AD-15

1465 Words
Araba durduğunda kolumdan çekiştirerek indirdiler. Ağzım bağlı olmasaydı muhtemelen canımı yaktıkları için yine küfür ederdim. Önümü görmeden yönlendirmeleriyle yürümeye devam ettim. Bir süre sonra omuzlarımdan bastırıp bir sandalyeye oturttular ve bedenimin her yanına ipler dolanıp olduğum yere iyice sabitledi. Sonunda biri gözlerimdeki bağı açınca ışıkla gözlerimi kapamak zorunda kaldım. Işığa alışınca çevreme bakındım. Nerede olduğumu anlayacağım bir şey yoktu. Çok büyük bir alanda değildim ama küçükte değildi. Biraz ileride bir kapı vardı ve açıldığı yerin bir ev olmadığına emindim. Muhtemelen fabrika gibi bir yerdeydim ve bir bölmesine tıkıştırmışlardı. Çok geçmeden içeri gireni gördüm. Fotoğraflarından hatırlıyordum. Bu Aslan’dı. Bana baktığında bakışları keskindi. Yaklaşıp tam önümde durdu ve çenemden tutup başımı kaldırarak yüzümü yüzüne çevirdi. ‘’Kaç adamı mı öldürdüğünün farkında mısın?’’ Geri zekalı o soruyu sorarken ağzımın bağlı olduğunun farkında mıydı? Hayır, yani ona nasıl cevap verebilirdim ki? Ayrıca onları öldürdüğüm için pişman değildim aklım hala öldüremediklerimdeydi. ‘’Evime girip çıkabilecek kadar beceriklisin. İyi eğitilmişsin. Seni öldürecektim ama babanın kim olduğunu öğrenince vazgeçtim sayılır.’’ Gözlerimi devirince çenemdeki eli sıkılaştı. ‘’Belki istediğim yeri bana bırakması için seninle tehdit ederim belki de öldürürüm. Henüz tam kararımı veremedim. Bana gerçekten pahalıya mal oldun.’’ Aptal farkında değildi ama vurulmuştum ve yavaşça kan kaybediyordum. Öldürmek istemiyorsa o yarayı kapatması gerekiyordu yoksa yavaş yavaş zaten ölecektim. Eli çenemden omzuma kayınca yarayı fark etti. ‘’Şu yarayı kapatın. Henüz öldürmeye karar vermedim.’’ dedikten sonra arkasını dönüp çıktı. Adamlardan biri elinde bir kumaş parçasıyla gelip omzumu sardı ve yaranın üzerine sıkıca bağladı. Bunu yaparken canımı acıtmak için özenle uğraştığının farkındaydım ama acıya dair belirti vermeden durmayı başarabilmiştim. Kaç saat sandalye üzerinde bağlı bekledim bilmiyorum. Omzumdaki kurşun yüzünden tüm gücüm çekilmeye başlamıştı. Açlık, susuzluk üzerine tuz biber olmuştu ve bağlı halde oturmaktan kaslarım isyan ediyordu. Dışarıdan sesler gelmeye başladığında konuşmalara kulak kabarttım. Aslan biriyle benim hakkımda konuşuyordu. ‘’Bir süre önce evime girip çıkmayı başarmıştı. Peşinden İnci’yi gönderdim onu da öldürdü. Buraya getirmek için giden adamlarımdan dördünü öldürdü, birisini hastanelik etti. Kadın yürüyen afet gibi. Hikmet’in parayla tuttuğu biri sanmıştım. Öğrenmem zor oldu ama gayrimeşru kızıymış. Şerefsiz iyi eğitmiş. Kim bilir kızın sayesinde ne işlerini halletmiştir.’’ Sözlerin ardından bir gülme sesi geldi. Ses fazla tanıdıktı. ‘’Gerçekten mi? Hiç bahsetmemiştin. Kızı merak ettim şimdi. Seni böyle zorlayan birileri kolay çıkmaz.’’ Lanet olsun! Bu Cenk’in sesiydi. ‘’Halledebilirim diye bahsetme gereği duymadım ama fazla zorladı.’’ ‘’Ne yapacaksın peki?’’ ‘’Henüz karar vermedim. Önce babasıyla konuşacağım. Bakalım, istediğimi verirse belki canını bağışlarım.’’ ‘’Kız içeride mi? Anlattıklarından sonra merak ettim.’’ Gerçekten mi? Şuan tek ihtiyacım oydu çünkü! ‘’İçeride. Ne istiyorsan yap ama canı benimdir.’’ ‘Pislik!’ dedim içimden. ‘Ne istiyorsan yapmış!’ Konuşmalar son bulduğunda olacaklara kendimi hazırlayıp bekledim. Birazdan gerçekten kıyamet kopacaktı. Adım sesleri yaklaştığında o aşina olduğum yüz içeri girdi. Karşımda durduğunda yüzündeki şaşkınlık görülmeye değerdi. Şaşkınlık yerini öfkeye bırakırken üzerime fırtına olup kopması için bekledim ki tam da bunu yapacak gibi duruyordu. Birkaç adım daha yaklaştı ve yüzüme bakmaya devam etti. Ardından güçlü tokadı yüzüme patladı. Başım yana doğru öyle bir savruldu ki neredeyse boynum kırılacaktı ve sandalyeye sıkıca bağlı olmasam çoktan yere savrulmuştum. Burnumdan akan kan ağzıma bağlı kumaşı ıslattı ve metalik tat dudaklarımdan içeri doldu. Ağzımdaki bağı çekip çıkardı. ‘’Benimle birlikteyken kim olduğumu biliyor muydun?’’ Sadece konuşarak karşındakini öldürme gibi bir şey söz konusu olsaydı bunu kesinlikle şuan yapmış olurdu. ‘’Senin gibi birine gerçekten etkilendiğim için yaklaşacağımı düşünmüş olamazsın.’’ dedim. Sözlerimin ardından diğer yanağımda güçlü tokattan nasibini aldı. Bu defa dudağımdan kan sızmaya başladı. Yüzüme alaycı bir gülüş yerleştirdim. ‘’İstersen o gece sarhoş halde sızıp uyuduğumu düşünürken evini nasıl didik didik aradığımı sana anlatayım. Sonrasında babama Mücahit’i nasıl anlattığımı da dinlemek ister misin?’’ Üçüncü bir tokat daha geldi ki bu hepsinden güçlüydü. Kulağım çınlamaya başlamıştı ve başımda feci bir ağrı oluşmuştu. ‘’Bu acıttı.’’ dediğimde saçlarımdan tutup başımı geriye çekti. ‘’Sana değer vermiştim.’’ Gözlerinin içine baktım. Bakışlarımın acıyla dolu olduğuna emindim ama başımı dik tutmaya çalışıyordum. ‘’Kendi malın gibi görerek mi? Hiç şansın yoktu. Seninle asla birlikte olmazdım.’’ ‘’Babam hakkında ne karar verir bilmiyorum ama yaşadığın süre boyunca benden kurtuluşun olmayacak.’’ ‘’Çok korktum.’’ dedim alayla. Saçlarımı bıraktığında arkasını döndü. Sakinleşmeye çalışıyordu ama pek başaramıyordu. Tekrar bana döndü. ‘’Barış’ın bunlarla ilgisi var mı?’’ Barış ismiyle yüzümdeki o alaycı gülümseme soldu. Son olandan sonra birkaç kez aramıştı ama cevap vermemiştim. ‘’İşlerime başkalarını karıştırmam. O başka bir iş için avımdı. İşimi bitirdim sonrasında bastım tekmeyi. Tıpkı sana yaptığım gibi.’’ Dudaklarından bir kahkaha çıktı ki bu gülüş biraz korkutucuydu. ‘’Fazla tehlikelisin ve lanet olsun senden gerçekten hoşlandım.’’ Herif resmen psikopattı. Hala hoşlandım diyordu. ‘’Siktir git Cenk!’’ dedim. ‘’Babanla uğraşmak yetiyor üzerine bir de sen eklenme.’’ ‘’Benimle daha çok uğraşacaksın.’’ deyip odadan çıktı. İçeride tek başıma kaldığımda bedenime bağlı iplerle uğraşmaya başladım ama fazla sıkıydı ve sadece ellerim ayaklarım değil ipler bedenime de dolanmış haldeydi. Kurtulamayacağımı kabullendiğimde çırpınmayı bırakmıştım. Omzumdaki ağrıya artık dayanmakta zorlanıyordum. Yapılan sargı kanamayı durdurmuş olsa da kurşun hala içerideydi. Bacağımdaki deri yerde sürtünmenin etkisiyle baştan sona soyulmuştu ve sızlıyordu. Tabi birde bağlı ipler o yaralara baskı yapıyordu. Yanağımda da tokatlardan kalan biraz acı vardı ama diğer acılar kadar kötü değildi. Acıkmıştım, susamıştım ve bedenim dinlenmek için yalvarıyordu. Daha fazla dayanamadığımda uyudum ya da bayıldım hangisiydi emin değildim ama bu durum uzun sürmedi. Annemle dolu kabuslarla dolmuştum ve en son Barış ile geri uyanmıştım. Tanrım! Ben Barış ile nasıl birlikte olmuştum? Adamın resmen üstüne atlamıştım ve benimle olması için diretmiştim. Annem ve onun bana söyledikleri yiyeceğim bir çok dayaktan daha etkiliydi. Söz konusu dünyaya nasıl geldiğim olunca neden mantığımı kaybediyordum ki? O anki psikolojiyle her türlü bir adamla o yatağa girecektim ve annemin mekanında bunu isteyen onlarca adam bulurdum ama özellikle ona gitmiştim. Onun olmasını arzulamıştım ve bunun sebebini bilmiyordum. Muhtemelen bütün gece ve sonraki bütün gün yanıma gelen olmamıştı. Acıdan iyice kendimden geçmiştim ve bilincim yarı kapalıydı. Dudaklarım susuzlukla çatlamıştı ve boğazım ağrıyordu. Buraya geleli yirmi dört saat kesin olmuştu ama fazlası var mıydı kestiremiyordum. Acı çekerken bir sandalyede bağlı kalmak çok zordu. En sonunda kulağıma belli belirsiz bir ayak sesi doldu. Bir el çenemden tutup öne düşmüş başımı kaldırdı. "Seni öldürmeye karar vermiştim ama Cenk'e her ne yaptıysan her şeyden vazgeçip seni hayatta bırakmam için çok dil döktü. Eh, söz konusu oğlum olunca yapamayacağım şey yok." Kuruyup çatlamış dudaklarımı hareket ettirerek zor da olsa konuştum. "Canınız cehenneme." dediğimde yüzüme bir tokat daha indi. Baba oğul resmen tokat manyağına çevirmişlerdi! Çatlamış dudaklarımdan ağzıma akan kanın tadıyla aç ve susuz midem bulandı. "Bu gece babana gideceksin. Oğluma söz verdiğim için seni bırakacak olsam da bunu öylece yapmayacağım." Yanımdan gittiğinde ardından ağzıma dolan kanı tükürdüm. Çok geçmemişti ki yine ayak sesleri duyuldu ama bu defa gelenler daha fazlaydı. Eller bedenimdeki ipleri çözmeye başladığında kaçma güdüsüyle dolmuştum ama gücüm kalmamıştı. İki kolumdan tutup ayağa kaldırdıklarında yüzüme gelen yumrukla sendeledim ama tutan kollar düşmeme engel oldu. İkinci yumruk karnıma geldi ve bu defa kollar geri çekildiğinde acıyla yere düştüm. Gerçekten karşı koyacak gücüm kalmamıştı ve ne olacaksa olsun diyerek kendimi öylece bırakmıştım. Yumruklar tekmeye dönüştüğünde göğsüme, sırtıma, yüzüme kısacası bedenimin her yerine aralıksız darbeler inmeye başladı. Her yanım kan içinde kalmıştı. Çektiğim acının tarifi yoktu. Yerde cenin pozisyonunda yatmış gelen tekmelerle hırpalanıyordum. Acıdan öleceğimi düşünmeye başladığımda tekmeler durdu. Ağzımdan ve burnumdan akan kan o kadar çoktu ki kendi kanımda boğuluyordum. Dudaklarımdan hırıltılı sesler çıkıyordu çünkü her nefes almaya çalıştığımda göğsüme bir ağrı saplanıyordu ve bu nefes almama engel oluyordu. Muhtemelen kaburga kemiklerimde kırıklar vardı. Bedenimin başka yerlerinde de kırıklar olması yüksek bir ihtimaldi ama acı her yanımdaydı ve ayırt edemiyordum. Gözlerim aldığım darbelerle tamamen kapanmıştı. Bilincim yarı açık yarı kapalıydı. Hem kendimdeydim hem değildim. Bedenim yerden havalandı ve kum çuvalını sallar gibi sallayıp bir yere bıraktılar. Hissettiğim acı bu yaptıklarıyla daha da arttı. Arabanın çalışma sesi geldi ve sonra hareket ettik. Şişmiş gözlerimi açmaya çalıştım ama sadece birini hafifçe aralayabildim. Minibüs tarzı bir arabanın arka tarafındaydım. Adamlar aralarında bir konuyu tartışıyordu ki bu konu hangisinin bana attığı tekmenin daha fazla zarar verdiğiydi. Hepsini öldürmek istiyordum ama şu an saf acıdan ibarettim. Başka hiçbir şey yoktu. Ne kadar süre yol aldık söylemek güçtü. En sonunda araç durduğunda kapı açıldı ve bedenime sarılan eller arabadan çekip çıkardı. Bedenimi kontrol edemiyordum tamamen boş bir haldeydim ve her hareket ettirdiklerinde daha fazla acı çekiyordum. "Ne oluyor?" diyen bir ses duydum. Kime aitti, neredeydik ben de yoktu. "Aslan Bey, Hikmet Bey'e hediye gönderdi." dediklerinde yine kum çuvalıymışım gibi sallayıp fırlattılar. Yere düştüğümde tüm bedenime keskin bir acı yayıldı ve alamadığım nefesim tamamen kesildi. Uzaklaşan araba sesinin ardından kulaklarıma sesler doldu. "Bu kim?" "Hikmet Bey'e haber verin?" "Yaşıyor mu?" Yerde öylece yatarken bilincim gittikçe kapanmaya başlamıştı. Olduğum andan soyutlanmaya başladığımda yüzümde bir el hissettim. Ses korkuyla "Afet!" dedi. Kime ait olduğunu anlayamadım. Düşünebilecek durumda da değildim. Gözlerim kapalıydı, her yer karanlıktı ama bu karanlıktan daha da karanlık bir yere doğru çekilmeye başlamıştım. Zihnim kapanırken ölümü de kabullenmiştim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD