Ciddi miydi? Benimle sevgili olmak mı istiyordu? Tamam takılıyorduk, güzel vakit geçiriyorduk ama sevgili olmak demek birine kalpten bağlanmak demekti. Barış bunu benim gibi bir kızla mı yapmak istiyordu? İşimi biliyordu, geçmişimi biliyordu. Bunu sorun etmeyecek miydi?
Peki, ben onu istiyor muydum? Kalbim onun yanında hep hızlı atıyordu. Onunla konuşmak, vakit geçirmek çok güzeldi ve sanırım ondan gerçekten hoşlanıyordum.
Dudakları hala kulağıma çok yakındı. Fısıltılı sesi tekrar duyuldu. "Geçmişte yaptığın işler umrumda değil ama teklifimi kabul ettiğin an o işleri birdaha yapamazsın. Ayrıca annenin kim olduğunu da söylediklerini de önemsemiyorum ve tek kelimesine inanmıyorum o yüzden bana sakın bahane olarak annenin sözlerini kullanma."
Zihnimi mi okumuştu, ruhumu mu? Sessizdim ama kalbim kabul et diye haykırıyordu. "İstediğini sorgusuzca yapmayı kabul etmiştim." dediğimde yüzünü tam göremesem de tebessümünü hissettim. Kulağımın hafif altına boynuma doğru minik bir öpücük kondurdu. "Hayatımda aldığım en güzel ödülsün."
Geri çekildiğinde içimde garip bir utangaçlık vardı. Daha önce hiç tatmadığım türde bir duyguydu. Hülya anneye karşı hissettiğim o suçluluğun verdiği utangaçlık gibi değildi. Kalbi yumuşatan türde bir şeydi. Sanırım Barış'a karşı hissettiklerim yeni duygularla tanışmama yol açıyordu.
"Buradaki zamanımız dolduysa şu çocukluk büyüsünü bozacak iksiri almaya gidelim mi?" dedim hissettiğim duygulardan kurtulabilmek için.
"Gidelim bakalım." dedi.
Motosikletleri bıraktığımız yere doğru adımlarken elimi tutup parmaklarımı parmaklarına kenetleyince yine o utangaçlığa benzettiğim garip duyguyu hissettim. Hem çok güzeldi hem de biraz sersemleticiydi. İçmeden sarhoş olmuş gibi hissediyordum.
Yola çıktığımızda arkamdan takip ediyordu. Yol kenarına çekip durduğumda gelip yanımda durdu. "İşte burası." dedim.
Sesli bir kahkaha attı. "Tuhaflıkların hiç sınır tanımıyor." derken motosikletinden iniyordu. "İksir dediğin işkembe çorbası mı?"
"Öyle deme." dedim bende gülerek ve motosikletten indim. "Ömer Usta'nın çorbasını içmeden konuşma."
Küçük esnaf lokantasıydı ama sahibi çok tatlı bir adamdı ve çorbası gerçekten lezzetliydi. Burasını Kerim öğretmişti sonra da müdavimi olmuştum.
İçeri girdiğimizde Ömer Usta'nın sesi yükseldi. "Oo, kimleri görüyorum. Bayağıdır uğramıyordun?"
"Canımcım yurtdışına gidince buraların da tadı olmuyor be ustam."
"Baban da görünmüyor uzun zamandır." Ak düşmüş saçlarına rağmen yüzünde genç bir gülümseme vardı.
"Eh, o da bensiz gelmez biliyorsun." Masaya oturduğumuzda, "Her zamankinden iki porsiyon gönder ustam." dedim.
Çok geçmeden Ömer Usta çalışanlara bırakmadan çorbaları kendi getirdi. "Kerim ne yapıyor? İyi mi oralarda?" Yaşının verdiği babalık duygusundan olmalı bizi kendi çocukları gibi sahiplenmişti.
"İyi, iyi. Yakında ara tatili var. Ayarlayabilirse gelecek. Uğrarız yanına."
"Gelin tabi. Her zaman beklerim."
Yanımızdan gittiğinde Barış bana tuhaf tuhaf bakıyordu. "Canımcım? Kerim? Her kimse aranızdaki ilişkiyi sormalı mıyım?"
Kıskanmış mıydı? "Sarhoş olduğum gece gelip beni alan arkadaşım."
"Telefona hayat yolum diye kaydettiğin." Kesinlikle kıskanmıştı. Yüzündeki ifade gittikçe değişiyordu. "Herkesin sevgili sandığı ama olmadığın çocuk."
"O kadar ayrıntı vermiş miydim?" dedim gülerek. "Samimiyiz ama dostuz, aramızda dostluktan öte bir şey olmaz ve baştan söyleyeyim Kerim'e karşı bir damla bile kıskançlık istemiyorum. Bu hayatta vazgeçmeyeceğim tek kişi odur. Tavrını ona göre ayarla."
"Buna birebir tanışınca karar vereceğim."
Kaşığımı yüzüne doğru salladım. "Ona karşı hiç şansın yok baştan söyleyeyim de sonra beni seçim yapmak zorunda bırakırsan neden onu seçtin deme."
"Her neyse bunu şimdi konuşmayacağım." Bu hallerine sadece gülüyordum.
Çorbası bittiğinde gözlerimi kısarak yüzüne baktım. ‘’Sen sanki biraz büyüdün mü?’’
‘’Şştt.’’ dedi parmağını dudağına götürerek. ‘’Kızıl bir cadının gizli büyüsü. Sesli dile getirme.’’
Elimle ağzımı kapadım. ‘’O zaman konuşmamalıyım.’’ Sözlerimin ardından kahkaha attığımda o da benim gibi gülüyordu.
Güle eğlene lokantadan çıkınca vedalaşıp ayrıldık. Barış’ın beni mutlu edeceğine inanıyordum. Yaşadığım onca şeyden sonra gerçekten mutluluğu bulduğumu düşünüyordum.
Eve geldiğimde diğerleri akşam yemeği yiyordu. Beni gördüklerinde ki öncesinde odama çıkıp hediyem olan peluş ördeği bırakmıştım. Yiğit ağabeyim her zamanki gibi ‘’Neredeydin bu saate kadar?’’ diye hesap sormaya başladı.
‘’Sana da merhaba ağabey.’’ dedim ve babama doğru yürüdüm. İçimde tuhaf bir neşe vardı. Arkadan boynuna sarılıp yanağından öptüm. ‘’Özlemişim.’' dediğimde boynuna sarılı koluma hafifçe vurdu.
‘’Ömer ustaya mı gittin? Fazla kokuyorsun.’’
‘’Evet.’’ dedim ve diğerlerinin de duyacağı şekilde kulağına fısıldadım. ‘’Şu oğlundan çok şikayetçiyim. Bana çok karışıyor. Senin rahatlığını özledim.’’
Babam gülümsüyordu ama Yiğit ağabeyim sinirli sinirli bakıyordu. ‘’Seni rahat bırakıyordum çünkü benden başka ailen yoktu ve ben de seni üzmekten korkuyordum ama artık bu ailenin içinde olduğuna göre olması gereken neyse o olacak.’’
‘’Çok sıkıcısınız.’’ dedim. ‘’Eğlenmeden sürekli evde yaşanmaz ki? Keşke Canımcımı dinleyip onunla gitseydim.’’
‘’İşte buna ben de izin vermezdim.’’ dedi babam. ‘’Beni bırakıp hiçbir yere gidemezsin. İleride evlenecek olursan da iç güveysi bul.’’
‘’Abartma.’’ diye araya girdi Hülya anne. ‘’O kadar da değil artık.’’
‘’Ben evlenmeden Afet asla evlenemez.’’ Uğur ağabeyime baktım. Fazla ciddiydi.
‘’Bu konuya nasıl geldik bilmiyorum ama evlenmek gibi bir niyetim yok.’’ dedim kollarımı babamın boynundan çözüp geri çekilirken. Aklıma Barış geldi ama onunla ilişkimiz daha bugün başlamıştı. Evlilik söz konusu bile değildi ki ağabeylerim zaten Barış’ı öğrenecek olursa ne tepki verirler kestiremiyordum. Zaten her hareketime kızıp duruyorlardı. Sanki küçük çocuktum! ‘’Ayrıca evlenecek olsam da seni beklemem. Her gün farklı bir kızla takılıyorsun. Elli yaşına da gelsen evlenemezsin sen.’’
‘’Doğru insanı bulamıyorsam ne olmuş yani?’’
‘’Seninkilerde fazla yanlış be ağabey.’’ dediğimde söylemek istediğimi anlamıştı. ‘’Her neyse.’’ dedim konuyu uzatmamak için. ‘’Babamdan da bana hayır gelmediğine göre artık odama gidebilirim.’’
‘’Daha sözümü bitirmedim. Araya laf sokup kaynatma.’’ Yiğit ağabeyim fazla akıllıydı. Yapmaya çalıştığımı anlamıştı. ‘’Birdaha akşam sekizden sonra bu eve geldiğini görmeyeceğim."
‘’Gerçekten baba sen buradayken neden ağabeyimden azar işitiyorum?’’ Evin reisi babam değil miydi? Ağabeyime ne oluyordu ki?
‘’Çünkü senin ağabeyin.’’ dedi babam.
‘’Gecenin bir vakti belalı adamların evine gönderirken sorun olmuyordu ama?’’
‘’O günler bitti artık.’’ Babamın bakışları keskinleşmişti. ‘’Başını belaya sokmak da üstüne yok. Ağabeyin sadece seni bunlardan korumaya çalışıyor o yüzden ona karışmayacağım.’’
‘’İnsanı delirtiyorsunuz.’’ dedim öfkeyle ve yanlarından ayrıldım.
Uyumadan önce Barış aramıştı ve saatlerce telefonda konuşmuştuk. Bu sevgili olma olayını sevmiştim. Yarın akşam bir şeyler yapmak istediğini söylemişti ama ağabeyimin yaptıklarını anlatınca öğlen buluşalım demişti ki Yiğit ağabeyimi benden daha iyi tanıyordu bu yüzden hiç ısrarcı olmamıştı.
Sabah yine onun mesajıyla uyanmıştım ve öğleni iple çekmiştim. Onu şimdiden özlemiştim. Öğlen olduğunda gelip almak istediğini söyleyince evin ilerisine kadar yürüyüp geldiği arabaya binmiştim. Resmen liseli ergenler gibi ailemden gizli gizli sevgilimle buluşuyordum!
Arabada yanına oturduğumda yanağımdan öptü. ‘’Özledim.’’ dediğinde gülümsedim. Bir şey söylemeden onun bana yaptığı gibi ben de onun yanağından öptüm.
Yola çıktığımızda nereye diye sorma ihtiyacı hissetmedim. Kerim’den sonra ilk defa birinin yanında kendimi tamamen güvende hissediyordum ama arada tek bir fark vardı. O da hissettiğim duygulardı. Barış’a hissettiğim aşk mıydı emin olamıyordum ama kesinlikle sevgiden öteydi.
Onunlayken ruhum dinleniyordu, enerjiyle doluyordum ve neşeyle sarmalanıyordum. Araba durduğunda geldiğimiz yere baktım. ‘’Burası neresi?’’
‘’Yeni açılmış. Birlikte gezeriz diye düşündüm.’’
Dışarıda Buzdan Hayaller yazıyordu. Girişten iki bilet alıp içeri girdik ki girerken kalın birer mont vermişlerdi. Kapıdan geçtiğimizde buzdan yapılmış heykeller karşıladı. Her türlü şekilde heykel vardı. Sırayla hepsini yakından inceledik. İçerisi çok soğuktu. Verdikleri monta rağmen üşümüştüm.
Barış kendi üzerindeki montu çıkarıp omuzlarıma sardı. ‘’İçerisi çok soğuk. Donacaksın.’’ dedim.
‘’Senin sevginle ısınırım ben.’’ Omzumu koluyla sarıp kendine çekince başımı göğsüne yasladım.
‘’Neden benim gibi biriyle birliktesin?’’
Sorumla adımları yavaşladı ve sonunda tamamen durup bana doğru döndü. ‘’Senin gibi biri nasıl oluyormuş?’’
‘’Elindeki fotoğraflardaki beni biliyorsun.’’
‘’Bunların önemi olmadığını söylemiştim.’’
‘’Ama neden?’’ diye ısrarla tekrar ettim.
Montumun yakalarını tutup kendine çekti. ‘’Afet, neden ben?’’ diye bu defa o sordu.
‘’Bilmiyorum.’’ dedim zorlukla. Fazla yakınımdaydı. ‘’Sana geldiğim o gün neden özellikle sana geldiğimi bilmediğim gibi şu an sana karşı hissettiklerimi neden hissettiğimi de bilmiyorum.’’
‘’Demek ki bu sorunun cevabı olmuyormuş. Değil mi?’’
Sanırım haklıydı. Geçmişimle kendimi ondan çok ben yargılıyordum. Yine zorlukla yutkununca ‘’Biraz uzaklaşsan mı?’’ dedim.
Yüzünde bir tebessüm oluştu ve biraz daha yaklaştı. ‘’Neden?’’
‘’Yakınımda olunca düşünemiyorum.’’
Biraz daha yaklaştı. Dudağı hafifçe dudağıma değiyordu. ‘’Geri çekilmemi istersen çekilirim.’’ dedi ama konuşamadım. Ona fırsat vermeden dudağını öptüm. İlk adımı o atsın kafasında bir kız değildim. İstiyorsam o adımı atardım.
Dudaklarıma karşılık verdiğinde montumdan tutup daha çok kendine çekti. Uzun ve tatmin edici bir öpücükten sonra ikimizde geri çekildik. Alnını alnıma dayadı. ‘’Nedeni yok işte kızım. Öyle sebepsizce sevdim seni. Nasıl olduğunu bile anlamadan gizlice sızdın kalbime. Hayatımdan bir gün çekip gidecek olsan bile kalbimden ömrümce gidemeyeceksin.’’
Kollarımı beline dolayıp başımı boynuna gömdüm ve verdiği sıcaklığı duyumsadım. Onun kalbi de benimki gibi hızlı atıyordu. Hissettiğim mutlulukla gözümden bir damla yaş akıp göğsüne içeri sızdı. Barış’ı seviyordum ve onunla yavaş yavaş aşkı öğrenmeye başlamıştım.