Bu evde odamdan çıkmadan iki hafta daha geçirmiştim. Artık tek başıma yürüyebiliyordum. Bedenimdeki sargılardan kurtulmuştum. Sadece kolumdaki alçı kalmıştı onu da bir haftaya çıkaracağını söylemişti doktor. Yüzümdeki şişlikler inmişti. Acılarım yok denecek kadar azdı. Bedenimdeki morluklar sarı renge dönmüştü ve zamanla onlarda iyileşecekti.
Babam hala karısıyla arasını tam düzeltememişti ki kadın sonuna kadar haklıydı. Babamın tüm kızmalarına, azarlarına rağmen bir daha odadan ayrılıp hiçbirinin karşısına çıkmamıştım. Sadece geceleri geç saatte herkesin uyuduğuna emin olunca bahçeye çıkıp temiz hava alıyordum ve bahçede nöbet tutan adamlarla biraz sohbet ediyordum.
Hepsi kim olduğumu öğrenmişti ve benimle konuşma konusunda fazla çekimserlerdi ama birileriyle iletişim kurmazsam iyice kafayı yiyecektim. Telefonum kaçırıldığımda kaybolduğu için babamdan yenisini istemiştim ve alır almaz da Kerim’i aramıştım. Olan biteni öylece anlatmıştım. Sadece Barış ile olanları es geçmiştim. Her şeyi şaşkınlıkla dinlemiş, yanına geleceğim dediğinde orada kalması için ikna etmiştim.
‘’Kızım, seni hiç yalnız bırakamayacak mıyım? Neden sürekli başını belaya sokuyorsun.’’ diye azarlayıp durmuştu.
Bana hediye ettiği bileklik şansıma o kadar olaya rağmen bileğimde kalmayı başarmıştı. Kolumu alçıya almak için çıkarmışlardı ve babam biraz geç de olsa hatırlayıp vermişti.
Gece yine bahçeye çıktığımda kenarda nöbet tutanlardan birine yaklaştım. ‘’Sigara versene.’’ Cebinden çıkardığı paketi uzattı. ‘’Başka paketin var mı?’’ Başıyla onayladı. ‘’İyi bu bende kalsın. Çakmağını da ver.’’ Onu da verince elinden alıp hasır sandalyelere ilerleyip oturdum ve ortadaki masaya ayaklarımı uzatıp bacak bacak üzerine atarak bir tane sigara yaktım. Adamlar bu rahatlığıma hala alışamamıştı ve garipseyerek bakıyorlardı.
Sigarayı yarılamışken evden bana doğru geleni görünce donup kaldım. Yanıma iyice yaklaştığında hemen ayaklarımı uzattığım yerden indirdim ve elimdeki sigarayı yere atıp söndürdüm. ‘’Özür dilerim.’’ diyerek odama kaçmak için hareketlendim ama tam karşımda durdu.
‘’Tam olarak ne için özür diliyorsun?’’
Bunu ben de bilmiyordum işte. Ne içindi? Annemin kocasıyla aynı yatağa girip bu yaptığıyla yetinmeyip beni doğurduğu için miydi? Evine gelip hayatını alt üst ettiğim için miydi? Şu an bahçesinde durup varlığımla onu rahatsız ettiğim için miydi yoksa karşısında sigara içtiğim için miydi? Gerçekten hangisi için özür diliyordum?
‘’Biraz oturalım.’’ dediğinde yavaşça kalktığım yere oturdum. Karşıma geçtiğinde omuzlarındaki şala sarındı. ‘’Neden sadece geceleri dışarı çıkıyorsun?’’
‘’Sizi rahatsız etmek istemiyorum.’’ dedim açıkça.
‘’Neden rahatsız olayım ki?’’ Saçları o günkü gibi topluydu. Makyajı yoktu ama yüzü yaşına göre pürüzsüzdü ve cildi ışıl ışıldı.
‘’Kim olduğumu biliyorsunuz.’’ dedim sessizce. Gerçekten birinin karşısında konuşmakta mı zorlanıyordum?
‘’Hikmet her şeyi anlattı. Annenin kim olduğu da dahil.’’
Zorlukla yutkundum. Neden annem her aklıma geldiğinde sadece son karşılaşmamızı hatırlıyordum. Lanet kalbime nasıl yer etmişti öyle! Kendimi yine ‘’Özür dilerim.’’ derken buldum. Annem ve babamın yaptıklarını kendi suçummuş gibi hissediyordum ve altında eziliyordum.
‘’Özür dileyecek olan sen değilsin. Aksine bu olayda suçsuz olan tek kişi sensin. O başını eğip durma.’’ Sözleriyle afallamıştım. Beklemediğim bir tepkiydi. Şaşkınlığımın farkındaydı. ‘’Neden bu kadar şaşırıyorsun? Onlara sen mi söyledin birlikte olup beni evlilik dışı dünyaya getirin diye?’’
‘’Ne? Hayır!’’ dedim anlık bir panikle.
‘’O zaman özür dileyip durma.’’
‘’Hayatınızı alt üst ettiğimin farkındayım. Babamla aranızın bozulmasını asla istememiştim ama olaylar benim dışımda gelişti. İnanın buraya gelip sizleri üzmektense ellerinde ölmeyi yeğlerdim.’’
‘’Olan oldu artık.’’ Arkasına yaslandığında omuzlarındaki şalına daha çok sarındı.
‘’Sizi daha fazla rahatsız etmek istemiyorum. Bu evde kalmaya devam etmeyeceğim. En kısa sürede kendi evime döneceğim.’’
‘’Hikmet’in sana ne kadar düşkün olduğunu görmemek için kör olmak gerek. Bu saatten sonra bu evden gidersen peşinden gelecektir ve sonra oğullarıyla arasında çatışma çıkacaktır. Bu yüzden bunu yapacaksan bir kez daha düşün öyle hareket et.’’
‘’Burada kalırsam da çatışacaklar. Ayrıca babam sizi bırakmaz. Beni saklamasının tek nedeni sizi üzmek istememesiydi. Bunu istemeye hakkım yok ama lütfen onu affedin.’’
‘’Bu bizim aramızdaki bir mesele. İyi ya da kötü bir çözüme ulaşır.’’ Fazla ılımlı yaklaşmıştı ve ben böyle davranılmaya alışkın değildim. Hayatımda karşılaştığım insanlar genelde kaba saba erkekler oluyordu. ‘’Gerçekten bir kız çocuğunu kendi dünyası içinde tek başına büyüttüğüne inanamıyorum.’’
Sözlerine gülümsemeden edemedim. ‘’Ölesiye dayak yemiş olabilirim ama göründüğüm kadar güçsüz değilim.’’
‘’Bakışlarından anlayabiliyorum.’’
Bir süre sessiz kaldık. Sonra gözlerinin içine baktım. ‘’Hakkımda ne düşündüğünüzü sorsam kabalık etmiş olur muyum?’’
Oturduğu yerden uzanıp alçısız elimi tuttu. Bu yaptığıyla şaşkınlığıma yenisi eklendi ve çok rahatsız hissettim. Kendimi o kadar kirli görüyordum ki sanki bana dokunduklarında onlarda kirlenecekti.
‘’Sana baktığımda gördüğüm tek şey korkan küçük bir kız çocuğu. Yaşamak zorunda kaldığı hayat onu ölesiye korkutmuş ve korkutmaya da devam ediyor ama dayanacak kimsesi olmadığı için güçlü olmayı mecburi öğrenmiş ve herkese karşı o güçlü yanını göstermeye çalışıyor. Bir kez olsun düşmek istiyor ama bunu yapamayacağının farkında çünkü kendisini yalnız hissediyor ve düşerse elinden tutacak kimsesi olmadığına inanmış durumda.’’
Kadın ruhumu kitap gibi okumuştu. Gözlerim dolmuştu ama ağlamamayı başardım. ‘’Ayrıca.’’ dedi ve tuttuğu elimi hafifçe okşadı. ‘’Konuşma şeklinden anladığım kadarıyla annenle büyümüş olmasan da onun kimliğini kendinle özdeşleştirmiş gibisin. Bunu yapma.’’
Daha fazla kendimi tutamamıştım ve yaşlar öylece boşalmaya başlamıştı. Elimi elinden çekip hızlıca gözlerimi sildim. ‘’Özür dilerim.’’ dediğimde gelip sarıldı ve şaşkınlığıma bir yenisi daha ekledi. ‘’Bunu söylemekten vazgeçmelisin. Evimde sürekli özür dileyip duran birini görmek istemiyorum.’’
Sarılırken hissettiklerim çok tuhaftı. Bir annenin sarılması böyle mi oluyordu? Onun vereceği sıcaklık böyle miydi? Ben bunları hiç tatmamıştım ki? Hiçbirini bilmiyordum. Saçlarımı okşayışı o kadar narindi ki babamın o sert elleri gibi değildi.
Sarılmayı bıraktığında oturduğu yerden kalktı. ‘’Sabah kahvaltıda görüşürüz.’’ dedi ve yanımdan uzaklaşıp gitti.