınlığa çıkabileceğimi düşünmeli miydim? Umut yine de var mıydı? Belki annem için umut edebilirdim ama eğer buradan kurtulursam annemin yanına gidince Orlondo denen adam beni bulacak ve İtalya’ya götürecekti. Resmen kaosun ortasındaydım. Buradan kurtulsam diğer türlü de hayatım resmen labirent gibiydi. Bütün yollar tehlikeye çıkıyordu. Sanırım bu benim kaderimdi. Ben, anneme söylemiştim. Benim hayatıma güneşin doğması zordu. O an aklıma rüyam geldi. O gece rüyamda onu görmüştüm. Şimdi her şey gerçek olmuştu. Onun ellerindeydim. Hala arkam dönük beklerken bütün vücudum titriyordu. Onun vücudunun benim arkamda olması bile beni fena halde geriyordu. Oydu işte. Mirza Hanoğlu… Ne yaparsam yapayım her kapının, her yolun ona çıktığı adam… Bu şekilde düşünme nedenim de o günden sonra sürekli karşıma çıkmasından kaynaklanıyordu. Saçıma dokunuşunu hala hissediyordum. Onun bana dokunuşu bir kitapta geçse eriyecek çok kişi vardı. Benim de kalbim istemsiz bir yağ gibi eriyordu. İnsan cellat gibi birinden etkilenir miydi? Tecrübesizliğim beni istenmeyen sonuçlara sürüklüyordu. Bu cinsel bir çekim miydi? Bunu düşünmek bile yüzümün pancar gibi kızarmasına neden oluyordu. Şurada şunu düşünmem kafayı yediğimi gösteriyordu. Ne kadar da saçmalıyordum. “Bakın burada kim varmış?” diye fısıldayan adam resmen benimle alay ediyordu. Ona cevap verecek cesaretim bile yoktu. “Az önce bağırıyordun, şimdi ne oldu? Ben, sorayım sana sen kimsin?” diye sordu. Ona sorduğum soruyu bana yöneltmişti. Benim, ona söylecek süslü cümlelerim yoktu. Onun gibi lakabım yoktu. Tepkisiz kalışımla nefes alış verişi hızlandı. “Senin yerine ben cevap vereyim! Bir daha karşıma çıkma dediğim halde her yerde karşıma çıkan o kız!” diye de ekledi. Son söyledikleri daha sertti. Korkudan ve acıdan titreyen vücuduma bir de soğuğun verdiği o uyuşukluk eklenmişti. Mirza’nın adamları etrafımızda bizi izlerken hepsi de Mirza’nın vereceği tepkiyi bekliyordu. Herkes beni öldürmesini falan bekliyordu, kesin. Ne yalan söyleyeyim ben de onu bekliyordum. Onun kimseye acıdığını zannetmiyordum. Bana mı acıyacaktı? “Bana dön!” diye bağırdı. Anlık değişen ruh haliyle daha fazla korkmuştum. Gözlerimden akan gözyaşlarıyla ona döndüm. Mirza Hanoğlu, değişmeyen karizmasıyla bana bakıyordu ama onun bu karizmasının altında bir katil yatıyordu. Bugün giydiği kıyafetleri üzerindeydi ama beyaz gömleğinde kan lekeleri vardı. Az önce öldürdüğü o adamın kanları üzerine sıçramıştı. Acımamıştı… “O gün bana diklendiğin gibi sesin çıksın!” diye bağırdı. Sesim korkudan içime kaçmıştı. Bunu anlayabiliyordu ama inadına yapıyordu. Zaten şu an hem acı çekiyordum hem de korkuyordum. Bir an önce bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ne yaparsam buradan kurtulabilirdim? Hemen savunmaya geçmem gerekiyordu. Uzak bir ihtimal olsa da belki işe yarardı. “Yemin ederim, hiçbir şey görmedim!” diye yalvardım. Onun gözlerinden adeta şimşekler çakıyordu. Çok sinirliydi. Bana inanmamıştı. “Yalvarmayı kes! Çok aciz görünüyorsun!” “Ama görmedim ki!” dedim, cılız çıkan sesimle. “Görmemiş! Yalan söyleme bana! Bal gibi her şeyi gördün!” diye bağırdı. Yalan söylemeyi bile beceremiyordum. Belki de doğruları söylemeliydim ama yine de bana inanıp inanmayacağına emin değildim. Benim susmam onun konuşmamasına engel değildi. Bütün ihtimalleri sorgulamaya devam ediyordu. “Ne işin var lan burada? Sana karşıma sakın çıkma dedim ama devamlı karşıma çıkıyorsun! Kimsin lan sen? Kimin adamısın?” diye sordu. Kafamı şiddetle ikiye salladım. Bu kadarını da beklemiyordum. “Kimsenin adamı değilim! Buraya da gelmek zorundaydım. Yemin ederim, senin burada olduğunu bilmiyordum! Yalvarırım gideyim.” Onun ise yüzündeki ifade asla değişmedi. Yalan söylediğimi düşünüyordu. Birden kolumu yakaladı. İncittiğim kolum olduğu için acıyla çığlık attım. Hayvan gibi kavramıştı. Birden çığlık atınca şaşırmıştı. Kolumdaki baskıyı azalttı. Dişlerinin arasından “Sen, karşında aptal mı görüyorsun, Elfin? Ben, bu numaraları asla yemem!” dedi. “Ama doğruyu söylüyorum. Ben, masumum!” diye bir söz çıktı, ağzımdan. Bu söylediğim onu güldürmüştü. “Masum kız ayaklarına yatmayı bırak! Kimse masum değildir!” dedi. Doğru söylüyordu ben, masum değildim ki zaten. Ben, annemin gerçekten yaşamasını engelleyen bir kız çocuğuydum. Şimdi ne diyecektim? “Bak cevap bile veremiyorsun! Çünkü masum olmadığını sen de biliyorsun! Şimdi bana söyle kimin için çalışıyorsun?” diye sordu. Gözyaşları içinde ona bakarken sadece kafamı sallamakla yetiniyordum. “Kimsenin adamı değilim! Mirza Bey, gerçekten burada olma nedenimin sizinle alakası yok! Burada olduğunuzu bilseydim asla gelmezdim!” dediğimde “Telefonunu bana ver!” diye kükredi. Sağ arka cebimden telefonumu ona uzattım. Kolumu bırakıp sertçe elimden aldı. Ben karşısında boynu bükük bir Emrah gibi bakarken o telefonumu karıştırmaya devam ediyordu. Telefonumu birden yere fırlattı. Zaten eski model olan telefonum anında paramparça oldu. Ona acıyarak baktım. Babamdan gizlice arttırdıklarımdan aldığım telefonum artık yoktu. “Nereden görüşüyorsunuz? Elfin, beni sinirlendirirsen neler olabileceğini asla bilmiyorsun! Hem ben sana ne dedim? Benim karşıma bir daha çıkarsan kötü olur! Arkanda güçlü biri olmasa asla bu riski almazsın!” O kadar zekiydi ki her ayrıntıyı düşünüyordu. “Kaç kez söyledim! Kimsenin adamı değilim! Lütfen, beni bırakın!” diye yalvardım, bunların boş olduğuna emindim. Doğruları söyle ve kurtul, Elfin. Yoksa Mirza Hanoğlu beni parçalara ayıracaktı. “Ben, burada babamdan kaçıyordum sonra da sizi gördüm ama yemin ederim bu gece yaşanmamış gibi yaparım!” dediğimde kaşları çatıldı. “Neden?” diye sordu, sert sesiyle. İlk söylediğime takılmış gibiydi. Diğer kolumu tuttu ve kendine çekti. Onun sıcaklığını yine hissetmek beni fena halde heyecanlandırmıştı. Kazağımın üzerinden bile onun ellerinin sertliğini hissedebiliyordum. Elleri hem çok sahiplenici bir tutuşla beni kavramıştı hem de bir suçluyu ölüme getiren bir cellat gibi kavramıştı. “Neden diye sordum Elfin? Bana cevap ver!” “Buradan hemen gitmek zorundayım! Beni bulacaklar!” Kolumu çekmeye çalıştım ama o kadar sıkı tutuyordu ki beni bırakmaya niyeti yoktu. Nefesini, yüzümde hissetmek de ayrı bir hisle dolmama neden oluyordu. Bu soğuk havada bile sıcacıktı. Teninden yayılan o sıcak havanın tam ortasına gömülmek istiyordum. Bu düşüncelerime asla engel olamıyordum. “Kim lan kim?” diye kükredi. Onun bağırışı beni daha çok korkutuyordu. Ben tam cevap verecekken “Elfin!” diye bağıran babamın sesini duydum. Gözlerimdeki yaşlar yeniden akmaya başladı. Yolun sonuna gelmiştim. Deli gibi etrafıma bakınınırken çok telaşlıydım. Gelmişlerdi. Cüneyt denen adam da onun yanındaydı ve beni buradan alabilecek bir gücü vardı. “Kim onlar, Elfin?” diye sordu. “O, benim babam!” diye fısıldadım. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Aklımdaki şeyi yapmaya karar verdim. Birden Mirza’nın önünde diz çöktüm. Gözlerim onun kahvelerini delip geçerken “Öldür beni!” dedim, kararlı bir sesle. O kadar acizdim ki elimde başka seçenek yoktu. Üzgünüm anne… Bu sefer hayatımda bir umut ışığı yoktu. Ben, birinin hayat kadını olarak hayatımı sürdüremezdim. Bu, beni her gün öldürürdü. Mirza tepkisizce gözlerimin içine bakıyordu. “O, senden ne istiyor? Neden ondan kaçıyorsun?” diye sordu. Bu sorunun cevabını ona veremezdim. Utanmıştım. Babamın beni sattığını nasıl ona açıklardım? “Mirza Bey ya beni öldürün ya da bırakın gideyim!” diye yalvardım. Onun cevap vermesini bekledim ama susmaya devam ediyordu. Hareketlerimi süzdüğünü anlayabiliyordum. Göz ucuyla arkamı döndüğümde babam ve o adamın geldiğini gördüm. “Hadi, öldür!” “Elfin!” diyen Cüneyt’in sesiyle Mirza ve adamları ona döndü. Cüneyt denen adam kaşlarını çattı. Benim onunla olmam kafalarını karıştırmıştı. “Mirza Hanoğlu!” dediğinde silahını da bize doğrultmuştu. Onu tanımasıyla iyice işlerin çıkmaza gireceğini fark ettim. Şimdi bana hiç inanmayacaktı. Ben hala yere çökmüş bir şekilde olacakları bekliyordum. Mirza “Ne işin var burada? Orlondo denen şerefsize ben diyeceğimi dedim!” dediğinde şansımın ne kadar az olduğunu bir kere daha anladım. Onların tanışması daha da kötüydü. Cüneyt “Senin ipini keseceğiz ama bugün senin için değil! Elfin için buradayım!” dediğinde Mirza’nın bakışları bana döndü. Gözlerinden adeta ateşler saçıyordu. Beni onların adamı zannetmişti. Bu doğru mu gibisinden bana bakarken gözyaşlarım içinde ona bakıyordum. Buna verecek bir cevabım yoktu ki. Benim için buradaydılar. Mirza da cebinden silahını çıkartıp ona doğrulttu. Adamları da aynı anda silahlarını onlara çevirdi. Babam “Elfin, buraya gel!” dediğinde ona bakmaya korkuyordum ama oraya asla gitmek istemiyordum. Mirza babamın dediğini asla duymadı ve Cüneyt’in söylediğine odaklandı. Babam onun için etkisiz elemandı. Mirza “Orlondo adamsa karşıma çıksın! Bana bir bok yapamaz!” Cüneyt de bunun üzerine gülmeye başladı. “Mirza Hanoğlu, karşında bir İtalyan mafyası olduğunu unutma! Senin bu gücünün iki katı onda!” Mirza da aynı şekilde ona güldü. “Ben karşımda ne görüyorum, biliyor musun? İtalyan bir mafyanın peşinde pervane olan bir pezevenk görüyorum!” Mirza asla acımıyordu. Cüneyt de gitgide sinirleniyordu. Babam “Mirza mısın nesin seni tanımam! Kızımı hemen bize verin!” dediğinde bakışları bendeydi. Hemen buraya gelmezsen sonu kötü olur gibisinden bana bakıyordu. Daha ne kadar kötü olabilirdi ki? Beni satmıştı. Mirza da “Tanımıyorsan kendimi sana tanıtayım!” Babam, onun kim olduğunu biliyordu, kesin. Şu an arkasında Cüneyt olduğu için bu kadar rahat konuşuyordu. Yoksa benim babam korkağın tekiydi. Onun gücünün yettiği tek kişi bendim. Cüneyt “Yeter! Bu iş uzadı! Elfin’i ver, gidelim!” dediğinde Mirza’nın tepkisini göremediğim için yavaşça ayağa kalktım. Artık gitme vakti gelmişti… “Elfin, sizinle gelemez!” dediğinde yerimde çivilendim. Nasıl yani? Nasıl gidemezdim? Cüneyt “Ne diyorsun lan sen? Elfin, Orlondo’ya ait! Eğer onu elinde tutarsan Orlondo asla durmaz! Seni gebertir!” Ortadaydım. Bir yanda Mirza vardı diğer yanda Orlondo… İkisi de bana ölümü sunuyordu. Ölüm bir kadehin içinde bana sunulan şarap gibiydi. Onu içersem ölecektim. Aslında içmezsem yine ölecektim. “Sence umurumda mı, Cüneyt?” diye sordu. Babam, Cüneyt’in adamlarından birinin silahını aldı ve bana doğrulttu. Beni zaten öldürmek için fırsat kollayan adamın umurunda bile olmazdım. “Elfin’in parası peşin ödendi! Bırakmazsan onu öldürürüm!” diye bağırdı. Ben, bir eşya gibi satılmıştım. Artık bir benliğim bile yok gibi hissediyordum. Öldürse de bir şey değişmeyecekti. “Ne kadara sattın kızını?” diye sordu. İyice yerimde sindim. Mirza beni görmese de çok utanıyordum. Onun kasılan sırt kaslarını görüyordum. Yüzünün şekli kim bilir nasıldı? Babam da hiç gocunmadan fiyatı söyledi. Beni borcuna karşılık satan şerefsiz bir babam vardı. Bunun üzerine Mirza da “O halde size iki katını veriyorum çünkü Elfin artık bana ait!”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD