Köye yaklaştıkça hava daha da soğumuştu ama aynı zamanda temizlenmişti. Şehrin pisliğinden uzak tertemiz orman havası sarıyordu insanı. Biraz daha ilerleyince köyde görünmüştü. Yaklaşık dört saati bulmuştu gelmem ama erken yola çıkmanın avantajıyla daha öğlene vardı.
En son yıllar önce gelmiştim buraya yolları hayal meyal hatırlıyordum ama küçücük köydü herhalde kime sorsam gösterirdi evi. Köyün içine girdiğimde insanlar erkenden kalkmış yapılacak işlere girişmişti. Deniz bakkal aradı dediği için köy kahvesinin yanındaki bakkalın önünde durdum.
Arabadan inip meraklı bakışları üzerime toplarken bakkala girdim. ‘’Merhaba,’’ dediğimde yaşlı adam elindekileri bırakıp bana baktı. ‘’Esma nenenin evi ne taraftaydı acaba?’’
Anında kuşkucu bir ruh haline bürünmüştü. ‘’Sen kimsin?’’
‘’Kemal babayı aramışsınız Esma nenenin evinin etrafına dolaşanlar var demişsiniz beni onlar gönderdi.’’
Bakkalcı yüzüme dikkatle baktı. ‘’Ha, sen şu Kemal’in manevi oğlu değil misin? Dur, bir bakayım valla osun. En son buraya geldiğinde şu kadardın.’’ diyerek eliyle yere doğru işaret yaptı.
Sözleriyle gülümsedim. ‘’Evet, manevi oğluyum.’’
‘’İyi ettin geldin oğlum. Biz anlayamadık bunlar kimdir, nedir? Bak şimdi sen bu yolu takip et.’’ eliyle ileriyi işaret etti. ‘’İleriden sola dön, o yolun sonundaki ev.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ Bakkaldan çıkıp arabaya bindim ve çalıştırdım. Arkamdan köy kahvesindekiler bakkaldaki amcaya ‘Kimmiş, Niye gelmiş?’ diye sormaya başlamışlardı. Küçük yer olunca nadir gelen yabancılar dikkat çekiyordu.
Bozuk yolda ilerledim. Tarif ettiği yere geldiğimde Esma neneyi görünce tanıdım. Evinin önünde oturmuş yün eğiriyordu. Arabadan inip yanına gittim ve elini öptüm. ‘’Merhaba, Esma nene’’
‘’Merhaba, hoş geldin, safa getirdin de tanıyamadım evladım.’’ Bastonunu alıp yavaşça ayağı kalktı ve zayıf gören gözleriyle yüzümü net görmek için yaklaştı.
Hemen kendimi tanıtım. ‘’Ben Fırat, yeğenin Kemal’in manevi oğluyum.’’
‘’Tamam, tamam bildim. Gel gel içeri yoldan geldin bir ayran açayım.’’
Esma nene eve doğru adımlarken ben de arabadaki emaneti alıp arkasından takip ettim. İçeri girince elimdekini mutfağa götürdüm. ‘’Bunu Hayriye anne gönderdi.’’
‘’Sağ olsun. Elini üzerimden hiç eksik etmez.’’ Bir yandan cevap veriyor diğer yandan buzdolabından çıkardığı yoğurtla ayran açıyordu. ‘’Geç içeri, otur, dinlen evladım.’’
İçeri geçip yer minderine oturdum. Ortada duran soba sabahın ateşiyle etrafına güzel bir sıcaklık yayıyordu. Sıcakla iyice uyuşmaya başlamıştım ki Esma nene elindeki tepsiyle içeri girince hemen kalkıp elinden aldım ve yere serdiği sofra bezinin üzerine koydum.
Tepsinin içinde yok yoktu. Köy yoğurdundan mis gibi ayran, güzelce doğranmış soğan, köy ekmeği, yine en doğalından bal, kaymak, tereyağı ve yumurta. ‘’Niye zahmet ettin Esma nenem.’’ dediğimde sırtımı sıvazladı.
‘’Ye evladım. Yoldan geldin, ye ki giden gücün geri gelsin.’’
‘’Birlikte yiyelim. Tek tadı çıkmaz böyle.’’ Kalkıp mutfaktan bir bardak daha getirdim ve tepsideki sürahiden ona da ayran doldurdum.
Birlikte tepsidekileri yedikçe midem bayram etmişti. Kuru soğanın bile tadı bir başkaydı. Ne de olsa tamamen organikti. Yorgunluğum biraz olsun azalmıştı. Yeme faslı bitince sobada fokurdayarak kaynayan demlikten iki bardak ıhlamur doldurup karşıma oturdu.
‘’Anlat evladım. Ne havadisler getirdin? Kemal oğlumla ailesi nasıl, iyiler mi?’’
Ihlamurdan bir yudum alıp boğazımı yakarken yuttum. ‘’İyiler Esma nenem de köyün bakkalı aramış burada senin evinin etrafında adamlar dolaşıyor diye, kendi gelemedi beni gönderdi gelip bakmam için.’’
Elini dizine vurdu. ‘’Hay Allah, o kadarda dedim arayıp kimseyi rahatsız etme, bir dertleri varsa elbet çıkarlar karşıma diye.’’
Bu hareketine gülümsedim. ‘’Olur mu Esma nenem öyle, sahipsiz misin sen? Gene gelirlerse öğreniriz nedir, ne değildir.’’
Biz sohbete dalmışken dışarıdan araba sesi gelince oturduğum yeren kalkıp küçük ahşap pencereye yaklaşıp baktım. Sessizliğin içinde en küçük bir ses bile duyuluyordu. Bahçenin etrafında dönüp duran siyah araçla hızla dışarı çıktım.
Esma nene arkamdan ‘Boş ver oğlum.’ diye bağırsa da aldırış etmedim.
Arabaya el işareti yapıp durdurunca içinden yirmili yaşlarında bir çocuk indi. ‘’Hayırdır birader? Evin etrafında dolaşıp duruyorsunuz!’’
Genç adam gözlüğünü düzeltti. ‘’Yanlış bir izlenim verdiysek kusura bakmayın. Bu ev sizin mi?’’ derken Esma nenenin evini gösteriyordu.
‘’Sayılır da neden soruyorsunuz?’’
‘’Kendimi tanıtmadım değil mi?’’ Güldü. ‘’Ben Mor yapımdan Çağatay, dizi çekimi için uygun bir mekân arıyorduk da bu ev tam aradığımız gibi bir yer. Birkaç gündür gerekli yerlere fotoğraflarını göndermek için gelip gitmek zorunda kaldık. Aslında bugün de sahibiyle konuşmak için gelmiştik. Teklifimizi kabul eder mi diye?’’
İç sesim benimle alay etmeye çoktan başlamıştı. ‘Bu televizyon sektörü takıldı iyice peşine. Hayırdır ne iş?’ ‘’Teklifiniz neyse önce bana söyleyin.’’
‘’En fazla iki ya da üç gün sürecek, aslında bize evin bahçesi ve o bahçeye bakan balkon gerekiyor başka bir yeri kullanmayacağız ve bunun için,’’ Elindeki dosyadan birkaç sayfa çevirdi ve sonra vermeyi düşündükleri miktarı söyledi. Bu para Esma neneye yıllarca geçinmesi için yeterdi.
‘’Bana biraz izin verin. Bu ev neneme ait onunla konuşmam gerek.’’
‘’Tabi, biz bekliyoruz.’’
İçeri geri dönüğümde Esma nene merakla bekliyordu. ‘’Oğlum korktum kavga edeceksiniz diye. Ne istiyorlarmış?’’
‘’Nenem onlar televizyon için dizi çekiyorlarmış. Senin evi beğenmişler birkaç bölüm için burada çekim yapmak istiyorlarmış. İyi de para teklif ediyorlar.’’
‘’Aaa,’’ derken elleriyle ağzını kapatıyordu. ‘’Ben anlamam oğlum öyle şeylerden. Yardımım dokunacaksa buyursun gelsinler ama sonra evimi kırıp dökmesinler.’’
Sözleriyle güldüm. ‘’Ben bir Kemal babayla konuşayım istersen, o ne der bu işe?’’
Eliyle dizlerine vurup duruyordu. ‘’Olur evladım.’’
Telefonumu çıkarıp Kemal babayı aradım ve durumu anlattım. ‘’Esma teyzeme bak sen. Bu yaştan sonra evini televizyonlara açacak.’’ Gülmesiyle ben de güldüm.
