AD-9

1253 Words
Hazırlanmam bitince üzerimdeki kıyafete baktım. Tanrım, gerçekten iğrenç bir pembesi vardı. Herkesin gözü üzerimizde olacaktı. Tabi o kıyafetle birlikte pembe renkli bir makyaj yaparak iğrençliğe iğrençlik katmıştım. Bir de saçlarımı değişiklik yapıp düzleştirmiştim. Sanırım normal görünen tek yanım saçlarımdı. Kapı zili çalınca telefonumu göğsüme sıkıştırıp kapıya gittim. Çanta taşımayı sevmezdim ve cep olarak da göğüslerim bu işi görüyordu. Kapıyı açmamla kahkaha atmam bir oldu. Ben iğrenç olmuştum ama Kerim benden de beterdi. O parlak pembe takımı içinde sirkten çıkıp gelmiş gibi duruyordu. "Az kalsın babam evlatlıktan reddedecekti." dedi gülmeme eşlik ederek. "Haklı adam." dedim. Evden çıkıp kapıyı kapadım ve koluna girdim. Bekleyen taksiye doğru ilerledik. Yol boyu taksicinin bize attığı kaçamak bakışları yakaladım. Muhtemelen bu şekilde nereye gittiğimizi merak ediyordu. Balonun yapılacağı yerde indik ve kavalyemin koluna girerek büyük binaya doğru ilerledik. Kalabalığa karıştığımızda hepsi bize bakıyordu. Arkadaşlarımızın olduğu yere ulaşınca Mustafa bir ıslık çaldı. "Gecenin en şık çifti gelmiş." Kerim ceketinin yakalarını tutup havaya kaldırdı. "Buranın en yakışıklısı benim diye kıskanıyorsunuz." Sözleriyle gülmeye devam ettik. Gamze ikimizi de dikkatle süzüyordu. "Ağabey bunları al yol kenarına koy. Adres tarifi için kullan. Parlak pembe şeritten sola dön dedin mi kimse yolu karıştırmaz." "Abartmayın." dedim. "Abartan sizsiniz biz değil." dedi Can'da gülerek. Kerim başını başıma dayadı. "Biraz daha abartalım mı, canımcım?" "Ne zaman hayır dedim." deyince yüzündeki gülümsemeyle müziğin çalındığı yere gitti. Adamla bir kaç şey konuştu. Sonrasında çalan müzik değişti. Müzikle birlikte Kerim olduğum yere doğru ritimle yürümeye başladığında ben de ona doğru yürüdüm. Üzerinde ki pembe ceketi çıkarıp kenardakilerden birinin kucağına attı ve gömleğinin üstten iki düğmesini açtı. Ben de yürürken elbisemin eteğini topladım ve belime bağlayarak boyunu dizlerime kadar kısalttım. Ortada buluşup karşı karşıya geldiğimizde diğerleri etrafımızda çember oluşturmuştu. Kerim ile böyle zamanlarda eğlenmek için kursa gidip flamenko dansı öğrenmiştik. Ayaklarımız, ellerimiz ve bedenimizle ritim tutarken birbirimize yaklaşıp tekrar uzaklaşıyorduk. Müziğe tamamen uyum sağlamıştık. Etraftan yükselen ıslık sesleri vardı. Ayaklarımı yere ritimle vurarak karşımdakine yaklaştım. Saçlarının jölesi bozulmuş her hareketiyle ondan bağımsız ayrı bir ritim tutuyordu. Benim ise özenle düzleştirdiğim saçlarım terledikçe kıvrılmaya başlamıştı. Kolu belime dolanıp kendine doğru çektiğinde bacağımın birini bacaklarının arasına yerleştirdim ve yüzümüz birbirine yaklaştı. Müzik sonlandığında nefes nefeseydik. Yüzümüzde zevk dolu bir gülümseme vardı. İki adım geri çekildiğimde önümde hafifçe eğilip elimin üzerinden öptü. Alkışlar arasında diğerlerinin yanına döndüğümüzde konu her zamanki gibi aramızdaki ilişkiye kaydı. "Şu dansı yaparken aranızdaki tutku var ya sevgiliyiz diyenlerde bile yok." Serpil'e destek Can'dan geldi. "Siz hala arkadaşız deyin.'' Kerim kolunu omzuma atıp kendine çekti. "Çünkü dost sonradan edindiğin ailedir ve aradaki o bağı aşkla bulamazsın." Yanağını tutup hafifçe sıktım. "Çok tatlısın canımcım." Yanımıza gelen Ege bize baktı. "Şunların canımcım lafı yok mu, ergenliğe yeni girmiş çocuklar gibiler." Gamze gelen Ege'nin koluna girdi. "Ya da girememiş." Ege telefonunu çıkarıp bize gösterdi. "Az önceki dansınızı sosyal medyada paylaştım. Dakikalar içinde binlerce kez izlendi. Tabi bunda o kıyafetlerinizin de etkisi vardır." "Ne yaptın?" dedim öfkeyle. Telefonunu uzattığında alıp baktım. Peşimde zaten birileri varken tek eksiğim öylece millete sergilenmekti çünkü! "Sil hemen!" diye bağırdım öfkeyle. "İzinsiz nasıl paylaşırsın?" Telefonu elimden alırken öfkemle şaşırmıştı. "Tamam, silerim. Sakin ol." Telefonla uğraşırken, ‘’Sildim.’’ dedi. ‘’Sorun mu var?’’ Kerim kulağıma fısıldayarak konuşmuştu. ‘’Sonra anlatırım.’’ dedim. Çok geçmeden salondaki herkes müziğe kendini tamamen bırakmış haldeydi. Ben de onlara uyum sağlamıştım ama bu video olayının üzerinden geçen bir saat sonra salonun bir köşesinde beni izleyen bir kadını fark etmiştim. Üzerindeki kıyafetler balo için uygun değildi ki daha önce yüzünü de gördüğümü hatırlamıyordum. Ne tarafa gidersem gideyim bakışları üzerimden asla ayrılmıyordu. O bakışlar altında bir saat daha geçti. Herkes artık yorulmuştu ve yavaş yavaş geceyi bitirmeye başlamışlardı. Salondaki kalabalık azaldıkça geri kalanların tehlikede olduğunu biliyordum. Müzikle oynayan Kerim’e yaklaştım. ‘’Canımcım ben tuvalete gidiyorum. Gelmem uzun sürebilir.’’ dedim. Yüzüme onaylayan bir bakış attığında adımlarım çıkışa yönelince diğeri de takip etmeye başladı. Tuvalete girdiğimde o da girdi. Bakışlarımız buluştuğunda içerdeki kızlara bağırdım. ‘’Hepiniz dışarı. Toz olun.’’ Hepsi bana baktı. ‘’Sıranı bekle.’’ dedi içlerinden biri. ‘’Tuvaletler bozuldu. Gidin üst kattakini kullanın.’’ dedim öfkeyle. Birkaçı öfkemle çıkıp gitti ama hala içeride olanlar vardı. ’’Size gitmenizi söyledi değil mi? Gidin! Hemen.’’ diyen yabancı benden daha fazla korku salmıştı. İçerisi boşaldığında dış kapıyı kilitledi ve içeriye birinin girmesine engel oldu ya da benim dışarı çıkmama. Derin bir nefes alıp elbisemin eteğini aynı dans ettiğim zamanki gibi belime bağladım. ‘’Bunu gerçekten yapacak mıyız?’’ Karşımdaki ‘’Kesinlikle.’’ dediğinde pantolonunun diz kısmındaki derin cebinden büyük bir bıçak çıkardı ve elinde çevirmeye başladı. Siyah saçları başının tepesinde topuz yapılmıştı. Alnını kapatan kahkülü hareketleriyle oynaşıyordu. Benden en fazla birkaç yaş büyük olurdu. Boy, kilo olarak birbirimize denktik. ‘’Seni kim gönderdi?’’ dedim. ‘’Önemli mi? Zaten birazdan öleceksin.’’ ‘’O zaman söylemenin bir zararı olmaz.’’ Yüzüme hafif alaycı bir gülümseme yerleşti. ‘’Aslan Bey’in selamı var.’’ dediği anda elindeki bıçakla üzerime atladı. Son anda yana kaçıp muslukları çevreleyen tezgahın üzerine zıpladım ve sırtına tekme attım. Ayakkabımın topuğu sırtına hafifçe batıp geri çıktı. ‘’Acıdı.’’ dediğinde ‘’Hah,’’ dedim alayla ‘’O elindeki bıçak daha çok acıtırdı.’’ Tekrar üzerime atıldığında bıçağı tutan eline kolumla vurdum ve geri doğru dirseğimi boğazına geçirdim. Acıya aldırmadan saçlarımdan tutup başımı öne eğdirdiğinde dizi yüzüme sertçe çarptı. Burnumdan akan kan yerlere damladı. ‘’Balodayım, yüzümden uzak dur.’’ dedim acıyla ve kendimi geri üzerine ittiğimde birlikte yere düştük. Bıçağı tutan elini kolumla sıkıştırdım ve elinden almaya çalıştım. Bacaklarını belime sardığında hareketlerimi kısıtlamıştı. Başımı geri savurduğumda yapacağımı anlayıp başını yana çekince fayans zemine çarptım. Bıçağı tutan parmağının birini tutup hızlıca geri çektiğimde kırılan kemiğin sesi geldi ve o acıyla diğer parmakları da gevşedi. Bıçağı elinden alıp dizine sapladım. Belimden geri çekilen ayakları ile hızlıca yerden kalktım. Kadın resmen on dakika içinde haşadımı çıkarmıştı. Kendimi biraz toparladığımda dizindeki bıçağa uzandım ama benden önce davranıp dizinden çekip çıkardı ve iki ayağıyla öyle bir tekme attı ki resmen havada süzülüp duvara yapıştım ve yere düştüm. Alamadığım nefesimi toparlamaya çalışırken başucumda bitti ve o bıçak karnıma saplandı. Acıyla haykırdım. Eğilip yüzüme yaklaştı. ‘’Seninle dövüşmek zevkti.’’ dediğinde dişlerimi sıkıp karnımdaki bıçağı çektim ve karşımdaki daha ne olduğunu anlamadan göğsüne sapladım. ‘’Öleceksem bile tek gitmeyeceğim.’’ dediğimde geriye sendeledi ve sonrasında yere yığılıp kaldı. Karnımdan oluk oluk kan akıyordu ve yavaşça gücüm tükeniyordu. Göğsümdeki telefonu çıkardım ve babamı aradım. O kadar uzun çaldı ki hiç açmayacağını düşünmüştüm ama sonunda açtı. ‘’Baba.’’ dediğimde zorlukla konuşmuştum. Gücüm tamamen tükenmeye başlamıştı. ‘’Afet! Bir şey mi oldu? Sesin kötü geliyor.’’ ‘’Balo, yardım, bıçak.’’ dediğimde telefon elimden düştü. Gözlerim tamamen kararmıştı. Dışarıdan birileri kapıya vuruyordu. ‘’Afet, orada mısın? Balo bitti, herkes gitti. Dönmeyince merak ettim.’’ Cevap vermek istedim ama yapamadım. Sonrasında telefonum çalmaya başladı. Muhtemelen Kerim arıyordu ama ne ekranı görebiliyordum ne de telefonu nereye düştüyse oradan alacak güce sahiptim. Kapı tekrar yumruklandı. ‘’Afet, telefonun sesi geliyor. Cevap ver yoksa içeri gireceğim.’’ Bir süre sonra kapı kolunun aşağı yukarı oynayan sesi geldi ama kilitli olduğu için içeri giremedi. ‘’Afet!’’ bu defa sesi korkuyla dolmuştu. Olduğum yerde sürünmeye çalıştım. Karnım çok acıyordu. O kısacık mesafeyi almam ne kadar sürdü bilmiyordum ama her hareket acımı artıyordu. Kapıya ulaştığımda zorla kilide uzandım ve çevirdim. Kapıyı açmaya çalıştı ama arkasına yığılıp kalmıştım. Daha fazla hareket edecek gücüm yoktu. Nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. En sonunda kapıyı öyle bir itti ki kapıyla birlikte ben de yerde sürüklendim. İçeri girdiğinde ‘’Siktir, Afet!’’ diyerek olduğum yere geldi. Kolları arasına aldığında yanağıma hafifçe vurup duruyordu. ‘’Afet! Gözlerini aç. Afet!’’ Tekrar yere bıraktığında elbisemin yırtılma sesini duydum ve sonra karnımdaki basıncı hissettim. ‘’Lanet olsun. Ambulansı arıyorum. Dayan.’’ dediğinde son gücümle elini tuttum ve sadece ‘’Babam.’’ diyebildim. Sonrasında hayatla olan bütün bağım koptu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD