AD-43

1187 Words
Beynimdeki sis dağılmaya başladığında bedenimdeki güçsüzlükte geri çekilmeye başlamıştı. Yatağın içinden kalkmayı başardığımda kapı açıldı. Yine aynı adam gelmişti. ‘’Tam tahmin ettiğim gibi kendine gelmişsin.’’ Elinde yine enjektör vardı ve bir de ipler. ‘’Yaklaşma bana.’’ dedim. Üzerime doğru geldiğinde yumruk atmak istedim ama bedenim çok güçsüzdü ve engel olup sıkıca tuttu. Elindeki enjektör delik deşik olmuş koluma saplandı ve yine bedenim uyuşmaya başladı. ‘’Fazla karşı koyamadan her şeyin farkında ol. Senin için gelecek müşteri zoru seviyor. Biraz direnmeye çalış ki memnun olsun.’’ Yatağa götürürken karşı koymaya çalıştım ama yapamadım. Haklıydı. Uyuşmuştum ama bir öncekine göre en azından biraz olsun hareket edebiliyordum. Yatağa fırlatırcasına yatırdı ve getirdiği iplerden birini bileğime dolayıp yatağın bir köşesine bağladı. Engel olmaya çalıştım ama bastırması kolay oldu. Ellerim ayaklarım yatağın köşelerine tek tek bağlandı. Bunu yaparken yatağa tamamen yatırmıştı ve bacaklarımı açtırarak bağlamıştı. ‘’Hepiniz bu yaptıklarınız için öleceksiniz.’’ dedim zorlukla konuşarak. Sözlerimle güldü. ‘’Bu sözlerini gelecek olan müşterine sakla. Seni ikinci defa isterse daha fazla para alırız. Şimdi bile senin için buradaki kadınların üç katı ücret aldık. Güzelliğin çok para kazandıracak, bu daha başlangıç.’’ Odadan çıkmadan son kez yüzüme baktı. ‘’Zaten bir şey yapamazsın ama yine de uslu dur. Gelecek olanı memnun et.’’ Odada yalnız kaldığımda iplerden kurtulmaya çalıştım ama hareket etmek bile çok zordu. Beynimdeki sis düşüncelerimi hareketlerimi bastırıyordu. Olanların farkındaydım ama net değildi. Çok geçmeden yine kapı açıldı ve elinde içki şişesiyle bir adam girdi. Yürüyüşünden sarhoş olduğu belliydi. Ben yokmuşum gibi yatağın kenarına oturup içkisini içmeye devam etti. Gözlerimi kapayıp bir mucize olması için dua etmeye başladım. Bağlı halde, savunmasız, uyuşturucu etkisinde olduğum yerde yatmak dışında bir şey yapamıyordum. Göğsüme konan elle çığlık atmak istedim ama sesim kısık çıktı. ‘’Bırak!’’ dediğimde konuşmakta zorlanmıştım. ‘’Bırakayım mı?’’ İğrenç bir kahkaha attı. ‘’Sana ödediğim parayı biliyor musun? Bu gece benimsin yavrum.’’ Üzerindeki kıyafetleri acele etmeden çıkardı ve yatakta üzerime doğru uzandı. ‘’İlk seferin olduğunu söylediler. Sanırım bu yüzden bağlısın. Böylesi daha zevkli. Zoru ezip geçmeyi severim.’’ Dudaklarıma kapandığında midem bulanmaya başlamıştı. Eli bacak arama uzandı ve sertçe sıktı. Acıyla nefesim kesildi. Öpmeye devam ederken diğer eli ince geceliğe uzandı ve yırtılma sesi odayı doldurdu. Dudağımın üzerindeki dudağını sertçe ısırdım. Acıyla geri çekildiğinde yüzüme bir tokat indi. ‘’Gerçekten zor mu istiyorsun? Sana istediğini vereceğim.’’ Açık olan bacaklarımı biraz daha açtırdı ve sertçe içime girince dudaklarımdan tüm uyuşukluğuma rağmen bir çığlık fırladı. Ağzı göğsüme kapandı ve içimde aynı sertlikte gidip gelmeye başladı. Göğsüme saplanan dişlerinin verdiği acıya içimde sertçe hareket eden erkekliğinin verdiği acı karışıyordu. Dışarıdan sesler gelmeye başlamıştı ama üzerimdeki umursamadan işine devam ediyordu. Acı öyle bir noktaya ulaşmıştı ki kendimden geçmek üzereydim. Elleri belime sarıldı ve sertçe kendine doğru çekince o acıyla bir kez daha çığlık attım. Ellerim bağlı olduğu ipten dolayı gerilmişti ve ipin olduğu yerlere kesikler açılmıştı. Ağzı göğsümden geri çekildiğinde dişlerinin olduğu yerdeki kan damlaları parıldadı. Eli saçlarımı kavradı ve başımı geriye yatırıp boynuma uzandı. O dişleri bu defa boynuma geçti. Hala içimde acı vererek hareket ediyordu. Dışarıdan gelen sesler iyice artmıştı. Ne olduğunu anlayamıyordum. Bir kez daha kendini tüm gücüyle içime bastırdı ve sonra öylece üzerime yığıldı. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Canım çok yanıyordu. "Sana verdiğim paraya değermişsin. Söyledikleri kadar varsın." Üzerimde yatarken elleri hala bacak aramda dolaşıyordu. Ağlamak dışında yapabildiğim bir şey yoktu. Kendimden tamamen vazgeçmiştim. Kapı açıldığında bir el üzerimdekini tutup sertçe çekti ve ardından bir silah sesi duyuldu. Adamın cansız bedeni öylece yere yığıldı. Mavi bakışlarla göz göze geldiğimizde ölmek istedim. Kurtulduğum için sevinmeli miydim yoksa beni bu halde gördüğü için öylece yok olup gitmeli miydim? Yerden aldığı örtüyü üzerime örterken "Geldik. Buradayız. Geçti." deyip duruyordu. Üzerimi örttüğünde ağabeylerim içeri girdi. Hala ağlıyordum ama uyuşturucudan gerekli tepkiyi veremiyordum. Ellerimi, ayaklarımı bağlayan ipleri çözdüklerinde Yiğit ağabeyim kimseye fırsat vermeden üzerimdeki örtüyü bedenime iyice sardı ve kucağına alıp odadan çıkardı. Başım göğsüne yaslandığında hep öfkesini gördüğüm ağabeyimden bu defa verdiği güveni aldım. Yürürken koridorda babamı gördüm. Birilerini öldürmekle meşguldü. Hepsinin acı çekerek ölmesini istiyordum. Ağabeyimin kollarına sokulabildiğim kadar sokuldum. Kendimi kırılgan hissediyordum. O güçlü Afet gitmiş yerine korunmasız biri gelmişti. Uyuşturucu tüm gücümü emmiş geriye benden bir şey bırakmamıştı. Müşteri diye gelen o adamın verdiği acı hala kasıklarımdaydı. Canım yanıyordu, kalbim acıyordu ve kontrolümün olmadığı bedenimle korunmasız haldeydim. Her taraftan gelen sesler vardı. Uğur ağabeyim, babam ve Barış ortalığı savaş meydanına çevirmişlerdi. Önlerine çıkanı acımadan öldürüyorlardı. Benim almak istediğim intikamı onlar alıyordu. Tamamen kendimde olmak ve o silahı onlardan alıp hepsini gözümü kırpmadan öldürmek isterdim ama gücüm yoktu. Hareket etmek işkenceden farksızdı. Ağlamam arttığında gözyaşlarım kucağında olduğum adamın göğsünü ıslattı. Öz annem beni buraya öylece atıp gitmişti ama sonradan edindiğim ailem beni kurtarmak için gelmişti. Yiğit ağabeyim ağladığımı fark edince saçlarımdan öptü ve bedenime sarılı kollarını daha da sıkılaştırdı. ‘’Geçti güzelim, geçti kardeşim. Bir daha sana dokunmalarına izin vermeyeceğim.’’ Çıkışa yürürken karşımızda biri belirdi. Bu Kaya’ydı. Silahı üzerimize doğrultulmuştu. Ağabeyim beni taşıdığı için eline silahını alamıyordu. Tekme savurdu ama diğeri geri kaçtı. Kaya’nın bakışları benim üzerimdeydi. ‘’Seninle görülecek hesabım var.’’ dedi. Ona yaptığım uyuşturucunun hesabını sormak istiyordu. Korkuyla gözlerimi kapadığımda silahın sesi duyuldu. Gelecek acıyı bekledim ama yoktu. Gözlerimi açtığımda Kaya yerdeydi Barış birkaç adım ötemizde elinde silahıyla duruyordu. ‘’Yiğit, Afet’i götür buradan.’’ dediğinde ağabeyim tekrar çıkışa yöneldi. Dışarı çıktığımızda arabalardan birine ilerledik. Adamlardan biri arabanın arka kapısını açınca ağabeyim kucağında benimle oturdu. Kolları bedenimden bir saniye bile gevşememişti. Verdiği huzur için, güven için minnettardım. Kapı üzerimize kapanırken çıktığımız binayı Barış’ın tamamen alevlere teslim ettiğini gördüm. Babam ile Uğur ağabeyim dışarı kaçanların işini bitiriyordu. Mekanı öylece yakıp yıkmışlardı. Arabanın kapısını bize açan şoför koltuğuna oturduğunda yola çıktık. Yol boyu birkaç kez kendimden geçip tekrar ayılmıştım. Uyuşturucunun etkisinden uyuyakalıyor olmalıydım ama her şeye rağmen kasıklarımdaki ağrı hala varlığını koruyordu. Asla masum biri olmamıştım. Erkeklerden istediğimi elde etmek için olmayacak şeyleri yapmıştım. Şimdi geçmişte yaptıklarımın cezasını mı çekiyordum? Araba durduğunda kapı açılınca Yiğit ağabeyim yine kucağında ben varken arabadan indi. ‘’Anne, Mine!’’ diye bağırdı. Yarı açık gözlerimden Hülya annenin korku dolu yüzünü gördüm. ‘’Çok şükür buldunuz.’’ deyip duruyordu. Ağabeyim hızla eve yürüdü. Odaya girdiğinde yatağa yatırdı. Hülya anne ile Mine’de gelmişti. Ağabeyim, ‘’Siz ilgilenin.’’ deyip dışarı çıktı ve odanın kapısını kapadı. Gözlerimi tam olarak açamıyordum. Doğru düzgün hareket edemiyordum. Mine üzerimdeki örtüyü açtığında korkuyla ‘’Anne!’’ dedi. Kim bilir bedenim ne haldeydi? Adamın öpmekle dişlemek arasında bedenimde dolaşan o ağzının bıraktığı yaralar olduğunu biliyordum ama kasıklarımdaki ağrının getirilerini bilmiyordum. ‘’Mine git. Temiz su, havlu falan getir. Söyle buraya da kimse girmesin.’’ Odanın kapısı açılıp, kapandı ve sonra tekrar açıldı. Mine’nin elindekileri pusun ardında gördüm. İkisi de bebekmişim gibi ıslattıkları havlularla bedenimi temizlemeye başladı. Hülya anne havluyla bacaklarımın iç tarafını siliyordu. Havluyu yıkamak için su dolu kovaya batıracakken üzerindeki kanları gördüm. Bu kadar berbat bir halde miydim? Canımın bu kadar çok yanması bu yüzden miydi? Tekrar bacak arama uzandı. Elindeki havlu kadınlığıma değdiğinde güçsüz sesimle ‘’Acıyor.’’ dedim ve hissettiğim o acıyla gözlerimden yine yaşlar boşaldı. Şefkatli eli saçlarıma dokundu ve okşamaya başladı. ‘’Geçecek güzel kızım. Hepsi geçecek.’’ Tekrar havlunun ıslaklığını hissettiğimde gelen acıya dayanmaya çalıştım. Dikkatliydi, nazik olmaya çalışıyordu ama yine de acıyordu. Bedenimi temizlediklerinde yine aynı dikkatle üzerimi giydirdiler. Üzerimi örttüklerinde hissettiğim güvenle daha fazla dayanamadım ve yine uyuyakaldım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD