Ya Berdel Ya Ölüm
"Derdime çare baytarım yok dengeme destek tut ki durayım..."
"Yahu 50 yaşına geldin hala benimle uğraşma derdindesin."
"Ee benim şifam sensin yavrum, hem ne o öyle 50 yaşına girdin falan sen beni beğenmiyor musun?"
"Hah Gafura da bağladığımıza göre, oldu o zaman bana müsade."
Beyaz ve Berdan aradan geçen yıllara rağmen her gün katlanarak artan aşkla birbirleriyle uğraşıyor Zevade'de ki evlerinin bahçesinde kahve keyfi yapıyordu. Berdan veteriner hekim olan karısına sık sık Sagopa Kajmer'in Baytar şarkısıyla takılıyor bu da ikilinin en baştan gülmesine sebep oluyordu.
Berdan artık 50 yaşına gelmiş, yaşının verdiği olgunluğa ek karizmasıyla parmakla gösterilen iş adamlarından biri olmuştu. Türkiye'nin her şehrine açtığı otellerden sonra başta Avrupa olmak üzere dünyanın bir çok ülkesine de oteller açmaya devam etmişti tabi Botan'ın hakkını yiyemezdi öyle muazzam fikirlerle geliyordu ki, abisinin ağzı açık kalıyordu bazen. Zaten bütün işi de ona yıkmış kendi karısıyla vakit geçirmenin tadını çıkarıyordu.
Beyaz ise 38 yaşında hala alımlı hala çok güzel bir kadın ve Berdanın zoruyla 6. çocuğunu da doğurmuş harika bir anneydi. Nihayet Berdan'ın hayali gerçek olmuş ve bir kızları daha olmuştu şimdilerde 10 yaşındaydı ve tam anlamıyla ikisinin karışımı olmuştu. Dünyalar güzeli bir çocuktu ve hem ablası hem abileri üzerine titriyorlardı. Büyüdüğünde işi zordu 4 abiyle vesselam. Aman canım talip olacak adam düşünsündü!
Onlar kendi arasında hem gülüşüp hem cilveleşirken konağın kapısı sertçe açıldı ki içeri suratı kıpkırmızı olmuş Alp girdi. 20 yaşında 1.90 boyu annesinin erkek versiyonu tipiyle bütün kızları peşinden koşturacak kadar yakışıklı bir adam olmuştu ve babası gibi işletme okuyordu Boğaziçi üniversitesinde. Ancak onu ilk defa böyle gören ailesi tedirginlikle bakakaldılar oğullarına. Alp ise onları fark etmedi bile doğruca odasına gitti, sertçe çarpılan kapıyla birbirlerine baktı karı koca.
"Ay kızım oğlumuzun nesi var?"
Derince soludu Beyaz.
"Emin değilim sevdiğim ama sanırım gönül meselesi."
Duyduğu şeyle şaşırdı Berdan Alp hiç böyle bir olayla gelmemişti kendilerine demek küçük oğlu büyümüştü de aşık olmuştu ha!
"Niye böyle o zaman kadınım, karşılıksız aşk mı?"
"Bilmiyorum aşkım, sadece bir kız olduğunu biliyorum ama olayın içeriğini bilmiyorum. Alp'i bilirsin ketumluğun kitabını yazar."
Öyleydi oğulları bir günden bir güne bir sıkıntıyla gelmemişti ailesinin karşısına ama sessiz kalmak da gelmiyordu şuan içlerinden. Berdan ayaklandı.
"Ben bir bakayım belki erkek erkeğe konuşması kolay olur."
Beyaz başıyla onaylarken "Lütfen üzerine gitme" demeyi de ihmal etmedi. En nihayetinde genç bir delikanlıydı ve kanı gerçekten deliydi. Babası gibi!
Berdan Alp'in odasının önüne gelince önce boğazını temizledi sonra kapısını tıklattı. Gel sesini bekledi ama cevap gelmeyince yeniledi yaptığı işlemi yine cevap gelmeyince dayanamayıp girdi içeri. Yatağının yanına yere oturmuş hıçkırarak ağlayan bir adam görmeyi beklemiyordu. Panikledi ne yapacağını bilemedi. Can parçası ağlıyordu ve ilk kez ağladığını görüyordu ergenliğinden bu yana. O da yanına oturdu, sakin kalmaya çalıştı. Bekledi oğlu kendisi konuşsun diye. Bir süre daha ağlayan Alp, kan çanağına dönmüş gözlerle baktı babasına.
"Niye baba" dedi çatallaşan sesiyle zar zor.
"Niye böyle oluyor. Hep mi böyle olmak zorunda.?"
Neyden bahsettiğine dair zerre fikri olmayan adam ne diyeceğini bilemese de konuştu.
"Hayırlısı öyledir belki oğlum, olmasını istediğin şey hayırlı değildir belki."
Kafasını iki yana salladı genç adam ama tek kelime etmedi bir daha.
"Konuşmak anlatmak ister misin Alp'im. Benimle herşeyi konuşabilirsin biliyorsun değil mi?"
"Şuan değil baba, teşekkür ederim. Biraz yalnız kalabilir miyim?"
Anlayışla kafasını salladı Berdan, aşk acısını bilirdi en derininde yaşamıştı ama oğluna kılavuzluk edemiyordu, içi yana yana çıktı odadan. Sıkntılı şekilde karısının yanına gitti. Beyaz'da endişeyle kocasını bekliyordu
"Ne oldu Berdan, neymiş sorun?"
Karısının sesindeki endişe içini acıttı Berdan'ın pamuklara sarmak güllerle bezemek istediği sevdiği hiçbir kötü duyguyu yaşasın istemiyordu.
"Bilmiyorum kadınım, konuşmak istemedi. Daha sonra dedi ben de üzerine gitmedim."
Sıkıntılı bir nefes verdi Beyaz, oğlu büyümüştü de aşık olmuştu demek. Buraya kadar sıkıntı yoktu ama belli ki aşk acısı sarmıştı benliğini. İnşallah sonu hayrolur diye geçirdi içinden. Onlar durum değerlendirmesi yaparken kapı açıldı bu sefer Pera girdi içeri. Görenleri hayrete düşürecek kadar Beyaz'a benziyordu annesinin birebir kopyasıydı adeta sadece 10 cm kadar uzundu annesinden ve bu durum Berdan'ı aşırı mutlu ediyordu. Kızını görür görmez ayağa kalktı. Kollarını açtı hemen.
"Prensesim"
"Babam" dedikten sonra "Ne yapıyorsunuz bakalım çifte kumrular" diye devam etti. Hayrandı anne babasının aşkına, imreniyordu onlara elbette yaşanan tatsız olaylardan çocukların haberi yoktu. Pera'da 20 yaşında, amcasının yolundan gitmiş Tıp fakültesini yazmıştı o da İstanbul'da okuyordu. Zira babası ortalığı ayağa kaldırmıştı Ankara Hacettepe'yi yazmak istiyorum dediği zaman. Çocuklarını çok sevse de kızlarına aşık bir babaydı ve yanı başından ayırmak istemiyordu. Annesi de kızına sarılıp öpünce bir umut sordu.
"Peram, Alp'in hali hal değildi. Sen biliyor musun annecim ne olduğunu?"
Gözlerini kaçırdı Pera kulak misafiri olmuştu bir konuşmalarına ama bu kardeşinin özeliydi paylaşması yakışık almazdı.
"Annecim bunu Alp'le konuşsanız daha iyi olur. Benim söylemem doğru olmaz."
Gülümsedi kızının erdemli tavrına ama bu mevzu erdemli olmayı aşmıştı çoktan.
"Güzeller güzeli Peram, Alp yarım saat önce kan çanağına dönmüş gözlerle geldi. Kendisini odasına kapattı ve tek kelime etmiyor ve ben oğlumun ağlamasına dayanamıyorum."
Ağladığını duyunca ifadesi kırıldı Pera'nın, ikizinin ağlamış olması içine oturdu. Bir an için tereddüt etse de bildiği kadarını söyleme kararı aldı.
"Şey, birine aşıkmış telefonla konuşurken duydum. Kız da bunu seviyormuş ama ailesi sıkıntı çıkarıyor sanırım sadece kendi içlerinden evleniyorlarmış, dışarıya kız vermiyorlarmış. Sanırım kızı da birine vermişler." dedi içine kaçan bir sesle.
Öyle boktan bir durumdu ki bu nasıl altından kalkılır nasıl üstüne gidilir bilmiyordu karı koca.
"Tamam prensesim, hadi sen odana geç" dedi Beyaz ve Pera'yı gönderdi. Giden kızlarının arkasından bakıp Berdan'a döndü.
"Berdan'ım, bu işin altından nasıl kalkacağız. Kimlerdenmiş bilsek ona göre hareket ederdik."
Berdan'da derin düşüncelere dalmıştı.
"Kadınım, belli ki buralılar şayet öyleyse buralı olup dışarıya kız vermeyen iki aşiret var biri Mercanlar diğeri ki inşallah onlar değildir Koroğlu aşireti."
"Öğrenelim o zaman gidip konuşalım, ikisinin de birbirinde gönlü var madem niye engel oluyorlar ki."
"Mercanlarsa küçük de olsa ikna etme ihtimalimiz var ama Koroğluysa imkanı yok Beyazım. Adamlar yüz yıl öncesinde yaşıyor öyle saçma sapan adetleri var ki anlatamam hala kadının yeri sofrasındaki öküzünden sonra gelen güruhtan yani. Bırak ikna etmeyi gidip konuşamayız bile."
İçine bir korku düştü Beyaz'ın. Bu ne ilkellik bu ne cahillikti böyle hangi devirde yaşıyorlardı ya hu. Kocasının göğsüne sindi kalbini bozmak istemiyordu ama içine bir acı çöreklenmişti bir anda. Hayra yordu..
Geceye kadar bu gel gitle geçirdiler zamanlarını tatları kaçmıştı bir kere. Gece olup yattıklarında ertesi gün olacakları bilseler uyurlar mıydı acaba?
Sabah olduğunda kimse geceki halde kalmamaya çalıştı Alp'e destek olmalılardı. Güzel bir sofra hazırlandı ve herkes oturdu kahvaltı sofrasına. Garip bir şekilde Alp'te çok iyi görünüyordu, ya atlattı ya da sorun kalmadı diye düşündüler bu sebeple de kimse konuyu açmadı. Yediler içtiler kahkahalar eşliğinde sohbet ettiler. Azad ve Hamza tam birer fırlama olmuşlardı ve ailenin de maskotu gibiydiler. Kahvaltı bitmiş herkes rutin meşgalesine dönmüştü akşama kadar da bu hal devam etti Alp öğleden sonra işim var diyerek çıkmıştı evden.
Tüm aile avluda oturmuş sıcak havanın verdiği yetkiyle sere serpe oturuyorken açılan kapıyla hışımla ayaklandılar. Berdandan geldi ilk tepki.
"Siktiiiir"
Karşılarında bir adet Alp ve elini sıkı sıkı tuttuğu bindallısı üzerinde güzel bir kız vardı. Kocaman olmuş gözlerle kendisine bakan ailesine biraz mahcubiyetle baktı Alp, yanındaki kız ise iyice onun arkasına sinmiş görünmez olmaya çalışır gibiydi.
"Oğlum ne oluyor" Beyaz'ın sorusuyla sessizlik yerini uğultuya bıraktı. Herkes anlamaya çalışıyordu olanı biteni.
"Anne bu Rojda sevdiğim kız, biz kaçtık."
"Hiiiiiii" diye bir nida geldi Beyaz'dan. Bindallısıyla kaçtığına göre kızı kınasından alıp gelmişti.
"Hele gelin içeri, anlatın bakalım neler oldu. Bu kızcağız neden kına kıyafetiyle geldi."
Elini bir an bile bırakamadığı kızı kendiyle beraber ilerletti Alp hasır koltuklara oturdular ve anlatmaya başladı.
"Biz Rojdamla 2 senedir görüşüyoruz. Çok seviyoruz birbirimizi o babasına bahsetmek istedi ama eli kırılasılar canını yaktılar sevdiğimin şimdi de amcasının oğluyla evlendirmek istediler. Bugün kınası vardı. Ben de aldım sevdiğimi ordan!"
Derince soludu Berdan bu işin sonu hiç hayır değildi. Sakin kalmaya çalışarak konuştu.
"Oğlum bu işin yolu bu mudur, bulunduğumuz coğrafyanın farkında değil misin niye söylemedin bize usulünce gider isterdik."
"Baba beş kez haber yolladım senin ağzınla her seferinde geri çevirdiler. Kendileri dışındakilere kız vermezlermiş."
Alacağı cevabı az çok tahmin ediyordu Berdan ama sordu yine de.
"Hangi aşiret?"
"Koroğlu aşireti" kocasının söyledikleri aklına gelen Beyaz dövünmeye başladı. Eyvahlar olsun diyordu sürekli. Onlar daha olayı idrak dahi edemeden konağın önünde bağırış çağırış sesleri geldi ve akabinde silah sesleri. İçeridekiler çığlık atarken Berdan hemen Beyazı ve çocukları içeri götürdü tabi gelin kızını da. Alp ile dışarda kaldılar bu sırada da silahını aldı. Koruma müdürü geldi hemen yanına.
"Ağam, Koroğulları geldi çok kalabalıklar ve ağır makinalar var yanlarında. Emrin nedir?"
"Zorluk çıkarmayın İhsan, çıkıyorum ben konuşacağım" dedikten sonra oğluna döndü.
"Alp içeri gir, vurdulduğumu görsen dahi çıkma tamam mı, halledeceğim."
Tamam dedi babasına ama elbette girmeyecekti içeri. Sevdasının arkasındaydı.
Ağır ağır dışarı çıktı Berdan ki dışarda yüze yakın adam beklemiyordu. Yine de dik duruşunu bozmadan konuştu.
"Hoşgeldiniz İzzet Ağa"
"Bana o ırz düşmanı oğlunu ver Gaddar Ağa, dinime imanıma eşiktekinden beşiktekine tek canlı bırakmam burda"
"Hşşş hele orda bir dur, nereye geldin, kimin kapısındasın bir belle. Sen burda eşiktekine ulaşana kadar kevgire çeviririm seni pek ala bilirsin"
Adam yutkundu ama sayı üstünlüğü. onlardaydı zaten buna güvenerek dikleniyordu yoksa Gaddar Ağaya ahkam kesmek kim o kimdi!
"Senin şerefsiz oğlun benim yarın nikahı kıyılacak kızımı kınasından kaçırdı bunun affı telafisi yok, o oğlun olacak haysiyetsiz kızımızı geri verecek bekaretine halel gelmediyse amcasının oğlu almaya razı oğlun da bunun bedelini canıyla ödeyecek."
"Bak ağa bir cahillik etmişler rızanızı almadan kaçmışlar ama bunun yolu bu değil kızının namusu benim namusum. İkisi de birbirini seviyor kaç kere haber yolladık reddettin. Sevmediği biriyle evlendirip mutsuz mu edeceksin kızını"
"Kız kısmına mutluluk ne gerek, bir işi var kocasını memnun etmek. Amcasından iyisini nerden bulacak hem Bilal gözü gibi bakar. Daha laf gerekmez getirin Rojdayı."
Berdan'ın kaşları çatıldı, bu adamlara yüz yıl öncesine ait diyordu ama bunlar taş devrinden kalmıştı belli ki ama şuan tartışmak hiç mantıklı değildi.
"Ben benim haneme gelmiş kızı kimselere vermem İzzet Ağa, kız reşit kendi isteğiyle geldi. Varın gidin yolunuza. Usulüne uygun düğünümüzü yapalım dallandırıp budaklandırmadan"
Berdan'ın sözleriyle bir anda silahlar çekildi Berdan'ın adamları da onlara çevirdi namluyu o sırada da en olmaması gereken şey oldu ve Alp fırladı öne. Berdan daha dur diyemeden bir kör kurşun vurdu Alp'i sonrası öyle bir karıştı ki ortalık Berdan Alp'i içeri zor taşıdı. Allah'tan kolunu sıyırmıştı kurşun hemen Pera dikiş attı kardeşinin koluna sicim gibi akan gözyaşları eşliğinde. Rojda ise adeta feryat ediyordu "ne olur beni bırakma" diye. Dışarıda ise tam bir can pazarı yaşanıyordu. Ta ki polis gelene kadar devam etti bu hengame. Polis kalabalığı dağıtınca ağır bilanço çıktı ortaya Allah'tan ölen yoktu ama herkesin bir yerlerine isabet etmişti kurşunlar. Yaralılar hastanelere kaldırıldı İzzet ve kardeşi Beşir yara almamıştı onlar konaklarına döndü ve acil olarak aşiret büyüklerini topladılar. İş artık hem namus hem kan davasına dönmüştü ve tek bir Zeydoğlu kalmayana kadar öldüreceklerdi Bilal'in tüm ısrarına rağmen Rojda için de ölüm kararı çıkmıştı ancak büyük dedeleri olaya el attı karşılarında da Zeydoğulları vardı neticede onlar da onların soyunu kuruturdu iyi biliyordu.
"Berdel de müsaniptir. Rojda'ya karşılık bir kızlarını vermeyi kabul ederlerse dava biter kabul etmezlerse ne onlarda bir erkek kalır ne de bizde. Gerisini siz düşünün."
Diğerlerinden de onaylayan mırıldanmalar gelince karar alınmış oldu. Berdel kabul edilirse evlenecek kişi ise İzzetin en büyük oğlu Ferman ile olacaktı. Ferman ise, neyse onu sonra anlatalım!
Tüm geceyi gözlerini dahi kırpmadan geçirdi Zeydoğulları, yeni bir atağa kalkılabilirdi çünkü karşılarındaki oturup konuşulacak insanlar değillerdi. Günün ilk ışıklarına kadar bu hal devam etti Alp'in durumu iyiydi Rojda'ya misafir odası hazırlanmıştı biraz dinlenmesi için zorla gönderilmişti zira ağlamaktan helak olmuştu genç kız. Sabah olduğunda bir aracı gelip çaldı kapılarını. Berdan bu arada kardeşlerini amcasını kayınpederini vs herkesi çağırmıştı gece yarısı olmadan hepsi gelmişti. Hepsi avluda otururken gelen aracı konuştu.
"Ağalar elçiye zeval olmaz. Koroğulları der ki ya Alp'i ve Rojda'yı bize teslim edin ki haklarında ölüm hükmü verildi ya da berdele razı olsunlar bir kızlarını bize versinler."
Beyaz'ın feryadı yankılandı koca avluda, yaşamıştı biliyordu.. Olmazdı bu defa olmazdı. Kendi kızı kendi yaşadıklarını yaşamayacaktı.
"Olmaz asla olmaz Berdan ölürüm de kızımı o taş devrinden kalmış adamların eline bırakmam. Peram nazlı, kıymetli." diye hem ağlayıp hem konuşurken adam sesi içine kaçmış halde devam etti konuşmasına.
"Pera olmazsa İnci'ye de olur verdiler."
"Höst ulan. Sikerim onların kararını benim İncim daha 10 yaşında. Kurban ederim onları kızıma!"
Berdan'ın kükremesiyle adam sindikçe sindi kotuğa.
"Kızma ağam, ne dedilerse onu diyorum."
"Ne kızımı veririm ne oğlumu kurban ederim. Söyle onlara ellerinden geleni artlarına koymasınlar. Hodri meydan."
Adam korkudan titrer halde ayrıldı konaktan ve Koroğullarına konuşmaları aktardı bu da yeterli oldu zaten. Aynı günün gecesi tam 250 adamla konağı bastılar tabi Alp ve Rojda çoktan İstanbul'a yollanmıştı ama işin berbat yanı onları da yakalamışlardı. Alp'i dövmekten haşat etmişler Rojda'yı da epey hırpalamışlardı. Görüntü karşısında şok oldu herkes. Beyaz oğlum diye bağırdıkça bir daha bağırıyordu sanki ama adamlar öyle sıkı tutmuşlardı ki kımıldayamıyordu Alp ve tabiki kafasında da silah. Zeydoğulları hatta Benjarlarda hazırlık yapmıştı elbette ama bu bekledikleri bir durum değildi tek bir hareketlerinde oğullarının kafasına sıkacaklardı.
Artık yetmişini devirmiş olan Azad yaklaştı birkaç adım.
"Ağalar sakin olun, bir sulh yolu bulalım. Böyle kan dökmekle olmaz. Bunun sonu yok."
"Azad Ağa biz diyeceğimizi dedik ya ikisini de şimdi gözünüzün önünde öldüreceğiz sonra ne sizden ne bizden erkek kalmayana kadar devam edecek bu dava ya da berdel olacak."
Beyaz feryad ettikçe Berdan'ın ciğeri dağlanıyordu da nasıl versin biricik prensesini.
"İzzet Ağa başka bir yol bulun berdel olmaz kızımız okuyor"
Berdan'ın konuşmasıyla burnundan soludu adam.
"Başka ne olacak lan namusumuzu parayla mı satacağız size bizim sizin sadakanıza ihtiyacımız mı var?"
Her geçen dakika tansiyon yükseliyor silahlara daha sıkı asılıyor adamlar etrafı etten bir duvarla kuşatıyordu. Cılız bir ses duyuldu o esnada.
"Baba ben gelirim yemin ederim namusuma hal gelmedi ne olur bırakın Alp'i."
Rojda'nın konuşmasıyla babası suratına bir tokat attı.
"Sen sus orospu namusumuzu iki paralık ettin. Sen kendi canını düşün." demesine kalmadan Alp bir kafa attı adama.
"Bir daha sevdiğim kıza dokun bak bakalım o kolunu kökünden koparmıyor muyum" dedi ama ensesine inen silah darbesiyle yığıldı yere. Zeydoğulları çıldırmış gibi etrafa saldırmaya yer arıyordu ama öyle kapana kısıldılar ki şuan yerde baygın yatan oğullarını bile alamıyorlardı.
"İzzet Ağa yeminle ateşle oynuyorsun sen benim oğlumu öldürürürsen ben seni Zevade meydanında dansöz kıyafetiyle oynatırım. Bizi oyuna getirdiniz adamları gönderdik şuan sayı üstünlüğü sizde ama sen bizi iyi bilirsin sabaha konağın tepene yıkılmış olur bilesin."
Berdan öfkeden bağıra bağıra konuşuyordu biliyordu karşısındaki adamın götü yemezdi kendisine bulaşmaya ama şuan eli kolu bağlıydı.
"Yeter bu kadar, sıkın bu ikisinin kafasına sonra ne olacaksa olsun" dedi adamları tek an düşünmeden silahlarını doğrulttu iki aşığa ki bir çığlık duyuldu.
"Durun Allah belanızı versin durun, tamam ben berdeli kabul ediyorum."
"Kızım yapma, yapma, yapmaaa." derken bayıldı Beyaz. Boran hemen ona baktı Berdan sanki alıp gidecekler gibi kızına sarıldı sıkıca.
Bir anda çıt çıkmadı ortamda herkes doğruluğundan emin olmak ister gibi sustu sanki ve iğrenç sesiyle konuştu herif.
"İyi büyük ve tek bekar oğlum Ferman ile berdel edileceksin." deyince Rojda'nın gözleri kocaman açıldı.
"Baba etme diyebildi, Bilal abiyle olsun Ferman abim olmaz."
"Sen sus eksik etek, sana mı soracağız." diyen adamla Zeydoğulları anlamaya çalışıyordu olanı biteni Ferman diye bir oğlu olduğunu biliyorlardı ama bugüne kadar ne gören olmuştu ne duyan.
Rojda gözlerini sıkıca kapadı açtı çok seviyordu Ferman abisini canını verecek kadar çok ama Pera ay gibiydi su gibiydi.. Ferman abisi ise... Hem sakat hem bir kolu aksak hem kör hem de kulağı çok az duyuyordu.
Ferman'la evlenmesi demek diri diri gömülmeyi kabul etmek demek olmaz mıydı?