AD-10

1539 Words
Ayıldığımda kendi odamda, kendi yatağımda yatıyordum. Hala hayattaydım. Kalkmaya çalıştığımda karnımda beliren acıyla başım yastığa geri düştü. Acı geçene kadar nefeslerimi düzene sokamadım. Üstümü kapayan örtüyü kaldırdım. Karnım beyaz bandajla sarılıydı ve üzerinde sadece göğüslerimi kapatan bir yarım atlet vardı. Bıkkınlıkla iç çektiğimde kapı açıldı ve Kerim ile göz göze geldik. Beni uyanmış görünce rahat bir nefes aldı. "Uyanmışsın. Tanrım, gerçekten öleceksin sanmıştım." Gelip yanıma oturdu. "Buraya nasıl geldim?" "Sen babanla konuşup balo falan demişsin. Bayıldıktan hemen sonra beni arayıp yanımda olup olmadığını sordu. O an ne söyledim, nasıl anlattım bilmiyorum ama sonra adamlarıyla geldi ve her şeyi halletti. Böyle hayat mı olur Afet? Her yer kan içindeydi, köşede ölmüş bir kadın vardı, sen ölmek üzereydin." Daha fazla devam edemeyip sustu. Hayatımı biliyordu ama bu kadar kötüsünü ilk defa görmüştü. "Korkma." dedim. "Halledemeyeceğim biri değildi." "Öyle mi? Şu haline bak." "Canımcım, şu an en son istediğim şey birinin beni azarlaması." Uzanıp alnımdan öptü. "Korktum işte kızım ne yapayım? Kollarımda öylece ölseydin nasıl kalkardım altından?" "Bir de psikolog olacaksın." dedim havayı yumuşatmaya çalışarak. ‘’Babam nerede?’’ ‘’İki saat önce işim var deyip gitti. Ne zaman gelir bilmiyorum.’’ ‘’Kalkmama yardım etsene.’’ Eli sırtıma kaydı ve kalkana kadar destek oldu. ‘’Yatıp dinlensen daha iyi olmaz mıydı?’’ ‘’İyiyim ben.’’ dedim ve yataktan tamamen kalktım. O adamı gerçekten öldürmek istiyordum. Yavaş adımlarla yürüyüp salona geçtim. ‘’Telefonum nerede?’’ Kerim köşede şarja takılı telefonu alıp getirdi. Babamı aramak üzereyken dış kapı açıldı. İçeri girdiğinde göz göze geldik. ‘’Neden yatakta değilsin?’’ ‘’Mücahit denen o köstebeği ne yaptın?’’ diye doğrudan konuya girdim. ‘’Hiçbir şey. Aslan’dan sonra bir de oğlunu mu salayım üzerine? Dua et de baba oğul aralarında bilgi alışverişi yapmasın.’’ ‘’Söyleyecek olsaydı çoktan söylerdi.’’ dedim. ‘’Ama Mücahit açığa çıkarsa bu defa oğlu da peşime düşer.’’ ‘’Aslan peşinden gönderdiği kadının öldüğünü çoktan öğrenmiştir ama seninle ilgili tam olarak ne biliyor bilmiyoruz. Benimle olan bağını henüz öğrenmiş midir yoksa sadece parayla iş yapan biri olarak mı biliyor, bunlardan asla emin olamayız.’’ Kerim araya girdi. ‘’Kızın olduğunu bilen çok az kişi var, nereden öğrenebilir ki?’’ Babam ikimize de sırayla bir bakış attı. ‘’Öğrenmek isteyen bir şekilde öğrenir. Sonuçta iki kişinin bildiği sır değildir ki okulunuzdaki herkes beni babası olarak biliyor ve balo yaptığınız yere kadar geldiler. Aradaki bağlantıları eninde sonunda kuracaktır.’’ Koltuğun üzerindeki yastığı yere fırlattım. ‘’Sikeyim böyle işi. Ben o güvenlik kameralarını nasıl unuttum? Aptal kafam." Babam elini omzuma koydu. "Olan oldu artık. Bundan sonrasında ne yapacağımıza bakacağız." "Kendimi düşünmüyorum." dedim babama bakarak. "Ama gerçekler ortaya çıkarsa tehdit eden taraf onlar olacak ve sonucunda ya işlerden vazgeçeceksin ya da ailenden. Bunlara sebep olmak üzerimde ağır bir yük oluşturuyor." "Biraz kendini düşünsen nasıl olur Afet?" Kerim araya girmişti ve sesi yine sitem doluydu. Babama kısa bir bakış attı. "Kusura bakmayın da baban altmış yaşında yetişkin bir adam olarak yaptıklarının sonuçlarına katlanabilir ama işin ucunda senin canın var. Yani düşüneceğin son şey babanın işleri ya da ailesi olmalı." "Kerim haklı. Ben senin sorumluluğunda değilim sen benim sorumluluğumdasın." Babam ne derse desin vicdanım susmuyordu. "Bugün bir adamım gelip seni başka bir eve götürecek. Bir süre tek olacaksın. Aramızdaki bağı öğrendilerse takip edebilirler. Riske girmeye gerek yok. İyice iyileş sonra ne yapacağımıza birlikte karar veririz." Kerim'e anlayışla baktı. "Senin