AD-26

1168 Words
Günler bir şekilde geçiyordu işte. Babamın ailesini yavaş yavaş ailem olarak kabullenmeye başlamıştım. Özellikle Hülya annenin verdiği sıcaklık annemin söylediği ve benliğime yer edinmiş sözleri yavaş yavaş silmeye başlamıştı. Gerçi ne kadar silsede izi hep kalacaktı. Cenk sürekli mesaj atıp rahatsız ediyordu. Hiçbir mesajına cevap vermiyordum ama o vazgeçmemekte kararlıydı. Mesajlarına cevap verdiğim tek kişi Kerim'di. Canımcımı özlemiştim ama eğitimi için orada kalması gerekiyordu. Belki bir ara gezmek için yanına gider ve bir sürpriz yapardım. Barış o günden sonra tekrar aramamıştı. Kim bilir belki de söylediklerinden pişman olmuştu. Eh, annemden de bir daha ses çıkmamıştı. Şu anki hayatımla mutluydum ama bozulacak diye hissettiğim korku asla geçmiyordu. Sonuçta ben ve bela ayrılmaz ikiliydik. Kahvaltı için masadaki yerime geçtiğimde diğerleri henüz gelmemişti. Bugün biraz erkenciydim. "Günaydın hala!" diye koşarak yanıma gelen Arda kollarını boynuma dolayıp yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Hiç babasına çekmemişti. Onun aksine gayet sıcak ve güleryüzlüydü. "Günaydın." diyerek yanağını hafifçe sıktım. "Bu öpücüğü neye borçluyuz bakalım?" "Beni bugün yüzmeye götürür müsün?" "Havalar soğudu ama." dedim isteğine karşılık olarak. "Kapalı yüzme havuzuna gidebiliriz. Annem kardeşimi bırakmıyor, zaten sürekli annemin kucağında ya ağlıyor, ya altını pisliyor, ya mama içiyor. Hep onunla ilgileniyor. Babamda sürekli çalışıyor. Amcam zaten evde durmuyor. Kimse benimle ilgilenmiyor." Şu an Arda'dan buram buram kıskançlık kokusu alıyordum. Saçlarını karıştırıp yanağını okşadım. "Akşamüzeri gidelim. Çünkü sabah gidip yüzersem bir köpek balığına dönüşüp seni yerim." Kolunu tutup hafifçe ısırdığımda kahkahayla gülmeye başladı. "Anne!" diye bağırdı içeri giren Mine'ye "Halam köpek balığı oldu." "Eyvah, oğlumu hemen kurtarmalıyım." Mine oğlunu geri çekip kucağına aldı. "İşte kurtardım." "Gitti yemeğim. Aç kaldım." dedim gülmelerine eşlik ederek. Diğerleri de geldiğinde kahvaltının konusunu Arda belirlemişti. Sürekli halamla gidip öyle yüzeceğiz böyle yüzeceğiz diye anlatıp duruyordu. Masanın kenarında duran telefonumun ekranı gelen mesajla aydınlanınca yine Cenk olduğunu düşünerek alıp mesajı açtım. Mesaj Barış'tandı. Şaşırmıştım. Beklemiyordum. Bir konum göndermişti altına da 'Bana eşlik eder misin?' Yazmıştı. Eşlik etmek ister miydim? İsterdim. Gerçi neye eşlik edeceğimi de bilmiyordum ya! "Ben dışarı çıkacağım." dedim. Kalkacakken Yiğit ağabeyim "Nereye?" diye sordu her zamanki sertliğiyle. "Arkadaşla buluşacağım." dedim sakin kalmaya çalışarak. Bu defa "Hangi arkadaş." diye sordu. "Üniversiteden tanımazsın." deyince Uğur ağabeyim araya girdi. "Sen üniversite mi okudun?" "Okumayıp cahil mi kalacaktım? Niye şaşırıyorsun ki?" Soruma Hülya anne cevap verdi. "Kendisi iki yıllık üniversiteyi tıp okur gibi altı yılda bitirdiği için okuyan birini görünce şaşırıyor doğal olarak." Sesli bir kahkaha attım. "Dört yıllık üniversiteyi dört yılda takıntısız bitirmiş biri olarak sana biraz ders verebilirim." Gerçi üniversitesiye biraz geç başlamıştım ama o zamanki durumlardan öyle gerekmişti. "İstemem." dedi sitemle. "Silah kullanıp, adam tehdit etmek için üniversite okumaya gerek yok." "İşte benim oğlum." Babam tam bir eğitim düşmanıydı. "Valla baba oğul sizinle uğraşamam. Ben gidiyorum." deyip arkamı döndüm ve yanlarından ayrıldım. Evden çıkıp motosikletimle konumun olduğu yere gittim. Barış'ın motosikletini görünce yanına park edip aşağı atladım. Etrafa bakındığımda biraz ilerideki bankta oturuyordu. Yanına doğru ilerledim. Beni fark ettiğinde yüzünde bir gülümseme oluştu ve oturduğu yerden kalktı. "Merhaba." dediğinde "Merhaba." diyerek karşılık verdim. "Tam olarak neye eşlik edeceğim? Dövülecek adam mı var?" Sözlerimle kahkahası etrafa yayıldı. "Sadece sabah yürüyüşü." Eliyle ormanın içine doğru giden yürüyüş yolunu gösterdi. Hiçbir şey yapmadan öylece yürüyecek miydik? "Fazla sakin bir aktivite oldu." Gerçekten de öyle olmuştu. "Arada koşmayı bırakmak gerek." Adımlarına eşlik ettim ve yürüyüş yoluna girdik. Hava biraz serindi ama verdiği his güzeldi. "Nasılsın, iyi misin?" diye sordu öylesine sıradan bir şekilde. "İyiyim." Hiçbir şey olmamış gibi mi konuşacaktık? Barış'ın yanında nasıl davranmam gerektiğini pek kestiremiyordum. "Bu soruya karşılık olarak genelde; iyiyim, sen nasılsın? denir." Yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım. "İyiyim, sen nasılsın?" "Ben de iyiyim." Sözleriyle sesli kahkaha attım. "Bu çok tuhaf oldu." "Neden? İnsanlar böyle sohbet ediyor." Eli uzun sakallarına gitti ve parmaklarıyla hafifçe taradı. Onunda yüzünde bir gülümseme vardı. "Daha önceki karşılaşmalarımızı düşünürsek bu basit sohbet cümleleri garip kaçıyor." "O anıların yerine normal anıları yerleştirmeye çalışıyorum." "Neden?" Benimle neden ilgileniyordu ki? Bir ilişkide verilebilecek son şeyi ona en başında vermiştim. Alacağını zaten almıştı. Öylece yoluna gitse olmaz mıydı? Aklımı karıştırmaya ne hakkı vardı? "Çok zorsun Afet. Arkadaş olmak istemiyorsan istemiyorum de açıkça. Sorgu meleği gibi sorup durma." Adımlarımı durdurup yüzüne baktım. "Benimle neden arkadaş olmak istediğini anlamaya çalışıyorum. Nasıl biri olduğum ortada. Yaptığım işler belli." "Yaptığımız işleri konuşacak olursak bu yarışı sabaha kadar bitiremeyiz. Sen yaklaştığın insanları sıralarsın, ben öldürdüklerimi. Sen girip çıktığın evleri sayarsın, ben bastığım mekanları. Hangimiz diğerinden daha masumuz bunu bulabileceğimizi sanmıyorum." Tek gördüğü bu muydu? "Annem." dediğim anda gözlerini devirdi. "Hadi ama Afet. Annenin söylediklerine inanan iki kişi var; biri annen diğeri sensin. Bana bahane olarak bu saçmalıkları sıralama. İstemiyorsan açıkça istemiyorum de ama buraya geldiğin için cevabını olumlu almak istiyorum." Tekrar yürümeye başladık. Barış'a karşı neden böyleydim? Hissettiklerim bana çok yabancıydı. Ne olduğunu bile anlayamıyordum. "Alışmaya çalışıyorum." dedim. "Hep tek başımaydım, sadece babam vardı ama o da vardı işte o kadar. Şimdi büyük bir ailenin içine girdim, yaşamak istemeyeceğim şeyler yaşadım ve birilerinin bana böyle ılımlı yaklaşmasına alışkın değilim." "Alış o zaman." Yürürken yan yanaydık ama aramızda bir adımlık mesafe bırakmıştı. Yaklaşımı güzeldi, diğer erkekler gibi değildi. Beni bir et parçası olarak görmek yerine gerçekten ruhumu görüyor gibiydi. Diğer erkeklerin bana yaklaşımı genelde hep aynıydı. Giyimime, tavırlarıma bakarak beni yatağa atıp tek defalık zevk yaşayacak biri olarak algılıyor ve öyle yaklaşıyorlardı ama Barış tamamen farklıydı. Konuşması, gülmesi, ses tonu kendimi özel biri gibi algılamama sebep oluyordu ve yanında bir fahişe değil de prenses gibi hissediyordum. Yürüyüş yolunun sonuna kadar gidip geri döndük. Tüm bu sürede sıradan iki insan gibi sadece havadan sudan sohbet ettik. Yaklaşık bir saat sürmüştü ama hoşuma gitmişti. Motosikletleri bıraktığımız yere geldiğimizde önce benimkine yaklaştık. "Tekrar görüşür müyüz?" diye sordu. "Olur." dedim. Motosiklete oturduğumda kaskımı elimden aldı. "Senden haber bekleyeceğim. Müsait olduğunda ararsın." deyince sözlerini onayladım ve kaskımı başıma taktı. Yanından uzaklaşana kadar bekledi. Akşam üzeri söz verdiğim gibi Arda'yı yüzmeye götürmüştüm. Fazlasıyla eğlenmiştik. Dönüş yolunda ilerlerken arkadan gelen araç hızla önüme kırıp yolda yan dönüp durduğunda çarpmamak için motosikleti aniden çevirmem gerekti. Devrilmekten son anda kurtulup durmayı başardım. Arda korkuyla bacağıma tutunmuştu. "Hala!" dediğinde "Bir şey yok. Korkma." dedim. Arabadan inenle göz göze geldik. Motosikletten inip Arda'ya baktım. "Arkadaşım bazen böyle korkutucu şakalar yapar. Ben onunla konuşurken sen burada bekle ve aşağı inme, tamam mı?" "Tamam." dediğinde diğer tarafta bekleyen Cenk'e gittim. Arda'nın duymaması için özellikle sessiz konuşuyordum. "Kafayı mı yedin? Yanımda çocuk olduğunu görmüyor musun? Arabayı nasıl kırarsın önüme?" "Dur desem duracaktın sanki." Elimle alnıma vurdum. "Bana bak! Bir daha karşıma çıkma, mesaj atma. İstemiyorum seni anlamıyor musun? İstemiyorum." Son istemiyorum kelimesini heceleyerek söylemiştim. Yüzünde yine o bilmiş gülümseme ortaya çıktı. "Ama ben seni istiyorum. Önemli olan da bu. Öyle ya da böyle bir gün kendi isteğinle benim olacaksın ve bunun için seni zorlamayacağım." "Dua et yanımda çocuk var yoksa böyle sakin kalmazdım. Şimdi çek o arabanı yolumdan." "Seni özlediğim için görmek istemiştim. Gördüm ve gidiyorum ama şimdilik." Arabasına binip gittiğinde Arda'nın yanına geri döndüm. "Arda, bu olanlar aramızda kalsın. Eğer, baban motosikletle düşeceğimizi öğrenirse bir daha seni bindirmeme izin vermez. Anlaştık mı?" Başıyla onayladı. Tekrar arkasına oturdum ve eve doğru yola çıktık. Neyse ki Arda sözümü tutmuştu ve olanlarla ilgili kimseyle konuşmamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD