AD-1
Ders bittikten sonra oyalanmadan kantine doğru ilerledim. İçeri girdiğimde bizimkiler her zamanki masamızda toplanmıştı. Yanlarına giderken attığım her adımda yere vuran topuklarımın sesini duymuşlardı. Bana baktıklarında yüzüne en geniş gülümseme yayılan can kankam Kerim hemen oturduğu yerden kalkıp sandalyesini oturmam için bana uzattı ve yan masada boş duran sandalyeyi kendine çekti.
‘’Eyvallah kanka.’’ diyerek sandalyeye oturdum.
‘’Hangi hocanın dersinden çıktın?’’ dediğinde gözlerimi devirdim.
‘’Şule’nin.’’
Oturduğu yerden kalktı. ‘’O zaman acı bir kahve.’’ dedi ve yanımızdan ayrıldı. Çok geçmeden elindeki kahve bardağıyla geri geldi.
Gamze ikimizi de uzun uzun süzdü. ‘’Gerçekten her hocanın dersinden sonra farklı bir içecek içiyorsun. Kerim bunların hepsini biliyor ve öylece içeceğini alıp geliyor. Gerçekten kanka mısınız?’’
Kerim ile aynı anda kahkaha attık. Bu muhabbet liseden beri asla değişmiyordu. Şu hayatta iki iyi dosttuk ama yanımızda beş dakika kalan sevgili yaftasını yapıştırıyordu ve aksine ikna edemiyorduk.
Mustafa kahkahamızla araya girdi. ‘’Dört yıllık üniversiteyi bitirdik ve siz hala sevgili olduğunuzu kabul etmiyorsunuz!’’
Kerim, Mustafa’nın sözleriyle ayağa kalktı ve oturduğu sandalyenin üzerine çıktı. ‘’Arkadaşlar bir dakika sessiz olup beni dinleyebilir misiniz?’’ Kantinde bir sessizlik oldu. Koca üniversitedeki hemen herkes ikimizin aşırılıklarına alışmıştı ve genelde tepki vermeden öylece bakıp geçerlerdi.
Bakışları bana döndü ve bir elini beline koyup hafif öne eğildiğinde diğer elini bana uzattı. ‘’Canımcım, lisede de senden başkası olmadı şimdi de olmayacak. Mezuniyet balosuna benimle gelir misin?’’
Şaşırmış gibi yaparak elimi kalbimin üzerine koydum ve sonra oturduğum yerden kalkıp ‘’Evet!’’ diye tüm kantini dolduracak bir çığlık attım. Bunu yaparken oldukça eğleniyordum ve kahkahalarıma engel olamıyordum. Üzerimizdeki garip bakışlarla sandalyeden indi ve kolları belime sarılıp etrafında çevirmeye başladı.
‘’Yeter!’’ dediğimde dönmeyi bıraktı ama fazlasıyla başım dönmüştü.
‘’Sana bunları yaşatıyorum ki yarın öbürgün karşına çıkacak erkeklerin iki güzel lafına kanma.’’
Sözleriyle daha çok kahkaha attım. Mustafa’nın yanında oturan Can cık cıklayıp duruyordu. ‘’Ağabey, bunların arasındaki ilişkiyi çözebilen varsa bana da anlatsın.’’
Serpil ona cevap verdi. ‘’Birkaç özel dedektif tutmayı planlıyorum.’’
Sandalyelerimize geri otururken ‘’Kıskanmayın.’’ dedim.
Kerim oturduğum sandalyenin arkasına kolunu attı. ‘’Mezuniyette ne giyeceksin? Bize yaraşır bir şeyler yapsak mı?’’
‘’Her daim.’’ dedim.
‘’İyi.’’ diye karşılık verdi. ‘’Parlak turuncu kıyafete ne dersin?’’
Diğerleri bize şaşkın şaşkın bakıyordu. ‘’Olur.’’ dedim. Yumruk halini almış elini uzattığında yumruğumu tokuşturdum ve kahvemden büyük bir yudum içtim.
Yaklaşık iki saat güle eğlene sohbet etmiştik. Diğerleri derse girerken biz Kerim ile okulun bahçesinde yürümeye başladığımızda ‘’Ne zaman gideceksin?’’ diye sordum. Kerim psikoloji okuyordu ve eğitiminin devamı için yurtdışına gitmeyi planlıyordu.
‘’Belli değil. Başvuru yaptım ama onaylanır mı bilmiyorum.’’
‘’Beni çok özleme.’’ dedim koluna girerken.
‘’Senin gibi bir tiftik keçisini nasıl özlemeden durayım.’’ Eli kıvırcık saçlarımın arasına daldı ve hafifçe karıştırdı ama buklelerim bunu yapmasına izin vermeyecek kadar sık olduğu için canımı yakınca elini geri ittim. ‘’Sen devam mı?’’
‘’Her zamanki gibi.’’ dediğimde iç çekti.
‘’Baban seni ne zaman maşası olarak kullanmayı bırakacak?’’
‘’Ben hayatımdan memnunum.’’ dedim motosikletimi park ettiğimiz yere ulaştığımızda arkadan yedek kaskı alıp diğerine uzattım. ‘’Hadi eve bırakayım.’’
Kaskı elimden alıp başına geçirdi. Kendi kaskımı taktığımda motosiklete oturduk. Arkamda elleri belime sarılırken bana kantinde söylediği sözlerin benzerini ona söyledim. ‘’Senin için standartları yükseltiyorum ki önüne çıkan her kıza kanma.’’ Kahkaha atarken yola çıktık.
Kerim’i bıraktıktan sonra evime dönmek üzereyken babamda aldığım mesajla yolumu değiştirdim ve beni beklediği restorana gittim. Masaya vardığımda ben gelmeden yiyecekleri sipariş vermişti.
Karşısına oturduğumda ‘’Mezuniyet törenine gelecek misin?’’ dedim.
‘’Sonunda bitti mi üniversite? Ne gerek vardı onu da anlamıyorum ya?’’
‘’Baba!’’ Gözlerimi devirdim. ‘’Gelecek misin yoksa bütün günü karınla evlilik yıldönümünüzü kutlayarak mı geçireceksin?’’
Yüzüme öyle bir bakış attı ki bu bilgiyi bilmemin verdiği bir şaşkınlık vardı. ‘’Şaşırma.’’ dedim. ‘’Babamın ailesini araştırmayacağımı düşünmüş olamazsın. Kim olduklarını öğrendiğimde on yedi yaşındaydım.’’
‘’Afet!’’ Sesi biraz üzgündü. ‘’Sana sevgimi her zaman verdim ve bunu sana yansıtmamaya çalıştım.’’
‘’Biliyorum.’’ Öyleydi. Baba sevgisini her zaman almıştım ama anne sevgisinden mahrum kalmıştım. Tabi annesiz bir evde bakıcıyla büyürken babam yanıma geldiği günler dışında hep ailesiyle birlikte olmuştu. ‘’Baba senin neden evde benimle kalmadığını öğrendiğimde on iki yaşındaydım. Kim olduklarını düşünmemeye çok çalıştım ama buna sadece beş yıl dayanabildim.’’
‘’Sekiz yıldır bunu bildiğini benden sakladın mı?’’
‘’Söylememi gerektiren bir durum yoktu. Sana kızgın değilim.’’
‘’Seninki ne yapıyor?’’ Konuyu bir anda değiştirmişti. Daha fazla üstelemedim ve sorusuna cevap verdim.
‘’İyi, yurtdışındaki bir üniversiteye başvurdu oradan haber bekliyor. Tanıdığın varsa el atsana.’’
Bu defa oldukça içten gülümsedi. ‘’Kızım, gerçekten bir üniversitede tanıdığım olacağına inanıyor musun? İşimin olmadığı tek alan.’’
‘’Eğitim düşmanısın.’’ dedim gülmesine karşılık vererek ve masadaki tabakta duran etden bir parçayı ağzıma attım. ‘’Beni neden çağırdın?’’
‘’Yemek yemek için.’’ bu defa ben şaşırmıştım. İş dışında konuşmak için pek bir araya gelmezdik.
‘’Şaşırma.’’ dedi benim gibi. ‘’Mezun olacağın zamanı tabiki biliyorum ve vakti geldiğinde orada olacağım. Bugün de son dersin bittiği için yemek yemek istedim.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ dedim.
‘’Daha fazlasını vermek isterdim ama biliyorsun.’’
‘’Biliyorum baba. Sorun değil, gerçekten.’’ Beni alıp ailesiyle tanıştıracak değildi ya! Ne kadar sevgi verirse versin gerçekler ortadaydı. Ben bir fahişeden dünyaya gelen gayrimeşru bir çocuktum.
Yemek yemeği bitirdiğimizde babamla eve döndük ama tek fark o evine ailesinin yanına gitti ben de bir başıma yaşadığım dört duvara sığındım. Ne kadar sorun değil desem de kalbimde yükü hep duruyordu.
Çekmecedeki eski fotoğrafı çekip çıkardım. Ona çok benziyordum. Kızıl kıvırcık saçlarım, yeşil gözlerim ve çillerim tamamıyla aynıydı. Babama benzeyen tek yanım ondan aldığım gamzelerimdi.
Onu hatırlamıyordum, anılarımda yoktu. İki yaşındayken babamın ellerine bırakıp çekip gitmişti. Sonrasında bu evde gözüm hep yolda yanıma gelecek babamı bekleyerek bakıcıların elinde büyümüştüm.
Annemi bulmak istemiştim, beni neden bıraktığını sormak istemiştim ama izini sürememiştim. Çalıştığı yerden beni bıraktığında ayrılmıştı ve sonrasında nereye gittiğini kimse bilmiyordu. Elde ettiğim tek şey onunla bir dönem birlikte çalışmış bir kadının verdiği bu fotoğraftı. Beni görünce tanımıştı, doğduğumda annemin yanında olduğunu söylemişti ve gittikten sonra annemin izini kaybettiğini bir daha haber alamadığını belirtmişti.
Nerede, hangi isimle arayacağımı bilememiştim. Sonuçta bir fahişeydi ve her gün müşteriler için farklı kimliğe bürünüyordu. Zaten bu işi yapan biri neden gebelik oluşmaması için korunmayı ihmal ederdi ki!
Telefonum çaldığında fotoğrafı bırakıp telefonu aldım. Yabancı numaraydı. Açtığımda ‘’Alo!’’ dedim.
‘’Afet?’’ diyen tanımadığım sese ‘’Benim!’’ diyerek karşılık verdim.
‘’Senin için bir işim var.’’
‘’Ayrıntı ver.’’
‘’Senden bilgi hırsızlığı yapmanı istiyorum. Birinin sürekli üzerinde taşıdığı bir hafıza kartı var. Onun içindeki bilgileri istiyorum ama haberi olmayacak. Yani karışıklık çıkarmadan sessizce halletmen gerekecek. Karşılığında istediğin ücreti veririm.’’
‘’Taşıyıcı kim?’’
‘’Zımparacı’yı duydun mu?’’ Gerçekten o adama mı bulaşacaktım! Adam sapığın tekiydi ve bu iş için neden bir kadını aradığı belliydi.
‘’Evet, iş kolay ama sana pahalıya mal olur.’’
‘’Ne kadar istediğini söyle?’’
İstediğim miktarı söylediğimde bir süre sessizlik oldu. ‘’Kabul!’’
‘’Sana atacağım banka hesabına ücretin yarısını gönder. İş bitiminde de kalanını alırım ama yamuğun olursa o hafıza kartını kıymetlinden içeri sokar ağzından geri çıkartırım.’’ dediğimde kahkahasını duydum.
‘’Cesaretini anlatmışlardı. Mesajını bekliyorum.’’
Bu işler için kullandığım güvenli bir banka hesabım vardı. Hesap numarasını attığımda beş dakika içinde ücretin yarısı hesabımdaydı. Ciddi müşterileri severdim.
Üzerimi değişirken bir kaç tanıdığa mesaj attım ve çok geçmeden adamın hangi mekanda olduğunu öğrendim.
Üzerime dekoltesi cömert kırmızı elbise giymiş, çekici bir makyaj yapmıştım. Evden çıktığımda elbiseye aldırmadan motora oturdum ve yola çıktım. Gece kulübüne geldiğimde içeri girdim. Çalan yüksek müzik kulaklarımı doldururken boş bir yer bulup oturdum.
Önüme konan içkiden içerken bakışlarım avımdaydı. Yanında iki kız vardı ve onlarla ilgileniyordu. Tabi babam yaşında olması bu duruma ayrı bir iğrençlik katıyordu. Bir süre sonra bakışlarımı fark etti ve aynı şekilde karşılık vermeye başladı.
Biz bakışmaya devam ederken yanıma biri oturdu. ‘’Merhaba!’’ dediğinde bakışlarım yanımdakine kaydı. Siktir! Burada ne işi vardı?
‘’Yanlış masa.’’ dedim bozuntuya vermeden.
‘’Doğru masa olsun diye geldim.’’
Gözlerimi devirdim. Gerçekten o kadar insanın arasında kur yapacak kardeşini mi bulmuştu? Tabi bir kız kardeşi olduğundan haberi yoktu ki!
‘’İlgilenmiyorum. Toz ol!’’ diye tersledim. Oturduğu yerde biraz daha bana doğru kaydı. Kahverengi gözleri fazla iştahlı bakıyordu. Aynı babam gibi, benim gibi onunda yanağında gamzeleri vardı. Saçları kısaydı ama yüzüne yakışıyordu. Uğur küçük ağabeyimdi, ondan büyük bir ağabeyim daha vardı.
Bakışlarım hala karşımdaki adamdaydı. ‘’Sana göre fazla yaşlı değil mi?’’
‘’Sanane!’’ dedim tekrar tersleyerek.
Garson olduğum masaya geldiğinde önüme bir kadeh içki bıraktı. ‘’Beyefendiden.’’ dediğinde bakışları avıma döndü ve sonra yanımdan uzaklaştı. Kadehi alıp hafif havaya kaldırdım ve birkaç yudum içtim.
Adam yanındaki kızları gönderdiğinde mesajı almıştım. Oturduğum yerden kalkarken yanımdaki ‘’Ciddi olamazsın!’’ dedi.
Yüzüne baktım ve uzanıp yanaklarını avuçlayıp alnına bir öpücük bıraktım. ‘’İnan bana sana verebileceğim tek sevgi bir kız kardeşin sevgisi olur.’’
‘’O adamı bana tercih ettiğine inanamıyorum.’’ derken gülmeme engel olamadım ve avıma doğru ilerledim.
Adamın yanına gittiğimde doğrudan dizine oturdum ve kollarım boynuna dolandı. ‘’Buralarda yeni misin?’’ dediğinde iğrenç nefesi yüzüme vurdu.
‘’Biraz eğlenmeye gelmiştim.’’ Elimi göğsüne götürdüm ve gömleğinin düğmelerinden birini açıp parmaklarımla kıllı göğsünü okşadım.
Zımparacı çoktan kendini ellerime bırakmıştı. Elim göğsünde dolaşıp dururken yavaşça ceketinin iç ceplerine uzandım. Adamın eli elbisemden yukarı popoma doğru kaydığında yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve ceplerini araştırmaya devam ettim. Ceketinin iç cebinin birinin içine gizlenmiş bir cep daha vardı. İki parmağımı yavaşça oraya soktum ve bu defa yüzümde gerçekten bir tebessüm belirdi. Aradığım buradaydı.
Hafıza kartını çıkarıp parmaklarımın arasında sakladım ve adama biraz daha yaklaşıp çaktırmadan göğsüme sakladım.
Geri çekildiğimde ‘’Tuvalete gitmem gerek.’’ dedim.
‘’Çabuk gel!’’ dediğinde bir gülümseme gönderdim ve kucağından kalktım.
Tuvalete girdiğimde hafıza kartının içindeki bilgileri hızlıca telefonuma aktardım ve adamın yanına geri döndüm. Hala içmeye devam ediyordu. Tekrar kucağına oturduğumda anlamadan hafıza kartını yerine koydum.
Dikkat çekmemek için bir süre daha kucağında oturup hareketlerine katlandım ve sonra ayağa kalktım. ‘’Gitmem gerek.’’ dediğimde bileğimden tuttu.
‘’Daha yeni eğlenmeye başlamıştık. Nereye?’’
‘’Benim için eğlence bitti.’’
Bileğimi iyice sıkıp kendine çekti. ‘’Ben gidebilirsin demedim.’’
Bileğimi tutan elini diğer elimde tuttum ve hızla geri çevirdim. ‘’Ben izin vermedikçe bana dokunamazsın. Git kendine bir fahişe bul.’’
Yanından ayrılıp çıkışa yöneldiğimde Uğur ağabeyimin hala beni izlediğini gördüm. Elindeki kadehi bana doğru kaldırıp içtiğinde gözlerimi devirerek mekandan ayrıldım.