de kızım için endişelendiğini biliyorum ama bu görüşmeme olayı sizin içinde geçerli. Korumam gereken bir ailenin yükünü daha istemiyorum. Eğer, aranızdaki bağı öğrenecek olurlarsa Afet'in yerini öğrenmek için sana da ailene de zarar verirler." Kerim "Ama…" dediğinde babamın sert bakışlarıyla susmak zorunda kaldı. ~~~~~~ Babamın ayarladığı eve geleli bir ay olmuştu. Bu bir ay boyunca sadece babam ve Kerim ile telefonda görüşmüştüm. Hiç evden çıkmamıştım ki yaralı halde bunu yapacak kadar aptalda değildim. Neyseki artık iyiydim. Yaram toparlamıştı, hareketlerimi kısıtlamıyordu ve babam ne derse desin eve tıkılıp kalma gibi bir niyetim yoktu. Üzerimi giyip dışarı çıktığımda korumalar karşımda belirdi. "Dışarı çıkamazsınız." diyene baktım. "Patronuna selam söyle ve daha fazla evde kalmayacağımı ilet." dedim. Motosikleti olduğu yerden çıkardım. Özlemiştim bu kızı. Üzerine oturup çalıştırdığımda korumalar engel olmayı denediler ama hızla üzerilerine sürünce kaçmak zorunda kaldılar. Evden uzaklaşıp yola çıktıktan beş dakika sonra telefonum çalınca motosikleti yol kenarında durdurup arayana baktım. Babamdı. "Efendim baba." dedim. "Delirdin mi sen? Hemen eve dön." "Dönmeyeceğim sıkıldım hapishane gibi sürekli evde olmaktan. Merak etme başımı belaya sokmak gibi bir derdim yok." Telefonu öylece kapayıp deri ceketimin cebine koydum ve tekrar yola çıktım. Bu şekilde özgür olmayı özlemiştim. Nereye gideceğimi pek bilmiyordum ama evde olmaktansa dışarıda olmak her türlü iyiydi. Bir süre sonra yol kenarına park edip bir kafeye girdim ve kahve sipariş ettim. Kahveyi içerken düşünüp duruyordum ama ne yapacağımı bilmiyordum. Aklım sürekli Cenk'deydi. Evinde olduğum o gece biliyor muydu yoksa gerçekten babası ona bir şey söylememiş miydi? Merakım o kadar ağır bastı ki en sonunda Cenk'i aradım. Telefonu açtığında "Selam, ben Afet." dedim. "Afet! Sonunda hiç aramayacağını düşünmeye başlamıştım." Konuşması normaldi ya da iyi rol yapıyordu. "Aramayacaktım ama son dakika karar değişikliği." "Neredesin? Müsaitsen buluşalım!" "Konum atıyorum." deyip telefonu kapadım. Gerçekleri biliyorsa bile böyle kalabalık bir ortamda zarar veremezdi değil mi? Konum atıp beklemeye başladım. Yaklaşık bir saat sonra kapıdan içeri girdi. Elimi kaldırdığımda beni görünce olduğum yere döndü. Yanıma geldiğinde yüzünde bir gülümseme vardı. Eğilip yanağımdan öptü ve karşımdaki sandalyeye oturdu. "Tekrardan merhaba." Bir insan bu kadar iyi rol yapamazdı değil mi? Fazla rahattı. "Merhaba." Nasıl davranmam gerektiğini kestiremiyordum. Babam haklı olabilirdi. Aslan oğluna anlatmamış olabilirdi. "Daha erken ararsın diye ummuştum." "Sonuç olarak aradım." dedim. "Zamanın önemi var mı?" Yüzünde yine o gülümseme oluştu. "Bu tavırlarını özlemişim." Garsondan iki kahve istediğimde önümde boşalan fincanı alıp gitti. "Ee, görüşmeyeli neler yapıyorsun?" diye sordum. "Her zamanki işler. Sen? Aylaklığa devam mı?" "Hiç şaşmaz." dedim gülerek. "Baba parası yemek en sevdiğim hobimdir." Önümüze bırakılan sıcak kahve dolu fincanından bir yudum içti. "Seni bulmak kolay olmuyor. Hazır bulmuşken bugünkü zamanının birazını bana ayırsana?" "Ne teklif ettiğine bağlı." Tavırları normaldi. Bence gerçekten hiçbir şeyden haberi yoktu. "Sakin aktiviteleri sevecek karakterde değilsin. Heyecanlı bir şeyler yaparız." Bir cambaz gibi tehlikeye aldırış etmeden ince bir ipin ucunda yürüyordum. O ipin altında yanan bir mum vardı ve her an ipi koparıp beni yere düşürebilirdi. Bunların farkında olarak "Tamam." dedim. Ne aradığımı ben de bilmiyordum ama ya oğlu sayesinde babasına karşı elime iyi bir koz geçerse diye düşünmeden edemiyordum. Kahvelerimiz bitince kalkıp kafeden çıktık. Dışarıda motosikletimi görünce elini uzattı. "Ya arabama bin ya da motosikleti ben kullanayım." "Motosiklet tercihim." diyerek anahtarları uzanan eline bıraktım. Arkasına yerleştiğimde yola çıktık. Nereye gideceğimizi söylememişti ama şehir dışına doğru ilerliyorduk. Kırk dakika kadar yol gittikten sonra yol kenarındaki bir tesiste durdu. Geldiğimiz yeri anladığımda gözlerim büyümüştü. Ciddi olamazdı! "Bana şaka yaptığını söyle." dedim. "Korktuğunu söyleme." dedi soruma karşılık olarak. "Bunu söylersen fazla şaşırırım." Tamam rahat biri olabilirdim ama bu kadar da değildim! Alana girdiğimizde kulağıma dolan çığlıkla yutkundum. "Bunu yapmak istemiyorum." "Cidden korkuyor musun?" "Sen korkmuyor musun?" dedim. "Hayır, bir çok kez yaptım. Çok eğlenceli." Gerçekten kafayı yemişti. Bunu nasıl eğlenceli görebilirdi? Elimden tutup yürümeye devam etti. Bırakırsa kaçacağımın farkındaydı. Görevli yanımdakini görünce "Cenk Bey, hoşgeldiniz." dedi. Sık geldiği belliydi. "Birlikte mi? Ayrı ayrı mı alalım?" diye sordu. "Birlikte." Elimi çekiştirerek yürümeye devam etti. "İzlemeyi tercih ederim." dediğimde güldü. "Senin karakterinde birinin bunu rahatlıkla yapacağını düşünmüştüm." "Bu nasıl eğlence olabilir ki? İntihardan farksız." "Mızmızlanma." Adımlarımız durduğunda platformun kenarındaydık ve görevli güvenlik ekipmanlarını giymemiz için getiriyordu. Bambi jumping yapmak kesinlikle bana göre değildi. Kendimi uçuruma atacak kadar kafayı yememiştim ki! "Bunu yapmak istemiyorum." dedim bir kez daha aşağıdaki boşluğa bakarak. "Daha çok gencim." "Bu kadar çok korkuyorsan yapmayalım." Yüzünde meydan okuyan bir ifade vardı ve lanet olsun birinin beni küçümsemesinden nefret ederdim. Ekipmanı bir cesaret üzerime geçirdim. Görevli gerekli ayarlamaları yapıp üzerime tam olarak oturmasını sağladı. "İstediğinizde atlayabilirsiniz." deyip Cenk'e yöneldi ve onunda hazır olmasını sağladı. Aşağıdaki uçuruma tekrar bakarken diğeri yanıma gelmişti. "Senin böyle bir şeyden korkacağını tahmin etmemiştim." dediğinde yüzündeki gülümsemeye yumruk atmak istedim. "Ben o uçurumda bir ipin ucunda sallanırken senin o ipi kesip beni öldürmeyeceğini nereden bilebilirim ki?" dedim öfkeyle. Bunu pekala da yapabilecek biriydi ve onunla hiç de normal bir durumun içinde değildim. Söylediklerimi komik olarak algılamıştı ve sesli bir kahkaha attı. Bana doğru iyice yaklaştı ve kolları bedenime sarıldı. Sarılışı sıkılaştığında başını boynuma gömdü ve sessizce fısıldadı. "O zaman birlikte ölürüz." Cümlesini tamamladığı anda bedenlerimizi boşluğa itti ve o uçurumdan öylece düşmeye başladık. Çığlık atmak istesem de sıkıca sarılmıştı ve yüzümü etrafımı görmemek için omzuna gömdüğüm için sesim fazla çıkmamıştı. Ayaklarımıza bağlı ip gerilip geri çektiğinde sarılışını gevşetti ve sadece elimi tutarak bedenimi özgür bıraktı. İlk düşüş anı kötü olsa da sonrası zevkliydi ve tüm süre boyunca elimi bir an olsun bırakmamıştı. Bittiğinde ve tekrar toprağa ayak bastığımda kalbim adrenalinle küt küt atıyordu ve biraz bedenim titriyordu. "Zevkli olsa da bunu bir daha asla yapmam." dedim gülerek. "Tekrar geleceğimde seni de davet ederim." Yüzüme dikkatle baktığında gözlerinden taşan duygular bana kadar ulaştı. Babasıyla olanları bilmediğine artık emindim. Bir insan bu kadar gerçekçi yalan söyleyip rol yapamazdı. Ayrıca amacım sadece babasıyla ilgili bilgi öğrenmekti ama işler istemediğim yönde ilerlemeye başlamıştı. O bakışlarında hayranlıktan öte duyguları oynaşıyordu ve bunu saklamaya da çalışmıyordu. Eğer, onunla görüşmeye devam edersem ve bir gün gerçek kimliğimi öğrenirse kalbinde onarması imkansıza yakın bir yara açacağımı biliyordum. Her ne kadar düşmanım olsa da bunu yapmak istemezdim. Karşılıklı mertçe dövüş başkaydı, duygularla oynayıp sırtından vurmak başkaydı. Bu kadar alçak biri olamazdım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD