AD-31

1280 Words
Aradan üç gün geçmişti. Yiğit ağabeyim bir daha Cenk ile ilgili bir şey söylememişti. Ben de sormamıştım. Sessiz sakin kahvaltı yaparken bu sessizliği yine Yiğit ağabeyim bozdu. "Akşam için hazırlığınızı yapın." dedikten sonra annesine baktı. "Anne, sen de Afet'e biraz yol yordam öğret. Akşama istemeye gelecekler." Elimdeki çatalla öylece kaldım. Bu kadar çabuk mu olacaktı? Keskin bakışları bana döndü. "Sen de annem ne öğretirse onu yap. Milletin içinde olmayacak şekilde konuşup, hareket etme beni çileden çıkarma." Çatalımı masaya geri koydum. "İyi de Barış'ın anne babası yok ki?" dedim. "Kim gelecek?" Bu defa babam araya girdi. "Aile büyükleri. Amcaları, dayıları." Amcalar? Dayılar? Barış'ın akrabalarıyla ilgili bilgiye sahip değildim. Ya daha önce içlerinde iş yaptığım biri vardıysa? "Baba, seninle yalnız konuşmak istiyorum." dedim. Yiğit ağabeyime asla bu konuyu açamazdım. Kahvaltıdan sonra çalışma odasına geçtik. "Akrabaları kim?" diye doğrudan sordum. "Sorun yaşayacağım biri var mı bilmek istiyorum." Babam söylemek istediğimi anlamıştı. Telefonunu çıkardı. "Gel." dediğinde bir süre fotoğrafları taradı. En sonunda toplu çekilmiş bir fotoğraf çıkardı. Hepsini tek tek tanıtmaya başladı ki zaten tanıyordum. Üç amca, üç dayı. Bu alemin en güçlülerindendi. Özellikle büyük amcası Kara Halil denilen adam kendi Barış gibi sarışın olsa da kara lakabı karanlığından geliyordu. Yoluna çıkanlar öylece ortadan kaybolup gidiyordu. Tanrım, Barış nasıl bir ailenin evladıydı! Anne tarafı da baba tarafı da çok güçlüydü. "Ciddi olamazsın baba." dedim. "Bu adamlar…" "Evet, güçlüler. Hem de fazlasıyla. İçlerinde iş için yakınlaştığın var mı?" Hayır anlamında başımı salladım. "Sadece Kara Halil için bir kaç yıl önce iş teklifi gelmişti ve teklifi getiren inanılmaz yüksek bir para miktarı söylemişti ama kabul etmemiştim. O adamın karşısına çıkacak kadar kafayı yemedim." "Afet, evlilik konusunda emin misin? Sonra vazgeçersen ya da evlenip yine gizli gizli yaptığın işlere devam edecek olursan ailesinin öfkesinden kurtulamazsın ve onlar benim baş edemeyeceğim güçte insanlar." "O işlere geri dönmeyi düşünmüyorum ve evlilik konusunda eminim." "Barış ile olacağın için mutluyum. İyi çocuktur." Cevap vermedim sadece sarıldım. Ne olursa olsun, nasıl olursak olalım ilk aşkım babamdı. ~~~~~~ Hülya anne sürekli bir şeyler anlatıp durmuştu. Bu işler benlik değildi. Ben böyle hanım hanımcık bir kız olamazdım. O kadar darlanmıştım ki kaçıp gitmemek için kendimi zor tutuyordum. En sonunda getirip bir elbiseyi önüme koydu. "Bunu giyeceksin." dediğinde iyice çileden çıktım. Elbisenin boyu dizlerimdeydi. Kolları uzundu ve göğüs kısmı falan kapalıydı. "Öylece gidip nikahı kıysak olmuyor mu? Ne gerek var bunlara?" "Afet, biraz sık dişini de isteme bitene kadar o ağzın kapalı kalsın. Milletin yanında da böyle konuşup bizi rezil etme." Elbiseyi elime tutuşturdu. "Git giyin." dediğinde ayaklarımı sürüye sürüye gittim ve yeşil renkli elbiseyi giyip geri geldim. Yanına oturduğumda dizime vurdu. "Birleştir o bacaklarını. Etekle bacaklar iki yana açılıp oturulmaz." Bu defa bacak bacak üstüne attım ve dizime tekrar vurdu. "Kızım, azıcık düzgün otursana. İndir o ayağını. Bak ben eteğimle nasıl oturuyorum." Hülya anne gibi ayaklarımı birleştirip hafif yana eğdim. "Hah, işte böyle. Oturmasını kalkmasını öğren azıcık. Evleneceksin artık." "Bunlar berbat kurallar." dedim sitemle. "Erkekler böyle oturunca bakmıyor ki." Tekrar bacak bacak üstüne attım. "Böyle oturunca bakıyor." Bu defa sertçe ağzıma vurdu. "Sus. Ne biçim konuşma o öyle." Mine ileriden gülüp duruyordu. "Afet'e akşama kadar hanım hanımcık olmayı öğretebilirsen helal olsun anne sana." "Öyle ya da böyle olacak. Rezil mi olalım millete canım?" Hülya annenin bakışları üzerimdeydi. "Gelenler kalabalık olacak. Sen zaten içeride durmayacaksın. Büyükler aralarında konuşur, zamanı gelince kahveni verir çıkarsın yanlarından. Hakkınızda karar verilince de yüzük takmak için tekrar çağırırlar seni." "O zaman neden oturmayı öğretiyorsun ki? Zaten yanlarında oturmayacağım." Eliyle alnına vurdu. "Babanın yüzüne tüküreyim Afet. Seni nasıl bir bakıcı eline bırakmış ki büyürken hiçbir şey öğrenememişsin." Sözleriyle hem Mine hem de ben seslice güldük. "Beni iyi dinle. O kahveleri verirken önce Barış'ın ailesindeki büyüklere vereceksin." "O büyükler tam olarak hangileri oluyor?" Tek tek saymaya başladı. "Dayılarına, amcalarına ver sonra eşlerine ver ondan sonra kendi ailene geçip babana, bana, ağabeylerine ve Mine'ye ver. En son Barış'a ver." "Dayılarına, amcalarına dedin ya mesela büyük amcası en güçlüleri ilk ona vermem gerekmez mi?" Bu defa alnı yerine dizine vurdu. "Şimdi çığlık atacağım. Kızım ilk erkeklere ver işte. Sırasını da oturma düzenine göre ayarla." "Aman, kahve içerken bile kadın erkek ayırımı yapıyoruz he." "Ben bir hava alayım. Bu kız beni delirtti." diyen Hülya anne yanımdan kaçıp gitti. Onun ardından Uğur ağabeyim içeri girdi. "Anneme ne oldu? Burnundan soluyor." Mine kahkaha attı. "Afet'e hanım olmayı öğretmeye çalışıyor." Bu defa Uğur ağabeyim kahkaha attı. "Horoza kartaldan yükseğe uçmayı bile daha kolay öğretir." Yanımdaki yastığı fırlattığımda karnına çarptı ama düşmeden yakaladı. "Benden önce evleniyorsun ya oh olsun sana. Adetlerin içinde boğul emi." Yastığı geri fırlattığında kafama çarptı. "Sen de kıskançlıktan çatla emi." "İkinizde çatlayın emi. Babası kılıklılar." Hülya anne geri gelmişti. "Birinin kadın olmaktan haberi yok diğerinin adam olmaktan." Uğur ağabeyime baktı. "Yürü git akşama kadar da dolaşma ayak altında kırmayayım kafanı." Uzanıp annesinin yanağından makas aldı. "Şu yaşında bile fıstık gibisin Hülya Sultan. Dikkat et görücüler adres şaşırmasın." Hülya anne terliğini çıkardığında Uğur ağabeyim kaçıyordu ama anne terliği asla adres şaşırmazdı ve o terlik oğlunun sırtına sert bir iniş yapmıştı. Hülya anne yanıma geldiğinde yine anlatmaya başladı. "En iyisi sana biri bir şey sorduğunda 'siz nasıl uygun görürseniz.' deyip geç fikir belirtme sonra ters bir şey söyleyip bizi zora sokma." Bıkkınlıkla "Tamam." dedim. "Yüzükler takıldıktan sonra büyüklerin elini öpeceksin, unutma." dediğinde sinir etmek için bilerek, "Nasıl öpeceğim? Şehvetli mi, seksi mi?" deyince diğer ayağındaki terliği omzuma yedim. "Acıdı." dedim omzumu tutarak. "Aklını başına topla. Evleneceksin hala dalga geçiyorsun." Uzanıp yanaklarını sıktım. "Sen merak etme Hülya anne, seni utandıracak bir şey yapmam." "Göreceğiz." dedikten sonra gelinine baktı. "Mine, bunun saçıyla makyajını sen yap. Güvenmiyorum hiç Afet'e." "Olur anne yaparım." dediğinde gözlerimi devirdim. "Biraz bahçeye çıkabilir miyim?" dediğimde Hülya anne başıyla onayladı. "Misafirler geldiği andan gidene kadar o elin sigaraya gitmesin." "Tamam." dedim iç çekerek ve dışarı çıktım. Sigara içerken Yiğit ağabeyim eve geldi. Arabadan inerken beni gördüğü an olduğum yere doğru yürüdü. Sorun çıkmasın diye sigarayı yere atıp söndürdüm. "Cenk'le, Aslan'ın seni yakaladığı günden sonra yüz yüze görüştün mü?" Sessiz kaldım. Evet dersem sorun çıkacaktı ama yalan söylersem ve sonra öğrenirse daha çok sorun olacaktı. "Cevabım vereceğin tepkiye bağlı." dedim. Ayağımla yeri eşeleyip duruyordum. "Doğruyu anlatırsan kızmayacağım." "Görüştüm ama isteğim dışı. Öylece karşıma çıkıyor boş boş konuşuyor işte. Bir de…" dediğimde devamını getiremedim. O gün tekneye götürüp yaptıklarını anlatmalı mıydım? "Afet, bak bu insanlar tehlikeli bana doğruyu anlat ki ona göre karşılık vereceğim. Saklamak sadece sana bela olur." Haklıydı. Ne Cenk ne de babası benim tek başıma baş edebileceğim insanlar değildi. "Bir gün yolda giderken bayıltıp kaçırdılar ayıldığımda yanımda o vardı. Bir ilaç yapmışlardı o yüzden yaptıklarına karşılık veremedim. Uyuşmuş haldeydim. Tekneyle denize açıldık. Eve çok geç geldiğim gün hani yanımda Uğur ağabeyim vardı. O gece onunlaydım. Bıraktığında tek başıma gelebilecek durumda olmadığım için Uğur ağabeyimi aramıştım." Bakışları anında değişti. "Uğur biliyor muydu?" "Hayır, yanıma geldiğinde tektim. Ne olduğunu da söylemedim. Sadece eve getirmesini istemiştim." Eli sıkıntılı zamanlarda yaptığı gibi yine bıyıklarına gitti. "Teknede bir şey yaptı mı?" "Kastettiğin anlamda bir şey yapmadı. Sürekli onu benim isteyeceğimi söylüyor." "Onun yanından geliyorum. Mekanını bastım. Biraz canını yaktım. Tekrar rahatsız ederse canını yakmakla yetinmeyeceğimi anlayacağı şekilde anlattım. O anlarda seninle ilgili olmayacak şeyler söyledi ama ona inanmak yerine sana sormak istedim." "Ne söyledi?" dedim merakla. "Boşver ama olanları Barış'a anlattım haberin olsun. Bilmesi gerek, arkasından iş çevirmek doğru olmaz." Uzanıp sarıldım. Son günlerde o kadar çok kızıp bağırmıştı ki öfkesinden yorulmuştum. "Söz Cenk ile ilgili her şeyi anlatacağım. Hiçbir şeyi saklamayacağım." "Akıllıca olur." Eli hafifçe sırtıma vurdu. "Deli kız. Fırtına gibi girdin hayatımıza." "Bence beni çok seviyorsun." dedim gülerek. "Sevmemek isterdim. İşim daha kolay olurdu ama evet seviyorum." Sözleriyle yüzüme mutlu bir gülümseme yayıldı. "Peki, en çok sevdiğin kardeşinin telefonunu ne zaman vereceksin?" "Akşam. O yüzük parmağına girdikten sonra." Daha fazla ısrar etmedim. Bir kaç saat daha telefonsuz durabilirdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD