Odamda sıkıntı patlayarak otururken kapı açıldı ve Yiğit ağabeyim içeri girdi. Kenardaki sandalyeyi çekip karşıma oturdu. Fazla sakin görünüyordu.
"Afet, Barış'ı seviyor musun yoksa sadece gönül eğlendirmek için mi takılıyorsun?"
Sakinliği korkutucuydu.
Dizlerimi karnıma topladım ve peluş ördeğe sarıldım. "Seviyorum." dedim sessizce.
Eli bıyıklarına uzandı ve üzerinde gezindi. "Bir kez soracağım bana cevap vermeden iyi düşün. Daha sonra kararını değiştiremezsin, kabul etmem." Başımla onayladım. "Barış ile olmak istiyorsan evleneceksin ya da bir daha görüşmeyeceksin. Karar senin."
Gözlerim hayretle kocaman açılmıştı. Kafayı mı yemişti? Öylece evlen ne demekti? Tamam, Barış'ı seviyordum ama o ne düşünüyor bilmiyordum ki?
Ben onunla evlenmek ister miydim? Lanet olsun isterdim. İçten içe ona bana evlilik meselesini birkaç ay sonra sorarsın o zamana kadar konusunu açma demiş olsam da bunu tekrar sormasını istemiştim.
Sadece pişman olmasından korkuyordum onun dışında kendi hislerimden emindim.
"Barış ile konuşmadan sana cevap vermeyeceğim." dedim.
Oturduğu yerde dikleşti. "Konuşacağın bir şey yok. O evlenmek istediğini söyledi. Şimdi de sana soruyorum. İstiyorsan söyleyeceğim ailesini alsın gelsin. İstemiyorsan bir daha onu görmeyeceksin ve bu konu öylece kapanacak. Bir erkekle sağda solda gezip tozup sokak ortalarında öpüşüp koklaşmana asla izin vermem." Son sözleri söylerken sesi yine öfkeyle dolmuştu.
Başımı kucağımdaki ördeğe gömdüm. Barış gerçekten bunu istemiş miydi? Korkularımdan kurtulmak istiyordum. Tüm bu zaman içinde geçmişteki işlerimle ilgili ya da annemin kim olduğuyla ilgili tek bir iması bile olmamıştı. Ayrıca ona öylece gidip bedenimi sunmamla ilgili bir şey söylemediği gibi sevgili olduktan sonra dudağımdan öpmekten öteye gidecek bir hareketi de olmamıştı. Gerçi çoğu zaman ilk öpen ben oluyordum o sadece bana uyum sağlıyordu.
Ya zaman geçtikçe pişman olursa? Bu düşünce ruhumu kemirip duruyordu. Ağabeyim oturduğu sandalyeden kalktığında yere sürtünme sesi geldi. "Akşam yanına geleceğim. Bana cevabını ver."
Kapıdan çıkacakken başımı gömdüğüm oyuncak ördekten kaldırdım. Korkularımı kenara atıp sonradan pişman olacaksam bile şu an için sadece kalbimi dinlemek istiyordum. "İstiyorum." dediğimde geri döndü.
"Son kararın mı? Daha sonra vazgeçtim dersen kabul etmem. Evlilik oyun değil."
"Evet." dedim kısaca.
"O yüzük parmağına geçene ve Barış'ın sorumluluğuna girene kadar evden dışarı çıkmayacaksın. Telefonun da o zamana kadar bende kalacak. Birilerinden telefon istediğini de görmeyeyim. Bana zorluk çıkartma."
"Tamam." dedim yine kısa bir cevapla. Ağabeyimin bunu kabul etmesi bile beklemediğim bir durumdu. Daha fazla öfkesini üzerime çekmek istemiyordum.
Odadan gittiğinde kapıyı açık bırakmıştı. Bir süre daha olduğum yerde oturup olan biteni düşündüm. Her şey çok hızlı gelişmişti. Tek istediğim Barış'ın pişman olmamasıydı.
Sonunda kalkıp odadan çıktım. Çalışma odasından babamla Yiğit ağabeyimin sesi geliyordu. Sanırım Barış olayını konuşuyorlardı.
Alt kata indiğimde salonda Hülya anneyle Mine'yi gördüm. Sessizce gidip koltuğun en ucuna oturdum. Hülya anneye karşı bu başımın eğikliği hiçbir zaman geçmeyecekti.
"Yanıma yaklaş." dediğinde sözüne uydum ve kendine çekip sarıldı. Eli saçlarımı okşuyordu. Konuşmadı, bir şey söylemedi. Uzun bir süre saçlarımı okşadı sonra sessizce konuştu. "Kızım, gerçekten bunu istiyor musun yoksa Yiğit'ten korktuğun için mi kabul ettin?"
"İstiyorum." dedim. "Sadece öncesinde Barış ile konuşmak isterdim ama izin vermedi."
Hülya anne başıyla gelinine bir işaret verdiğinde Mine oturduğu yerden kalktı. "Gel benimle." dediğinde Hülya anne kollarını bedenimden çekti ve gitmem için teşvik etti.
Üst kata Ecrin'in odasına çıktık. Mine telefonunu uzattı. "Ara ve konuş ama Yiğit duymasın. Sonra arama geçmişini falan da sil."
"Teşekkür ederim." dedim ve Barış'ın numarasını tuşladım.
Telefonu açtığında "Benim, Afet." dedim.
"Afet! İyi misin? Öldüm meraktan."
"İyiyim ama bir şey söylemem gerek." Vereceği tepkiden korkuyordum. "Ağabeyim bir şey sordu ve ben de tamam dedim. Aslında seninle konuşmak istemiştim ama izin vermedi."
"Tahmin edebiliyorum." dedi rahatlıkla. "Buraya geldi konuştuk ve senin rızanı almadan evlenmek istediğimi söyledim. Senden izinsiz bunu söylediğim için özür dilerim."
"Gerçekten bunu istiyor musun?" diye sordum.
"Güzel sevgilim, ne zaman sevgimden emin olacaksın? Korkunun farkındayım ama geçmişini sorun eden tek kişi sensin."
"Sonra pişman olursan." dediğimde sözümü kesti.
"Asla pişman olmayacağım. Bu yüzden bunları düşünmeyi bırak. Seni seviyorum ve sevmeye de devam edeceğim."
Dışarıdan sesler gelince "Kapatmam gerek." dedim.
"Tamam. Görüşmek üzere. Seni sevdiğimi sürekli kendine hatırlat." Yüzümdeki gülümsemeyle telefonu kapadım ve arama geçmişini silip telefonu sahibine geri verdim.
"Çok teşekkür ederim. Bana büyük bir iyilik yaptın."
"Kocamın arkasından konuşmak gibi olmasın bu konularda fazla katıdır." derken tebessüm ediyordu.
Odadan çıkıp alt kata geri indiğimiz de sigara içmek için bahçeye kaçtım. Sigara içerken Uğur ağabeyim eve geldi. Kim bilir dışarıda yine hangi kızın peşindeydi. Ona gelince laf yok bana gelince hepsi azrail kesiliyordu.
Beni gördüğünde "Cezan bitmiş." dedi gülerek.
"Hı, bitti." dedim tersleyerek.
"Nasıl ikna ettin ağabeyimi?"
"Ağabeyine sor." dedim ki benden önce evlenemezsin deyip duruyordu. Ne tepki verecekti merak ediyordum. Tanrım! Ben evleniyordum!
Eve girdikten bir süre sonra sigaram bitince ben de eve girdim ve salondan yükselen konuşma seslerini duydum. "Ciddi olamazsınız? Sadece görüşüyorlar diye öylece evlendirmek ne demek? Kafayı mı yediniz?"
"Sana fikrini soran olmadı!" Bu defa Yiğit ağabeyim bağırmıştı.
"Baba, bari sen bir şey söyle." Uğur ağabeyime babam cevap verdi.
"Afet istediği sürece benim iznim var ki Barış'ı doğduğundan beri bilirim. En azından dışarıdan kim olduğunu bilmediğimiz itin kopuğun tekiyle karşımıza çıkmadı."
"İstiyormuş! Kız ağabeyimin korkusundan evet demiştir."
"Uğur, yeter! Tek kelime etme." Yiğit ağabeyim yine son noktayı koymuştu.
"Ne haliniz varsa görün!" Salondan çıkan Uğur ağabeyimle göz göze geldik. Bir şey söylemeden yanımdan geçip gitti.
Bir şekilde akşam olmuş yemek yemiş ve salonda oturuyorduk. Mine ile bir magazin dergisini karıştırıp haberlerle dalga geçip duruyorduk ki Yiğit ağabeyim yine "Afet!" diye gürleyerek içeri girdi. Gerçekten hiç bitmiyordu!
"Ne var?" dedim yüzüne bakarak.
Elindeki telefonumu kucağıma attı. "Kızım, seni öldürürüm kimse elimden alamaz. Bana aynı anda iki erkeği idare etmediğini söyle. Hele de bu piçle!"
Telefonumu alıp baktım. Pislik Cenk "Buluşalım." diye mesaj atmıştı.
"Bu şerefsizle ne işim olur? Kendince mesaj atıp duruyor işte."
"Doğruyu söyle. Görüşüyor musun yoksa seni rahatsız mı ediyor?"
Şu saatten sonra saklamanın anlamı yoktu. "Rahatsız ediyor." dedim.
"Barış en başında söylemişti. İşin ucunu öyle kolayca bırakmamalıydım." dedi ki ne demek istediğini anlayamadım. Barış ile bu konuyu mu konuşmuşlardı? Ne zaman? Nasıl? Barış neden bana söylememişti?
"Hallediyordum." dediğimde öfkeyle doldu.
"Halledecek kişi sen değilsin benim. Bir daha böyle bir şeyi benden saklamayacaksın."
Öfkesini daha fazla harlamamak için "Tamam." dedim.
"O piçi mahvedeceğim." diyerek öylece çıkıp gitti.
"Şu eve geldin de sıkıcı hayatım biraz renklendi." diyen Mine'ye ters ters baktım. "Ne, yalan mı? Yiğit'ten azar işitmediğin bir gün bile yok. Arda bile çocuk olmasına rağmen babasından daha az azar yiyor."
"İyi en azından biri eğleniyor." dedim sitemle.
Yiğit ağabeyim şu an umrumda değildi. Cenk ile uğraşmaktan zaten yorulmuştum. Belki gerçekten halletmeyi başarırdı da kurtulurdum.