İçmeye devam ederken yanımızdan geçen biri durup bize baktı ve Barış’a seslendiğinde yanımdakiyle sertçe tokalaşıp sarıldılar. ‘’Yavuz’dan bir şeyler duydum. Doğru mu?’’
Barış ‘’Doğru.’’ dediğinde yüzünde geniş bir gülümseme vardı. ‘’Tanıştırayım.’’ Beni gösterdi. ‘’Nişanlım Afet, Afet arkadaşım Onur.’’
Uzanan eli sıkıp, ‘’Memnun oldum.’’ dedim.
‘’Gel, bir kadeh içki ısmarlayayım.’’ Barış’ın teklifiyle masamıza oturdu ve içkilerimizi yenilettik.
Onur içkisini içerken sürekli bana bakıyordu. ‘’Neden öyle bakıyorsun?’’ diye sordum. Daha önce karşılaşmıydık? Öyleyse bile hatırlamıyordum.
‘’Sadece Barış’ı evliliğe nasıl ikna ettiğini anlamaya çalışıyorum. Pek evlilik insanı değildir.’’
‘’Tencere kapak olayı işte.’’ dediğimde gülmeye başladı.
‘’Belli.’’
‘’Neyse.’’ diye araya girdi Barış. ‘’Boşver şimdi bizi siz ne yapıyorsunuz? Çocuklarla bayağıdır görüşemedik.’’
‘’Yarın Ozan’ın çiftliğe gideceğiz. Siz de gelsenize. Eğleniriz biraz.’’
Yanımdaki bana baktı. ‘’İster misin?’’ diye sordu.
Bardağımdaki içkinin son yudumunu içtim. ‘’İşin içinde eğlence varsa hiçbir zaman hayır demem ama ağabeyimi halledersin.’’
‘’Ağabeyin kim? Tanır mıyım?’’
Onur’a yanımdaki cevap verdi. ‘’Yiğit İnan.’’
‘’Ciddi misin? Yiğit’in Uğur dışında kardeşi yok diye biliyordum.’’
Sözlerine gülerek cevap verdim. ‘’Bu yıla kadar onlarında haberi yoktu.’’
‘’Nasıl yani?’’ diye sordu Onur.
‘’Babamın çapkınlıkları işte. Annelerimiz farklı.’’
‘’Derin mevzular yani.’’ diyen Onur’u başımla onayladım ve boşalan bardağımı tekrar içkiyle doldurdum. İçecekken Barış elimden çekti.
‘’Bu gece bu kadar yeter.’’
‘’Sanane!’’ diyerek bardağa uzandım ama vermedi.
‘’Afet, yetti dediysem yetti. Uzatma.’’
‘’Sinir bozucu olma da ver bardağı.’’ Israrcıydım ama üzerime çevrilen bakışları fazla keskindi.
‘’Söz dinle.’’ diyerek bardağı masanın diğer tarafına itti. Onur bizi gülerek izliyordu.
‘’İşte şimdi Barış’ın neden evlenmek istediğini anladım. Kendisi gibi dik başlı birini bulmuş.’’
‘’Dik başlı kelimesi Afet’in yanında çok masum kalır.’’ diyen Barış’ın karnına dirseğimle sertçe vurdum.
Onur oturduğu yerden kalktı. ‘’Muhabbetiniz güzel olsa da gitmem gerek. Yarın görüşürüz.’’
Gittiğinde Barış’a baktım. ‘’Bana bu kadar karışıp şu yüzüğü taktığıma ilk günden pişman etme.’’ Kolu omzuma sarıldı ve kendine çekti.
‘’Beni bu şekilde tehdit etme. O parmağındaki yüzük oyuncak değil. Bir kez taktın, bir daha çıkaramazsın.’’ Sesi sertleşmişti. Fazla ciddiydi. Sözlerine burun kıvırdığımda kendine daha çok çekti ve alnını alnıma dayadı.
"Seninle anlaşalım. O ağzından bir daha yüzüğü çıkarmakla ilgili tek laf çıkmayacağı gibi bunu eylemede dökemezsin. Asla izin vermem. Benden gitmeyi unut. Ayrıca bir kaç ay sonra karım olacaksın, soyadımı alacaksın. Seni kısıtlamak gibi bir niyetim yok ama bir şey söylüyorsam seni düşündüğüm içindir bana diklenmek yerine sözümü dinle."
Fazla sahiplenici bir konuşma olmuştu ama tuhaf bir şekilde hoşuma gitmişti. Yine de altta kalmak istemedim. "Senin yanında istediğim kadar içemeyeceksem neden birlikteyiz ki?"
"Evde başbaşayken istediğin kadar iç ama böyle bir ortamda sarhoş olmanı istemiyorum. O hallerini gördüm. Sarhoş olduğun an bilinçaltına gömdüğün her düşünceyi dile getiriyorsun. İnsanların arasında bunu yapmana izin veremem."
Açıklaması mantıklıydı. Bu yüzden sözünü dinleyebilirdim. Geri çekildiğimde cebimden sigarayı çıkarıp yaktım. Madem içki yoktu o zaman sigara içecektim.
"Bir şey soracağım." dediğimde o da kendine bir sigara yakıyordu.
"Sor."
"Akrabaların geçmişte yaptığım işleri biliyor mu? Özellikle amcan biliyorsa benimle evlenmeni nasıl kabul etti?"
"Biliyorlar tabi. Neden saklayayım ki? Zaten saklasam da elbet bir yerden öğrenirlerdi."
Şaşırmıştım. "Öylece kabul mü ettiler?"
"Amcam baş düşmanının kızına da talip olsam kapılarına gider isterdi."
Kara Halil gibi bir adamın yeğeni için bu kadarını yapması şaşırtıcıydı. "Seni çok mu seviyor?"
Saçımı parmağına dolayıp oynamaya başladı. "Sevgisinden değil minnet duygusundan. On dört yaşında kuzenlerimle vakit geçirmek için bir gece amcamın evinde kaldım. Şansa o gecede evine baskın oldu. Uğraştığı bir adam vardı. Hem amcamı hem ailesini öldürmek için adamlarını toplayıp gelmişti. O çatışmada amcama arkasından sıkılacak kurşunu fark edip kendimi siper etmiştim. Gözlerimi üç ay sonra yoğun bakım servisinde açtım. Hem ölümden dönmüştüm ki hastanedeyken bir kez kalbim durmuş hem de onun hayatını kurtarmıştım. Bu yüzden bir şey istedim mi hemen yapar."
Anlattığı onca şeyden sadece kalbim durmuş kelimesine takılmıştım. Onun şu an yanımda olmayacağı bir hayatı istemezdim. Düşüncesi çok korkutucu geliyordu. Barış'a ne kadar tekmeyi basarım, yüzüğü çıkartırım dersem diyeyim bunu asla yapamazdım. Ondan gidemezdim.
Elim yüzüne uzandı. Yanağını avucumun içine aldığımda sakallarının birazı avucuma değdi. "Senin olmadığın bir dünya çok sıkıcı olurdu." dedim. Benden daha fazla romantiklik içeren bir söz çıkmazdı sonuçta. Bu kadarla yetinmesi gerekecekti.
Sözlerimle küçük bir tebessüm gönderdi. "Yanımda sen olmasaydın dünyada olmamın da bir anlamı olmazdı."
Bu defa dudaklarına uzanan ben oldum. Dudaklarını dudaklarıma hapsettim ve fazla ateşli bir öpücük bıraktım. Bu öpücükten daha fazlasını istiyordum. Barış'ı tamamen kendime istiyordum. Tüm benliğiyle benim olsun istiyordum. Bu konuda her türlü bencilliği yapabilirdim.
"Şu an ne istediğimi biliyor musun?" dedim dudağım dudağına sürterken.
"Benim istediğim şeyi istiyorsun." dediğinde gülümsedim.
"Ne yapacağız o zaman?" diye sordum istekle.
"Seni evine götüreceğim çünkü Yiğit çok geç olmadan evde olmanı istedi."
Hayal kırıklığıyla yüzüm asıldı. "Ciddi olamazsın."
Başını boynuma gömdü. "Seni deli gibi arzuluyor olsam da evlenmeden el sürmeyeceğim. O hatayı bir kez yaptım ikincisi olmayacak."
Beklediğim de istediğim de bu değildi ama daha fazla ısrarcı olmayacaktım.
Mekandan ayrıldığımızda eve kendim dönebilecek olsam da tek göndermemişti. Evin önünde ayrılmadan önce yarın için ağabeyimi arayacağını söylemişti ki bu durumdan nefret ediyordum. Tek yaşarken kimseye hesap vermeden canım ne istiyorsa onu yapıyordum ama şimdi yaptığım her harekete karışan bir ağabey vardı ve onun üstüne bir de nişanlı eklenmişti. Aileye sahip olmayı sevmiş olsam da bazen bu kısıtlamalardan o kadar bunalıyordum ki kaçasım geliyordu.
Odama girdiğimde çok geçmeden Yiğit ağabeyim aradı. ‘’Efendim ağabey.’’ dedim bıkkınlıkla. Bir dakika bile vakit kaybetmiyordu.
‘’Barış aradı. Yarın için izin istedi.’’
İç çekerek yatağa oturdum ve oyuncak ördeği kucağıma aldım. ‘’Birilerinden izin almaktan nefret ediyorum.’’ dedim sitemle. ‘’Kaç yaşındayım çocuk gibi karışıyorsun.’’
‘’Sus da beni dinle.’’ dediğinde sessiz kaldım. ‘’Barış’a tamam dedim ama beni pişman etme. Nişanlının sözünden çıkmayacaksın. O ne söylerse onu yapacaksın.’’
Patlamamak için kendimi zor tutuyordum. Evcil köpek miydim ben her dediklerini yapacaktım? Elim yumruk halini almıştı. Yiğit ağabeyimin suratının ortasına bir tane geçirmek istiyordum ama onun yerine sakin kalmaya çalışarak alaycı bir şekilde konuştum. ‘’Emrin olur ağabeyciğim. Sen ne dersen o olsun ağabeyciğim. Nişanlımın kölesi gibi her dediğini yaparım ağabeyciğim. Başka bir isteğin var mı ağabeyciğim?’’ dediğimde telefonu gelen bağırış sesiyle kulağımdan uzaklaştırdım.
‘’Afet, beni delirtme. İşi falan bırakır oraya gelir alırım ayağımın altına. Evlenene kadar da evden dışarı başını çıkaramazsın.’’
Evlenmeden zaten ağabeyim yüzünden delirecektim. ‘’Tamam.’’ dedim. ‘’Barış’ın sözünden çıkmayacağım. Oldu mu?’’
‘’Oldu!’’ diyen sesi fazla sertti.
Telefonu kapadığımızda elimdeki oyuncak ördeğe sıkılı yumruğumu geçirdim. ‘’Pis sarı kafa.’’ dedim ördeğe bakarak. ‘’Hepsi senin yüzünden. Karşıma çıkmasaydın ağabeyime boyun eğmek zorunda kalmazdım.’’
Ördeğin gözleri sevimli sevimli yüzüme bakıyordu. ‘’Bakma öyle. Sevmiyorum işte seni.’’ Oyuncağı yere fırlatıp yastığa gömüldüm. Ne güzel olurdu şimdi bir iş için gidip biraz erkekleri parmağımda oynatsaydım. Ben erkeklerin sözünde gezmezdim ki tam tersi onlar benim sözümde gezerdi. Ne zaman işler tersine dönmüştü?