‘’Ne dersin Kemal baba? Ne yapalım?’’
Sesi ciddiydi. ‘’Oğlum, oradan gelecek para Esma neneye lazım. Yaşlılık parasıyla geçinmekte zorlanıyor biz de çok gönderemiyoruz. Sen başında dursan yardım etsen eve zarar gelmeden bu iş olsa da o parayı alsanız. Seni de işinden gücünden ettik ama…’’
Sözünü kestim. ‘’O nasıl söz Kemal baba, ben buradayım çekimler bitmeden de geri dönmeyeceğim. Siz içinizi ferah tutun.’’
Teşekkür edip kapadığında bekleyen arabanın yanına geri döndüm. ‘’En fazla iki gün. İki gün içinde çekimler bitecek ve bahçeyle, balkon dışında bir yeri kullanmayacaksınız. Ayrıca eve ya da bahçeye tek bir zarar gelmeyecek. Çekimler çok geç saate kadarda sürmeyecek. Nenem o kadar saat dayanamaz, erkenden yatar uyur. Gürültü olmasın. Kabul ederseniz anlaşmayı yapabiliriz.’’
Çağatay telefonunu gösterdi. ‘’İzin verin ben de bu şartları üstüme ileteyim.’’ Kısa süren telefon görüşmesinden sonra geri döndü ve elini uzattı. ‘’Anlaştık.’’ dediğinde uzanan elini tutup sıktım. Yarın çekim için geleceklerini söyleyip gittiklerinde benim de akşama eve dönme planım yok olmuştu.
Ertesi gün öten horozların sesiyle uyandım. Dışarıdan gelen kokuyla dayanamayıp yer yatağından ayrılıp odadan çıktım. Esma nene çoktan kalkmış mis gibi gözleme yapmıştı. ‘’Günaydın nenem.’’ dediğimde ‘’Günün güzel olsun evladım. Gel geç otur. Sıcak sıcak yiyiver.’’ diyerek yerdeki minderi gösterdi. Üzerimdeki rahatsız pijamayla geçip oturdum.
Esma nene sağ olsun komşudan alıp getirmişti ama paçaları, kol boyu biraz kısa kalmıştı.
Önüme konan gözlemeleri sıcak sıcak yiyip güzelce karnımı doyurdum. Üzerimi değiştiğimde dışarıdan sesler yükseldi. Bu kadar erken gelebilmeleri için geceden yola çıkmış olmaları gerekiyordu.
Evden çıktığımda üç karavan, dört minibüs peş peşe sıralanmıştı. Savaşa gider gibi orduyla gelmişlerdi. Minibüsten her inen elinde bir malzemeyle iniyordu. En son karavanlardan oyuncular inmeye başladı. Gelen kahkaha sesleri arasında araçtan inenle göz göze geldik. O yeşil gözler beni gördüğüne şaşırmıştı ve bu duygusu karşılıklıydı.
Yaralı adam mezarın toprağını avuçlarında sıktı. Duyduğu acıdan kurtulacak bir çıkış yolu arıyordu ama yoktu. ‘’Hatırlıyor musun sevgilim? İkimizde nasıl şaşırmıştık o köyde birbirimizi gördüğümüzde. O iki gün hayatımdaki her duyguyu tattığım günlerdi.’’
Dudaklarında acı bir tebessüm belirdi. ‘’Ne olur Hayal’im hadi kalk o köye geri gidelim. Sensiz nefes alamıyorum.’’ Gözyaşları kara toprağı ıslatmaya devam ediyordu. Hızını artıran yağmurla Deniz ne yapacağını şaşırmıştı. Kardeşini buradan gitmeye nasıl ikna edecekti?
Fırat bu dünyadan kurtulmak istiyordu ve kaçabildiği tek yer geçmiş anılardı. ‘’Hayal’im hani o balkon sahnesi vardı ya herkese rezil olmuştum. Hatırlıyor musun?’’ Anılar zihnine akın ederken bu dünyanın gerçekliğinden kaçmaya çalıştı. Geçmiş tek kurtuluşuydu aksi takdirde şimdinin gerçekliğinde yaşayamıyordu ve yavaşça boğuluyordu. Gelecek ise onun için yoktu.