#Dilda
Evin kapısından içeriye girmek istemesem de peşimden gelen hizmetçilerle artık kaçışım yoktu! Eyeri sıkıp öne doğru bit adım attım. Attığım adımla korumalar kapıyı açmak için hamle yaparken omuzlarımı dikleştirdim. Yanan gözüme rağmen kendimi sıktım. Az önceki yorgun adıma inat bu defa sağlam şekilde eşikten içeriye adım attım. Nefes aldıkça burada kalıp Berat’ı bekleyecekken şimdiyse Berat için evlenecektim! Yüreğimde hissettiğim yarılmayla eyeri daha sıkı tuttum. Avludan içeriye girdiğimde yerde serili olan halıların çevresine yerleştirilmiş yastıklara yaslanmış aşiret ağalarına nefretimi belli etmemeye çalıştım. Ardımdan kapanan kapıyla avlunun ortasına geldiğimde gözüm yabancıları aradı. Yabancı olarak yaşlı bir adamdan başkasını görmedim.
“Hoş geldin kızım!”
Babama dönüp başımla selam verdim.
“Hoş bulduk baba! Kusura kalma geciktim!”
Başını sallayıp yanıma geldi. Eliyle yabancı yaşlı adamı işaret edip “Eroğlu aşiretinden Emin Ağa!” dedi.
Emin Ağa’ya baktığımda yüzünde hafif bir tebessümle bakıyordu. Başımla selam verdim. Baş selamımı alıp “Nasılsın kızım?” diye sordu.
“İyiyim!”
Konuşmak ve görmek istemediğimden önüme dönüp yoluma devam edecekken “Dilda pek sessizsin!” diyen Cevat Ağa’yla duraksadım.
Dönüp Cevat Ağa’ya baktığımda “Evleneceksin diye kurban keseceğim!” diye ekledi.
“Cevat!” diye uyaran babamla “Kan dökülmeyecek olmasından dolayı kurban keseceğim!” diye yan yapan Cevat Ağa’yla gülümsedim.
“Kurbanları keserken davul çalmayı ihmal etme Cevat Ağa! Saadet bir oraya bir buraya oynayarak kendini belli eder!”
Ne demek istediğimi anladığını anlayınca başımla selam verip arkamı döndüm. Cevat Ağa’nın kızgın sesini duymak eskisi gibi beni rahatlatmıyordu. Akit önüme geldiğinde destek aldığım Su’ya döndüm. Eyerini bırakıp içeriye girdim. Odama çıkarken “Dilda!” diyen Ani’yle durdum.
Bana yaklaştığını anlayınca arkamı döndüm. Elinde ekmek poşetiyle önüme durduğunda “Nasılsın?” diye sordu.
“Vicdan azabından kurtuluyorsun!”
Başını hayır anlamında sallasa da öyleydi çünkü Ani, Berat’la buraya döndüğünde beni vicdan yaptığını biliyordum. Ekmek poşetini yere bırakıp bana sarıldığında bana merhamet etmesini istemiyordum.
“Berat’a ulaşmaya çalıştım ama ev telefonu kesilip durdu. Ulaşamadım!”
Titreyen sesiyle gözlerimi yumdum. Berat bilse isteyip istemediğimi soracak ama Neçirvan bilse önümde set olacak! Neçirvan bilmeden bu iş bitmesi gerek! Elimi sırtına götürüp acıyla “Ulaşma!” dedim.
Geri çekilmek istediğinde izin vermedim.
“Amcan için Berat’la evlenmeyi kabul ettiğinde nasıl ailene haber etmediysen bunu da etme!”
“Dilda!”
Burnunu çektiğinde ağladığını anladım.
“Ağlama!”
Yoksa ben de çocuk gibi önünde ağlayacaktım.
“Gitme!”
Ben de gitmek istemiyordum. Son nefesime kadar Berat’ı beklemek istiyordum. Annem elinde yemek tepsisiyle misafir odasına geçtiğini görünce gözümün önüne bıçaktan çıkardığı zehir gelince “Gideceğim!” dedim ve geri çekildim.
Mavi gözlerinde süzülen yaşları elimle silip “Berat’a çok iyi bak! Ona bir şey olmasın senden başka bir şey istemem!” dedim.
Geri çekilmesiyle arkamı döndüm. Ani buraya geri döndükten Berat hakkında konuşmalarımız dışında konuşmaya devam etmiştik. Berat hakkında konuştuğumda benden usulca uzaklaşır, başka konularda beni her zaman dinlerdi. Odama girdiğimde kapıyı kapatıp yatağa geçtim. Önüme bakarken avunduğum tek bir şey vardı! O da...
Açılan kapıyla Zeynep içeriye girdi.
“Seni beklerler.”
Beklemesinler! İstemiyorum!
“Dilda!”
Seslenmesiyle yataktan kalktım. Kapıya yürüdüğümde “Anam üzerine güzel elbiseler giymeni söyledi.” dedi.
Mutlu değilim ki en güzel kıyafetlerimi giyeyim! Bir şey demeden kapıyı açıp odadan çıktım. Aşağıya inip misafir odasının önüne geldim. Kapının önünde beklerken gözlerimi yumdum.
“Kabul ettin ve gereken her şeyi yapman gerekiyor!”
Yapmak istemesem de yapmam gerekiyordu! Gözümü açıp nefesimi dışarıya verdim. Kapının kolunu indirip içeriye girdiğimde gözüme ilk çarpan yengem oldu.
“Hoş geldin Dilda!”
Başımı sallayıp içeriye yürüdüm. Annem, Ani, yabancı olarak bir kadın ve genç kız vardı. Kadının ve kizin bakışları üzerimde gezinirken Ani’nin yanına oturup “Hoş geldiniz!” dedim.
Kadın başını aşağı yukarı sallayıp “Hoş bulduk!” dedi memnuniyetsiz bir sesle.
Güzel. Beni istemedikleri belli. Birini istemeyince ondan beklenilende olmaz!
“Vücudun yaralarla olduğu söylenir! Görürüm ki sadece elinde bir iz var!”
Genç kızında memnuniyetsiz sesiyle gülümsedim.
“Yok doğru duymuşsunuzdur!”
Genç kız kaşını kaldırırken annesine baktım.
“Yara izlerim avcumda, kasığımda ve sırtımdadır!”
“Şimdi bunları mı konuşacağız!” diye telaşlanan anamla gülümsedim. Tüm vücudum yara olduğunu zannederek berdeli kabul edenler üç yarayı nimet sayar merak etme!
“Ana başta ne olduğum belli olsun ki sonra bir şey olmasın!”
Kadın başını sallarken yengem “Süreyya, Dilda’da söylenilen kadar yara yoktur! Millet konuşmak için konuşmuştur!” diye konuyu değiştirmeye çalıştı.
Süreyya hanımağa başını ağır ağır sallarken “Sarya az önce dediğim gibi oğlum Riyad’ın bedelden yana gönlü yoktur amma babası için kabul etti!” dedi.
Bunu duymayı çok istiyordum!
“Evet abim istemediği için vekaletini babama verdi. Nikâhı öyle kıyacağız!”
Duyduğumla sevincimi belli etmemek için kendimi sıktım. Bu adam hiç istemiyor! O zaman bana dokunmaz! Sonsuza kadar Berat’a ait olurum! Açılan kapıyla yengem içeriye girdi.
“Ana, babam yemek için seni çağırır!”
Anam ayağa kalkarken yengemde kalktı. Yengem, Ani’nin koluna dokunup Ani’nin kalkmasını işaret ederken Ani’de kalktı. Yengemle beraber odadan çıkarken Süreyya hanımağa ve kızıyla birlikte odada bir başıma kaldım. Süreyya hanımağa kızına bakıp “Babana bakıp geleceğim!” diyerek yerinden kalktı.
Odadan çıkmadan önce bana burnunu kıvırarak bakıp odadan çıktı.
“Bakıyorum abimin gelmediğini duyunca pek sevindin!”
Kızın sesine döndüğümde gözleri ateş ediyordu. Bir şey dememe fırsat kalmadan konuşmaya devam etti.
“Abim ayağına gelmeyeceğini senin abimin ayağına gideceğini anlamışsındır!”
Duyduğumla sakin kalmaya çalıştım.
“Ne de olsa abinin abime yaptığına bedelsin!”
“Büyüklerimiz der ki!” dediğimde dikkatle bana bakarken elime yemek kaşığını alıp yüzüne baktım.
“Gelin evine girmeden gelinin değildir!”
“E!” diye meydan okuduğunda “Önce gelin olayım sonra bana sözün olsun!” dedim.
Bakışları daha da sertleşirken elimle yemeği işaret edip “Afiyet olsun!” dedim ve yemekten bir kaşık alıp ağzıma attım...