Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Öylece gidiyordum. Yaşlar durmadan gözlerimden akıyordu. Annemin söylediği o söz sürekli zihnimde yankılanıyordu; Sen doğuştan fahişesin. Sen doğuştan fahişesin. Sen doğuştan fahişesin.
Motosikleti durdurup indim ve yol kenarında yere oturup ağlamaya devam ettim. ‘’Evet,’’ diye bağırdım karanlık ıssız yola. ‘’Ben doğuştan fahişeyim.’’
Uzun bir süre kalbimdeki sızıyla ağladım. Ağlamam bittiğinde tekrar motosiklete oturdum ve yola çıktım. Artık gözyaşı akıtmıyor olabilirdim ama hala canım yanıyordu ve mantıklı düşünemiyordum.
Duygularım ve mantığım birbirine savaş açmıştı. Bu savaşı kazanan yoktu. Sadece arada ezilip kalıyordum. Durdurduğumda Barış’ın evinin bahçesindeydim. Adamları tanıdıkları için bir şey söylememişlerdi.
Yaptıklarımı gerçekten mantıklı düşünerek yapmıyordum ki ne yaptığımın ben bile farkında değildim. Eve girdiğimde salonu boş görünce doğrudan odasına çıktım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde pencere önünde durmuş telefonla konuşurken buldum. Beni gördüğünde ‘’Sonra ararım.’’ deyip telefonu kapadı.
Duraksamadan üzerine doğru yürüdüm. Havada süzülürken arızalanmış bir uçak gibiydim ve düştükçe düşüyordum. Annemin söylediği her söz beni benden alıp uzaklara fırlatmıştı.
‘’Afet!’’ dediği anda dudaklarına uzandım. Karşılık vermedi. Donup kalmıştı. ‘’Öp beni!’’ dediğimde hala hareketsiz duruyordu. Elini tutup göğsümün üzerine koydum. ‘’Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’’ diye sordum. Ben ne yapıyordum? Buna cevap verecek kadar bile mantığım kalmamıştı.
‘’Afet, sen iyi misin?’’ Geri çekilmek istedi ama izin vermedim.
‘’Ben kimim biliyor musun? Ben bir fahişeyim. Sana gönderdiğim fotoğraflarda gördüğün kadınım. Hadi al beni.’’ dedim ve tekrar öptüm.
Bir süre direndi ama sonra dudaklarıma karşılık verdi. Tereddüt etmedim. Bedenine daha çok yaklaştım. Zihnimin içinde sürekli annemin sözü yankılanıp duruyordu; Sen doğuştan fahişesin. Ben buydum. Daha fazlası değil. Hayatta iyi olan hiçbir şeyi hak etmiyordum. En aşağılarda olmaya layıktım. Ne de olsa bir fahişeden fahişe olarak doğmuştum.
Yatağa doğru adım attığımda bana uyum sağladı. Üzerindeki tişörtü çekip çıkardım ve sonra kendiminkine uzandım. Oyalanmadan pantolonumu da çıkardım. Üzerimde sadece iç çamaşırlarım kalmıştı.
Bu kadarını hep yapmıştım ama daha ilerisi hiç olmamıştı. Bir an tereddüt etsem de annemin sesi yine kendini hatırlattı; Sen doğuştan fahişesin. Üzerimdekileri öylece çıkarıp bir kenara attım. Barış’ı kendime doğru çekip yatağa yattım.
Üzerime uzanmadan önce pantolonunu çıkardı. Ben onu öptüm o beni öptü. Bedenlerimiz gittikçe birbirine daha çok karıştı. Dokunuşundan zevk almadım ki amacım bu değildi. Zaten almam gerekir miydi onu da bilmiyordum. Bir fahişe sevişirken zevk alıyor muydu? Bunun cevabını annem iyi bilirdi değil mi? Bunu neden yaptığımı biliyordum. Canım yanıyordu ama bu fiziksel bir acı değildi. Annemin söylediklerini kabullenirsem o acı geçer diye düşünüyordum.
İçime girdiğinde dudaklarımdan acıyla bir inilti çıktı. Artık olmuştu, bitmişti. Tam da annemin olduğumu söylediği şeyi yapmıştım. O zaman kalbimdeki acı neden geçmiyordu?
Her şey bittiğinde ve geri çekildiğinde ‘’Siktir!’’ diye bir küfür savurdu. ‘’Ciddi olamazsın? Kızım, sen kafayı mı yedin?’’ dedi sitemle. Bakışları yataktaki kırmızılıktaydı. Benim gibi birinin ilki olmayı beklemediği açıktı ki odaya dalıp fahişeyim diyerek resmen üzerine atlamıştım.
Yattığım yerden doğruldum. Ne kalbimdeki acı geçmişti, ne de annemin söyledikleri zihnimde susmuştu. ‘’Zevk aldın mı? Aldın. Gerisi seni ne ilgilendirir!’’ dedim yattığım yataktan çıkıp yerdeki kıyafetlerimi toparlarken. Öfkeliydim ama bunun nedeni Barış değildi. Anneme olan öfkem geçmiyordu. Verdiği acı geçmiyordu.
Kıyafetlerimi giydiğimde kızgınlıkla yüzüme bakıyordu. ‘’O aklından ne geçiyordu?’’
‘’Sanane?’’ diye bağırdım. ‘’Zaten beni bir daha göremeyeceksin.’’ Tişörtümü başımdan geçirdiğimde yüzüne umursamazca baktım. ‘’Sana ne olduğumu söylediysem oyum. Hesap numaramı biliyorsun, ücretimi gönderirsin.’’ deyip cevap vermesine fırsat vermeden odadan çıktım ve bahçede bıraktığım motosiklete doğru koşar adım gittim.
Eve döndüğümde banyoya girip soğuk suyun altına girdim ve bir kez daha ağlamaya başladım. Olduğum kişiden nefret ediyordum. Kendimden nefret ediyordum. Öyle bir anneden dünyaya geldiğim için hayatın kendisinden nefret ediyordum. Bana ne kadar sevgi verirse versin ben burada tek başımayken babamın ailesiyle birlikte mutlu olmasından nefret ediyordum. Şu suyun altında yok olup gitmek istiyordum. Hiç var olmamış olmak istiyordum.
~~~~~~~~~
Havaalanına geldiğimde kapalı alanda olmama rağmen gözümdeki güneş gözlüklerini çıkarmamıştım. Ağlamaktan gözlerim o kadar şişmiş ve kızarmıştı ki Kerim bu halde görsün istemiyordum.
Onu sonuna kadar uğurlamak istediğim için kendime de bir uçak bileti almıştım ki girişe kadar onunla gidebileyim diye. Ailesi vedalaşabilecekleri son yerde vedalaşıp döndüklerinde ben onunla ilk kontrol noktasından diğer tarafa geçtim. ‘’Delisin. Biliyorsun değil mi?’’ dedi.
‘’Biliyorum.’’ dedim gülümseyerek.
Uçağa binmek için geçeceği kapının yakınında bir banka oturduk. Bana döndüğünde gözümdeki gözlüğü hızlıca çekip çıkardı. ‘’Annemlerin yanında bir şey söyleyemedim. Şimdi anlat bakalım neler oldu?’’
Kerim yüzümü görmese de hareketlerimden, ses tonumdan ruhumu anlayabiliyordu. ‘’Bir şey olmadı, babamla her zamanki kavgalarımız.’’ dedim. Ona annemi anlatacak olsaydım o uçağa binmek yerine yanımda kalmayı tercih ederdi.
‘’Canımcım, bak elinde bilet bile var. Hadi gel birlikte gidelim.’’
‘’Ben iyiyim. Sürekli kavga edip duruyoruz ama babamı öylece bırakmam biliyorsun.’’
‘’Biliyorum ama biraz uzaklaşmak ikinize de iyi gelirdi.’’
‘’Sen beni boş ver. Eğitimine odaklan. Git gel ve o kliniği aç yoksa işsiz kalacağım.’’ Sözlerimle güldü.
Uçağın kalkacağı anons edildiğinde kapıya kadar yanında gittim ve sonra sıkıca sarıldık. ‘’Canım dostum benim.’’ dedim. ‘’Orada kendine iyi bak ve başın derde girerse ilk beni ara.’’
‘’Birini dövecek olursam ilk seni arayacağım.’’
‘’Aramazsan küserim.’’ dedim kahkaha atarken.
Geri çekildiğimizde yanağıma kocaman bir öpücük bıraktı ve sonra el sallayıp gitti. Gelene kadar fazlasıyla özleyecektim. Bileğimdeki bilekliğe baktım tebessüm ederek ve sonra çıkışa yöneldim.
Havaalanından çıkıp yolda ilerlemeye başladım. Bir süre sonra peşimde iki araç belirdi. Gaza yüklendiğimde araçlarda hızlandı. Bu kötüydü!
İyice gaza yüklendim. Araçlardan birinden ateş edildiğinde kurşundan kaçabilmek için yolda zikzak çizmeye başladım.
Son sürat giderken aracın biri yandan yaklaşıp direksiyonu aniden çevirip motosikletime çarpınca dengemi sağlayamayıp yana devrildim ve motorla birlikte bir süre yerde sürüklendim. Bacağım sürtünmenin etkisiyle tamamen soyulmuştu ve bıraktığım yerde kandan çizgiler vardı. ‘’Sikeyim.’’ diyerek motosikleti üzerimden ittim ve ayağa kalktım. Kesinlikle o uçağa binip Kerim ile gitmeliydim!
Kaskımı çıkarıp yere attım. Bacağımdaki ağrıya aldırmadan yol kenarında uzanan ağaçlık alana girdim. Adamlar araçlardan inmiş peşimden geliyorlardı. Havaalanına giremeyeceğimi bildiğim için silahım yanımda yoktu ve öylece korunmasız kalmıştım.
Tekrar ateş ettiklerinde ağaçlardan birinin arkasına saklandım. Yere uzanıp gördüğüm dal parçasını aldım ve beklemeye başladım.
Yerdeki çalılardan adım seslerini duyuyordum. İçlerinden biri olduğum yere yaklaştığında elimdekini savurup kafasına geçirdim. Acıyla sendelediğinde bir kez daha kafasına vurdum ve kendinden geçip yere düştü. Ölüp ölmediğine bakma imkanım yoktu.
Elindeki silahı alıp karşıdan gelenlere ateş ettim. Üçünü daha vurmayı başarmıştım. Bir kez daha tetiğe bastım ama kurşun bitmişti. Üzerime gelen altı kişi daha vardı. En yakınımdakine tekmeyi savurdum ve aynı anda bir silah ateşlendi. Omzumdan vurmuştu. Acı keskin bir sızı şeklinde bedenime yayılınca olduğum yerde sendeledim ama düşme zamanı değildi. Yerde görüş alanıma giren taşı alıp yaklaşanın başına sertçe vurdum ve göğsünden itekleyip yere düşürdüm.
Üzerime gelen hala beş kişi vardı. Gücüm tükeniyordu, yorulmuştum. Adamlardan biri yaklaştığında yumruk atmaya çalıştım ama yumruğumu havada yakaladı ve karnıma dizini geçirip yere savurdu.
Düştüğüm yerden kalkmaya çalışırken içlerinden biri kurşunun saplandığı omzumdan kavrayıp parmağını yaranın açtığı deliğe bastırınca acıyla çığlık attım. ‘’Zor kadınsın.’’ diyene öfkeyle baktım. Yerden kaldırmaya çalışırken avucuma aldığım taşı fark etmedi.
Ayaklarım üzerine kalkarken o taşı bu defa kafası yerine bacak arasına vurdum. Acıyla geri çekildiğinde diğer taraftan gelene yumruğumu savurdum ve tekrar kaçmaya çalıştım ama bu defa iki kişi birden üzerime atıldı ve sertçe ağaca dayadılar.
Kollarımı çekip arkamdan bağlamaya çalıştıklarında üçüncü biri gelip bedenimi ağaca daha çok bastırdı. Bileklerim sıkıca bağlandığında küfür edip duruyordum. Kolum arkaya kıvrıldığı için omzumdaki kurşun daha çok canımı acıtıyordu ve motosikletle sürüklendiğimde bacağımda oluşan yaralardan hala kan akıyordu. Perişan haldeydim ve bu adamların kim olduğunu bilmiyordum.
Sağ tarafımdaki ‘’Yürü!’’ diyerek çekiştirince gitmemek için direndim ama pek işe yaramadı. Hem o hem de sol yanımdaki kollarımdan çekip duruyorlardı. İte kaka arabaya oturttuklarında içlerinden ikisi öldürdüğüm adamları halletmek için geride kalmıştı. Araba hareket ettiğinde çıkardıkları bir kumaş parçasıyla gözlerimi bağladılar.
‘’Hangi piçin adamıysanız önce onu sonra sizleri öldüreceğim.’’ dedim öfkeyle.
‘’Kafam şişti sesinden.’’ gözlerim bağlı olduğu için kim olduğunu göremiyordum ama sözlerin ardından ağzımda bağlandı.
Nereye, kime gittiğimi bilmeden öylece yolda ilerledik. Belam o kadar çoktu ki, hangisi olduğunu kestirmek güçtü.