TK-4

1779 Words
’'Merhaba.’’ Kulaklarıma dolan hayat dolu sesle başımı kaldırıp küçük pencereden dışarı baktım. Yanakları yaptığı hafif makyajla al aldı. Dudaklarındaki simli renksiz ruju güneşle parıldıyordu. Cam yeşili gözleri enerji doluydu. Uzun sarı saçlarının önüne dökülmesine engel olan tek şey saçının üzerine kondurduğu üzerinde minik renkli kurdeleleri olan bir taçtı. Buraya tekrar gelebileceğini hiç düşünmemiştim. ‘’Me…Merhaba.’’ diye kekeledim. ‘’Beni gördüğüne çok şaşırdın.’’ Hayal kenarda duran lolipoplardan limonlu olanı alıp açtı ve şekerini yemeye başladı. ‘’Eh, koskoca Hayal Akman’ın buraya tekrar gelmesini beklemiyordum.’’ diyerek gülümsedim. Dudağını kıvırdı. ‘’Öğrendin demek. Kendim söylemek istiyordum. Sadece Akyokuşa gitmeden önce uğrayıp geçen gün için teşekkür etmek istedim.’’ ‘’Gelmene gerek yoktu ama mahsuru yoksa bu Akyokuşa gerçekten tanıdık ziyareti için mi gidiyorsun?’’ Nedense bunun yalan olduğunu düşünüyordum. Başını salladı ve gözlerini masumca kırpıştırdı. ‘’Aslında dizi çekimi için ama sen beni tanımayınca oyuncu kimliğimle değil de sadece kendim olabilmek için yalan söyledim.’’ Enerjisi her zamanki gibi oldukça fazlaydı. ‘’Baksana, ne diyeceğim! Hadi gel seni sete götüreyim hem böylece ben de seni misafir etmiş olurum ve ödeşmiş oluruz.’’ Elindeki lolipopun kâğıdını çekip aldım ve çöpe attım. ‘’Ben bunu borç olsun diye yapmadım.’’ Şekerinin sapıyla oynamaya başladı. ‘’Teklifimi kabul etmen için belki işe yarar diye düşünmüştüm.’’ ‘’Pekâlâ, geldin ve teşekkür ettin fazlasına gerek var mı?’’ ‘’Hep bu kadar gergin misin?’’ Bu sözleri beni gülümsetti. ‘’Pek sayılmaz. Hayal Akman buraya kadar gelerek beni onurlandırdınız teşekkür ederim ama bir dizi setine gelmek istediğimi pek sanmıyorum.’’ ‘’Peki ama kararını değiştirirsen haber ver.’’ Çantasına uzandı ve cüzdanını çıkarmaya çalışırken. ‘’İkramım olsun.’’ diyerek şekerin parasını kabul etmedim. El sallayıp arabasına binip uzaklaştığında arkasından öylece bakakaldım. Genelde ünlü, zengin insanlar söz konusu olduğunda fazlaca önyargılıydım ama Hayal bu önyargıları yıkıp geçmişti. Oldukça doğal ve içtendi. Bütün gün gelip giden müşterilerle ilgilendikten sonra büfeyi kapatıp eve döndüm. Kenar mahallede, küçük bir bahçe içinde, iki göz odalı, eski bir evdi. Annem ve babamın yadigârıydı bu ev bana. Mutfağa geçip buzdolabını açtım ve dünden kalan çorbayı ısıtıp ekmekle birlikte yiyerek karnımı doyurdum. Sonrasında yerleri süpürüp, etrafın tozunu aldım ve kirli çamaşırları yıkanması için makineye attım. Küçüklüğümden beri tek başımaydım ve her işi öğrenmek zorunda kalmıştım. Bir tek yemek yapmayı pek beceremiyordum onu da basit birkaç çorba, pilav, makarna gibi şeylerle idare ediyordum ki Hayriye anne sağ olsun pek yemeksiz bırakmıyordu. Şımarabileceğim biri hiç olmamıştı. Tüm işler bitince güzel bir duş alıp çay demledim ve henüz taksitini bitiremediğim televizyonu açıp kanalların arasında dolaşmaya başladım. Kanalı bir kez daha değiştirdiğimde canlı yayın yapılan bir gece programında Hayal’i görünce kumandayı bırakıp izlemeye başladım. Saçma bir şekilde o konuştukça yüzümde gülümseme oluşuyordu. Dizi hakkında konuşuyorlardı ama ben anlattıklarına değil ona odaklanmıştım. Üzerinde güzel siyah renkli bir elbise vardı. Ayağında cesur kırmızı renkte bir ayakkabı ve o uzun sarı saçları bukle bukle beline kadar iniyordu. Sarı renk boya değildi doğaldı bukleleri de aynı şekildeydi. Kulağında ve boynunda asılı takıları ben çok pahalıyım diye bas bas bağırıyordu. Tanımıyor olsaydım yine önyargıma esir düşerdim ama artık bu düşüncelerden uzaktım. İncelemeye devam ederken gözüm bileğine kaydı ve verdiğim bilekliği gördüm. Bu şaşanın içinde basit bir bileklik pek uyum sağlamamış diye düşünürken bu sunucunun da dikkatini çekmişti. ‘’Hayal Hanım sizi iddialı kıyafetleriniz ve takılarınızla tanıdık ama bugün bileğinizde bir ip bileklik görüyorum ki bu üzerinizdekilere pek uymamış.’’ Hayal gülümsedi ve ip bilekliği tutup hafifçe çekiştirdi. ‘’Sevdiğim bir arkadaşımın hediyesi.’’ Sunucu işin peşini bırakmamakta kararlıydı. ‘’Peki, bu arkadaşınızın cinsiyeti ne?’’ Bundan kime neydi ki? ‘’Bunun önemli olduğunu sanmıyorum.’’ diyen Hayal konuyu kapamaya çalıştı ama sunucu ısrarlıydı. ‘’Bugün elimize bir fotoğraf geçti.’’ diyerek arkalarındaki ekrana fotoğrafı yansıttılar. Sabah çekilmişti. Hayal elinde lolipopu büfenin önünde benimle konuşuyordu. Yüzümün yan tarafı görünüyordu ama en önemlisi fotoğrafla anlatmak istedikleri açıktı. Hayal Akman basit bir büfenin önünde büfeciyle konuşuyordu. Peki, bu büfeci kimdi? Ne düşüneceğimi bilemedim. Hayal’inde yüzündeki ifadeden şaşırdığını anladım ama çabuk toparladı. ‘’Evet, fotoğrafta gördüğünüz kişi beni geçen gece o fırtınalı geceden korunmam için büfesinde misafir etti ve ben de teşekkür etmek için yanına gittim.‘’ ‘’Sadece bu kadar mı?’’ Sunucu ısrar etmeye devam etti. Hayal umursamaz göründü. ‘’Sizler size yardım edene teşekkür etmez misiniz? Ah, hadi ama konuyu nereye getirmek istediğinizi biliyorum ama buradan ilerleyemezsiniz onun yerine Çetin’e dün gece yemeğe çıkardığı kızın kim olduğunu sorun.’’ diyerek topu yanındaki şarkıcıya attı. Bir anda konuşma o yöne kaydı ve şarkıcı Çetin’in kız arkadaşının dedikodusuna başladılar. Hayal’in konuyu dağıtmasına bir yerde memnun olmuştum ama içten içe bir yanım nedense onun tarafından önemsenmek istiyordu. ‘’Kendine gel Fırat sadece bir gece zor durumda kalmış birine yardım ettin diye seni önemseyecek değil ya.’’ Oturduğum koltuktan kalkıp mutfağa gittim tam boşalmış bardağıma yeni çayı dolduruyorken yumruklanan kapıyla demliği geri bıraktım. Bu kapı çalma şekli Deniz’e aitti. ‘’Bir kere de alacaklı gibi çalma şu kapıyı be kardeşim.’’ diyerek kapıyı açtım. ‘’Ne haber kardeşim, nasılsın?’’ buyur etmemi beklemeden ayakkabılarını çıkarıp içeri girdi. ‘’Senin şimdi taze çayın vardır. Alırım bir bardak.’’ Salondaki koltuğa oturduğunda başımı sallayıp mutfağa girdim ve iki bardak çayla geri geldim. ‘’Bu saatte hangi rüzgâr attı seni buraya?’’ derken bakışları bir istekte bulunacağını açıkça belli ediyordu. ‘’Senden bir iyilik isteyeceğim.’’ ‘’İste bakalım ama borç defterin kabarıyor ona göre’’ Kesin gene babası bir şey istemişti o da işi bana yıkmaya çalışacaktı. Her zamanki Deniz'di. ‘’Ayıpsın kardeşim aramızda borç lafı mı olur.’’ Gülerek çayından içti. ‘’Bizim Esma neneyi hatırlıyor musun?’’ Başımı evet anlamında salladım. Esma nene Deniz’in büyük teyzesiydi daha doğrusu babasının teyzesiydi ve ailede büyük olarak tek sağ kalandı. Asırlık çınar derdik hepimiz ona yüz yaşını geçmişti. Hayriye anne zamanında çok ısrar etmişti gel bizimle yaşa diye ama köyü bırakıp gelmemişti. ‘’Bu sabah köyün bakkalı babama telefon etmiş. ‘İki gündür Esma nenenin evinin etrafında yabancı adamlar dolanıyor, bazı arabalar gelip gidiyor ne olduğunu anlayamadık acaba sizin tanıdığınız birileri mi? diye.’ Normalde yarın ben gidip bakacaktım ne olduğuna ama babamın tamirhaneye acil yetişmesi gereken iki araç gelmiş babamda yarın pazar Fırat büfeyi açmaz senin yerine o gidip baksa olur mu diye sormam için gönderdi.’’ Kemal baba ve Hayriye anne benim sonradan edindiğim ailemdi. Küçük yaşta annemle babam ölünce bana onlar sahip çıkmıştı. Onlara azıcıkta olsa faydam dokunduğunda kendimi oldukça mutlu hissederdim. ‘’Giderim kardeşim, Kemal baba merak etmesin ne olduğunu öğrenmeden de geri gelmem.’’ Deniz cebinden çıkardığı emektarın anahtarını koltuğun kenarına koydu. ‘’Depoyu tamamen doldurdum.’’ ‘’Otobüsle giderdim köy yoluna vurmasaydık arabayı.’’ ‘’Otobüsle çekilmez o yollar.’’ Çayın son yudumunu da içtiği anda kapı aralıksız yumruklanmaya başladı. ‘’Bu saatte benden başka alacaklı gelmiş olamaz.’’ diyen Deniz ayağı kalktığında ben çoktan salondan çıkıyordum. Bu saatte başka kim gelirdi ki? Kapıyı açtığımda Eylem nefes nefeseydi belli ki evden buraya koşarak gelmişti. Deniz kardeşini görünce telaşlandı. ‘’Eylem evde birine bir şey mi oldu?’’ Eylem hâlâ nefesini düzenlemeye çalışıyordu. ‘’Fırat ağabey sen Hayal’i ne zamandır tanıyorsun?’’ ‘’Kimi?’’ derken içeri girmesi için kenara çekildim. Ayakkabılarını fırlatırcasına çıkarıp içeri girdi. ‘’İnkâr etme az önce televizyonda fotoğrafınızı gördüm. Ayrıca o bilekliklerden satıyorsun beni kandıramazsın. Hayal Akman’ı tanıyorsun ve beni tanıştırmadın alacağın olsun senin.’’ ‘’Eylem neye bu tavır?‘’ Deniz kardeşine anlamsız gözlerle bakıyordu. ‘’Valla yüreğim ağzıma geldi seni öyle görünce birine bir şey oldu diye.’’ ‘’Oldu tabi.’’ Eylem eliyle beni gösterdi. ‘’Senin bu kardeşinin var ya ünlü bir oyuncuyla çekilmiş fotoğrafı televizyonda boy boy yayınlandı. Gerçi kız inkâr etti aramızda bir şey yok diye ama ben ağabeyimi tanıyorsam öyle durduk yere birine bileklik hediye etmez.’’ Deniz bana döndü. ‘’Sen birine bileklik mi hediye ettin? Hem de bir kıza?’’ ‘’Saçmalamayın.’’ Koltukta boş kalan yere oturdum. ‘’Yağmur yağdığı gece sokakta kalmasın diye büfeye aldım sonra geceyi orada geçirmek zorunda kaldık o kadar. O zaman ünlü olduğunu bile bilmiyordum. Sonradan öğrendim ki o fotoğrafta teşekkür etmek için geri geldiğinde çekilmiş.’’ ‘’Kardeşim,’’ Deniz pis pis sırıtıyordu. ‘’O gözlerin var ya dudaklarından çok farklı konuşuyor.’’ Hafifçe kafasına vurduğumda dudaklarından kahkahası fırladı. ‘’Beni de tanıştırsana.’’ Eylem’in örgülü saçını çektim. ‘’Cimcime sen derslerinle ilgilensene. Seneye üniversite sınavın yok mu senin? Otur, ders çalış.’’ ‘’Bak ne güzel dedin ağabeyciğim sınav seneye yani seneye çalışırım.’’ ‘’Ben okumadım babamın yanında tamirci oldum.’’ diyen Deniz kardeşini kendisine çekip kolunu omzuna doladı. ‘’Sen de okumazsan Hayriye sultanın yanında gün gün gezip çöpçatan olursun artık ne yapalım.’’ Eylem güldü. ‘’Hayriye sultan demişken Fırat ağabey valla annem şimdi uyuyor ama yarın o programın tekrarını izler hayatta kaçırmaz sen ondan sonra gör çöpçatanlığı.’’ Sesini inceltip annesini taklit etti. ‘’Amanın, Fırat oğlum bana gelin bulmuş. Benim büyük sıpa hâlâ sap gibi dolanıp dursun ortalıkta. Torun istiyorum ben torun.’’ Hepimiz gülmeye başladık. ‘’Biz artık gidelim kardeşim sen de yat dinlen sabah uykusuz çıkma yola.’’ Deniz Eylem’i çekiştire çekiştire peşinden sürüklerken Eylem hâlâ Hayal’le onu tanıştırmam için bağırıp duruyordu. Evin kapısını kapatıp boş çay bardaklarını toplayıp günü sonlandırdım. Sabah ne kadar erken yola çıkarsam o kadar iyiydi. Gözlerimi açtığımda gün yeni doğmaya başlamıştı. Kalkıp banyoya girdim ve güzel bir duş alıp uykumun tamamen açılmasını sağladım. Mutfakta ayaküstü peynir ekmek atıştırıp üzerime bir pantolon bir kazak giyip yanıma ceketimi aldım. Kasım ayının soğuğu kendisini hissettiriyordu ki köy daha da soğuk olurdu. Arabanın anahtarlarını Deniz’in bıraktığı yerden alıp evden çıktım. Her şeyi akıl eden kardeşim anahtarları vermişti ama arabayı kendi evlerinin önünde bırakmıştı. Neyse ki evi sadece birkaç ev yandaydı. Yürüyerek arabaya vardım. Tam kapısını açıp oturacakken Hayriye anne evden çıktı. ‘’Fırat oğlum, ay şükür yetiştim gitmeden.’’ ‘’Buyur, Hayriye anne,’’ dediğimde elindeki büyük poşeti getirdi. ‘’Bunu Esma neneye götürüver oğlum hazır yiyebileceği birkaç şey yaptım. İnat edip gelmiyor yanımıza orada ne yiyor ne içiyor bir başına Allah bilir.’’ ‘’Götürürüm tabii.’’ Poşeti alıp arabanın arka koltuğuna devrilmeyecek şekilde sabitledim. Küçük bir poşet daha uzattı. ‘’Bunda da sana yolluk var. Yolda acıkırsan yersin oğlum.’’ ‘’Teşekkür ederim.’’ Elindeki poşeti alıp sürücü koltuğuna oturdum. Elimdekini yan koltuğa bırakıp arabayı çalıştırdım. Yola çıktığımda Hayriye anne arkamdan ‘’Kazasız belasız git, gel.’’ diyerek su döküyordu. Sabahın erken saatinde yola çıkmam iyi olmuştu. Trafiğin yoğunluğuna yakalanmadan şehirden çıktım ve köy yoluna saptım. Yaklaşık üç saatlik yoldu ama yol kötü olduğu için bu süre rahatlıkla dört, beş saate uzuyordu. Yolun bu durumundan dolayı dönüş yolunda geceye kalmak istemiyordum. Dar engebeli yolda hoplaya hoplaya ilerlerken bir buçuk saatlik yolu geride bırakmıştım. İleride yol kenarındaki çeşmeyi görünce oraya yaklaşıp durdum ve arabadan indim. Hayriye annenin yaptığı yolluğu alıp ne var ne yok diye baktım. Döktürmüştü gene; kete, börek, kek yanında da kapaklı bir kaba domates, salatalık, zeytin, peynir hazırlamıştı. İçine unutmamış çatal ve meyve suyu bile koymuştu. Elinin lezzetinden çıkma yiyecekler temiz havayla buluşunca artan iştahımı mutlulukla doyurdum. Çok fazla oyalanmadan çeşmeden akan soğuk sudan da kana kana içtim ve kalan yiyecekleri tekrar poşetine koyup arabayı çalıştırdım. Muhtemelen öğlen olmadan köye varacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD