AD-3

1324 Words
Eve geldiğimde babamın gönderdiği bilgileri dikkatle inceledim ve bu alemdeki adamların takıldığı gece kulüplerindeki tanıdıklara sordum. Aslan dedikleri kişi namuslu takılan tiplerdendi. Ona kadınlığımı kullanarak yaklaşamazdım. Bir şekilde evine girip sakladığı bir şeyler var mı araştırmam gerekiyordu. Üzerimdeki elbiseyi çıkarıp rahat hareket edebileceğim siyah bir pantolon, tişört ve üzerine ceket giydim. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar spor ayakkabıyla yer değiştirdi. Saçlarımı karanlıkta parlamaması için sprey saç boyasıyla siyaha boyadım ve engel olmaması için tokayla sıkıca topladım. Evden ayrılıp babamın gönderdiği ev adresine doğru yola çıktım. Eve yakın ama fark edilmeyeceği bir noktada motosikletimi bıraktım. Eve yaklaştığımda etrafındaki korumalara baktım. Ön tarafta daha çoktu ve bahçenin ışıkları her yana yansıyordu. Arka tarafta üç kişi vardı ve nispeten daha karanlıktı. Evin duvarlarını dikkatle inceledim. Üst katta küçük bir balkon vardı ve perdenin yarısı rüzgarla dışarıya süzülmüştü. Kapının açık olması benim için iyiydi. Balkona çıkabileceğim bir nokta ararken kenardan aşağıya inen su borusuna gözüm takıldı. Görsel olarak güzel olsun diye etrafı sarmaşıkla kaplanmıştı. O taraftaki adamları alt edebilirsem oradan eve çıkabilirdim. Harekete geçip sessizce bahçe duvarının üzerine çıktım ve hızlıca gül ağacının arka tarafına atladım. Oluşan sesle nöbet tutan adam etrafına bakındı ama karanlıkta siyah kıyafetlerimin içinde belli olmuyordum. En yakınımdaki adam bir sağa bir sola yürüyüp duruyordu. Biraz ötesinde duran ‘’İhtiyaç molasına gidiyorum.’’ diyerek uzaklaştığında önümdekinin adımladığı alan arttı. Olduğum yere yaklaşması için bekledim ve geldiğinde hızlıca üzerine atıldım. Boynuna doğru noktaya yaptığım basınç ile bayılıp yere düştü. Bunu öğrenmem o kadar uzun zamanımı almıştı ki! Sırf bu işler için alakası olmayan kişileri öldürmeyi sevmiyordum. Baygın adamı gül ağaçlarının arkasına çektim. Hemen bulunmayıp bana zaman kazandırmasını umuyordum. Diğeri gelmeden hızlıca sarmaşıklarla çevrelenmiş boruya koştum ve tırmanmaya başladım. Balkona vardığımda içine atladım ve aralık kapıdan içeri süzüldüm. Oda genç birine ait gibiydi ama neyse ki içerisi boştu. Kapıya ilerleyip yavaşça açtım. Koridor ışıklıydı ama ev halkı alt katta gibiydi. Sesler oradan geliyordu. Boş koridorda yavaşça yürüdüm ve kapılardan birini açıp baktım. Çalışma odası olmalıydı. Hemen içeri girdim ve kapıyı ardımdan kapayıp kilitledim. Masanın üzerindeki bilgisayara gidip çalıştırma düğmesine bastım. Bilgisayar açıldığında ekran kilidi karşıma çıktı ama neyse ki güçlü bir şifre değildi de kırmayı başarabildim. Kayıtlı dosyalara bakarken hızlı olmaya çalışıyordum. Eve birinin girdiği anlaşılana kadar işimi bitirmeliydim. Dosyalarda yasal işler için kullanılan belgeler vardı. Aradığımı bulamayınca bilgisayarı geri kapadım ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. Birkaç tane içi dolu klasör vardı. İçlerindeki dosyaları incelemeye başladığımda yüzümde koca bir gülümseme oluştu. Bunlar yasadışı işlerde elde ettiği paraların bir dökümanıydı. Kâğıtları alıp katladım ve göğsüme sokuşturdum. Artık gitmeye hazırdım. Odadan çıkıp balkonu olan odaya geçtiğimde dışarıdan sesler gelmeye başladı. Bayılttığım adamı fark etmişlerdi. Buradan bir an önce çıkmam gerekiyordu! Balkona çıkarken odanın kapısı açıldı ve odaya giren iki adamla göz göze geldim. Beklemeye vaktim yoktu. İkinci katta olduğuma aldırış etmeden aşağı atladım. Bahçedeki adamlar beni gördüğünde olduğum yere koşmaya başladılar. Sürekli ‘’Dur!’’ diye bağırıyorlardı. Düştüğüm yerden hızlıca kalkıp bahçe duvarına koştum ve yaklaştığımda hızlıca duvara atladım. Arkamda patlayan silahla kolumda bir sızı oluştu. Acıyı görmezden gelip duvarın diğer tarafına atladım ve koşmaya devam ettim. Patlayan silahlardan çıkan kurşunlar etrafımdan geçiyordu ama karanlıkta hedefi tutturamıyorlardı. Motosikleti bıraktığım yere ulaştığımda çalıştırıp yola doğru fırladım. Adamlardan bir kaçı arkamdan araba ile geliyordu. Gaza sonuna kadar yüklendim ve ana yola çıkmadan hemen önce silahımı çıkarıp geriye doğru birkaç el ateş ettim. Arabalardan biri yoldan çıktığında diğeri hala peşimdeydi ve aynı şekilde ateş ediyorlardı. Ana yola çıkınca bilerek trafiğin en yoğun olduğu tarafa ilerledim. Arkamdaki arabaların arasında sıkışıp kaldığında ben motosikletle bulduğum her boşlukta süzülüp hepsini atlattım ve yolda ilerlemeye devam ettim. Kolumdaki ağrı zorlamaya başladığında bana daha yakın olduğu için Kerim’in evine gittim ve daha önce defalarca yaptığım gibi apartmanın üçüncü kattaki evlerine yangın merdiveninden çıkıp pencere çıkıntısına Kerim’in odasının olduğu yere geçtim. Neyse ki odasındaydı. Kapalı pencereye tıklattığımda sesle başını kaldırdı ve beni gördüğü anda yüzündeki şaşkınlıkla pencereyi açtı. ‘’Bir kerede kapıdan gel be kızım. Düşüp kafanı patlatacaksın bir gün’’ diye sitem etti. İçeri girdiğimde ‘’Denerim.’’ dedim ve üzerimdeki ceketi çıkardım ki kolum her hareketimle ağrıyordu. ’’Pansuman malzemesine ihtiyacım var.’’ sorgulamadan odadan çıkıp gitti. Yara omzuma çok yakındı. Tam görebilmek için tişörtümü çekip çıkardım ve sütyenimle kaldım. Göğsümdeki kağıtları yatağın üzerine bıraktım. Neyse ki Kerim beni her türlü yaralı halimle görmüştü de sorun etmiyordum. Odaya girdiğinde bakışları omzumda sabitlendi. ‘’Ah, Afet ah!’’ dediğinde gelip yanıma oturdu ve küçük çantadaki malzemeleri çıkardı. ‘’Sadece sıyırdı.’’ dedim. ‘’Ya, çok şanslısın.’’ sesi sitem doluydu. ‘’Bir dahaki sefere doğrudan babana git. Seni bu işlere gönderirken bir daha düşünür belki.’’ Gülümsedim. ‘’Sen zaten gidiyorsun bir dahakine mecbur ona gideceğim.’’ ‘’Gülme. Sinirliyim.’’ dedi öfkeyle ve o anda kapı tıklatıldı ve dışarıdan ‘’Oğlum.’’ diye bir ses duyuldu. Kerim hemen kalkıp kapıya gitti ve hafifçe araladı. Bedenini kapının açık kısmına siper etti. ‘’Efendim anne.’’ ‘’Meyve hazırlamıştım. Seslendim ama gelmeyince kitap okumaya dalmışsındır diye buraya getirdim.’’ ‘’Aynen annem kitaba dalmışım. Teşekkür ederim, eline sağlık.’’ Kapıyı kapadığında elinde kabukları soyulup, dilimlenmiş meyve dolu tabakla içeri girdi. Tabağı yatağın kenarına bıraktığında çekip aldım ve bir elma dilimini ağzıma attım. Yanımdaki hala omzumdaki yarayla ilgileniyordu. ‘’Ben doktor değilim sadece psikolog olacağım.’’ dedi ve elimdeki diğer elma dilimini sertçe çekip tabağa geri bıraktı. ‘’Rahatlığın beni deli ediyor Afet.’’ ‘’Azarlayıp durma, karşında çocuk yok.’’ ‘’Çocuksun ve büyümüyorsun. Bu yaptıklarını nasıl normal karşılıyorsun, anlayamıyorum.’’ Her türlü destek olsa da bu işleri yapmamı bir türlü kabullenemiyordu. ‘’Neden? O adamlar benden daha kötülerini yapıyorlar. Ben sadece kuryelik yapıyorum. Onların yanında çok masumum.’’ Yaranın üzerine gazlı bezi koyduğunda flasteri sertçe yapıştırdı. ‘’Tüküreyim kuryeliğine. O kadar meraklıysan git bir kargo şirketinde işe gir istediğin kadar paket taşı.’’ Kana bulanmış malzemeleri toparlarken bende tişörtümü geri giydim. ‘’Sabret, yakında gideceksin ve beni bir daha görmeyeceksin.’’ ‘’Benimle gelip babanı bir daha görmemeye ne dersin? Bence harika olur.’’ Yüzüme bakışları ciddiydi. Bu teklifi öylesine değil gerçekten istediği için yapıyordu. ‘’Seni ziyarete gelirim.’’ diyerek karşılık verdim. ‘’Bir insan bu hayatı nasıl sever Afet? Sürekli ölüm ile burun buruna neden yaşamak istiyorsun?’’ yatağa yanıma oturduğunda yansıttığı duygular çok yoğundu. Bana kızgındı ama sevip önemsediği için kızıyordu çünkü benim için korkuyordu. Babam dışında beni önemseyen tek kişiydi. ‘’Kerim, ben böyleyim. Bu hayatı seviyorum, zorla yapmıyorum ki yapmak istemesem babam buna zorlamaz.’’ ‘’Yine de kızını bu işlere hiç bulaştırmaması gerekirdi. Oğullarıyla yetinmeliydi.’’ ‘’Geçen akşam Uğur ağabeyimle karşılaştım.’’ dedim ve tabaktan bir dilim daha meyve alıp ağzıma attım. Gözlerini kocaman açtı. ‘’Ciddi misin? Tanıdı mı seni?’’ Sözleriyle kahkaha attım. ‘’Ne tanıması adam yanıma gelip sarkıntılık etti.’’ ‘’Hassiktir!’’ Eli çenesini ovup duruyordu. ‘’Afet, olmaz böyle. Ya onların olabileceği mekanlara gitme ya da kim olduğunu bilsinler.’’ Yaptığım işler için o mekanlara gitmem gerekiyordu ve iki ağabeyime de gidip sizin kardeşinizim diyemezdim. Yirmi beş yıldır varlığımdan haberleri yoktu ve öylece hayatlarına giremezdim. Tanışmak isterdim, bir aile sıcaklığının eksikliğini hep hissetmiştim. Beni büyüten bakıcılarım iyi olsa da ailem değildi ve babam sadece kendi ailesinden ve işlerinden artırabildiği zamanlar yanıma gelirdi ama yine de bunu yapacak kişi ben değildim. Bunu babam istemeliydi çünkü onlarla tanıştığımda hem babamın annelerini aldattığı gerçeğini hem de kardeşlerinin bir fahişeden dünyaya geldiği gerçeğini kabul etmek zorunda kalırlardı ve işleri iyice çıkmaza sokardı. ‘’Bu imkansız. Beni kabul etmezler.’’ Az önceki kendinden emin Afet gitmiş yerine küçük, korkak bir kız çocuğu gelmişti. ‘’Hayatından nefret ediyorum.’’ Kerim de kızgınlığını bir kenara bırakmıştı. Beni gerçekten anlayan tek insandı. Lisedeyken aynı sınıfta olduğumuz bir çocuk nereden öğrendiğini bile bilmiyorum ama annemin bir fahişe olduğunu öğrenmişti ve ağza alınmayacak küfürlerle hakaret edip, annem gibi olduğumu haykırıp durmuştu. Kerim’in kendinden daha iri yarı olan o çocuğa nasıl saldırdığını ve nasıl dövdüğünü hala hatırlıyordum ki bunu yaparken henüz arkadaş değildik ve arkadaşlığımız bu olayla başlamıştı. Fazla duygusaldı ve empatikti. Karşısındaki insanın kalbini ayna gibi görüp hissettiklerini anlayabiliyordu. Kesinlikle kendisine en uygun mesleği seçmişti. ‘’Her neyse,’’ oturduğum yerden kalktım ve babama vereceğim kağıtları aldım. ‘’Artık gitmem gerek. Pansuman için teşekkür ederim.’’ ‘’Bir dahaki sefer kapıdan sadece ziyaret için gel.’’ ‘’Denerim.’’ dedim ve gülerek pencereye doğru adımladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD