Salona geçtiğimizde iki bardağa içki doldurdu ve birini bana uzattı. Evde çalışanları olmalıydı ama saat geç olduğu için uyuyor olmalıydılar. Sadece bahçede nöbet tutan birkaç adam vardı.
"O mekanda takıldığına göre bizim alemden birilerinin kızı ya da kardeşi olmalısın. Kimlerdensin?" dediğinde yüzüme anlamamış bir ifade yerleştirdim.
"Sizin alem?"
"O mekanda dönen işlerin farkındasın değil mi?"
"Ne işi?" dedim iyice salağa yatarak. "Mekan hoşuma gidiyor ve arada içmek için gidiyorum işte. Neden bahsettiğini anlamadım."
Bakışlarında oynaşan duyguları görebiliyordum. Cenk benden hoşlanmıştı. Amacım bu değildi ama ilgisini fazlasıyla üzerime çekmiştim.
"Tuhaf birisin Afet. Sadece hoşuna gittiği için öyle bir mekana gidemezsin. Bunu yapmanı tavsiye etmem."
"Neden? Herkese açık bir yer değil mi?"
Sözlerimle gülmeye başladı. "Boşver karışık konular."
Daha fazla uzatmamak için elimde boşalan kadehi gösterdim ve yeniden doldurması için bekledim.
"Evini gezdirsene." dedim. Başıyla onayladığında evin her köşesini gezdirdi ki amacım nerede hangi oda var öğrenmekti. Çalışma odasını görünce içeriyi didik didik etmemek için kendimi zorladım.
Tekrar salona döndüğümüzde kenarda küçük bir masa üzerinde duran gramafona ilerledim ve kenardaki plaklardan birini alıp içine yerleştirdim.
Çalıştırdığımda müzik içeriyi doldurdu. "Zevkliymişsin." dedim kulağımdan ruhuma dolan müziği dinlerken. Biten bardağıma tekrar içki doldurmasına izin verdim.
"Baban ne iş yapıyor?" diye sordu. Hala kim olduğumu anlamaya çalışıyordu.
"Tanımazsın." dedim. "Amerika'da yaşayan yabancı bir iş adamı. Türkiye ile bağlantısı yok. Sadece annem Türk. Ben de bir yıldır buradayım. Özellikle bu şehri seviyorum ve böyle aylak aylak dolaşıp baba parası yiyorum."
"Konuşman gayet normal."
Elimdeki bardağa bir içki daha doldurdum. "Annem Türk demiştim. Yazları da burada geçirirdik. O yüzden dilimde aksan arama."
Elimdeki içkiyi bitirip bir tane daha doldurdum. "Çok içtin." dediğinde gülümsedim.
Henüz sarhoş olma sınırıma vardı ama amacım sarhoş gibi davranmaktı. "Neden sarhoş olursam başıma bir iş mi gelir?"
Elimdekini içip boşalan bardağı tekrar doldurdum. "Yanında tehlikede miyim?"
"Hayır." dedi gülerek ve bardağımın tam boşalmasını beklemeden tekrar doldurdu.
Birkaç bardak daha içtiğimde sarhoş gibi davranmaya başladım. "Sanırım artık gitmeliyim. Her yer dönmeye başladı."
Bardağı masanın üzerine bırakacağımda bilerek masanın hemen yanında boşluğa bıraktım ve yere düşüp parçalanmasını izledim. "Masayı tutturamadım." dedim gülerek. "Lanet olsun, bu masalar iki tane."
Kahkahası çalan müziğin sesini bastırdı. "Masa bir tane. İki tane gören sensin."
"O zaman gerçekten gitmeliyim."
Adım attığımda ayaklarım birbirine dolanmış gibi yaptım. Yere düşecekken kolu belime sarıldı ve olduğum yerde sabitledi. "Ağır ol güzelim."
Yüzüne baktığımda yalancı bir hıçkırık yolladım. "Gidiyorum." dediğimde tekrar adım atmaya çalışır gibi yaptım. Bir ayağım diğer ayağıma dolandığında kolları arasına düştüm. "Gidemiyorum." Yüzüme geniş bir gülümseme yerleştirdim.
"Farkındayım. Bu halde bırak motosiklet kullanmayı üzerine oturmayı bile beceremezsin."
Yüzümü göğsüne dayadım. "Uykum var."
"Bu gece burda kal."
"Hayır, ben o kızlardan değilim." dedim parmağımı göğsüne vurarak. Yüzüme şapşal bir gülümseme yerleştirmiştim. Neyse ki içtiğim içkilerinde biraz etkisi vardı da rol yapmak zor olmuyordu.
"Evinin adresini hatırlıyor musun?" dedi.
"Amerika'da." dedim.
"Onu sormuyorum. Burada nerede kalıyorsun?"
"Ben mi? Evde kalıyorum, sokakta kalacak değilim ya." Başımı göğsüne iyice dayadım ve gözlerimi kapadım.
Sözlerimle bir kez daha kahkaha attı. "Sen iyice uçtun kızım. Hadi gel, misafir odasına götüreyim de yat. Yoksa üzerimde sızıp kalacaksın."
Yürürken kolu belime sarılmıştı. Merdivenleri çıkarken zorlanır gibi yaptım ve ayağımı merdivenin kenarına taktırıp basamaklara düştüm. Bunu yaparken onuda kendimle çekmiştim. İkimizde basamaklara boylu boyunca uzanmış halde kaldık. Bunu yaparken kendimi korusam da onun canı yanmıştı ama belli etmedi.
Olanlar normalmiş gibi olduğum yerde gözlerimi kapadım. "Afet!" diye birkaç kez seslendi ama gözlerimi açıp cevap vermedim. Sızdığıma emin olunca kucağına alıp kaldırdı ve merdivenleri bu şekilde çıkmaya devam etti.
Odaya girdiğinde yatağa yavaşça yatırdı ve ayağımdaki topuklu ayakkabıların bağcığını açmaya başladı. "Madem içkiye dayanıksızsın ne diye bu kadar içersin ki!" Söyleniyordu ama sesi sitemli değildi aksine olanlardan hoşnut bir tavrı vardı.
İki ayakkabımı da ayağımdan çıkardığında üzerime bir örtü örttü ve sonrasında odadan çıktı.
İçeride tek kalınca uzun bir süre bekledim. Saat iyice ilerlediğinde ve Cenk'in uyumuş olabileceğine emin olunca yavaşça kalktım ve odadan çıktım. Her yer karanlığa bürünmüştü. Çalışma odasına geçip içeri süzüldüm ve ay ışığının altında etrafı karıştırmaya başladım. Bilgisayardan dosyalara her şeyi didik didik ettim ama izlerini kapatma konusunda fazla iyiydiler.
Bulduğum tek şey bir adama ait bilgilerdi. İsmine Mücahit yazıyordu ve bu akşam telefonundan mesaj atanın ismiyle aynıydı.
Tahminim babamın adamları arasına bir köstebek yerleştirdiğiydi. Bu şekilde teslimat bilgilerini öğrenip suyun akışını kendine çeviriyordu.
Cenk gerçekten tehlikeli biriydi. Barış'ın da söylediği gibi şu an karanlık sularda yüzüyordum. Daha fazla oyalanmamak için odaya geri döndüm ve pek uyuyamayacağımı bilsem de tekrar yattım.
Sabah kalktığımda uykusuzluğun verdiği yorgunluk üzerime sinmişti. Cenk gibi birinin evinde rahatça uyumak zaten aptallık olurdu.
Alt kata salona indiğimde Cenk'i kahve içip gazete okurken buldum. "Günaydın." dediğimde başını gazeteden kaldırdı.
"Günaydın."
Yanına oturup elindeki fincanını aldım ve sıcak kahveden büyük bir yudum içtim. Başımı koltukta geriye dayadım. "İyi geldi." dediğimde gülüyordu.
"Hayatımda senin kadar rahat birini görmedim."
"Sen kahve içer misin diye teklif edeceksin, ben de kibarca olur diyeceğim sonra çalışanın kahve hazırlayana kadar bekleyeceğim falan filan işte ne gerek var. Gereksiz kibarlıklar."
Kahveyi tamamen içip bitirdim. "Ama ikinci bir kahveyi ikram edebilirsin çünkü ayılamadım."
"Senem bize iki kahve yap!" diye yüksek sesle konuştu.
Çok geçmeden kahveler gelmişti. Getirene "Teşekkür ederim." diyerek elinden aldım.
"Bugün planın var mı? Bir şeyler yapmak ister misin?" diye sordu. Bakışlarında dün gece gördüğüm hayranlık sanki biraz daha derinleşmişti.
"Her zaman bir şeyler için planım vardır." Kahvemden bir yudum daha içtim. "Kahvemi içip gideceğim."
"O planlar arasında boş vaktin var mı?" fazla ısrarcıydı. Bana ilgi duyması bu şartlar altında isteyeceğim son şey bile değildi.
"Sanırım yok." dedim. Kahveyi hızlıca içip bitirdim ve oturduğum yerden kalktım.
"Artık gitmeliyim. Her şey için teşekkür ederim. Sarhoş olup sana zorluk çıkarmış olsam da keyifli bir geceydi."
O da oturduğu yerden kalktı ve bahçeye kadar benimle çıktı. "En azından telefon numaranı ver. Öylece gitme."
Bakışlarındaki duygular derinleştikçe derinleşiyordu. Telefonumu çıkarıp uzattım. "Numaranı yaz." dediğimde alıp rakamlara tuşladı ve geri verdi.
Kaydettim ve ekranı çevirip gösterdim. "Görüşmek istersem ararım ama yine de bekleme."
Motosikletin üzerine yerleştiğimde elimdeki kaskı alıp dikkatlice başıma geçirdi. "Yine de bekleyeceğim."
Cevap vermeden gaza yüklendim ve yanından uzaklaştım.