‘’Sence çok basit olmaz mı?’’ derken Baha’ya bakıyordu.
‘’Yok be Aga restorana gitsen tamam ama el emeği var sonuçta.’’ diyerek karşılık verdi arkadaşı.
Han’ın içi içine sığmıyordu. Bu akşam sevdiği kadına evlilik teklifi yapacaktı. Nasıl yapacağını çok düşünmüştü ama vakti azaldığı için büyük ayarlamalara girememiş en sonunda akşam yemeğinde yapmaya karar vermişti.
Arkadaşı Baha kendi evini bunun için bir geceliğine ona vermişti. Yemek masasını salonun ortasına çekip üzerine beyaz bir örtü örtüp kırmızı gül yapraklarıyla süslemişlerdi. Şişirdikleri uçan kalpli balonlar tavandan aşağıya sarkıyordu. Aldığı büyük mumları etrafını yakmayacak şekilde yerde belli noktalara koyup yaktılar.
Hazırladıkları yemekleri masaya yerleştirdiğinde şarabı da yemeğin yanına ekledi. Üzerine kumaş siyah bir pantolon ve beyaz gömlek giydi. ‘’Kravat takmam gerekir mi?’’ dedi.
Baha arkadaşının heyecanına gülümsedi. ‘’Normalde kulağında küpe, üzerinde yırtık kot pantolonlarla ve deri ceketlerle dolaştığını göz önüne alırsak bu halin bile fazla resmi. Hayır koskoca toprak ağası olmuşsun baban da demiyor bu ne kılık diye.’’ Son sözleri alaycıydı.
Han da onun gibi güldü. ‘’Kendi ağzınla dedin ağa benim onlar benim kıyafetime karışamaz ben onlarınkine karışırım.’’
‘’Eee evlilik teklifini kabul ederse Hazal da ağa karısı mı olacak?’’ Baha dalga geçmeye devam ediyordu. ‘’Beni de evlatlık alsanıza ağa babam, anam var diye havam olur. Kendi aileme kalınca beyaz yaka çocuğu olarak takılıyorum.’’
‘’Kardeş bilmişim seni evlatlığa gerek var mı dostum?’’
‘’Adamsın Aga!’’ diyen arkadaşı sırtına vurdu. ‘’Yaz bitmeden bir ara geleceğim yanına kardeşini ağırlar gezdirirsin merak ediyorum sizin o tarafları.’’
Han içtenlikle karşılık verdi. ‘’Ne zaman istersen gel evimin kapısı her zaman açık.’’
Son hazırlıkları bitirirken Baha alaycı halini bir kenara bırakmış ciddiyete bürünmüştü. ‘’Dostum hepsi bir yana da Hazal evlenmeyi kabul edip gelirse nasıl olacak? Kız yarı Türk ise yarı Alman ömrü iki ülke arasında büyük şehirlerde geçmiş o küçük ilçede ailenle yaşamayı başarabilir mi? Aşkı, sevgiyi bir kenara bırak biraz da mantık lazım senin yaşamın kız için kültür şoku yaratır nasıl kalkacaksınız altından? Diğer meseleyi hiç açmıyorum bile!’’
‘’Hepsinin farkındayım Baha ama ne yapayım aileme karşı sorumluluğum ortada geriye mecbur döneceğim ve Nur Melek konusunu açma bana ben Hazal’dan başkasıyla yapamam. Yeter ki benimle gelmeyi kabul etsin kültür şoku dediğin durumu yaşamaması için elimden geleni yaparım.’’
‘’Umarım ikiniz için de en iyisi olur.’’ diyen genç adam evini arkadaşına bırakıp geceyi geçireceği başka bir arkadaşının yanına gitti.
Hazal evde babasıyla görüntülü konuşuyordu. ‘’Bilmiyorum baba.’’ dedi. ‘’Ne yapacağıma karar veremedim.’’
‘’Amelia bu yaşına kadar annenin yanındaydın ve sizi ayırmak istemediğim için yaz tatilleriyle yetindim ama artık kızımı yanımda istiyorum. İş olarak burada imkan daha fazla hem yüksek lisans yapmak istiyordun onu da burada yaparsın.’’
Karşılıklı bir süre sustuklarında babası konuşmaya devam etti. ‘’Yoksa gelmek istememenin başka bir sebebi mi var?’’
Genç kız sözlerin altındaki anlamı anlayınca bakışlarını telefon ekranından kaçırdı. Han konusunda ailesine tek kelime etmemişti çünkü hayatlarının birleşeceğine hiçbir zaman inanmıştı.
‘’Hayır baba okulum bitti ve hayatımı düzene koymak istiyorum. Özellikle son dört yıldır göçebe hayatı yaşıyorum. Okul zamanı buradayım, bütün ara tatillerde annemin yanındayım ve yazları senin yanındayım artık bunu istemiyorum. Kendime ait bir hayatım olsun illa biri birini ziyaret edecekse siz yanıma gelin.’’
‘’Özür dilerim kızım sana böyle bir hayat yaşatmak istemezdik ama annenle karı koca olarak iki farklı kültürü bir araya getirip yaşayamadık.’’
Hazal tebessüm etti. Anne babası kavga ederek değil güzelce anlaşarak ayrılmışlardı ve kendisi için iki arkadaş olarak kalmayı başarıp her zaman görüşmeye devam etmişlerdi yine de iki farklı ülke arası gezerek yaşamaktan yorulmuştu. ‘’Biliyorum baba bu konuda sizi anlıyorum ama siz de beni anlayın gerçekten yoruldum.’’
Bir süre daha konuştuklarında telefonu kapatınca bu defa annesi aradı. ‘’Hep aynı zamana denk getiriyorsunuz.’’ deyince annesi gülümsemişti.
‘’Babanla mı konuşuyordun?’’
‘’Evet.’’
‘’Hangimize geleceksin karar verdin mi diye sormak için aramıştım.’’ dedi annesi.
‘’Hayır karar verince söylerim.’’
Annesiyle konuşması bitince sevgilisinin attığı mesaja baktı. Baha’nın evinde beklediğini yazmıştı. Gitmek için hazırlanırken aklında sürekli ilişkilerinin ne olacağı vardı.
Han ile memleketine gidip yaşayabilir miydi? Ailesini karşısına alacağını söylüyordu ama onların töre dedikleri şeyi tam olarak anlayamıyordu. Dokuz aylıkken çocuklarının evliliğine karar verip büyüdüğünde de bunun için diretiyorlardı. Han gerçekten o kızla evlenmezse öldürürler miydi? Töre denen şeyi sadece televizyon dizilerinde gördüğü kadarıyla biliyordu ve ne kadarı doğru ne kadarı kurgu ayırt edememişti.
Anne ile babası da bu yüzden boşanmıştı. İkisi de birbirinin hayatına uyum sağlayamamıştı. Sevgileriyle tolore etmeye çalışmışlardı ama bir yerde pes etmişlerdi.
Düşünceler aklında dalgalanırken evden çıkıp taksiye bindi ve Baha’nın ev adresini verdi.
Kapı zilini çaldığında karşısında beliren sevgilisiyle hareketsiz kalmıştı. Onu ilk defa böyle klasik bir kıyafet içinde görüyordu ve yakışıklılığı farklı bir boyuta geçmişti. ‘’Hoş geldin.’’ diyen Han elini uzattığında diğerinin parmakları yavaşça kavradı ve beraber eve girdiler.
Hazal salona adım attığında şaşkınlığı biraz daha artmıştı. Beklediği bir durum değildi; Mum ışığı, kalpli balonlar, hazırlanmış güzel bir masa. Ne tepki vereceğini bilmiyordu.
Han sandalyeyi çekerek genç kızın oturmasını bekledi ve sonra karşısına geçip oturdu. Kadehlere şarabı doldurduğunda beraber yiyip içmeye başladılar. ‘’Böyle bir sürprizi beklemiyordum.’’ dedi Hazal.
‘’İçimden geldi.’’ diyerek geçiştirdi genç adam.
Sohbetleri normal düzeyde ilerlerken telefonu çalınca hızlıca çıkarıp sessize aldı ve masanın kenarına bıraktı. Babası biraz bekleyebilirdi.
Yemekleri bittiğinde açtığı müzikle genç kızın karşısına geçti. ‘’Amelia Hazal Hoffmann benimle dans eder misin?’’ dediğinde Hazal gülerek elini tuttu. Sevgilisi çok nadir iki ismini birlikte kullanırdı.
Beraber dans ederlerken çıkan pat sesiyle genç kız bir an korkup havaya sıçradı. Etraflarında süzülen balonlardan biri patlamıştı. Kendi korkusuna gülerken Han aşık olduğu mavi gözlerde kaybolmuştu.
Dansları bittiğinde genç adam tuttuğu eli öptü ve biraz geri çekildi. Cebindeki minik kutuyu çıkardığında önünde diz çöktü. Hazal beklemediği hamle karşısında bir adım gerilemişti.
‘’Güzel sevgilim seni hayal bile edemeyeceğin kadar çok seviyorum. Sen benim yaşamamı sağlayan oksijenim, yurt edindiğim vatanımsın. Adımı parmağında, ruhumu kalbinde taşımayı kabul edip benimle evlenir misin?’’
Han teklifini yaparken telefonu masanın üzerinde durmadan titriyordu. Hazal afallamış halde ne cevap vereceğini düşünürken telefondaki 'babam' yazısını görüyordu. Daha fazla dayanamamış telefonu alıp açarak hoparlöre almıştı.
Birinin konuşmasına gerek bile kalmadan Şahin Bey’in gür sesi içeri yayıldı. ‘’Han, ilk uçakla buraya gel Özdemir aradı Nur Melek ile düğününüzü yapacağız.’’
Han telefonu alıp hızlıca çağrıyı sonlandırdı ve diz çöktüğü yerden kalktı. ‘’Bunun bir önemi yok. Hazal, seni seviyorum ve senin için bütün dünyayı karşıma almaya hazırım.’’
Genç kız gözünden akan yaşlı sildi. ‘’Sen dokuz aylıkken evlenmiş bir adamsın benimle tekrar evlenmeyi nasıl düşünebiliyorsun?’’
‘’Hazal yapma!’’ diyen genç adam ne yapacağını bilemez halde çırpınıyordu.
‘’Han kabul et bu ilişkinin bir sonu yok daha fazla uzatmayalım ve bitirelim sen de git düğününde gelinine damatlık yap.’’
Genç kız arkasını dönüp giderken diğeri peşinden koştu ama durduramadı. Ne söylerse söylesin, ne kadar yalvarırsa yalvarsın işe yaramıyordu.
Evde bir başına kaldığında elinde yüzük yere çökerek oturdu. Öfkesi çığlığıyla dışarı taştığında gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Ağlarken bile babasının sesi kulaklarında çınlıyor, ‘Erkek adam ağlamaz!’ diyordu ama elinde değildi gözyaşlarını durduramıyordu.
Sabaha kadar oturduğu yerden kalkmadan ağlamıştı. Bitmiş bir haldeydi, çıkmaz sokakta kaybolmuştu ve ne yapacağını bilmiyordu.
Baha eve geldiğinde dostunu şişmiş ve kızarmış bir yüzle ve elinde tuttuğu yüzükle bulmuştu. ‘’Aga!’’ dediğinde olanı az çok anlamıştı.
Sessizce arkadaşının yanına oturdu. Omuzları birbirine değiyordu. Sessizlikleri saatlerce sürmüştü. En sonunda, ‘’Hiç mi umut yok?’’ diye sordu.
‘’Teklifi yaptığım anda telefonum çaldı, telefonu Hazal açtı ve babam gel düğününü yapacağız dedi. Sence bir umut var mı?’’
Baha bir süre daha sessiz kaldı. ‘’Aga, belki de böylesi ikiniz için de doğru olandır. Söyleyeceklerim biraz acımasızca olacak ama dostun olarak söyleyeceğim; Hazal kabul etseydi olacakları hiç düşündün mü? Onunla evlenmek için ailene baş kaldırdığında ne olacaktı pekii? Pembe dizi çekmiyorsun, doğduğun aile de ortada töre diye peşinizi bırakmazlardı. Kendini düşünmediğini biliyorum ama Hazal’ı da tehlikeye atmış olacaktın.’’
Genç adam gözünden akan yaşı sildi. ‘’Daha dokuz aylıktım yaptıklarının neresinde mantık var? Doğduğum aileyi de inandıkları töreleri de iyi biliyorum hatta inkar edemeyeceğim o inançların birazı da benim ruhuma işlemiş durumda ama Allah aşkına kundaktaki bebeği evlendirmek törenin, dinin neresinde yazıyor?’’
‘’Ne yapmayı düşünüyorsun?’’ diye sordu arkadaşı.
‘’Hazal ile konuşmayı deneyeceğim eğer yine kabul etmezse kolundan zorla tutup götüremem kaderime boyun eğeceğim. Bütün gece düşündüm hatta bir ara gidip kaçırmayı bile planlıyordum ama zorla yanımda götürürsem mutlu olmayacak o mutlu olmayınca ben de mutlu olamam.’’
Arkadaşının yanından ayrılıp iki uçak bileti aldı ve sevgilisinin evine geldi. Kapının ziline defalarca bastı ama açmamıştı. En sonunda çökerek yere oturduğunda sırtını kapıya dayadı. ‘’Hazal’ım.’’ dediğinde genç kız kapının diğer tarafında yere oturmuş genç adamı sessizce dinliyordu.
‘’Sensiz yapamam beni senden mahrum etme.’’ diyen Han başını hafifçe kapıya vurdu. ‘’Ailemin sözünün hesabını bana kesme. Kalbimdeki tek kadın sensin ve senden başkası asla olmayacak lütfen beni bırakma.’’ Gözlerinden akan yaşları sildi.
‘’İki uçak bileti aldım senin için olanı kapının önüne bırakıyorum. Eğer elimi tutup benimle gelirsen herkesi karşıma alırım ve töre dedikleri şeye boyun eğmem ama gelmezsen ne yaşadığımın bir önemi kalmaz çünkü sensiz ben koca bir hiçim.’’
Uçak biletini kapının önüne bıraktığında üzerine de yüzüğü koydu ve yavaşça ayağa kalktı. ‘’Son ana kadar gelmeni bekleyeceğim. Seni çok seviyorum ve yalvarırım gelip elimi tut.’’
İstemese de evin önünden ayrıldığında genç kız yavaşça kapıyı açtı ve bilet ile yüzüğü aldı. Saatlerce sevgilisinin bıraktıklarına baktı. Giderse ne olacaktı? Ailesi diğer kızdan vazgeçmeyecekti bu belliydi peki kendisi bunlarla savaşabilir miydi?
Han havaalanına geldiğinde valizlerini verdi ve gelip gelmeyeceğini bilmediği kadını beklemeye başladı.
Yapılan son anonsla gözlerinden akan sessiz yaşları silip bir başına uçağa bindi.