AD-25

1196 Words
Gözlerimi açtığımda başımdaki ağrıyla inledim. Yine fazla içmiştim. Sadece içki içmeye başladığımı hatırlıyordum ama sonrası yoktu. Şu an nerede olduğumu bile bilmiyordum. Muhtemelen o kafayla birinin peşine takılıp gelmiştim. Yataktan çıktığımda etrafa bakınınca oda fazla tanıdık gelmişti. Yerdeki ayakkabılarımı alıp ayağıma geçirdim. Odaya biraz daha bakındım. "Siktir!" dedim şaşkınlıkla. Barış'ın evinde ne işim vardı? Yine onunla olmuş olamazdım değil mi? Gerçekten hiç akıllanmayacak mıydım? Odadan çıkıp merdivenlere ilerledim. Başımın ortadan ikiye yarılmasına az kalmıştı. Salonun olduğu tarafa geçtiğimde gördüğümle adımlarım durdu. Ağabeyimin burada ne işi vardı? İkisi de beni görünce ayağa kalktı. Barış, "Ben Rüya'ya bakayım." diyerek yanımızdan uzaklaştı. "Afet, gelsene." Yiğit ağabeyim yanına çağırıyordu ama gitmek istemiyordum. "Burada ne işin var?" dedim ama aynı soruyu bana sorsa ben ne cevap verirdim onu bilmiyordum. "Biraz konuşalım mı?" "İstemiyorum. Beni rahat bırakın. Zaten o evde istenmiyordum siz de rahat olun artık beni bir daha görmeyeceksiniz. Geldiğim yere geri döneceğim." Geri gitmek istemiyordum. Hiçbirinin yüzüne bakacak cesaretim yoktu. Üzerime yürüyüp bağırdı. "Afet, otur şuraya, konuşacağız. Bağırttırma beni." "Konuşacak bir şey yok. Olursa da seninle değil babamla konuşurum." İlla biri gelecekse neden o gelmemişti ki? Zaten beni olduğum gibi kabul edip seven tek ailem o değil miydi? "Babam gelmeyecek. Ağabeyin olarak benimle konuşacaksın." "Uğraşamam." dediğimde "Otur şuraya!" diye öyle bir bağırdı ki cevap vermek yerine kendimi koltuğa otururken buldum. Gelip yanıma oturdu. "Afet, niye böyle yapıyorsun? Kendi kabuğuna çekiliyorsun ve diğer herkesi dışarıda bırakıyorsun. Sana yaklaşmamıza izin vermiyorsun. Sorunlarla yalnız baş etmeye çalışıyorsun." "Çünkü ben kendimi bildim bileli tek başımayım. Babam hep vardı ama aslında hiç yoktu çünkü o size aitti. Her sorunumu yalnız çözdüm şimdi neden birinin bana yardım etmesini bekleyeyim ki?" Ne hissediyorsam onu söylemiştim. Annemin bana söylediklerinden dolayı birinin acımasını istemiyordum. "Ama artık biz varız. Bir ailen var. Annen ne söylerse söylesin sen bizim kanımızdansın. İnan ailesinin tek kızısın." Böyle söyleyince o sözlerine kanmak istiyordum. Gerçekten söylediği kişi olmak istiyordum ama değildim. Annemin sesi zihnimde sürekli yankılanıp duruyordu. "Benim kim olduğumu dün gece zaten öğrendin. Şimdi neden böyle yalanlar söyleyip duruyorsun ki?" Yine gözlerim dolmuştu. Annem benim en hassas noktamdı. Gözümden akan tek damla yaşa uzanıp sildi. "Afet kızarım, söylenirim, azarlarım ama bu konuda Uğur'a nasıl davranıyorsam sana da aynı davranıyorum. İşler için en az iki günde bir çocuk gibi azarımı işitir. Ayrıca daha erken hayatımıza girmiş olsaydın asla ama asla senin bu işlerle uğraşmana izin vermezdim." Yiğit ağabeyimin sert biri olduğunu zaten biliyordum. Fazla kuralcıydı ve katıydı. "Ben o eve dönemem." dedim ellerimle yüzümü kapatıp. "Bunu yapamam. Tek başımayken her şey daha kolaydı ama sizinle olmuyor. Kim olduğumu bilirken yüzünüze bakamam." "Kim olduğun? Beni iyi dinle kızım." Sesi fazla otoriterdi. "Sen benim kardeşimsin. Ailemizin kızısın. O annen olacak kadın ne derse desin gerçeklik payı yok. Olmayacak da." Tutup kendine çekti ve sıkıca sarıldı. Eli sırtımı sıvazlıyordu. "Geçmiş unutulmaz ama etkisinden sıyrıl. Biz seni kabul ettik sen de bizi kabul et. Eve birlikte dönelim." "Hepinizi geçtim Hülya annenin yüzüne bakamam." "Kurtul şu düşüncelerden artık. Annem bütün gece uyumadan seni bekledi. Bizim papucumuzu dama attırmana az kaldı haberin olsun." Gülmeden edemedim. "Hadi artık evimize dönelim. Olur mu?" Gitmek istiyordum ama hepsinden çok utanıyordum. "Ağabey." dediğimde sarılışı sıkılaştı. "Utanıyorum deme. Sen utanılacak hiçbir şey yapmadın." "Ama…" "Aması falan yok. Ağabey sözü dinle. İlla birinin sözüne inanacaksan benim sözüme inan." Şuana kadar o tek taraflı sarılmıştı. Şimdi ise sarılışına karşılık vermiştim. Ona sarılmak biraz babama sarılmak gibiydi. Koca cüssesinin içinde kayboluyordum. "Hadi artık gidelim." "Gitmeden Barış ile konuşmak istiyorum." dediğimde başıyla onayladı. Yanından ayrılıp Rüya'nın odasına gittim. İçeri girdiğimde Rüya uyuyordu Barış yanındaki koltukta oturuyordu. Beni görünce hemen ayağa kalktı. Kardeşini uyandırmamak için sessizce konuştum. "Dün gece zorluk çıkardıysam özür dilerim." "Çıkarmadın." dedi kısaca. "Saçma bir şey yaptım mı?" Öğrenmek istediğim yine aramızda bir şey olup olmadığıydı. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm oluştu. "Sadece sızıp kaldın. İstemeyeceğin ne bir şey söyledin ne de yaptın. İçin rahat olsun." Rahatladığımı hissettim. En azından iyice saçmalamamıştım. "Buraya ben mi geldim?" Bir adım bana doğru attı. "Afet, ailen seni önemsiyor. Dün gece seni bulmak için şehrin altını üstüne getirdiler. Seni önce benim bulmam sadece tesadüftü. Eve o halde gitme diye de buraya getirdim." "Teşekkür ederim." dedim yine sessizce. "Önemli değil. Sen ağabeyinle git motosikletini gün içinde göndertirim." Başımla onayladım. Odadan çıkacağımda "Afet!" deyince tekrar geri döndüm. Mavi gözleri beklentiyle bakıyordu. "Daha sonra müsait olursan birlikte bir şeyler yapalım mı?" Gerçekten benimle vakit geçirmek mi istiyordu? Onca olan şeyden sonra? Dün gece duyduklarından sonra? "Bilmiyorum." dedim. Ne reddedebiliyordum ne de kabul edebiliyordum. "Daha sonra tekrar ararım. Belki bilmiyorum kelimesi iki yoldan birini seçmiş olur." "Belki. Daha sonra." dedim ve odadan çıktım. Barış ile vakit geçirmek ister miydim? Kesinlikle isterdim ama yaşananlardan sonra o neden bunu istiyordu? Her ne kadar bu alemin içinde olsa da düzgün biriydi. Benim gibi bir kızla yatmak dışında ne işi olurdu ki? Kesinlikle benden daha iyilerine layıktı. Ağabeyimin yanına döndüğümde birlikte arabaya binip yola çıktık. Fazla sessizdim. Dönmeyi kabul etmiş olsam da gerçekten buna cesaretim yoktu. Annemin söylediklerinden sonra Hülya annenin yüzüne nasıl bakacaktım? Resmen babamın peşinden koştuğunu söylemişti ve babam evliydi. Sıkıntıyla alnımı ovdum. Hülya anne beni kabullenmek gibi bir büyüklük yapmıştı ama annem gelip her şeyi mahvetmişti şimdi karşısına nasıl geçecektim? Evin bahçesine girdiğimizde arabadan inmek için kendimi zorlamam gerekti ama adımlarım eve gitmiyordu. "Hadi gel." diyen ağabeyime baktım ve bir adım geri attım. "Ben yapamam." dedim. Tekrar kaçacakken evden çıkan Hülya anneyle göz göze geldik. Kızacak mıydı? Sitem mi edecekti? Ne söylese hak etmiştim! Karşımda durduğunda söylediğim tek şey yine "Özür dilerim!" oldu. "Çok özür dilerim. Hayatınızı mahvettim ama hemen gideceğim." Kaçacaktım. Bu aile olayı gerçekten benlik değildi. Evden diğerlerinin de çıkıp geldiğini görünce hissettiğim duygular daha da yoğunlaştı. Geri geri gitmeye başladığımda Hülya anne aradaki mesafeyi kapatıp yanıma geldi ve kendisine çekip sıkıca sarıldı. "Özür dileyeceğin tek şey beni bütün gece merak içinde bıraktığın için olsun." Gerçekten beni merak etmiş miydi? Hülya anne geri çekildiğinde babam gelip sarıldı. Bildiğim, tanıdığım sadece onun kollarıydı. Dünden sonra ilk defa kendimi güvende hissettim ve gözyaşlarım yine akmaya başladı. "Baba, burada olduğumu ben söylemedim. Seni bilerek zor duruma sokmam biliyorsun. Geçen defa hallettim sanmıştım. Senin verdiğin kolyeyi almıştı. Onun parasıyla yetinir sandım." Eli saçlarımı okşuyordu. "Kızım, bana neden anlatmadın? Geri döndüğünü neden kendine sakladın? Birlikte hallederdik." "Senin belalarını çözdüğüm gibi kendi belamı da çözerim sandım." "Sakın bir daha benden bir şey saklama ve benden kaçıp gitme." Sarılmayı bırakıp yüzümü elleri arasına aldı ve alnımdan öptü. "Beni iyi dinle Afet. Suna ne derse desin sen sadece benim kızımsın. Onunla iyi kötü hiçbir bağın yok. Söylediklerinin seni etkilemesine izin vermeyeceksin, anladın mı beni?" "Ne demek sadece benim kızımsın? Ben neyim burada?" diyen Hülya anneyle yüzüme bir gülümseme yerleşti. Beni olduğum gibi kabulleniyordu. Yüzünde kızgınlık ifadesi yoktu. "Sen gönlümün sultanısın." Babam karısının dudağına öpücük bıraktığında oğullarından ıslık sesleri yükseldi. Uğur ağabeyim yanıma gelip kolunu arkamdan uzatıp gözlerimi kapadı. "Çocuk var değil mi burada? Ayıp ayıp. Sen bakma kardeşim. Henüz yaşın tutmuyor." dediğinde eline vurdum. "Zevzek." Elini ittim. "Senden daha tecrübeliyim biliyorsun değil mi?" dediğim anda kulağıma yine bir el yapıştı. Yiğit ağabeyimin hiç acıması yoktu. "Utanma dedik diye büyüklerinin yanında ne bu rahatlık? O ağzından çıkanlara dikkat et yoksa seni kum torbası olarak kullanırım." "Tamam, bırak yoksa yine kaçacağım." Elini çektiğinde kulağımı ovuşturdum. Bu şekilde canımı yakıyor olsalar da beni kabullenmeleri mutluluk veriyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD