‘’Sarhoş halde yanlışlıkla masana oturduğumda kim olduğumu biliyor muydun?’’ Şaşkınlığım sesime de yansımıştı.
‘’O anda dikkat etmedim, ikinci karşılaşmamızda kim olduğunu anladım. Cenk’e yaklaşımını görünce yanına gelip uyarmak istedim ama dinlemeye niyetin yoktu.’’
‘’Benim ne yaptığım seni ilgilendirmez. Kim olduğumu bildiğin halde tanımıyormuş gibi davrandın.’’ Fotoğrafları masaya geri fırlattım. ‘’Benden istediğini zamanında almışsın zaten. Tanıdığında görmezden gelmeliydin.’’ En başında söyleyebilirdi. Ne diye saklamıştı ki?
‘’Ne diyecektim; Elimde bir adamla sarmaş dolaş halde yarı çıplak fotoğrafların var ve bu fotoğrafları çekmen için sana para veren kişi de benim mi?’’
‘’Söylemeyeceksen bile benden uzak durabilirdin.’’ Öfkeliydim ama bu öfke nedendi? Barış’ın bunu benden saklamasına mı öfkelenmiştim yoksa bu fotoğrafların onun elinde olmasına mı? Sanırım doğru olan ikincisiydi. Bu halimle çektiğim fotoğrafları görmesini istemiyordum.
‘’Neyse ne işte. Fark eder mi? Zaten bu işleri yapmıyor musun?’’
‘’İğrençleşme.’’ dedim oturduğum yerden kalkarken.
Masanın üzerine bıraktığı içki bardağını alıp tekrar içki doldurdu ve içmeye başladı. ‘’Afet, yaptığın iş için seni eleştirmiyorum sadece Cenk’e karşı uyarmaya çalışıyorum. Sana göründüğünden daha tehlikeli biri ve eli fazla uzundur. Uzanamayacağı yer yoktur. Öfkelendiğinde diklenip duruyorsun ama bunu yapmak yerine karşısına çıkmamayı dene. Daha güvende olursun.’’
Yanına gidip biten içkimi tazeledim ve kafama diktim. ‘’Bir halt bildiğin yok, o yüzden karışma.’’
‘’Bu akşam yanında olduğum için müdahale ettim ama onun dışında meselene karışacak kadar samimiyetimiz zaten yok.’’
Cevap vermedim. Bakışlarım masanın üzerinde duran fotoğraflarıma kaydı. Barış ile vakit geçirmek zevkliydi ama ben sadece o fotoğraflardaki kadardım. Daha fazlası değil.
‘’Gitsem iyi olacak.’’ dedim.
‘’Bu gece burada kal. Cenk o yediği yumrukları hazmedemez, peşine takılırsa tek başına baş edemezsin.’’
Gözlerimi kısarak yüzüne baktım. ‘’Kendimi koruyabilecek kadar güçlüyüm.’’
‘’Öyle mi?’’ Ne olduğunu anlamadan kolumu tutup geri kıvırdı ve sırtımı göğsüne bastırdı. ‘’Kurtar kendini o zaman.’’
Boştaki kolumu kullanıp dirseğimle karnına vurdum ve ayağımı geriye doğru dizine savurdum. Kolumu tutan eli gevşeyince kendimi kurtarmaya çalıştım ama dizimin tam arka tarafına tekme atınca kendimi diz üstü yerde buldum. Ellerini tamamen üzerimden çekip bir adım geri gitti. ‘’Tüm yapabildiğin bu kadar mı? Senden daha fazlasını beklerdim.’’
Düştüğüm yerden hızla kalkıp koltuğun kenarına tutundum ve üzerine tekmeyi savurdum. Gelen darbeyle geri sendeledi. ‘’Bu iyiydi ama yeterli değil.’’ dediğinde yumruk haline gelen elimi yüzüne doğru salladım ama havada yakalayıp bileğimi geri bükünce acıyla haykırdım. ‘’İstesem bileğini kırabilirdim.’’
‘’Piçlik yapma.’’ dedim acıyan bileğimi ovarken.
‘’Bunu yapacak olan ben değilim başına bela ettiğin Cenk.’’
Bir kez daha üzerine yürüdüğümde karnıma gelen tekmeyle geri savrulup yere düştüm. Hızla üzerime atılıp boynuma parmaklarını doladı ve diziyle karnıma bastırdı. Düştüğüm yerde hareketsiz kaldım.
‘’Şuan seni öldürmüştüm.’’ dediğinde üzerimden çekildi.
Arkasını döndüğünde düştüğüm yerden kalkıp sırtına atladım ve elim boynundaki belli bir noktaya gitti. ‘’Şu an seni bayıltmıştım.’’
Öne doğru eğildiği an kollarımdan tutup çekerek yere savurdu. ‘’İyisin, güçlüsün ama Cenk’e karşı yetersiz kalırsın. O gece benimle yarışırken ki halini gördün. O egosunu zedelememek için ölüme bile gözü kapalı yürür.’’ Elini uzattığında tuttum, hızla çekip düştüğüm yerden kaldırdı.
‘’Neden bana yardım ediyorsun?’’ diye sordum. ‘’O gece sarhoş halde masana oturduğumda istediğin her şeyi yapacak bir haldeydim ya da sonrasında bu uyarıları yapmak zorunda değildin.’’
‘’Sarhoş birinden faydalanacak kadar adi değilim. Benimde bir kız kardeşim var. Ona yapılmasını istemeyeceğim bir şeyi neden başkasına yapayım ki?’’ Bakışları anlam doluydu.
’’O fotoğrafları benden isterken sorun yoktu ama?’’
‘’Bu işi meslek olarak seçen sensin ve karşılığını alıyorsun.’’ Karşılık veremeden içeriye çığlığa benzer bir ses doldu ve Barış koşarak yanımdan uzaklaştı.
Uzun bir süre bekledim ama gelmeyince yavaş adımlarla kardeşinin odasına gittim. Kapının kenarına omzumu dayayıp Barış’a baktım. Kardeşiyle bir şeyler konuşuyordu ama bunu sessizce kulağına fısıldayarak yapıyordu. Her ne söylüyorduysa kardeşinin yüzünde bir gülümseme vardı.
Geri çekildiğinde kısa bir an göz göze geldik. Odanın bir köşesinde duran kitaplığa gitti ve bir kitap alıp kardeşinin yanına geri döndü. Sayfalardaki resimleri göstererek okumaya başladı. Yaptığı işler ortadaydı ama şuan karşımdaki adam bu işlere çok uzak duruyordu.
Kitabı okumaya devam ederken yanımda bir kadın belirdi. Geçmesi için bir adım yana kaydım. İçeri girdiğinde yatağın kenarındaki çekmecelerden ampul içinde bir ilaç çıkardı ve enjektöre çekti. ‘’İlaç saatin geldi Rüya’cığım.’’ dediğinde genç kız ağabeyine bakarak anlamsız sesler çıkarmaya başladı. Muhtemelen konuşamıyordu.
Barış elindeki kitabı kenara bırakıp kardeşinin elini tuttu. Parmaklarının açısı olması gerektiği gibi değildi. İçe bükülmüş bir halde duruyordu. ‘’İlaçlarını alman gerek. Derya ablan iğneyi yapıp gidince birlikte bahçeye çıkıp dondurma yiyelim ama aramızda kalacak, duyarsa sonra bize kızar.’’
Elindeki enjektörle bekleyen kadın gülümsedi. ‘’Sizi duyuyorum ama söz iğneyi yaptıktan sonra gözlerimi kapatıp yaptıklarınızı görmeyeceğim.’’
Rüya’nın yüzünde bir gülümseme oluştu. Barış yatağın başucunda duran bez mendili alıp kardeşinin dudağından akan salyasını sildi.
Kadın örtüyü kaldırıp iğneyi genç kızın bacağından yaptı. İğneyi batırdığında Rüya’nın dudaklarından acı dolu bir ses çıkmıştı ki bu sesle Barış’ın yüzünde bir ifade belirmişti. Sanki acıyı çeken oydu.
Derya işini bitirip gittiğinde Barış oturduğu yerden kalktı ve kardeşini küçük bir bebek gibi kucaklayıp yataktan dışarı çıkardı. Olduğum tarafa yürüdüğünde bir kez daha kenara kayıp yolu açtım.
Bahçeye çıkan kapıya ilerlediklerinde yatağın üzerinde kalan örtüsünü alıp onlara eşlik ettim. Madem bu gece bu evden gitmem tehlikeli olacaktı o zaman biraz daha kalabilirdim. Evden çıkmadan Barış ‘’Neslihan!’’ diye boşluğa seslendi.
Çok geçmeden başka bir kadın geldi. ‘’Buyurun Barış Bey.’’ dedi.
‘’Bize dondurma hazırla ama bu güzel prensesinki en sevdiği çilekliden olsun.’’
‘’Tamam Efendim.’’ diyen kadın gidecekken ‘’Birkaç tane de yastık getir.’’ diye ekledi.
‘’Peki, Barış Bey.’’
Dışarı çıktığımızda bahçedeki koltuğa kardeşini oturttuğunda Neslihan elindeki yastıklarla geldi. Yastıkları Rüya’nın etrafına özenle yerleştirdiler. Elimdeki örtüyü üzerine örttüğümde Barış’ın bakışları bir anlığına bana döndü. Kardeşinin kulağına eğilip bir şeyler fısıldadığında Rüya’nın bakışları bana yöneldi ve sonra dudaklarından gülmesiyle tuhaf sesler çıktı.
‘’Hey!’’ dedim kenardaki koltuğa otururken. ‘’Hakkımda gizli gizli dedikodu mu yapıyorsunuz?’’
Bu defa Barış’ta güldü. ‘’Gizli değil ki senin yanında yapıyoruz.’’
‘’Çok ayıp.’’ Parmağımı ikisine de salladım.
Neslihan getirdiği dondurmaları ortadaki masaya bırakıp gitti. Derin çilekli dondurmanın olduğu kaseyi alıp küçük kaşığa birazcık doldurarak kardeşinin dudaklarına yaklaştırdı.
‘’Hakkımda yaptığınız dedikoduyu söyleyecek misiniz?’’
‘’Hayır.’’ dedi Barış.
‘’Senin bu ağabeyin var ya pisliğin teki.’’ dedim Rüya’ya bakarak. Yüzünde yine o gülümsemesi oluştu. Saçlarının sarısı gibi gözlerinin maviliği de ağabeyiyle aynıydı. Dondurmadan büyük bir parçayı ağzıma attım.
Barış kendi yemekten ziyade kardeşine yedirmekle meşguldü ki bu oldukça uzun sürüyordu. Rüya hepsini yutmayı başaramıyor bir kısmını geri akıtıyordu. Ağzına bıraktığı her dondurma sonrası yavaşça geri akanları siliyordu.
Barış’ı böyle görmek çok farklıydı. Benimle konuşurken olan o alaycı halleri tamamen silinmişti. Cenk’e karşı dururken ki o korkutucu adam gitmişti. Sadece kardeşiyle ilgilenen sevgi dolu bir adam gibi duruyordu.
Etkilenmek istemiyordum ama etkilenmiştim.
Dondurmalar bitene kadar Barış kardeşine sürekli bir şeyler anlatmıştı. Ağabeyinden çok babası gibiydi. Sanırım onlardan sonra ebeveynlik rolü tamamen ona kalmıştı. Dondurma bitince ‘’Evet, fıstık. Artık yatma vakti.’’ dedi.
Rüya yine sesler çıkardı ki ben anlamasam da gece boyu aralarındaki iletişime bakınca o seslerle Barış kardeşinin söylemek istediğini anlıyordu. ‘’İtiraz istemiyorum.’’ Kardeşini yine kucağına alıp götürdü.
Bahçede yalnız kalınca bir sigara çıkarıp yaktım ve derince içime çektim. Barış geri geldiğinde az önce kardeşinin oturduğu yere yerleşti. Sigara paketini attığımda havada yakaladı ve bir dal çıkarıp tutuşturdu.
‘’Kardeşine ne söylediğini hala söylemeyecek misin?’’ dedim.
‘’Hayır.’’ dedi yüzündeki gülümsemeyle. ‘’Belki bir gün söylerim ama o gün bugün değil.’’
‘’Şuan o sakallarını tek tek cımbızla yolmak istiyorum.’’ dediğimde kahkahası bahçeye yayıldı.