BARIŞ…
O kadın neler söylemişti öyle? Doğuştan fahişesin de ne demekti? Hayatımda böyle saçma bir şey duymamıştım. Bir insan böyle bir kimlikle doğmazdı ama işin daha da tuhafı Afet bu sözlere inanıyor gibi görünüyordu.
Annesi olduğunu söyleyen kadına bağırışları acı doluydu. İçten içe kanlı bir feryattı.
O gün evime öylece gelişi, bana fahişeyim deyişi ve benimle olmak istemesi… Tüm bunların annesiyle bir ilgisi var mıydı?
Kadın benim için çalışacaksın demişti, Afet adamlara parayla satmak istedin demişti. Bunlar anne kız ne yaşıyordu böyle? Nasıl bir ilişkiydi bu? Afet'in çekip gitmeden önce yüzüme attığı o bakışı asla unutamayacaktım. Kaybolmuş bir çocuk gibiydi. O güçlü, kendinden emin ve son derece umursamaz kadının ruhu korkudan titreyen bir çocuktan başka bir şey barındırmıyordu.
"O kadın buraya nasıl gelir?" diye bağırıyordu Hülya teyze. "Nasıl bir anne kızıyla bu şekilde konuşur? Afet'i bu kadar severken nasıl olur da onu o kadından korumazsın? Bana görüşmediklerini söylemiştin?" Son sözleri Hikmet amcayaydı.
"Görüşmüyorlardı zaten." diye geriye yüksek sesle cevap verdi Hikmet amca. "İki yaşında bırakıp gittikten sonra öylece ortadan kaybolmuştu."
"Hepiniz gidin, Afet'i bulun başını belaya sokmadan geri getirin. Annesi beş para etmez kadının teki, babası desen kızını olmaması gereken bir dünyanın içinde büyütmüş. Bu kızın sizin elinizde bu yaşına kadar yaşaması bile mucize." Hülya teyze bahçede resmen fırtına estiriyordu. "Onu bulmadan hiçbiriniz bu eve gelmeyin."
Herkes toparlanırken Yiğit bana yaklaştı. "Kardeşim sen de yardım eder…"
Sözünü anında kestim. "Tabiki yardım edeceğim. Sormana gerek bile yok."
Hepimiz evden çıkıp farklı yönlere gittik. Saatlerce bir çok mekana baktım. En sonunda pek de tekin olmayan bir yerde buldum. Kör kütük sarhoş olmuştu ve masasında iki erkek vardı. Yanındakilerin niyeti belliydi de Afet hiçbirini ayırt edebilecek durumda değildi.
Masaya gidip yanında oturanlara baktım. "Siktirin gidin lan!" diye bağırdım. "Rahat bırakın kızı."
İçlerinden biri geri diklendi. "Sen kimsin birader? Git başka masada aran."
Afet hiçbir şeyi umursamadan hala içmeye devam ediyordu. "Kavga etmeyin. Parasını verdikçe hepinizle sevişeceğim. Sonuçta ben bir fahişeyim."
Belimdeki silahı çıkarıp sertçe masaya bıraktım. "Hemen şimdi defolup gidin yoksa o canınızı şurada alırım."
İkisi de karşılık vermeden çekip gidince Afet'in yanına oturdum. "Bunu kendine neden yapıyorsun?"
Tekrar içkiye uzandığında elinden çektim. Zaten ayakta duracak hali kalmamıştı. "Müşterilerimi kaçırdın. Onların parasını da sen vereceksin." Önüne düşmüş kızıl saçlarını eliyle geri itti. "Ee, paramı verecek misin? Vermeyeceksen masamdan kalk git. Vereceksen de hadi sevişelim de işimi yapayım." O kadar sarhoştu ki ne beni tanımıştı ne de söylediklerinin farkındaydı. Annesinin sözleri bilinçaltına nasıl etki ettiyse düşündüğü tek şey gerçekten fahişe olduğuydu.
"Tamam, vereceğim ama burada değil. Evime gelmeni istiyorum."
Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleşti. "Tüm gece mi istiyorsun?" dediğinde ayakta duramayıp üzerime devrildi.
"Evet, tüm gece. Hadi gidelim." dedim. Adamlarımdan birini arayıp araba getirmesini istedim. Bu halde motosiklete binmesine imkan yoktu.
Biten içkisinin yerine yenisini istediğinde engel oldum. "Evde içersin." dedim. Adamımdan haber geldiğinde elinden tuttum. "Hadi gidiyoruz."
Yeşil gözleri yüzüme çevrildiğinde orada bir anlığına o küçük kız çocuğunu gördüm ama sonrasında yine sarhoşluğu belirdi. "İyi gidelim." dedi.
Ayağa kalkmaya çalıştığında düşecekken son anda tutmayı başardım. Sarılıp kendime çektim ve yürümesine yardım ettim.
Dışarı çıktığımızda adamımdan arabanın anahtarını aldım ve hem kendi motosikletimin hem de Afet'in cebinden aldığım motosikletinin anahtarlarını verdim. "Eve getirirsin." deyip Afet'i koltuğa oturttum ve emniyet kemerini taktım. Arabaya bindiğimde çalıştırıp yola çıktım.
Eve geldiğimde oturduğu koltukta çoktan sızıp kalmıştı. İnmeden Yiğit'i aradım.
Telefonu doğrudan "Buldun mu?" diye açtı.
"Buldum. Yanımda." dedim Afet'e bakarken. Uyurken o kadar masum görünüyordu ki. Yüzü sanki sonsuz güzellikteki gökyüzüydü çilleri ise onu aydınlatan yıldızlardı. Kızıl kıvırcık saçlarının birazı yanağını kapatmıştı.
İstemsizce elim uzandı ve o saçları yüzünden geriye itti. Söz konusu Afet olduğunda neden bu kadar garip davranıyordum?
"Neredesiniz? Gelip alayım." diyen sesle düşüncelerimden geri geldim.
"Benim eve getirdim. İyi durumda değil. Tamamen dağıtmış. Bu halde Hülya teyzenin yanına götürme. Aklım kalır diyorsan gel ben de kal. Sabah gidersiniz."
"Aklım kalmaz. Benim kardeşim senin kardeşin. Ben eve dönüp annemi sakinleştireyim sabah erkenden de gelirim almaya. Sağol Barış."
"Tamam o zaman." deyip telefonu kapadım ama söylediği söz çok rahatsız etmişti. Onun kardeşi gerçekten benim kardeşim miydi? Lanet olsun! Ben ailem dediğim o insanların kızıyla, kardeşiyle yatmıştım. Zaten geçen onca zamana rağmen bir daha da aklımdan çıkmamıştı ki!
Arabadan inip diğer tarafın kapısını açtım ve kucağıma alıp eve ilerledim. Kollarımda kıpırdandı ve göğsüme kedi gibi sokuldu. Kokusu burnuma dolduğunda düşüncelerimden uzaklaşmak için çok zorlandım.
Sabah uyandığında en azından bildiği bir yerde olsun diye daha önce kaldığı odaya girdim ve yatağa yatırdım. Ayakkabılarına uzanıp ayaklarından çıkardım ve üzerini örttüm. Örtüyü omuzlarına yerleştirirken yattığı yerde biraz kıpırdandı. "Pisliksin Cenk." dediğinde o sarhoş sesinde biraz da öfke vardı. "Hayvanın tekisin. Bırak beni."
Şu Cenk'e ne diye bulaşmıştı ki? İş yapacak başka adam mı kalmamıştı?
"Afet. Güvendesin." dedim omzuna elimi koyarak ama beni pek duyup anlayacak gibi değildi.
Eli dudaklarına gitti ve silmeye başladı. "Yaptığının hesabını vereceksin. Asla seninle olmayacağım."
Bunların arasında ne geçmişti böyle? Belki o rahatlığı hisseder diye Rüya'ya yaptığım gibi saçlarını okşamaya başladım. Aklımı o kadar karıştırıyordu ki! Tekrar derin uykuya daldığında ışığı söndürüp kenardaki koltuğa oturdum. İçeride tek bırakmak istemiyordum.
Sabaha kadar ara ara sayıklayıp sonrasında tekrar derin uykuya dalmıştı. Bu sayıklamalar ya annesiyle ilgiliydi ya da Cenk ile. Hadi annesinin zihnine bu kadar işlemesini anlıyordum da Cenk'i tam çözememiştim.
İş için ona yaklaşmıştı sonra Yiğit'in söylediğine göre babasından ölesiye dayak yemişti ama hala görüşüyorlar mıydı? Bunu yapacak kadar kafayı yemiş olamazdı değil mi?
Sabah Afet hala uyurken Yiğit'in telefonuyla odadan çıkıp alt kata indim. Tek başına gelmişti.
"Hoşgeldin." dedim.
Hafifçe başını salladı. "Ne durumda?"
"Hala uyuyor. Kolay kolay ayılacak gibi değil. Çok içmişti."
Beraber salona geçtik. Çalışandan birer kahve istedim. "Gerçekten Afet'ten haberiniz yok muydu? Hikmet amca nasıl saklamış bu kadar zaman?" diye sordum.
Yüzünde bir gülümseme oluştu. "Kız bildiğin yürüyen afet Barış. Öyle böyle değil. Ne korkusu var ne utanması. Yılanlarla dolu çukura gir de girer öyle de gözü kara. Babam bizden saklamış yetmemiş bir de bizim dünyanın içine sokmuş. Zorlandığımız bir iş olduğunda babam o iş halloldu der geçerdi meğer Afet olmayacak yerlere girip çıkıp bir şekilde sorunu çözüyormuş."
Konuşmasına ara verip kahvesinden içti. Kardeşine karşı ne hissediyordu pek anlayamamıştım.
"En son Aslan'ın inine sokmuş. Eh, Aslan'ı da oğlunu da bilirsin. Bunu yakalamış bir güzel dövmüşler. Yarı ölü halde kapıya öylece babama hediye diye atıp gittiler. Gerçeği öğrenince tepki gösterdik ama sonra bir şekilde kabullendik işte. Babam annesiyle görüşmediklerini söylemişti. O kadın nereden çıktı geldi anlamadık."
Afet bu yaptığıma muhtemelen çok kızacaktı ama Yiğit'in de dediği gibi fazla gözü karaydı ve başı belada da olsa yardım istemezdi. Eh, benim yardım etmemi de kabul etmezdi.
"Yiğit bir şey söyleyeceğim ama Afet muhtemelen söylediğim için kızacaktır."
"Ne? Söyle?"
"Sarhoşken Cenk diye çok sayıkladı. Hala rahatsız ediyor olabilir mi?"
Eliyle alnını ovuşturdu. "Bilmiyorum. Öyle olsa bile söyleyeceğini sanmıyorum ama el altından biraz araştırırım."
"Geri dönmek istemezse?" dedim. Afet'in dün geceki hali hala gözümün önündeydi.
Yüzünde bir gülümseme oluştu. "Eh, o zaman biraz ağabeylik yapar zorla götürürüm."
Gerçi burada kalıp gitmek istemezse beni daha çok mutlu ederdi ya neyse!