AD-39

1801 Words
Sabah uyandığımda kalbimde bir burukluk vardı. Bugün benim doğum günümdü ve her yıl bugün aynı şeyleri hissediyordum. Dünyaya gelmenin verdiği bir suçluluk duygusu oluşuyordu üzerimde. Babam durumumu bildiği için doğum günlerimi kutlamaz sessizce geçiştirirdi, bir tek Kerim’e bu konuda engel olamazdım. Kutlamasını istemediğim için Barış’a da söylememiştim. Zaten onunla en son çiftlikte yüz yüze görüşmüştük sonrasında iş için şehir dışına çıkmam gerek demişti ve bir haftadır ortalarda yoktu. Kahvaltı için alt kata indiğimde diğerleri benden önce gelmişti. ‘’Günaydın.’’ dedim ve masadaki yerime oturdum. Kahvaltıdan sonra hep beraber bahçeye çıktık. İlkbaharın ilk güneşi kendini göstermişti. Kahvelerimizi içerken evden çıkan Uğur ağabeyimi gördüm. Elinde büyük bir pasta vardı. Diğerleri de ‘İyi ki doğdun.’ deyip duruyordu. Ne hissetmem gerektiğini bile bilmiyordum. Ben hiçbirine bugünü söylememiştim ki? Babam söylemiş olmalıydı! Pastayı önüme koyduğunda yanan mumlara baktım. ‘’Dilek tut.’’ diyen Mine’yle gülümsedim. Dileğim belliydi. Ailemin hep yanımda olmasını istiyordum. Mumları söndürdüğümde hepsi alkışlamaya başladı. Hissettiğim burukluk hala vardı ama aynı zamanda o buruklukla birlikte mutlulukta vardı. ‘’Teşekkür ederim ama gerek yoktu.’’ dedim. Hülya anne tebessümle baktı. ‘’Baban söylemişti kutlamadığını ama artık bizimlesin. Ailenle kutlamak istersin diye düşündük.’’ Bunu isterdim ama yine de o burukluk geçmeyecekti bunu biliyordum. Babam yanıma gelip oturduğunda kendine çekip sarıldı. ‘’Güzel kızım benim. Sen benim bir tanemsin, göz bebeğimsin. Senin dünyaya gelip gelmemen konusunda seçim şansım olsaydı yine gelmeni isterdim.’’ ‘’Kıskanıyorum ama.’’ diyen Uğur ağabeyimle güldüm. ‘’Afet’ten daha uzun süredir hayatındayım yine de bir kez şöyle güzel söz söylememişsindir.’’ ‘’Siz oğullarım olabilirsiniz ama o benim tek kızım. Kıskanmayın.’’ Babam kollarını bedenimden geri çektiğinde ceketinin cebine uzandı ve çıkardığını avucumun içine koydu. ‘’Bu ailenin sana doğum günü hediyesi. Bu kadar geç kaldığım için özür dilerim. Beni affet.’’ dediğinde avucuma bıraktığı kimlik kartına baktım. Soyadım değişmiş İnan olmuştu. Baba isminde babamın adı yazıyordu ve anne isminde Hülya annenin ismi vardı. Çok şaşkındım. ‘’Ama bu?’’ dediğimde babam cevap verdi. ‘’Senden habersiz işlemleri halletmek biraz zor oldu ama sağ olsun Yiğit araya tanıdık arkadaşlarını koyup halletti.’’ Yiğit ağabeyime baktım ve Hülya anneye hepsi sevgi dolu bakıyordu. Kendime daha fazla engel olamayıp babama sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladım. Sadece bir karttı ama benim için anlamı büyüktü. ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim hıçkırıklarımın arasında. Ağlamaya devam ederken babamın kolları bedenimden geri çekildi ve o anda gözlerime bir el kapandı. Elim gözlerimdeki yabancı ele uzandı. Bu eli tanıyordum! Ağlamam anında yok olmuştu. Haykırırcasına "Canımcım!" dedim. Gözlerimdeki el uzaklaştığında oturduğum yerden fırlarcasına kalktım. Kerim ile göz göze geldiğimizde bir saniye bile beklemeden dudaklarımdan fırlayan mutluluk dolu çığlıklarımın arasında üzerine atladım. Sırt üstü yere düştüğünde kollarım boynuna dolanmış üstünde yatıyordum. "Özledim!" dedim o özlemin dışarı taştığı sesimle. "Ben de özledim." Benim kollarım nasıl ona sıkıca sarılıysa onun da kolları öyle bana sarılıydı. Kendine biraz daha çekip kulağıma fısıldadı. "Şu an hem ağabeylerin hem de nişanlın bize bakıyor ki ben yerde yatıyorum ve sen de üzerimdesin." Aynı şekilde kulağına fısıldadım. "Umrumda değil." Ama bir saniye o nişanlı mı demişti? Barış burada değildi ki! Başımı kaldırdığımda biraz ötede kıskançlıkla bize bakan Barış'ı gördüm. O anda Yiğit ağabeyim öfkeli sesler çıkarmaya başladı. Kerim'e gülerek baktım. "Sinir bozucu bir ailem var." Ayağa kalktım ve yerdekine elimi uzatıp onu da kaldırdım. "Sizi Kerim ile tanıştırayım." dedim aileme bakarak. Hepsini birbirine tanıttım. "Şu meşhur Kerim sensin demek." dedi Uğur ağabeyim. Hep beraber bahçede masanın etrafında oturduğumuzda ağabeyimin söylenmelerine aldırış etmeden Kerim'i yanıma oturtmuştum. Barış bir şey söylemeden biraz öteme oturmuştu. Bir süre hep beraber sohbet edip, pasta yedik. En sonunda bahçede sadece Barış ve Kerim ile kaldım. "Sen nasıl geldin?" dedim Kerim'e "Tam da okul zamanı." "Doğum gününe gelebilmek için bütün devamsızlık haklarımı saklamıştım ama uçak bileti bulamadım. Birkaç gün öncede okuldan çıktım karşımda Barış." dediğinde Barış'a baktım. "İş için şehir dışına çıkacağım demiştin? Yurt dışı ne alaka?" "Kerim'in yanına gideceğim diyemezdim." dedi Barış. "Ya gidip tanışacaktım ya da kıskançlıktan delirecektim. Senin onunla ilgili tavrın ortadaydı." Kerim konuşmaya devam etti. "Konuşurken bilet bulamadığımı söyleyince o da özel uçağıyla geldiğini istersem getirebileceğini söyledi. Ben de kabul ettim ama bir kaç saat sonra tekrar uçağım var. Geri döneceğim." Barış'a bu yaptığıyla ilgili kızsam mı teşekkür mü etsem bilememiştim. Kerim'i getirmesi benim için çok özeldi ama gizlice gidip tanışması sinir bozucuydu. Kerim dün geldiğini ve geceyi ailesiyle geçirdiğini söylemişti. Doğum günümde sürpriz yapmak için haber vermeyip bugüne kadar beklemişti. Çok fazla devamsızlık yapamayacağı için de bugün geri dönmesi gerekiyordu. Yani sadece bir kaç saat birlikte geçirebilecektik. Barış konuşmalarımıza karışmayıp sadece dinlemekle yetinmişti. Kerim ile doyasıya sohbet edip özlem gidermiştim. Barış bir ara yanımızdan gidince Kerim bana baktı. "Canımcım, Barış iyi biri. Sevdim. Seninle ilgili konuşmaları hoşuma gitti. Çok saygılıydı. Etrafında gördüğüm erkekler gibi değil." "Haber vermeden öylece kalkıp yanına gelmiş." dedim sitemle. "Bu kıskançlığın hangi boyutu?" Gülmesiyle iyice somurttum. "Afet, aramızdaki sevgi boyutunu sen biliyorsun ben biliyorum ama dışarıdan bakıldığında anlayamıyorlar. Birimiz kız diğerimiz erkek olunca sevgili etiketini yapıştırıyorlar. Barış bunu düşünmekte haklı değil mi sence?" "Düşünmesin. İkimiz de birbirimize o gözle bakmayız ki!" "Evet, bakmayız ama onun için kabullenmesi zor. Gözünün önünde bir kız gelip nişanlının üzerine atlasa ne yaparsın? Az önce onun önünde tam olarak bunu yaptın. Biraz onu da anla." Neden haklı olmak zorundaydı ki? "Neyse boşver." dedim. "Şu an seninle ilgilenmek istiyorum." Gitme saatine kadar sohbete devam ettik. Gitme vakti gelince havaalanına Barış ile birlikte götürdük ki Yunus amcalarda oradaydı. Onları Barış ile de tanıştırdım. Canımcım gidince biz de tekrar arabaya bindik ve dönüş yoluna geçtik. "Bu yaptığının bir açıklaması var mı?" dedim Barış'a. "Açıklama falan yapmayacağım. Tanımam gerekiyordu, gittim tanıdım." "İnsanı deli edersin Barış." dediğimde arabayı yol kenarına çekip durdurdu. "Kerim'e olan düşkünlüğün ortada. Onunla konuşmalarını göz ardı edebilmem için nasıl biri olduğunu bilmeliydim. Tanıştım ve içim rahatladı. Senin tam tersine o aklı başında, olgun bir insan." "Gıcık." dediğimde emniyet kemerini açtı. "Hadi bakalım. İn arabadan." Arabadan indiğinde ardından indim. "Nereye gidiyoruz?" dedim. Yanıma gelip elimi tuttu ve ilerimizde duran otele doğru yürüttü. "Barış soruma cevap verecek misin?" dedim. "Yürü hadi." Elimden çektiğinde ardından gittim. Otele girdik ve beşinci kata çıktık. Odalardan birinin kapısını cebinden çıkardığı kartla açtı ve geçmem için kenara çekildi. Otel odasına neden gelmiştik ki? Aklıma gelen sebepten olamazdı değil mi? İçeri adım attığım an ayaklarımın altında ezilen beyaz gül yapraklarını gördüm. Bir kaç adım daha atınca odanın kapısı arkamdan kapandı ve Barış gelip belime sarıldı. "Doğum günün kutlu olsun ay yüzlüm." diyerek boynumdan öptü. "Ama…" şaşkındım. Eve Kerim'i getirdiğinde pastayı hep beraber kesip yemiştik. Tekrar kutlamasını beklemiyordum. "Balkona çık." dediğinde gül yapraklarının arasında yürüdüm ve balkona çıktım. Sade ama güzel süslenmiş yuvarlak bir masa vardı. Üzerinde bir pasta ve şarap şişesi ile kadehler duruyordu. Barış'ın sürekli beyaz gül kullanması dikkatimden kaçmamıştı. Beyaz saflık demekti, masumiyet demekti ama ben öyle değildim. Sadece o öyle görmek istiyordu. Otelin en güzel odasını ayırtmıştı. Balkondan görünen manzara deniz manzarasıydı ve gün batmak üzereydi. Oluşan turunculuk kendini belli etmeye başlamıştı. Barış odadaki televizyonla uğraşıyordu. Hafif bir müzik sesi olduğum yere ulaştı. Yanıma geldiğinde pastanın üzerindeki mumu yaktı. "Çok romantik bir erkek olmadığımı biliyorum. Elimden en fazla bu kadar geliyor. İdare et." dediğinde gülümsedim. Benim için bu bile çok fazlaydı. Mumu söndürdüğümde yanımdakinin dudağına bir öpücük bıraktım. Yirmi altı yaşına girmiştim ve ilk defa doğum günümde hissettiğim o burukluk yok olmuştu. Barış beni olduğum gibi kabul etmişti. Kim olduğum ile yargılamadan sevmeyi seçmişti. Gözümden bir damla yaş süzüldü. "Teşekkür ederim." boynuna sıkıca sarıldım. "Beni sevmeyi seçtiğin için teşekkür ederim." Sarılışıma aynı içtenlikle karşılık verdi. Barış'a çiftlikte kalbim belki bir gün teslim olur demiştim. O teslimiyet şimdi gerçekleşmişti. Artık biliyordum. Barış'ın beni koşulsuzca sevdiğini ve ne yaşanırsa yaşansın o sevginin devam edeceğini. Sarılmayı bıraktığımda şarabı açıp kadehlere doldurdum. Birini sevdiğim adama uzattım. Bedenine dayandığımda boştaki kolunu belime doğru sardı ve birlikte gün batımını izlemeye başladık. Güneş tamamen battığında elimizdeki kadehler boşalmıştı. Barış kadehini masaya bıraktı ve cebine uzandı. Eli geri çıktığında parmakları küçük bir şey tutuyordu ama ne olduğunu anlamadım. Bileğime uzandı ve Kerim'in hediye ettiği bilekliğin zincirine bir şey taktı. "Maddiyatla ölçülecek bir hediye almak istemedim." dediğinde eli geri çekildi ve ne taktığını gördüm. Küçük bir yıldız figürüydü. "Kaybolduğunu hissettiğinde sana yol göstermesi için. Bu bileklik hep bileğinde hiç çıkarmıyorsun bu yüzden ayrı almak yerine ona takabileceğim bir şey olsun istedim." Hediye çok anlamlıydı ve güzeldi. Yıldızı hafifçe okşadım. "Bu bilekliğin bir sırrı var." dedim. "Ne sırrı?" Bilekliğin kenarındaki gizli kilide parmağımı sürttüm ve açılmasını sağladım. İçinden Kerim ile benim fotoğrafım ortaya çıktı. Altında Hayat Yolum yazıyordu. Bileğimi tutup dikkatlice baktı. "Sikeyim Afet." Şaşkındı. Haline güldüm. "Bunu Kerim'le tanışmadan önce göstermiş olsaydın kıskançlıktan paramparça ederdim." Bileğimi geri çekip bilekliği eski haline getirdim. "Hayatta izin vermem. O benim hayat yolum." "O hayat yolunsa ben neyim?" Elleri yine belime dolanmıştı. "Sen o hayatın ta kendisisin." diyerek dudağına uzandım. Onu bu defaki öpüşüm farklıydı. Barış'ın sevgisine olan güvensizliğim tamamen silinmişti ve kendimi onun gözünde değerli görmeye başlamıştım. Geri çekildiğimde başımı göğsüme dayadım. Eli saçlarımı okşadı. "İlk defa beni gerçekten sevgiyle öptün." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Onu her öptüğümde istekle öpmüştüm. Aradaki farkı nasıl anlamıştı ki? "Bakma öyle. Diğer zamanlarda sadece arzu vardı ama şimdi sevgi vardı. Sanırım ilk defa kalbindeki o şüpheyi yok etmeyi başardım." "O şüphe bir daha geri gelmeyecek." dediğimde tekrar dudaklarına uzandım. Barış'ı istiyordum ama diğer zamanlardaki gibi değil. Onunda söylediği gibi artık arzulamıyordum. Sevgimi ve onun sevgisini sonuna kadar hissetmek istiyordum. Hislerimin farkındaydı ve bu defa benden kaçmıyordu. Öperken adımlarım geri geri odaya gittiğinde davetime uyum sağladı. Bedenimi bedenine tamamen dayadım ve dudaklarını içime çektim. Elleri kazağımdan içeri girdiğinde karşı koymadım. Biraz gerilmiştim. Onca yaşadığım şeye rağmen bu benim için ilk sevişme gibiydi. İlk defa birine sevgiyle kendimi açıyordum. Kazağımı çıkardığında ben de onunkini çıkardım. Yavaşça yatağa yatırdı ve üzerime uzandı. Dudakları boynumdan yavaşça göğüslerime indi ve sütyenimi çekip çıkardı. O gün evine gittiğimde seviştiğimiz zaman daha ateşliydi ama şimdiki duygular yoktu. Dudağı geçtiği her yeri zevkle yakıyordu ve daha fazlasını istememe sebep oluyordu. Pantolonuma uzandığında karşı koymak yerine çıkarmasına yardım ettim. Birbirimizi istekle öpmeye devam ederken onun üzerindeki pantolonda çıktı. Yattığım yerden kalkıp kucağına oturdum. "Daha sonra kavga etsekte senin beni kullandığını düşünmeyeceğim." dedim kulağına doğru. "Eğer, buna ikna olmuş olmasaydım sana asla elimi sürmezdim." Boynuma bir öpücük bıraktı. Tekrar dudaklarımız buluştuğunda elleri kalçalarıma indi ve sıkıca kavradı. Uzun bir öpüşten sonra tekrar yatağa yatırdı ve bacaklarımı açtırıp üzerime yerleşti. Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Biraz canın yanabilir ama geçen defaki kadar olmaz." O anı hatırlıyordum. İçime ilk girdiğinde acıyla çığlık atmıştım ama Barış'a fahişeyim diyerek yaklaştığım için bunu yaparken dikkatli olmamıştı ve fazla sert davranmıştı. Eh, o zaman biraz hak etmiştim. Şimdi ise o günün aksine davranışları merhametliydi. Konuşmadan sadece başımla onayladım. İçime girdiğinde söylediği gibi acıyı hissettim ama çok değildi. Gidiş gelişleri yumuşaktı. Acı değil sadece zevk veriyordu. Uzun süre birbirimizi doyana kadar öptük. İçime defalarca girip çıktı. Ondan alabileceğim her zevki aldım ve ona verebileceğim her zevki verdim. İçimde boşaldığında ikimizde tükenmiş haldeydik. Yanıma yattığında kolu belime sarılıydı. Verdiği sevginin sıcaklığı çok güzeldi. "Seni seviyorum." dedim. Çıplak omzuma bir öpücük bıraktı. "Seni seviyorum."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD