Ersin'den.
Israrla çalan telefonu duymazdan gelerek yatakta boylu boyunca uzanmış esmerin bileklerini elime hapsettim. Uyguladığım baskı ile keyifli bir kıkırtı eşliğinde altımda kıvranırken üzerine eğildim. Dudaklarım sergilemeye utanmadığı göğüsleriyle buluşmadan önce boynuna doğru eğilip aklımdakileri ona fısıldamaya başladım. Kız duyduklarıyla neşelenip arsız bir kahkaha atarak bacaklarını belime dolamaya çalışınca ufak ama sert bir hareketle ona engel olup yatağa çiviledim. Onunla sevişmek istemiyordum, oyalanmak da... Öpüşmek bile istemiyordum. Kaç kişinin dokunduğunu bilemediğim tenine hayranlık ve aşkla dokunmayacaktım; istediğimi alacak ve gidecektim. Kulağıma yine telefon sesim dolmaya başladığında küfür ederek geri çekildim. Elime telefonu alıp arayan kişiyi gördüğümde kızı bırakıp yere savurduğum kıyafetlerimi giyinmeye başladım.
Kotumu aceleyle bacaklarımdan geçirirken "Nereye gittiğini sanıyorsun? Beni bu halde bırakıp şuradan şuraya gidemezsin!" diyen kızın yüzüne ikinci kez bakmadan gömleğimi de üzerime geçirdim. Yere düşen cüzdanımı cebime yerleştirirken "Gittim bile." diyerek odadan çıktım. Ayakkabılarımı giyerken çıplaklığına aldırmadan peşimden gelen kız, "Bunu yanına bırakmam! Beni bırakıp başkasının kollarına koşamazsın. Ben bildiğin basit kızlardan değilim tamam mı? Bana bu şekilde davranamazsın." diye yaygaraya devam ederken apartmanın diğer dairelerinde oturan zavallı sakinlerin eve hücum etmesinin an meselesi olduğunu düşünüyordum.
"Belki de alışık oldukları için umursamazlar." diye söylenerek iç geçirdim. Gömleğimi aceleyle pantolonumun belinden içeri sokarken, inatla gerilen kol kaslarıma bakan kıza kaşımı kaldırdım. Acelem olmasa seyretmesine izin verirdim ancak gecenin köründe babam aradığı için ufak bir telaşa kapıldım.
Önemli bir şey olmasa beni asla kendi numarasından ve direkt aramazdı. Ne olmuş olabileceğini tahmin edemediğim için merak ve telaş korkuyla el ele vermiş içimi kemiriyordu.
Yakamı kolay bırakmayacağa benzeyen kıza döndüm de dönmez olaydım. Tamam, güzel kız falan ama ben bu haldeyken tüm çirkefliğine rağmen az öncekine göre daha cazip geliyor gözüme. Gözlerimi saatime çevirip çok önemli bir toplantı kaçırıyor gibi aceleci bir tavırla, "Bak kızım, canım sıkılmıştı eğlenmek istedim. Sen de hayır demedin. Eğleniyorduk da... Ancak artık eğlence bitti. İşim var. O yüzden saçma sapan konuşmayı kes." dedikten sonra yürürken inatla "Ersin! Allah belanı versin Ersin!" diyen kızı umursamadan evden dışarı çıktım.
İsmini anımsayabilsem, cevap verecektim ama ismini bile sormamıştım sanırım.
Sokağa kendimi attığımda camdan sarkmış, saate aldırmadan istediğini alamadığı için yüzsüzlükle bana hakaret yağdıran kıza hain bir sırıtış gönderdim. Sokak lambasının aydınlattığı yüzümdeki gülümsemeyi ikinci kattan naklen maç izler gibi gören kız kafama cam kenarındaki saksıyı fırlatmaya karar verene kadar arabama ulaşmıştım bile. Arabaya biner binmez ısrarla çalan telefonuma cevap verdim. Sesimin uykulu çıkmasına dikkat ederek "Buyur babam, hayırdır bu saatte." dediğimde babamın söyledikleri ile kaşlarımı çattım.
"Eve dönme vaktidir evlat. Artık elin memleketinde eğlenmene gerek kalmadı. Davamız kapanmıştır." dediğinde ferahlasam da içimi bir sıkıntı kapladı. Yıllardır Kendi başımın çaresine pek de güzel bakıyordum. Şimdi ise esaretin zincirleri bileğime dolanmak için sabırsızlıkla kıvranan bir yılan gibiydi. Demek özgürlük buraya kadardı.
"Yarına bilet alırım. Akşama evde olurum." derken babam keskin sesi ile sözümü böldü. Bolat Bey, lafının üzerine laf söylenmesinden hoşlanmazdı. O konuşurken, susup dinlerdiniz ya da sonuçlarına katlanırdınız.
"Yerini ayırttı bizim Cevat. İki saate kadar kapıdan girmiş ol." diyen babama eyvallah çekerek eve doğru sürmeye başladım. Yola çıkmadan önce banyoyu ziyaret etsem iyi olacaktı.
İçimde garip bir hüzün hüküm sürerken süratle yanından geçtiğim yollara bakış atarak eve ulaştım. Kısa süren abdest-duş faslından sonra üzerime siyah takım elbisemi giymiştim. Siyah gömleğime babamın hediyesi olan kol düğmelerini iliştirdikten sonra aynadaki yansımama bakarken beni bu halde görse okuldakilerin ne diyeceğini merak etti bir yanım. Az önce yanından ayrıldığım kızın bile farklı bir gözle bakacağını biliyordum. Yansımam bana bile yabancıydı. Dövmelerim kıyafetlerle kapatılmıştı, saçlarım her zamanki dağınıklığında asi bir şekilde şimdilik hüküm sürüyordu. Elime aldığım çok az vax ile onları da hizaya soktum. Kulağımda parlayan küpem gözüme ilişti. Onu çıkartmak, otuz yıl bıyık bıraktıktan sonra kesmek gibi bir şeydi. Alışmıştım. Yokluğunu hissedecektim. Banyoya girerken çıkarttığım saatimi koluma takmak için etrafıma bakındım ve yatağımın üzerine atılmış olduğunu fark ettim. İlerleyerek saatimi aldım ve sıkıca bileğime geçirdim. Saate baktığımda çok az zamanım kaldığını fark edip yüzümü olabilirmiş gibi daha çok asıp kulağımdaki küpeyi söküp attım. Saçlarıma küpe izini saklamak için yeniden şekil verirken dişlerimi bir kez daha fırçalamanın iyi olacağına karar verdim. Stres yüzünden midem fena olmuştu belki dişimi fırçalamak biraz ferahlatabilirdi.
Dişlerimi fırçalarken telefonum çalmaya başladığında aceleyle ağzımdaki suyu tükürüp tekrar çalkaladım. Elimin tersiyle ağzımı silerek banyodan çıkıp, yere düşmüş olduğunu gördüğüm telefona aceleyle hamle yaptım. Belki de babam arayıp dönüşün benim için tehlikeli olduğunu, bir süre daha saklanmam -keyif sürmem- gerektiğini söyleyecekti?