BERDEL
Gece evden gizlice çıkan genç kız kendisini bekleyenin yanına ulaştığında elini sıkıca kavradı ve koşmaya devam ettiler.
Yolun başına ulaştıklarında karanlıktaki arabaya bindiler. Avşar anahtarı çevirip çalıştırdığında farlar önlerini aydınlattı ve ilerlemeye devam ettiler.
Hatice oturduğu yerde sürekli arkalarında bıraktıkları yola bakıyordu. “Nereye gideceğiz?” dedi.
“Buluruz bir yer önce bu ilçeden uzaklaşalım.”
Yolda ilerlerken ilçeden çıkmak üzereyken etraflarında beliren arabalarla durmak zorunda kaldılar.
İkiliyi zorla geri getirdiklerinde Aydınların evinde toplanmışlardı. İki aile kaçmaya çalışan çiftin hükmünü vermek üzereydi.
“Evimden kız kaçırabileceğini sana kim söyledi!” Mustafa Bey silahını Avşar’a doğrulttuğunda Hatice, babasının önüne geçti.
“Baba yalvarırım yapma.” derken ağlıyordu.
Üzerlerine doğrultulan silahlar ikiye çıktı. “Namusumuzu iki paralık ettiniz.” diyen Tahsin Bey oğluna ve kaçmak istediği kıza bakıyordu.
İkisini de öldürmeye hazırlardı.
Özdemir, babasının silah tutan eline elini koydu. “Kendi çocuklarınızı mı öldüreceksiniz?” dediğinde hem kardeşini hem onun sevdiği kadını korumaya çalışıyordu. “Namusunuzu temizlemek istiyorsanız bırakın evlensinler.”
Mustafa Bey bir konuşana baktı bir de gözleri yaşlı kızına. “Evden kaçarak atalarını, törelerini çiğnediler yapılacak belli ya ölecekler ya da karşılığında berdel olacak.”
Tahsin Bey sertçe konuştu. “Ne bende kızının karşılığında verecek kız var ne de sen de oğluma karşılık verecek bir oğul bu yüzden yapılacak belli.” Ateş etmek üzereyken Avşar’ın ağabeyi Özdemir araya girdi.
“Baba ben kızımı vermeye razıyım ama kardeşimi, kendi oğlunu bağışla.” diyerek babasının önünde diz çöküp başını eğdi.
Özdemir’i takip eden Hatice'nin ağabeyi Şahin oldu. Kendi babasının önünde aynı şekilde diz çöktü. “Ben de oğlumu vermeye razıyım baba sen de kızını, kardeşimi bağışla.”
Anlaşma sağlanana kadar güneş doğmuş sabah olmuştu.
Özdemir karısının kollarındaki altı aylık kızını alacakken Güler ağlayarak karşı çıkmıştı. “Kundaktaki bebeğini berdele kurban mı vereceksin?”
“Karışma kadın, bırakayım da ikisi de ölsün mü?”
Kızını vermek istemeyen kollardan çekip alarak büyük salona gittiğinde Şahin de dokuz aylık oğluyla gelmişti.
Avşar ve Hatice'nin nikahı kıyılırken aynı anda her şeyden bir haber Nur Melek ve Han’ın da nikahı kıyılıyordu.
Yan yana oturtulduklarında Nur Melek elindeki çıngırağı sallarken Han ise elindeki oyuncağıyla kaşınan dişlerini rahatlatmaya çalışıyordu.
Küçük kız yanındakinin elinde tuttuğu oyuncağı alınca karşılığında diğeri bandana takılmış minik tutam saçı tutup çekti.
Nur Melek çekilen saçıyla ağlarken babaları araya girip birbirinden biraz uzaklaştırdı.
Nikah işi bittiğinde Özdemir; babasını, kardeşiyle yeni karısını ve kızını alıp evine döndü.
Eve girince gözyaşları içinde bekleyen karısı kızını kollarından çekip almıştı. Yatak odasına gittiğinde kocası da ardından geldi.
“Güler, tavır yapmayı bırak.”
“Altı aylık daha kızımız altı! Bu yaşta nikah mı olurmuş?” Kızını yatağın üzerine bırakıp gözlerinden akan yaşı sildi. “Gideceğiz bu ilçeden Nur Melek’i burada büyütmem yoksa reşit bile olmadan dayanırlar kapımıza verin diye.”
Özdemir sıkıntıyla iç çekti. “Birkaç ay sabret ortalık durulsun söz sonra gideceğiz ben de memnun değilim bu durumdan ama kızımı vermesem kardeşimi de Hatice’yi de öldüreceklerdi, bilmiyorsun sanki durumları.”
Geçen aylar sonunda hayat belli bir rutinde ilerliyordu. Özdemir karısının baskılarından bunalmış büyük şehirde geçinebilmek için kendisine bir iş yeri kiralayıp market açmıştı. Evide ayarlayınca gitmek için toparlanmaya başladılar.
Babasını da götürmek istemişti ama Tahsin Bey yurdumdan ayrılmam dediği için kabul etmemişti. Kız kardeşleri biz bakarız deyince de daha fazla üstelememişti.
Kardeşi Avşar; siz gidiyorsanız biz de burada kalmayalım Hatice'nin ailesi sıkıntı çıkarmasın, deyince onlarda gitmek için toparlanmıştı.
Eşyaları nakliye kamyonuna yükleyip yolladığında kendileri de arabalarına bindi. Son olarak Özdemir şoför koltuğuna oturacakken karşısında beliren Şahin ile göz göze geldi.
“Hayırdır Özdemir kaçıyor musun?”
Diğeri sakinliğini koruyordu. “Kaçmamı gerektiren bir sebep yok bu küçük ilçede tarlalarla uğraşmaktan bıktım hayatımı daha rahat yaşamak istiyorum.”
Şahin arabadaki kız kardeşine ve gelini ilan edilmiş annesinin kucağında uyuyan küçük kıza baktı. “Zamanı geldiğinde kapını çalacağım umarım verilen sözden dönmezsin.”
“Zamanı geldiğinde konuşuruz.” diyerek kaçamak bir cevap verdi Özdemir ve arabaya oturup yola çıktı.
Büyükşehire geldiklerinde evlerine yerleştiler. İki kardeş aynı apartmanda iki ev almıştı ve açılan marketi beraber işleteceklerdi.
Evde yalnız kaldıklarında Güler mutfakta yemek yaparken Özdemir bir yaşına yeni girmiş kızını seviyordu.
Karısı geldiğinde yanına oturdu. “Söz ver kızımız okuyacak.” dedi.
Karısının eşarbından taşan saçlarını okşadı. “Sıkma canını Hatun, kızımız büyüyene kadar yıllar geçecek o zaman içinde de alışılmış gelenekler töreler değişecektir.”
“Umarım dediğin gibi olur da bir gün kapımıza dayanmazlar.” diyen Güler, kızının ipek saçlarını okşadı.