Sabah odamdan çıkmak için kendimi çok zorlamam gerekti. O kahvaltı masasına gitmek benim için zordu. Alacağım tepkileri kestiremiyordum.
Yemek odasına girdiğimde bütün bakışlar üzerime yöneldi. Üzerimdeki baskıyla adımlarımı durdurdum. Hülya Hanım yanında oturan torununun başını okşadı. "Arda'cığım hadi sen annenin yanına otur." Arda karşı çıkacak gibi oldu ama Mine hemen oğlunu kendi yanına aldı. Hülya Hanım torununun kalktığı sandalyeyi eliyle hafifçe geri çekti. "Gel Afet." dediğinde kendimi adım atmak için zorladım.
Yiğit ağabeyim bıyıkları altından tıslarcasına "Anne." dedi. Hülya Hanım oğluna sert bir bakış attı ve tekrar bana baktı. "Benim yaşımdaki bir kadına sözünü iki kere tekrar ettirmeyin. Gel, otur."
Yanındaki sandalyeye oturduğumda çalışanlardan biri gelip hemen Arda'nın tabağını alıp yerine yeni servis açtı. Yine konuşan yanımdaki kadın oldu. "Hepinize afiyet olsun."
Herkes sessizliğe bürünmüştü. Babam bile bu sessizliğe karşı koyamıyordu. Bir şeyler yemek için kendimi zorladım ama özellikle karşımda oturan Yiğit ağabeyimin bakışları öldürücü derecede sertti.
Benim dışımda herkes karnını doyurduğunda yine ilk konuşan Hülya Hanım oldu. "Arda hadi sen odana gidip biraz oyuncaklarınla oyna ya da Ayşe ablanın yanına çık bakalım kardeşin ne yapıyor?"
"Kardeşim hep uyuyor çok sıkıcı tek başıma oynarım daha iyi." Masadan kalkıp hoplaya zıplaya üst kata yöneldi.
Arda gidince yanımdaki konuşmaya devam etti. "Hepiniz beni iyi dinleyin." Oturduğu yerde biraz dikleşti ve kocasına baktı. "Eğer, seni affetmemi ve Afet'in bu evde kalmasına izin vermemi istiyorsan bunun için tek şartım var."
Babam elindeki peçeteyi masaya bıraktı. "Şartın ne?" dediğinde fazla itaatkardı. Karısını gerçekten seviyordu ama yine de içip sarhoş olup başka bir kadınla aynı yatağa girmeyi başarmıştı.
"Afet'i bir daha o pis işlerine bulaştırmayacaksın. Genç bir kızın o dünyada yeri yok. Bunca yıldır zaten yapmışsın yapacağını ama artık bu son bulacak."
Bunu babama söylemek yerine bana sorsa olmaz mıydı? Ben o dünyayı bırakmak istemiyordum ki!
"Bu dünyaya girmesi için onu zorlamadım seçim onundu bırakması için de zorlamam seçim yine onun. Kararı ben değil o versin." En azından babam daha ılımlı yaklaşmıştı.
Hülya Hanım bu defa bana baktı. "Madem baban sana sormamı istiyor o zaman cevabı sen ver; bu işleri bırakıp ailenin parçası mı olacaksın yoksa işlere devam edip hayatını tek başına mı yaşayacaksın?"
Şu an üzerimdeki bu baskı yerine silahlı adamlarla dolu bir odaya silahsız dalıp savaşmayı tercih ederdim. Bir ailenin parçası olmak hep istediğim şeydi ama kendimi buna layık görmüyordum. Annemin pisliğini onlara sıçratmaya hakkım yoktu. "Burada kalıp sizlere rahatsızlık vermek istemiyorum." dediğimde karşımda oturan Yiğit ağabeyimden "İsabetli olur." diye bir ses yükseldi.
Hülya Hanım bu defa oğluna sert çıktı. "İster sev ister sevme ben doğurmamış olsam da Afet senin kardeşin ve ona karşı saygılı olacaksın. Başka bir kadından dünyaya gelmesi sadece baban ve benim aramdaki bir mesele ve sizi hiç ilgilendirmez."
"Ciddi olamazsın anne. Bu kızı kardeşimiz diye sahiplenelim mi yani?" Bu defa Uğur ağabeyim araya girmişti.
"Evet, yapacağınız şey tam olarak bu." Tekrar bana döndü. "Sen de kararını ver. Burada olmandan hepimiz ne kadar rahatsızsak sen de o kadar rahatsızsın bunun farkındayım ama bir kez hayatımıza girdin. Kapıdan çıkıp gidince zihinlerimizden silinmeyeceksin senin varlığını bilerek yaşamaya devam edeceğiz. Aynı evde ya da başka bir evde olman bu durumu değiştirmez. Kalmak istersen hepimiz bu şekilde yaşamayı öğreneceğiz."
Ellerim o kadar terlemişti ki dizlerime silmek zorunda kaldım. Ağabeylerime baktığımda ölümcül bakışları altında ezildiğimi hissettim. O bakışların altında yanımdakinin teklifini kabul edemezdim.
Hülya Hanım durumumu fark etmişti. "Oğullarıma bakmayı bırak. Cevabını onlar belirlemesin. Sen ne istiyorsun?"
Başım yine öne eğildi. "Sizin için sorun olmayacaksa…" dedim ama devamını getiremedim. Hayatımın hiçbir anında bu kadar zorlandığımı hissetmemiştim.
"O zaman konu kapanmıştır. Bir daha babanın işlerinin peşinden gittiğini görmeyeceğim. Sizler de…" bakışları oğullarına kaydı. "Kardeşinize düzgün davranın. Yanlışınızı görürsem kötü olur."
Kahvaltı faslı nasıl bitti, o masadan nasıl kalktım bilmiyordum. Babamı evden çıkmadan bahçede yakalamıştım. "Evimin sende ki anahtarını versene." dedim elimi uzatarak.
"Ne yapacaksın? Geri dönmeyi düşünmüyorsundur umarım."
"Bütün eşyalarım evimde baba. Buradayken aldığın iki parça kıyafetle idare edemem. Ayrıca bana kredi kartını ver. Çalışmayacaksam ihtiyaçlarımı karşılamak zorundasın."
Anahtarımı ve kredi kartını elime bırakacakken uzattığım elimi sıkıca tuttu. "Seni biraz olsun tanıyorsam hiçbirimizin ruhu duymadan çalışmaya devam edersin ki sana defalarca sadece benim işlerimi yap dememe rağmen gizlice dışarıdan iş aldığının farkındayım."
Sadece gülümsedim ve alçılı elimi gösterip konuyu değiştirdim. "Doktorun muayenehanesi nerede? Bir daha eve gelmesin hazır dışarı çıkmışken gidip alçıyı da açtırayım."
"Adresi mesaj atarım."
Arabasına binerken tekrar durdurdum. "Bugün galeriye uğrayıp motosiklet alacağım. Malum benimki öylece gitti. Faturayı adına kestiririm."
"Yavaş git kızım. İlk günden iflas ettireceksin." dedi gülerek.
Gülümsemesine karşılık verdim. "Bugüne kadar kazandırdıklarıma say."
Babam gittiğinde bahçede ki hasır sandalyelere oturup bir sigara yaktım. Sigarayı içerken gelenleri görünce elimdekini hemen söndürdüm. Hülya Hanım bir şey söylemeden karşıma geliniyle birlikte oturdu. Mine'nin kucağında minik bebeği vardı.
Çalışanlardan biri yanımıza gelip bir isteğimiz olup olmadığını sorduğunda Hülya Hanım hepimiz için kahve istemişti.
"Anlat bakayım; baban bize belli etmeden aynı anda iki evi nasıl idare etti?"
Yine gerilmiştim. "Ben bakıcıyla tek başıma yaşıyordum babam arada yanıma uğrar bir kaç saat kalır sonra giderdi. Bir gece olsun yanımda kalmadı." Annem ilk bıraktığında üç ay yanımda kaldığını söylemişti ama o zamanları hatırlamıyordum ve bakıcı tuttuktan sonra hasta olduğum zamanlarda bile geceyi yanımda geçirmemişti.
Kahveler geldiğinde kuruyan boğazımı yumuşatmak için bir yudum içtim. Arada Mine'nin kucağındakine kaçamak bakışlar atıyordum. Bakışlarımı yakaladığı bir anda "Kucağına almak ister misin?" diye sordu.
"Hayır." dedim hiç düşünmeden. "Bir bebeği tutabilecek biri değilim. Zarar veririm." Elim genelde silah, içki falan tutardı ama bebek tutmak kesinlikle benlik değildi.
Oturduğu yerden kalkıp bana yaklaştı. "Kollarını benim gibi yap." dediğinde becerebildim mi bilmiyorum ama hafifçe kıvırdım. Bebeğini kollarımın arasına yatırdı. "Başını henüz kendi tutamıyor. O yüzden kolunla destek olmalısın."
"Tamam." dedim ama hareket etmeye korkuyordum. Çok küçüktü, dokunsam bir yerini kırar mıydım?
"Bir yerine zarar verirsem…"
"Vermezsin." dedi ve yanıma oturdu.
Kollarımda yattığı yerde elini ağzına alıp emmeye başlamıştı. Dudaklarından şapur şupur sesler çıkıyordu. Gülmeden edemedim.
Bir süre sonra ağlamaya başladığında annesine geri verdim. "Uyku vakti. İzninizle." diyen Mine kahvesini bile içmeden eve geri döndü.
Hülya Hanım ile yalnız kaldığınızda telefonum çalınca ekrana baktım. Tanımıyordum. Diğer telefonumla birlikte bütün numaralar gitmişti ama babam sağolsun kullandığım hatta ait numaranın aynısını çıkarttırmıştı.
"Kusura bakmayın." diyerek telefonu açtım ve olduğum yerden uzaklaştım.
"Yeniden merhaba." diyen sesle kaldım. Fazla tanıdıktı.
"Ne istiyorsun?" dedim.
Sözlerimle bir kahkaha duyuldu. "Babamın seni sağ bırakmasını istedim ama yediğin dayağı yaptıklarından sonra hak etmiştin. Gerçi üzerinde istediğim etkiyi bırakmamış hala dik başlısın."
"Ne istediğini söyleyecek misin?" Ne diye aramıştı ki şimdi?
"Sen beni kandırdın ben cezanı kestim ve ödeştik. Artık sıfırdan başlayabiliriz."
Sesli bir kahkaha attım. "Cezamı sen değil baban kesti."
"Seni öldürmemesini söylerken aynı zamanda ölmekten beter etmesini isteyen bendim. Yalan yok babanın evine seni canlı bir bomba gibi atmak onun fikriydi."
"Cenk, cehennemin dibine git. Seninle asla işim olmaz."
"Göreceğiz." dedi ve telefonu kapadı.