AD-11

2406 Words
Buluştuğumuz kafeye yakın kapalı otoparka geri döndük. Arabasını buraya park etmişti. "Tekrar buluşalım." dedi motosikletten inerken. "Hayır, bunu istediğimi sanmıyorum." diyerek karşılık verdim. Babasıyla olan savaşımı farklı yoldan çözmeliydim. Yüzünde bir hayal kırıklığı oluştu. Tanrım, sadece iki kez görüşmüştük neden bu kadar çabuk duygular geliştirmişti ki? "Bir yanlışım mı oldu?" Kelime oyunlarını sevmezdim. Konu ne olursa olsun doğrudan konuşurdum. "Bakışların duygularını fazla belli ediyor ve bunu istemiyorum." "Neden? Hayatında biri mi var?" Ses tonu biraz düşük çıkmıştı. "Konu o değil. Görüşmeye devam edemeyiz. İnan bana bu senin için büyük bir hayal kırıklığı olur. Bu yüzden şimdi vedalaşalım ve bir daha görüşmeyelim." "Görüşmemek için beni ikna et. Aksi halde peşini bırakmam." Eli motosikleti sıkıca kavramıştı ve gözlerimin içine doğrudan bakıyordu. Ses tonu fazla rahatsız ediciydi. Tehdit doluydu. Her zamanki umursamaz tavrıma büründüm. "Oradan bakınca ilişki insanı gibi bir izlenim mi veriyorum? Birine bağlanmayı sevmiyorum. Canım istediğinde takılır eğlenirim sıkılınca arkamı döner giderim. Bir ay önce görüştük sonra başkalarıyla takıldım canım sıkıldı aradım ve geldin şimdi de gidiyorum. Bu kadar basit." "İkna edici olmadın." Yüzüme iyice yaklaştı. Uzaklaşmak istediğimde elini bacağıma koyup bastırdı ve hareket etmemi engelledi. "Ben oradan bakınca istediğin an parmağında oynatacağın biri gibi bir izlenim mi veriyorum?" "Bir telefonla gelen sendin ben değil." dedim. Bir anda farklı karaktere bürünmüştü. Benimle ilgiyle, anlayışla konuşan o naif adam gitmiş yerine öldürücü bakışlarıyla bakan, tehdit içeren ses tonuyla konuşan biri gelmişti. "Bu konuşmayı burada bitirsek iyi olacak." Bacağımdaki elini ittiğimde o eli hızlıca belime sarıldı ve kendine daha çok çekti. Motosikletin üzerinden hafif öne doğru kaydım. Yüzüm yüzüne biraz daha yaklaştı. "Burada bitmeyecek. Hayatıma bir kez girdin ve ben izin vermedikçe gidemezsin." Göğsünden sertçe ittim. "İyice delirdin. Alt tarafı iki kez görüştük." "Ee, ne olmuş? Hoşlandım senden kızım. Öyle istediğim zaman gelirim, istemediğim zaman giderim yapamazsın. Beni diğer erkeklerle karıştırma." Gittikçe iğrençleşiyordu. Motosikletten atlayıp yere indim ve gözlerinin içine öfkeyle baktım. "Bana bak! Ben senin öyle tehditlerle boyun eğdireceğin biri değilim. Belanı benden bulmadan çek git." Herif resmen psikopattı. Babasından aşağı kalır yanı yoktu. Ben sinirlendikçe de o bu durumdan keyif alıyordu. Gitmek için tekrar motosikletime dönünce kolumdan tutup hızla kendine çekti ve dudaklarıma yapıştı. İlk şaşkınlık halim geçtiği anda göğsünden hızla itip tüm gücümle yüzüne tokadı patlattım. "Sakın bir daha karşıma çıkma." dedim öfkeyle. Motosiklete binip çalıştırdım. Hareket ettiğimde arkamdan bağırıyordu. "Daha çok karşılaşacağız." Eve geri döndüğümde hala öfkeliydim ama tam olarak bu öfke ne içindi onu ayırt edemiyordum. Onu arayan bendim ama bunu kim olduğumu bilip bilmediğini anlamak için yapmıştım. İşin içine duyguları girmese belki babasıyla ilgili bir şey bulabilirim diye görüşmeye de devam ederdim ama duygularını anlayınca vazgeçmiştim. Onunla görüştüğüm için kendime mi kızmalıydım yoksa davranışı için ona mı kızmalıydım? Telefonum sürekli çalıyordu ve babam üst üste arayıp duruyordu. Evde olduğumu yazan bir mesaj gönderince aramaktan vazgeçti. Şimdi ne olacaktı? Sonsuza kadar bu evde hapis mi kalacaktım? Aslan sadece evine girdiğim için mi bana bu kadar kafayı takmıştı yoksa gerçekten babamla aramızdaki bağı mı öğrenmişti? O bağı öğrendiyse bile neden ısrarla benim peşimdeydi ki sonuçta babamın iki tane de oğlu vardı. Sırf kadın olduğum için beni kolay lokma olarak mı görüyordu? Ya da beni elde edip babamı ailesini dağıtmakla mı tehdit edecekti? Baloda saldıran kadın beni öldüreceğini söylemişti babamı tehdit etmek istese sadece kaçırmak isterdi tabii aramızdaki bağı o balodan sonra öğrenmediyse? Beni öldürmek mi istiyordu yoksa kaçırıp babamı tehdit etmek mi? Savaşmaktan korkmuyordum sadece beni neyin beklediğini bilmek istiyordum. Tabii bir de tüm olanları Cenk öğrenirse nasıl tepki verirdi? Başımdaki belalar birken iki olurdu. Çıkmaz bir sokakta sıkışıp kalmış gibi hissediyordum. ~~~~ Babamın ısrarlarıyla evde olmaya en fazla iki gün dayanabilmiştim. Evin duvarları üstüme üstüme gelmeye başladığında dayanamayıp kendimi yine dışarıya attım. Belki de yaşadığım hayatın getirisindendi. Nasıl bir durumun içinde olursam olayım hissetmem gereken korkuyu yeteri kadar hissetmiyordum. Zaten korkuyu hissetseydim baloda o kadını fark ettiğimde açıkça ölüm davetine uymak yerine kaçıp giderdim. Kerim'in bu durumla ilgili yaptığı bir yorum vardı; dünyaya gelme şeklimden dolayı yaşayacağım her acıyı kendime hak olarak gördüğümü söylemişti. Açıkçası beynimin derinlerinde yatan psikolojik durumumla pek ilgilenmiyordum. Her zamanki mekanlardan birine gidip bir kadeh içki istedim. Aslan'ın böyle bir mekana geleceğine pek inanmıyordum buralar için fazla yaşlıydı. Birkaç kadeh içkiyi mideye yuvarladığımda içeri gireni gördüm. Ortamın loş ışığında beni fark etmemişti ki bu saçlarımla fark etmemesi gururumu kırmıştı. Bakışları belli bir yere odaklı yürümeye devam ediyordu. Yanımdan geçecekken ayağımı ileri doğru uzattım. Onu bile fark edip durmadı ve ayağıma çarptı. Son anda düşmekten kendini kurtarıp yüzüme öfkeli bir bakış attı. Beni görünce de öfkesi geri çekildi. "Selam." dedim. "İnsanların hep böyle yollarını mı kesersin?" "Fark etseydin yapmazdım." dedim rahatlıkla. "İşin yoksa şu sözünü verdiğim içkiyi ısmarlayayım." Yüzüme doğru eğildi. "Bugünkü avın ben miyim yoksa?" Sesli bir kahkaha attım. "Avım sen olsaydın ne olduğunu bile anlamadan ağıma düşerdin." "Fazla korkutucu oldu." Kızıl saçımdan bir tutamı tutup parmağına doladı. "Sen istedin diye o gün o pisliğin diline dolayacağını bildiğim halde yarışı bıraktım. Bu yüzden bir içkiyle kurtulamazsın. Özür için yemek ısmarlamalısın." Yüzüme yakın olan yüzüne biraz daha yaklaştım. Zaten tek başıma canım sıkılıyordu. Biraz vakit öldürmekten zarar gelmezdi. "Yemek yememiştim ve fazlasıyla açım. Bu yüzden teklifini kabul ediyorum ama sen ısmarlayacaksın." Garsona eliyle işaret verdi. Yanımıza geldiğinde "Bu güzel hanıma bir kadeh içki getir." dedi. Tekrar bana döndü. "Biriyle konuşmam gereken önemli bir mesele var. Sen içkini bitirene kadar dönmüş olurum ve yemeğe gideriz. Kimin ısmarlayacağına o zaman karar veririz." Parmağına doladığı saçımı kulağımın arkasına itti ve yanımdan uzaklaşıp gitti. Söylediği gibi ben içkimi bitirene kadar o yanıma gelmişti. ‘’Gidelim mi?’’ deyince oturduğum yerden kalktım. ‘’Olur ama yemeği bana kilitleyecek gibisin bari buradaki hesabı öde.’’ Attığı kahkahayla diğer masalarda oturanlar dönüp bize baktı. ‘’Daha önce tuhaf bir kız olduğunu söyleyen oldu mu?’’ ‘’Duymadığım bir gün bile yok.’’ dedim ve göz kırptım. Cebinden çıkardığı yüklü bir parayı masanın üzerine bırakınca çıkışa yöneldik. Motosikletimin olduğu yere yöneldiğimde o da kendi motosikletinin olduğu tarafa gitti ve binip yanıma geldi. ‘’İki kilometre ileride bir benzin istasyonu var. Biliyor musun?’’ diye sordu. ‘’Evet. Biliyorum.’’ ‘’Oraya kadar yarışalım. Kaybeden yemeği ısmarlar.’’ Yüzüme bir gülümseme yayıldı. ‘’Hiç şansın yok.’’ Kaskımı başıma geçirdim ve anahtarı çevirip motoru çalıştırdım. ‘’Göreceğiz.’’ dediğinde o da motoruna yerleşti. Gaza yüklendim ve arkamda bırakıp yola çıktım. Çok geçmeden ardımdan gelip yetişti. Trafiğin arasında ilerlerken o gün Cenk’in yaptığına göre daha temkinliydim. Pervasızca araçların arasına atılmıyordum gerçekten geçebileceğim yerlerden geçiyordum. Bir ara Barış’ı geçmeyi başarsam da çok geçmeden yetişti ve önüme geçti. Bir süre böyle devam ettik ve sonrasında tekrar öne geçtim. Yoldaki araçlardan biri sinyal vermeden şerit değiştirip önüme geçince çarpmamak için son anda diğer şeride geçebilmiştim. Bu da hızımı yavaşlatmıştı ve beni geçmesine sebep olmuştu. Gaza sonuna kadar yüklendim ama benzin istasyonuna yaklaşmıştık. Geçebileceğimden emin değildim. Yemek ısmarlamak sorun değildi ama yenilmek hoşuma gitmiyordu. Aramızdaki mesafe azdı ama önde olan oydu. Kaybetmeyi göze aldığımda yavaşladığını fark ettim. Yanından geçip benzin istasyonuna girip durdum. Kazanmama resmen izin vermişti! Yanıma ulaştığında durup başındaki kaskı çıkardı. ‘’Sanırım yemekler benden.’’ dedi yüzündeki gülümsemeyle. Sarı saçları omuzlarına salınmıştı, sadece küçük bir tutamını arka taraftan bir tokayla bağlayıp önüne dökülmesine engel olmuştu. Sakalları da saçlarıyla aynı uzunluktaydı ve onları da minik bir lastik tokayla bağlamıştı. Mavi gözleri fazla parlaktı ve lanet olsun bu haliyle çok yakışıklıydı. Sarışın olmanın yakıştığı nadir erkeklerden biriydi. ‘’Bilerek kaybettin.’’ dedim. ‘’Öyle bir şeyi neden yapayım ki?’’ dedi ama inkar etse de bunu yaptığını biliyordum. ‘’Yemekleri ben ısmarlayacağıma göre gideceğimiz yeri de ben seçeceğim.’’ Daha fazla üstelemeden ‘’İyi.’’ dedim. ‘’Nereye gideceğiz?’’ ‘’Beni takip et.’’ Kaskını takıp yola çıktığında ardından gittim. Yol bittiğinde lüks bir restoranın önünde durduk. Daha önce geldiğim bir yer değildi. İçeri girdiğimizde garsonların karşılama şeklinden anladığım kadarıyla yanımdakini tanıyor olduklarıydı. Gösterilen masaya oturup siparişleri verdik. ‘’Birlikte yemek yiyecek kadar samimiyetimiz olduğuna göre artık ismini söyler misin?’’ Adam her türlü yönümü görmüştü ama ismimi hala öğrenmemiş miydi? ‘’Afet.’’ dediğimde sarı karşı havalandı. ‘’Sana bu kadar uyacak başka bir isim olmazdı herhalde.’’ Sözleriyle kahkaha attım. ‘’İsmimin hikayesi tam bir trajedi.’’ dedim. ‘’Trajedi? Sana uyan bir kelime olmadı. Merak ettim.’’ ‘’Boş ver derin mevzular. Ee, sen kimsin peki?’’ Annemin kim olduğunu anlatacak değildim sonuçta. ‘’Adımı bildiğini düşünüyorum.’’ dediğinde başımla onayladım. ‘’Onun dışında iş güç uğraşıyoruz işte. Özel bir şey yok.’’ İşlerini anlatmasını beklemiyordum. Doktorum, öğretmenim gibi açıkça söyleyeceği işlerle uğraşmadığı belliydi. ‘’Cenk’i nereden tanıyorsun?’’ diye sordum. Garson elinde yiyeceklerle gelince sessiz kaldık. Tabaklar masaya yerleşip yalnız kalınca eline aldığı çatalla uğraşmaya başladı. ‘’Uzun zamandır tanırız birbirimizi de pek sevmeyiz. Bu nefretin özel bir nedeni de yok. Enerjimiz birbirini tutmadı diyelim.’’ Yemeğimden bir lokma alıp ağzıma attığımda bakışları hala üzerimdeydi. ‘’Senin ne işin vardı onunla? Gizlice telefonunu karıştırmalar, yaptığın cilveler falan. Neyin peşindesin?’’ ‘’Sana ne!’’ dedim rahatlıkla. ‘’Ben sana işini sormuyorsam sen de bana soramazsın.’’ ‘’Tehlikeli derecede rahatsın.’’ Yüzüme geniş bir gülümseme yayıldı. ‘’Eh, bunu da çok sık duyuyorum.’’ Yemek yemeğe devam ederken tamamen alakasız konulardan sohbet etmeye başladık ki sohbeti fazla sarmıştı. Güzeldi, insanı mutlu hissettiren bir yanı vardı. Güldüğünde mavi gözlerinden bir ışıltı yayılıyordu. Yemek yerken hareket eden kollarıyla şişip inen kaslarını görmezden gelmeye çalışmaktan yorulmuştum. Lanet olsun! Bu adamdan hoşlanmıştım. Bardağımdaki sudan bir yudum içerken son söylediği söze gülüyordum ki içeri gireni görünce donup kaldım. ‘’Bugün tesadüfi karşılaşmalar günü falan mı?’’ dedim gülümsemem solarken. ‘’Gidelim.’’ dediğimde bakışlarımın yöneldiği tarafa kısa bir bakış attı. ‘’O geldi diye kaçıp gidecek değilim.’’ ‘’Sen kal o zaman ben giderim.’’ dediğimde masanın altından ayağını ayağıma bastı. ‘’Otur!’’ dedi emredici bir sesle. ‘’Bir şey yapamaz. Ayrıca gördüğün yerde kaçıp gidecektinse ne diye zamanında yaklaştın?’’ Ayağımı çekmeye çalıştım ama daha sert bastı. ‘’O zaman öyle gerekiyordu şimdi böyle gerekiyor. Bırak ayağımı.’’ ‘’Otur!’’ dedi tekrar. Ayağımı kurtarmayı başaramadan Cenk beni fark etmişti. Yüzüne yayılan öfkeyi olduğum yerden bile görebiliyordum. ‘’Madem gitmeme izin vermedin kopacak kıyameti üstlensen iyi edersin.’’ dedim karşımdakine. ‘’Sıkıntı yok.’’ dedi ve ağzına bir lokma atıp arkasına rahatça yaslandı. Cenk masamıza doğru yürümeye başlamıştı. Adımları yanımda durduğunda elini oturduğum sandalyenin arkasına koydu. ‘’Senin bu adamla ne işin var?’’ ‘’Seni ilgilendirmez.’’ dedim. ‘’Yoluna git.’’ ‘’Afet, kalk hemen bu masadan yoksa kötü olacak.’’ Barış gayet rahat oturmuş bizi izliyordu. Öfkeyle bir nefesi içime çektim. ‘’Sen ne hakla bana karışırsın? Defol git.’’ Bileğimden tutup çekti. ‘’Kalk dedim.’’ ‘’Çek o elini kızın üzerinden.’’ Barış rahat tavrını bir kenara bırakmış oturduğu yerde dikleşmişti. ‘’Sana soran olmadı. Bir daha bu kıza yaklaştığını görmeyeceğim.’’ Bileğimdeki parmakları öfkesiyle daha da sıkılaşmıştı. İki adam da öldürecek gibi birbirine bakıyordu. Bileğimi çekmeye çalıştım ama bırakmadı. ‘’Bir kez daha söylemeyeceğim. O elini hemen geri çek.’’ Barış oturduğu yerden kalktı ve diğeriyle burun buruna geldi. ‘’O elini çekiyor musun, çekmiyor musun?’’ ‘’Bu kız bana ait. Onunla bir daha yan yana gelmeyeceksin.’’ Bana ait? Beni kendi malı olarak mı görüyordu? Gerçekten pisliğin tekiydi. Öfkeyle ayağa kalktım. Üzerine saldırmaya hazırdım ama diğeri benden önce davrandı ve yumruğunu Cenk’in yüzüne geçirdi. İçerideki herkes durmuş bize bakıyordu. Cenk yüzüne gelen yumruğa anında karşılık vermek istedi ama diğeri o yumruğu havada yakalayıp karnına dizini geçirdi. ‘’Bir daha benim yanımdaki bir kadına el süreyim deme.’’ Kolları arasındakini ileri itip bıraktı ve gelip elimi tuttu. ‘’Yürü!’’ İtiraz etmedim. Birlikte restorandan çıktık. Yeteri kadar uzaklaştığımızda motosikleti yol kenarına çekip durdum. O da gelip yanımda durdu. ‘’Başıma iyice bela olacak.’’ dedim. ‘’Sana o gün Cenk’ten uzak dur tehlikeli demiştim.’’ ‘’Artık sana da bela olacak.’’ dediğimde gülmeye başladım. ‘’Bana olmayan bir şey söyle.’’ dedi gülmeme karşılık vererek. Telefonu çalmaya başlayınca çıkarıp cevapladı. Konu neyse yüzünde bir endişe oluştu. Telefonu kapatınca tek kelime etmeden kaskını geri takıp son sürat yola fırladı. Bu kadar endişeleneceği ne olmuştu ki? Olanı anlamamıştım ama yüzündeki ifade endişe ve korku doluydu. Nereye gittiğini bilmesem de arkasına takıldım. Merakım beni bir gün gerçekten öldürecekti. Takip etmeye çalışıyordum ama fazla hızlı gidiyordu. En sonunda bir evin bahçesine girip durduğunda ben de hemen arkasında durdum. Motosikletin yere devrilmesine aldırmadan öylece bırakıp eve doğru koştu. Arkasından gittim. İçeride bir kadın karşıladı. ‘’Kriz geçti.’’ dedi ama Barış hızını kesmeden giriş katındaki odalardan birine daldı. Kapının girişinde durup içeriye baktım. Hastanelerdeki gibi bir yatak vardı ve o yatakta yatan bir kız çocuğu. En fazla on altı yaşında olurdu. Barış gibi o da sarışındı. Pek kendinde değil gibiydi. ‘’Rüya’m ben geldim.’’ dedi saçlarını okşayarak. Kız çocuğunun dudaklarından bir ses çıktı. Barış uzanıp alnından öptü. ‘’Geçti ağabeyciğim. Biraz uyu, uyandığında evde olacağım.’’ Genç kızın gözleri tamamen kapanana kadar yanında oturup saçlarını okşadı. Uykuya daldığında okşadığı saçlarından öpüp sessizce odadan çıktı. Beni fark ettiğinde tek kelime etmedi. Muhtemelen arkasından geldiğimi anlamamıştı bile. Odadan çıktığımızda ilk geldiğimizde karşılayan kadın bekliyordu. ‘’Sizi aramayacaktım ama kriz hali diğerlerine göre daha uzun sürdü. İlaca rağmen çok geç durdu.’’ ‘’İyi yaptın. Git biraz dinlen ben buradayım.’’ ‘’Peki Efendim.’’ diyen kadın genç kızın olduğu odanın hemen yanındaki odaya girip kapıyı kapadı. ‘’Özür dilerim.’’ dedim. ‘’Öyle bir anda gidince ne olduğunu anlayamadığım için arkandan geldim. Bilseydim asla gelmezdim.’’ Bu kadar özeline girmek istemezdim ama olan olmuştu. ‘’Sorun değil. Kardeşimin durumunu beni tanıyan herkes bilir. Gizli bir şey değil.’’ Kenarda duran içki dolabına ilerledi. ‘’İster misin?’’ dediğin ‘’Olur.’’ dedim. İki kadeh doldurup geldi ve birini bana uzatınca elinden aldım. ‘’Kardeşin iyi mi?’’ diye sordum. ‘’Her zamanki krizler işte. Her defasında alıştım diyorum ama hiçbir zaman alışamıyorum.’’ ‘’Fazla özel olmayacaksa neyi var?’’ Salondaki koltuğa oturduğumda o da karşıma oturdu. ‘’Kardeşim de serebral palsi var. Bazen ataklar halinde krizler oluyor. Annem ve babamla birlikte birkaç yıl önce trafik kazası geçirdi. O kazada annemle babamı kaybedince Rüya’nın krizleri iyice kötüleşti.’’ Ne diyeceğimi bilememiştim. Acı üstüne acı dedikleri bu olmalıydı. Barış elindeki içkiyi kafasına dikti ve boşalan bardağı ortadaki masanın üzerine bıraktı. Oturduğu yerden kalkıp hızlı adımlarla merdivenleri ikişer ikişer çıktı ve çok geçmeden geri geldi. Elinde tuttuğu her neyse ortadaki masanın üzerine tam önüme sertçe bıraktı. ‘’Kazanacağın hiçbir para Cenk’e bulaşmak için yeterli olmaz. O adamdan da ailesinden de uzak dur. Bu da benden sana bir dost tavsiyesi olsun.’’ Masanın üzerindekileri alıp bakmaya başladım. Bunlar benim fotoğraflarımdı. Daha doğrusu aylar önce bir iş almıştım. Adamın birini tehdit edebilmeleri için bayıltıp yatağa sokmuş yanında ben varken uygunsuz fotoğraflarımızı çekmiştim. İşi verenin kim olduğunu bilmiyordum ki gizlilik için bunu hiçbir zaman sormazdım. O işi bana veren Barış mıydı? Beni gördüğü ilk günden beri kim olduğumu biliyor muydu? Saçlarımı kapamak için peruk takmıştım ama yine de yüzüm netti. Tanımış olmalıydı ve bunu bildiği halde susmuş muydu?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD