"Siz aklınızı mı kaçırdınız, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyor mu? Koskoca iki aşiretsiniz utanmıyor musunuz eliniz kolunuz bağlı oturmaya."
"Olmaz olmaaaaaaaaaaz, vermem kızımı. Dedim size benim kızım benim yaşadıklarımı yaşamayacak. Vermemm!!!
"Kadınım yalvarıyorum sakinleş."
"Ne sakinleşmesi Berdan, Peram benim narin yavrum bana edilenleri kaldırabilir mi, velev ki dayandı senin bunu görmeye yüreğin el verir mi?"
Sabah şafak söktüğünde başındaki muazzam ağrıyla güçlükle araladı Beyaz gözlerini ve akşam yaşananların zihnine hücum etmesi birkaç saniyesini aldı yalnızca. Çıldırmış gibi hışımla fırladı yataktan vermeyecekti kızını hele bir denesinler herkesi öldürdü. Onu öldürmeleri lazımdı kızını almaları için. Koşa koşa avluya çıktı hem Zeydoğulları hem de kendi aşireti Benjarlar buradaydı ama neydi bu insanların üzerine atılmış ölü toprağı böyle. Zevade'nin en büyük iki aşireti eli eli üstünde eli siki üstünde oturacak mıydı yani böyle!
Onu ilk fark eden Berdan oldu, o da berbat görünüyordu bulduğu her fırsatta içi çıkana kadar ağlamıştı, hiç kimse akşam yemeği yememişti ve herkesin boğazında koca bir yumru vardı. Yutkunmayı bile imkansız kılan. Hemen sarıldı Berdan karısına saçlarından öptü 20 yıldır yaptığı gibi.
"Niye kalktın Ay kızım, daha erken."
"Vermem Berdan vermem, kızımı onlara vermem" dedi hıçkırıklarının arasında.
"Elimizden birşey gelmiyor Beyazım" dediği andan bu yana feryat ediyor bağırıp çağırıyordu Beyaz. Çıldırmış mıydı bu insanlar. Söyledikleri şeyi kulakları duymuyor muydu gerçekten. Vermekten bahsettikleri Peraydı Pera. Canlarının içi göz bebekleri.
Ne annesi ikna edebildi Beyazı ne babası, kendinden geçmediği her an ağladı yalvardı yakardı. Odasında cenin pozisyonunda yatan Pera ise annesi feryat ettikçe kahroluyor hıçkırıklarına yenisini ekliyordu. En çaresiz oydu, en elinden birşey gelmeyecek olan oydu.
Tek bir ihtimal vardı bütün adamları toplayıp Koroğlu konağını basmak ve çatışmak ama sonunda kim ölürdü kim kalırdı sonuç ne olurdu bilmiyordu. Kimsenin içi buna da el vermiyordu bir kere Rojda'yı götürmüşlerdi yanlarında hiç kimseyi değilse bile Rojda'yı kesin öldürürdü o katil herif.. Hiçbir sebebi olmasa kız diye yapardı. Kendi evlatları kurtulsun diye de nasıl başka bir kızı ölüme göndereceklerdi üstelik sebebi kendi oğullarıydı. Beyaz'ın feryatları arşa çıkınca Boran tekrar sakinleştirici yapmak zorunda kaldı. Olmayacaktı böyle Beyaz kahrından ölürdü bu evlilik olursa ama herkes en az onun kadar kötüydü zaten.
Kahvaltı saatine kadar aşiretin erkekleri kafa kafaya verdi ne yapsak da farklı birşey yapsak diye ama Pera'nın herkesin içinde berdeli kabul ediyorum demesi herşeyi değiştiriyordu. Elbette yapılabilecek tek şeyi yapmıştı ama şimdi farklı bir hamle yapmalarına engel oluyordu bu durum. Berdan ısrarla gidelim konaklarını başlarına yıkalım diyordu Berat'ta elbette ama Beyaz'ın babası Azad Ağa amcası Aram Ağa ve Berdan'ın amcası Hiram yaşlarının da verdiği olgunlukla reddediyordu zaten Koroğlu İzze bütün tedbirleri almış konağın tepesine bir gök kubbe inşaa ettirmediği kalmıştı. O sıralarda da kızılca kıyametin Alp versiyonu çıktı meydana. Uyandığında bir süre ne olduğunu anlamadı birkaç saniye içinde olanlar zihnine dolunca fırladı yataktan avluya çıkınca bağırdı avaz avaz.
"Rojda nerde, baba Rojda'yı yollamadık deyin Allah aşkına."
Kafası yerde gözleri kıpkırmızı halde Berdan kaldırdı kafasını baktı oğluna yaptığı kaç kişinin hayatına mal olmuştu ama kızamıyordu evladına aşık oldun diye kızılır mıydı?
"Gel oğlum, otur da konuşalım."
Anlamaz gözlerle süzdü herkesi Alp birşeyler vardı ve duyduğunda hiç hoşuna gitmeyecekti hissediyordu.
"Baba ne oluyor, niye hepiniz perişansınız o herif Rojdama birşey mi yaptı yoksa?"
"Merak etme Rojda iyi, akşam kızlarını alıp gittiler."
Böyle birşey mümkün değildi ki o herif hiçbir şey olmamış gibi kızını alıp gitmezdi.
"Baba anlat artık, neler oldu ben bayılınca"
"Berdel" dedi fısıltı şeklinde Berdan.
Ancak bu laf Alp'in fişeğinin ateşlenmesine yetti de arttı. Zıpkın gibi kalktı oturduğu yerden. Kıyametleri koparıyordu avluda ağlaya ağlaya bağırdı çağırdı kimse müdahale etmedi herkes sakinleşmesini bekliyordu.
"Olmaz lan olmaz, yakmam kardeşimi ben Rojdama kavuşacağım diye yakmam." diyor da başka birşey demiyordu. Çıkış kapısına yöneldi ki hemen Berat geçti önüne.
"Dayı çekil Allah aşkına çekil bu benim meselem ben halledeceğim."
"Nasıl halledeceksin Alp, söyle nasıl?"
"Berdelden vazgeçtiğimizi ya Rojda'yla evliliğe razı olmalarını ya da ölümü kabul ettiğimi söyleyeceğim"
Alkışlamaya başladı Berat.
"Helal olsun, yeğenime bak bee" dedikten sonra okkalı bir tokat attı suratına. Ne Berdan yapma dedi ne babaları.
"Sonrasını da düşündün mü lan, sen öldükten sonra Rojda'yı sağ bırakacaklar mı peki sen ölünce biz onların kökünü kazımayacak mıyız. Düşündün mü lan" dedi bir tokat daha attı..
Dizlerinin üstüne çöktü Alp, ne bok yemişti nasıl sonunu düşünmeden böyle bir işe kalkmıştı bilmiyordu ama bildiği birşey varsa Rojdasız yaşayamazdı. O diz çökmüş hıçkıra hıçkıra ağlarken arkada en az diğerleri kadar perişan genç kız göründü. Tüm gece uyumamış, sabaha kadar durup dinlenip ağlamıştı. Berdan kalkacak oldu eliyle durmasını işaret etti Pera ve doğru kardeşinin yanına gitti. Eğildi onun yanına oturdu sarıldı kardeşine. İkiziydi o ya hu , birinin canı yansa diğerinin de yanardı birinin başı ağrısa diğerinin de ağrırdı. Bu hayata aynı rahimde başlamışlardı aynı kaderin tarafları olmaları kadar doğal ne olabilirdi ki..
"Canın sağ olsun. Ben sana kırgın değilim. Aşık olmak çok güzel olmalı. Bunun için seni suçlayamam. Lütfen çok mutlu ol" dedi ama ettiği her laf demirden bir gülle olup kalbine iniyordu Alp'in. O da sarıldı sıkıca kardeşine.
"Olmaz Pera, sana bunu yapamam. Ben sevdiğimle mutlu mesut yaşarken senin o şerefsiz herifin evinde sıkıntı çekmene razı olmam."
Herkes gözlerinden akan yaşlarla iki kardeşe bakıyordu. Etle tırnaktı onlar.. Biri diğeri için canını vermekten kaçınmazdı ama bu başka birşeydi. Can vermek daha kolaydı belki..
"Kimse ölmeyecek iyi tarafından bak, beni de merak etme hem o herifle evlenmeyeceğim ki oğluyla evleneceğim ben. Hem sen demez misin sende şeytan tüyü var diye. Merak etme severler beni" dedi kendisinin bile inanmadığı bir sesle.
Alp hıçkırıklarına mani olamıyor kardeşine ettiği zulmün altında eziliyordu şuan. Bir kez daha lanet etti bu coğrafyaya bir kez daha iğrendi töre denilen bu yobazlıktan.
Bir süre daha yerde kalıp birbirlerini ikna etmeye çalıştılar ta ki yanlarına Berdan gelene kadar. Biri oğluydu biri kızıydı ne oğlu için kızından ne kızı için oğlundan vazgeçerdi. Bugün Soylu Konağına gittiğinde de net bir dille belirtecekti bunu. İkisini de kaldırdı yerden sarıldı çocuklarına İnci yoktu olay ilk patlak verdiği an Zeycan yengesi alıp gitmişti evden. Diğerleri odalarından çıkmama konusunda sıkıca tembihliydi Berzan ise 18 yaşına girmenin verdiği engellenemez özgüvenle arkadaşlarıyla tatile gitmişti.
Pera içini ferah tutması salık verilerek odasına gönderilmiş Alp ise aşiretin erkeklerinin yanına geçmişti. Öğleye kadar orta yol bulmak için konuştular vakit geldiğinde ise tüm ısrarına rağmen Alp'i almadan çıktılar yola. Soylu aşireti ılımlı bir aşiretti kendi halinde yaşayan Zeydoğulları ile dostluğu olan bir aşiretti. 2 araba olarak çıktılar yola 15 dakika kadar sonra da vardılar, konağa gittiklerinde Koroğulları gelmişti, kapıyı çaldıklarında kadim dostları İbrâhim Soylu açtı kapıyı erkek tokalaşması ile tokalaşıp içeri geçtiler. Peşin satan gibi bir rahatlıkla oturuyordu İzzet karşılarında. Onlar da onlara gösterilen yerlere geçtiler. Önce kısa bir hoş beş edildi ardından İbrahim Ağa girdi lafa.
"Ağalar toplanma sebebimiz malumdur. Her ne kadar sıkıntılı bir durum olsa da her işte hayır nikâhta keramet vardır derler. Niyetimiz hayırlı olsun ki akibetten de hayır umalım. Buyrun söz sizdedir."
Önce Berdan girdi lafa. Elinden geleni yapacaktı bu berdel olmasın diye.
"İbrahim Ağa sağ olasın kapını açtın. Şimdi sizlerin şahitliğinde de konuşayım. İzzet Ağa dün de dedim yine diyorum çocuklar bir cahillik etmiş kendi başlarına bir işe kalkmışlar ama devir artık eski devir değil. Gel he de teliyle duvağıyla Rojda kızımı gelin alayım. Başlık olarak da ne uygun görürsen kabulümüz. Bu berdel olayına girmeyelim."
Sessizce dinledi İzzet, az çok tahmin ediyordu bu konuşmayı ama kimse kusura bakmasındı söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Oturduğu yerde gerindi iyice yerleşti yerine.
"İbrahim Ağa eyvallah kırmadın bizi. Var ol. Size gelince Zeydoğulları ben sizi sözünüzün eri bilirdim ne oldu bir gecede önce berdel sözü veriyorsunuz sonra berdel olmaz deyip sadaka verir gibi başlık teklif ediyorsunuz. Yüreğiniz yemediyse benim kızımla ilgili verdiğim hükme de karışmayacaksınız. Oğlunuzu da bir gün saklarsınız iki gün saklarsınız sonra onun da ederi bir kurşun."
Ortam iyice gerilmiş tansiyon yükselmişti her an Berdan bu herifin üzerine uçabilirdi ki İbrahim Ağa girdi lafa.
"İzzet Ağa hele dur hemen astın kestin biraz itidalli ol. Amaç orta yol bulmak."
"Bu işin orta yolu yoktur İbrahim Ağa onlara dün ya ölüm ya berdel dedik berdeli kabul ettiler. Şimdi yan çiziyorlar."
"Ya hu insan evladını öldürmeye bu kadar hevesli olur mu, İzzet Allah'tan kork."
Azad Ağanın konuşmasıyla derin bir nefes aldı adam.
"Azad Ağa eğer kızı babasını ezip namusuna leke çaldıysa hevesli olur elbet. Namus bu başka şeye benzer mi?"
"Ya hu kaçtılar yarım saat sonra geldin namusuna birşey olmadı ki kızının Allah şahit."
"Ertesi gün düğünü olacak kızı kınasından aldınız, bundan ala namus kirlenmesi mi olur. Bu lafı uzatmanın manası yoktur. Ya berdel ya ölüm! Töreleri sizde en az benim kadar iyi bilirsiniz.."
Bundan sonrası laf-ı güzaftı artık. Ne söylenirse söylensin geri adım atmıyor sanki kendi evladını öldürmek için bahane arıyordu bu herif.
"Peki İzzet Ağa senin derdin üzüm yemek değil bağcıyı dövmek anlaşıldı Peramızın rızası olduğu için berdeli kabul ediyoruz." dedi Berdan ama kocaman adam el içindeyim demeden ağlıyordu. Tabi diğerleride..
İstediğini almanın rahatlığıyla konuşmaya başladı İzzet.
"Dosta düşmana karşı adımıza leke çalındı bu sebeple anlı şanlı düğün yapacaksınız, davuluyla zurnasıyla çıkacak evden Rojda. Kızınız berdel gelinidir bizim adetlerimize göre berdel gelen geline düğün yapılmaz, eğlence düzenlenmez. Rojda'nın nikahı olduğu gün onun da nikahı kıyılacak ve yine adetlerimize göre gelinlik değil siyah bir fistan giyecek. Başını siyah bir örtüyle kapatması gerektiğini söylememe gerek yok herhalde. Evlenen kadının kafası gözü açık olmaz."
Zaten fırsat kollayan Berdan İzzet'in lafı biter bitmez fırladığı gibi yüzüne okkalı bir yumruk indirdi.
"Amına koduğumun orospu çocuğu seni bir sikerim yandım Allah diye koşa koşa dolaşırsın Zevade'yi. Şerefini siktiğimin piçi. Köle mi alıyorsun lan sen. Hırt" yumruklarını peş peşe indiriyor durmadan da konuşuyordu. Diğerleri zar zor aldılar elinden İzzeti. Dinmedi kini öfkesi, bu herif insan falan değildi kesinlikle değildi oğlu da bunun gibiyse hayatı zindan olurdu kızının. Burnunu eliyle tampon yapan adama parmağını sallayarak konuşmaya başladı.
"Bana bak itin dölü, berdelse berdel ya adam gibi gelir kızımı ister adam gibi bir düğün yapar ve kızımın tüm haklarını gözeten bir sözleşmeyi imzalarsın ya da hodri meydan amına koyayım azdan az gider çoktan çok"
Daha da birşey söylemeden geldiği adamlarla çıktı konaktan Berdan, sinirden eli ayağı titriyordu.
"Gömmeliydim oraya amına kodumun piçini" diye söylene söylene çıktılar yola.
Dudağı patlamış burnu kırılmış olan İzzet ise önce hastaneye gidip mansuman yaptırdı sonra konağa döndü annesi avluda bekliyordu gelecek haberi oğlunun içeri girmesiyle ayaklandı ama çarşamba pazarına dönmüş suratını görünce gülmesini zor bastırdı.
"Kim yaptıysa ellerine sağlık" diye geçirdi içinden. Sonra yaklaştı yanına yüzünüün halini görmezden gelerek.
"Hayır mıdır kuremin, ne karar çıktı."
Annesine yaklaştı o da onun oturduğu divana oturdu Rojin Hanımda yanına oturdu.
"Berdel olacak anne, önce gelip Rojda'yı isteyecekler sonra biz gidip Pera mı ne zıkkımsa onu isteyeceğiz, aynı gün düğün kurulacak kız gelecek Rojda gidecek."
Bunları İzzet'e kabul ettiren adam kimdiyse 75 yaşındayım demeyecekti ellerinden öpecekti o adamın Rojin. Bıyık altından güldü karara ama ciddiyetini bozmadan cevapladı.
"İyi, münasptir. Doğru karar vermişsin."
Annesinin yüzüne baktı, bu kadın başkaydı, hep şefkat doluydu babasının elinden kaç sefer almıştı bilmiyordu hiçbir kadına kıymet vermese de annesi başının tacıydı. 55 yaşındaydı şimdi ama ana şefkatine ihtiyacı hiç bitmiyordu.
"Yüzümün halini sormayacak mısın"
Gülümsedi Rojin Hanım.
"16 yaşında ilk ağzın gözün kan içinde geldiğinde ben kendimden geçip feryat etmiştim sen ne demiştin bana.?"
O da güldü hatırladığı şeyle.
"Ana bebek miyim ben bir bırak artık koca adamım bugün dayak yerim yarın döverim sorma artık birşey."
"Sormam oğlum, sen koca adamsın, bugün dövmüşler yarın da sen döversin" dedi yaklaşık 40 yıl öncesine atıfta bulunarak.
"Ah anam ah" deyip kalktı yanından İzzet şimdi Ferman'la konuşması lazımdı zira annesi topu ona atmıştı. Usul usul tırmandı merdivenleri oğlunun sinirini biliyordu ama o da İzzetti bir yerde. Kapısını açıp girdi içeri. Ömer banyo yapmasına yardım etmiş yatağına alıyordu. Bekledi işinin bitmesini oturdu odadaki koltuğa, Ömer işi bitince çıktı.
"Nasılsın oğlum"
"Sakat"
"Aslan gibisin aslan o kol kasları kimse varmış başka"
"Baba, lütfen. Neler oluyor, neden herkes huzursuz."
Öne doğru eğildi İzzet, içi yanıyordu oğlunu böyle gördükçe o elim kazada oğlunu dinleyip biraz daha yavaş kullansaydı arabayı şimdi herşey bambaşka olabilirdi. Ferman'dan sonra iki kızı olmuştu ve sonra olan oğullarının en büyüğü daha 15 yaşındaydı, aşiretin başında hala kendi vardı çünkü kardeşleri de istemiyordu aşiretin başına geçmeyi.
"Fermanım, şimdi söyleyeeceklerim bitmeden celallenmeyeceksin tamam mı?"
"Baba belli ki celallenilecek şeyler benden bir söz isteme anlat neymiş ben de bileyim."
"Rojda Bilal'le evleneceği günün gecesinde kaçtı."
"Ne ne diyorsun baba, Rojda iyi mi, sakın ona birşey yaptım deme sakın yemin ederim baba katili edersin beni."
"Dur lan atarlanma hemen, birşey yapmadım. Kaçtığı oğlanla evlenecek lakin töre başka birşey emreder."
Anlamaz gözlerle baktı Ferman babasına.
"Berdel"
"Baba ne berdeli Allah aşkına, kıza fikrini sordun mu istiyor mu dedim. İstiyor kendi evlenmek istedi dedin yalanla dolanla düğün kurduğun kızın kaçınca da nasıl berdel yapabiliyorsun."
"Töremizi bilmez gibi konuşma Ferman, berdel olacak. Çocuğun bir kız kardeşi vardır. Berdel onunla olacak."
"Eeee baba bizden kiminle olacak Fırat daha 15 yaşındadır."
İşte zurnanın zırt dediği yer gelmişti. İzzet bile çekiniyordu Ferman'ın tepkisinden.
"Seninle"
Ferman o an taş kesildi sanki, yürüyebilse hemen gırtlağına yapışırdı bu baba dediği zalim adamın.
"Sen ne diyorsun İzzet Ağa, sen benimle dalga mı geçiyorsun halimi görmüyor musun. Kime kocalık yapabilirim ben. Sen aklınca kimi cezalandırıyorsun beni mi Rojda'yı mı kaçtığı aileyi mi, kimi?"
"Oğlum ben.."
"Sen hala diktatörlükle aşiret yönetmeye çalışan bir adamsın sadece İzzet Koroğlu, ben senin piyonun değilim oyuncağın hiç değilim. Berdel merdel olmayacak. Çok istiyorsan git sen evlen. Seversin sen evlilik üstüne evlilik yapmayı."
Annesinin günlerce ağladığına şahit olmuştu kuması geldiğinde. Üçüncüyü de almaktan çekinmezdi herhalde.
"Söz ağızdan çıktı Ferman ağa, o berdel olacak hazırla kendini. Ya katliam çıkacak ya berdel olacak sen ver kararını!