Bölüm 1

1403 Words
Şu anki iş yerimden hastayım diye izin alıp ,inşallah, yeni görev yerim olacak Nehir'in çalıştığı şirketle son görüşmeye gitmek üzere hazırlanıyorum. En son ne zaman bir şeye böyle özendim inanın onu bile unutmuşum, ama bu durumun jilet gibi ütülü kıyafetlerim ve kararında makyajımla çok işe alınası olduğuma olan inancımı sarmasına izin vermiyorum. Bir B planı bulamadığım için buna inanmaya çok ihtiyacım olduğundan abartıyor da olabilirim tabi. Konumuz bu değil şimdi canım. Müstakbel ve epey nazlı iş yerime , dört haftadır yapmadığım proje görüşmediğim takım lideri kalmadı, giderken Nehir'le karşılaşmamak için dualar ediyorum. Son bir aydır gizli gizli yürüttüğüm mülakat sürecini itiraf etmeye henüz hazır değilim. Önce bir işe alınayım, ilk iş günümde sabah arayıp geçerken beni de alsana tatlı kız demeyi planlıyorum ki beni sağ bırakma ihtimali kalmasın. Ay aman, tövbeler tövbesi. Elimi üç kere tahtaya vurduktan sonra aynada son kez kendime bakıp çıkıyorum. Yüksek optimizasyon çalışmalarım sonucu Nehir'in departmanına çıkmayan en kısa rota ile Siber Güvenlik Yönetimi ve Mimarisi bölümü yöneticisinin odasına ulaşıyorum. Kısmetse ,lütfen n'olursunuz, yeni müdürüm Ömer Sancaktar'ın bir toplantısı uzadığı için biraz gecikiyormuş. Burada ilginç bir şey yok, adam koskoca departmanın yöneticisi bekletmese hatırım kalırdı; ama bunu benim şahsi telefonuma kendi mesaj atarak haber vermesine biraz şaşırıyorum açıkçası. Asistanın falan yok mu senin çiçeğim, kendi mesajlarını kendin atınca unvanın zeval görmüyor mu ? Neyse, onu da o düşünsün. Bu işi kendim için istiyorsam şuradan şuraya gitmek nasip olmasın, her şey doğmamış yeğenlerim için. Her şey onlar doğsun, o minik ağızlarıyla teyze desinler diye! Biçare anneannem torununun mürüvvetini görmeden ölmesin, teyzemin de bir damadı olsun, annemin mutfak takımı ziyan olmasın; benim tüm çabam bunlar için... "Hala gelmedi mi?" diyen erkek sesiyle içsel yakarışım son buluyor. Hızla kafamı sesin geldiği yöne çeviriyorum, standartların çok üzerinde bir adamla göz göze geliyoruz. Pardon beyefendi, gözler lens mi? Ne demişti bu şimdi, öyle yakışıklı yakışıklı konuşunca anlayamadım ki? "Efendim?" diyorum işin içinden çıkamayınca. Aferin kız Hazal, ben senden hıııağ falan demeni beklerdim. Çok yerinde bir efendim oldu bu. "Müdürü beklemiyor musun, onu soruyorum?" Hee, şu mesele. "Evet evet, onu bekliyorum. Toplantısı uzamış." diyerek fazla bilgi veriyorum ama buna da şükür. Hala üst seviye yakışıklı, aday çalışma arkadaşım karşısında dışımdan saçmalamadım. "Bitmez onun toplantısı, gel ben sana bir kahve ısmarlayayım?" dedikten sonra şirin şirin göz kırpıyor. Bir yanım asıl gel ben sana bir tuzlu kahve pişireyim dese de yolumdan dönemiyorum. Yeğenlerini düşün Hazal, Nehir'e çekerlerse ne kadar tatlı olacaklarını düşün... "Çok teşekkür ederim ama mülakat için geldim ben. Ömer Bey'i ilk dakikadan bekletmek istemem." Yeteri kadar nazik olup olmadığımdan emin olamayınca bir omuz silkmesi ve tebessüm de iliştiriyorum son cümleme. "O seni dakika bir gol bir bekletmiş ama." diyerek biraz tepemi attırıyor. Adamın toplantısı uzamış ne yapsaydı acaba? Yine de bu şekilde delirmiyorum, tane tane anlatıyorum. "Toplantısı uzamış dedim ya, hem kendisi mesaj atmış gecikeceğini falan. Tatlı bir hareket bence." "Ömer Bey mi tatlı, aynı kişiden bahsediyor olamayız gibi geldi bana?" Sanki adam baldan yapılmış dedim, tatlı bir hareket diyorum sadece canım. "Ben daha tanımıyorum kendisini, hareketi şirin geldi sadece." Uzatmamak adına en azından karşımdaki adamı tanımaya niyetleniyorum, "Hazal Aymaz ben bu arada, kısmetse yeni Siber güvenlik mimarisi yazılım uzmanıyım." Ona uzattığım elimi tutarken ciddiyetini koruyor, "Ömer Sancaktar, bu durumda... ben de kısmetse yeni yöneticin mi oluyorum?" Ha siktir... "Oralara çabuk geldin, henüz tanışma aşamasındayız." gülerek göz kırpınca bu kez yorumumu dışımdan yaptığımı idrak ediyorum. Durdum durdum, en olmaması gereken anda, peş peşe rezil oluyorum. "Kusura bakmayın, ben çok şaşırınca birden şey ettim." Cümleye bak keşke hiç kurmasaydın Hazal, şu an beş dakika ağlama molası alabilsem ne iyi olurdu. Niye böyle şeyler hala normalleşmedi canım, insani bir ihtiyaçtır bu da? Neyse ki Ömer Bey konuyu uzatmayıp daha fazla rezil olmamı engelliyor, Allah razı olsun. "Olur öyle, hadi odama geçelim." dedikten sonra yolu gösterip odasının kapısını, ışığını açıyor. Karşısına oturmamı söyledikten sonra bir şey içip içmeyeceğim soruyor. Konuşmayı sürdürebilmek için su istiyorum sadece. Sularımız da geldikten sonrası normal ilerliyor. Birbirimizi tanıdığımız kısa bir geçiş konuşmasının ardından yaptığım işlerden, buradaki ihtiyaçlardan, benim neler yapabileceğimden bahsediyoruz. Böylece özgüvenim de geri geliyor. Ilımlı geçen sohbetimiz sonrası beni odasından geçirmek için o da ayaklanıyor. Tatlı işte, kabullenmek karizmasını çiziyor diye inkar etse de, tat-lı. Tam karşılıklı teşekkürlerimizi etmiş, beni uğurluyorken Nehir'i görüyorum. Alarm, alarm, alarm! Oradan sonrası bende kopuyor. Nasıl odanın kapısını açtım, ne ara kendimi içeri geri attım, bütün bunları yaparken kapının önünde olması muhtemel Ömer Bey'e ne kadar zarar verdim; az önce kapattığım kapıya yaslanıp elim damağımda beklerken cevapları bulamıyorum. Haklı olarak çatık kaşlarıyla bana bakıyor adam. İlk cümlenin benden gelmeyeceğini anlayınca da soruyor. "Korkmalı mıyım?" "Yok, yani hayır siz değil ben korkmalıyım. Gerçi artık korkmamalıyım sanırım. Kuzenim de burada çalışıyor, ben ona sürpriz yapmak istiyorum da. Yani kesinleşmeden bilsin istemiyordum. Çok özür dilerim, gerçekten kusura bakmayın." diyerek çıkmak üzereyken kolumdan tutup engel oluyor. "Nereye? Gitti mi yoksa?" Minik şokumu atlattıktan sonra yanıtlıyorum, "Hayır ama artık gerek kalmadığına göre. Yani biraz aklınız varsa beni işe almazsınız herhalde." Oha ama Hazal! Yavaş be kızım. Böylece %0,000001 bir ihtimal kalmıştıysa bile onu da yok ettiğime emin oluyorum. İşe alınmadan kovulan ilk insana merhaba deyin, işte Hazal Aymaz. Ömer Bey beklediğimin gibi beni kovmak yerine bir kahkaha atıyor, "Bu kadar mesaiye rağmen işimi sevdiğime ve tüm yaptıklarına rağmen seni işe almaları konusunda olumlu görüş bildireceğime göre; haksız sayılmazsın. Bende pek akıl yokmuş." "Beni mi?" diyorum neye dediğimi tam düşünmeden, bir de elimle kendimi gösteriyorum karşımdaki de benim kadar salakmış gibi. Başı ile onayladıktan sonra göz kırparak ekliyor, "İK seni aradığında şaşırmış gibi yap, normalde bunu bilmemen gerekiyordu." "Çok tatlısınız." hemen ellerim ağzımı bulsa da duyacağını duyuyor Ömer Bey. Benim için kapıyı tekrar açarken başını iki yana sallayıp önce düz bir çizgi haline getirdiği ağzının içinde söyleniyor, kapı tamamen açılınca gür bir sesle tamamlıyor. "Bu bir iltifat değil biliyorsun değil mi?.. Tanıştığımıza memnun oldum Hazal, hakkında hayırlısı olsun." Şirin şirin gülümseyip elimi uzatıyorum, "Ben de memnun oldum Ömer Bey, iki taraf için de hayırlısı olsun." Ellerimiz ayrıldıktan sonra biraz uzaklaşıp arkamı dönüyorum, söz ağızdan çıktı nasılsa beni işe almaktan vazgeçmez bu saatten sonra. İnşallah yani. "Ah bu arada tatlı sohbetiniz için teşekkürler." Gülmemek için kendini zor tutsa da bana bir cevap vermiyor, benim de o yönde bir beklentim olmadığı için arkamı dönüp yürümeyi sürdürüyorum. Gideyim de istifa edeyim bari, ihbar süremi kısaltmanın yolu var mı acaba? Bu yaza bunların düğününü yetiştirmem lazım çünkü. Task'ımın güzelliğine bakar mısınız? Asansörü beklerken gördüğüm yüzle istifa işini biraz ertelemek durumunda kalıyorum. İyi insan lafının üstüne olayı, kendi kendimize konuşurken de mi çalışıyordu ya? "Hazal?" diyen Nehir yanında muhtemel Melek ve Ali ile birlikte bana bakıyor. Kocaman bir gülümseme ile ellerimi havaya kaldırıyorum, "Nehir'im. Aşkım, açıklayabilirim bak." Söylediğime Ali ve %80 Melek gülüyorlar, Nehir hiç pas vermiyor. Beni iplemeyip iş arkadaşlarına konuşuyor, "Kuzenim Hazal." Sonra bana dönüyor, "Canım (!), ne arıyorsun sen burada?" İnsanların yanında canıma okuyamayacağı için bombayı patlatmak istesem de, Ömer Bey'e az önce söz verdim. "Anlatırım güzelim, tanıştırmayacak mısın beni arkadaşlarınla?" diyerek lafı çeviriyorum mecburen. Ben öyle söyleyince, öküz olmadıkları için onlar kendilerini tanıtıyor hızla. Ben de sanki kütüklerine kadar bilmiyormuş gibi "tanışmacılık" oynuyorum. "Melek ben, Nehir ile aynı bölümdeyiz." diyen kadınla el sıkışıyoruz önce. "Memnun oldum Melek." Sonra Ali elini uzatıyor, "Ali Özay, aynı ekiptenim ben de." Ay ne güzel soyadın varmış senin, Nehir'ime de çok yakışır tüh tüh maşallah demek yerine kuru bir "Memnun oldum." diyorum. Şimdilik. "Bir toplantıya gireceğiz ama ben seni geçireyim canım sonra katılırım bizimkilere." diyerek koluma giriyor Nehir. Apar topar beni uzaklaştırmasını engelleyemiyorum, kuru bir görüşürüz diyebiliyorum sadece insanlara. Asansöre girince gözlerini kocaman açıp dümdüz suratıma bakıyor. Aman iyi be, "Müjdemi isterim, siber güvenlik mimariniz artık emin ellerde." dedikten sonra kollarımı iki yana açıp bir sarılma beklediğimi ifade ediyorum. Biraz pişkin olduğum doğru. "Oha! Oha, ciddisin! Hazaaaal, nasıl, niye söylemedin?" derken kollarımın arasına giriyor. "Sürpriz yapmak istedim." Tam çığlık çığlığa sarılırken asansörün kapısı açılıyor. Takım elbiseli ve iri yarı iki adam şaşkınlıkla bakıyor bize. Hemen ayrılıyoruz. Yine kime rezil olduk acaba diye düşünmeme fırsat kalmadan, Nehir hızlıca onları selamlayıp bizi uzaklaştırıyor. "Merhaba Mehmet Akif Bey, Mahmut Bey. İyi çalışmalar." "Yönetim Kurulu Mehmet Akif ve Mahmut mu?" diye soruyorum alacağım cevaptan emin. "Aşağısı kurtarır mı?" derken bir kahkaha savuruyor Nehir, ben de kendimden geçiyorum böylece. Kapıya ulaşana kadar kıkırtılarımızla bir miktar rahatsız ediyoruz beyaz yakalıları. Daha bu başlangıç! "Ooo neşeniz bol olsun hanımlar." gülümseyerek bizi selamlıyor güvenlik görevlisi abi. İşte göz var görmek var, insan var bir de insan olmak var... "Hepimizin inşallah!" * Merhabalar, Yeni bölüm sizde, beğenirseniz kalp bırakın! Yorumlar başımızın üzerine :) Sevgiler, saygılar, öpücükler :*
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD