Bölüm 2: Ay kıymayın bana!

1014 Words
Bir belgesel izleyip, kolayca sarılabileceği bir okaliptüs ağacı var diye şirin hayvanı kıskandığınızı anladığınız an, gerçekten yalnızsınızdır. Elimdeki telefonu bezginlikle yatağıma bırakıp harcadığım zamanın benim için yeterince abartılmış bir şımarıklığa denk geldiğini anladığım an vicdanımın sesini susturmak için önümde yığılı notlara saldırdım. Evet direkt saldırdım! Yakın zamanda sınav falan olacağımız yoktu ama hastanede sürekli burnumuzdan getiren doktorlar, her köşede pusmuş adeta tanı koymada kararsız kalacağımız anı gözlüyordu. Gerçi henüz diplomalı olmadığımız için koyduğumuz tanıları ciddiye alan yoktu ama sordukları sorulara cevap veremediğimiz her an, yüzlerinde "siz ne bilirsiniz ki?" bakışı beliriyor ve beni gerçekten gereksiz bir velet gibi hissettiriyordu. Bu yüzden, sabah viziteleri sırasında hocanın soracağı bir soruya cevapsız kalmamayayım diye, servis hemşirelerinden gece yatışı yapılan hastalar hakkında aldığım bilgileri yurt odamdaki rahatsız yatağımda sağa sola yuvarlanırken gözden geçirdim. Tanıların çoğu tanıdıktı ama Stevens isimli bir adamın adını alan hastalık bana epeyce yabancıydı. Armi, çoğu zaman böyle acayip hastalıklar konusunda beni şaşırtan bir bilgi birikimine sahip oluyordu. Hem de bir süredir uzaklaştırılmış olmasına rağmen! Telefonu elime alıp numarasını çevireceğim sırada saatin farkına varıp aramaktan vazgeçtim ancak o zaman bir sürü cevapsız çağrım olduğunu ve hepsinin son yarım saate ait olduğunu gördüm.  Çağrıların çoğunun anneme ait olduğunu görünce zorlukla yutkundum. Annem beni neden bu saatte, bu kadar ısrarla aramış olabilirdi ki? Kadın normalde hava kararmadan yatar, ezan okunmadan önce kalkıp gelinlere emir buyurmaya başlar! *** "Aloo, güzel kızım, evine dön. Ben annen. Seni çok özledik. Hatalarınla, günahlarınla kabulümüzsün yavrum!" Telesekreter mesajlarım neden kadın programlarındaki kayıp kıza sesleniş gibi bilmiyordum ama birisi annemin ayarlarını fena bozmuştu. Kadın beni evden kaçtı falan sanıyordu. Ay mesaja alo denir mi be güzel annem? "Güzide, bacağını ayrı kolunu ayrı kıracağım. Dalak kırılıyor mu bilemem ama kırılmıyorsa bile kıracağım. Kızım seni fena kıracağım! Neredesin kız sen? Nişanı atmışsın?" Aha, şimdi ayvayı yedim! Tüm planlarım yere düşen yumurta kaderini paylaşıyor! Okulun bitmesine bu kadar az kalmışken o öküz nişanlı bozması akraba cücüğünün başıma iş açacağını tahmin etmem lazımdı! Ben bu işten nasıl sıyrılacağım? "Akşama ordayım, bir yere kaybolma dayım kızı!" Kemal abim de geliyorsa tamamen ayvayı yemişim demektir. İş büyüdü, beni vurmak için onu gönderiyorlar. Olay namus davasına döndü! Mesajlarıma bakarken, odada dört dönüyordum. Bana bakan kızlar merakla bir şey dememi bekliyordu. Çok beklerlerdi! Kimseye bir şey anlatacağım yoktu. Nasıl olsa yardımcı olmak yerine ya gülecek, ya vah çekecek ya da arkamdan beni rezil edecek bir dedikodu yumağı sarmaya başlayacaklardı. Sonra çöz çözebilirsen ördüklerini. Bir de yeni arkadaşlarım elinden iş gelmez tayfa... Son sene diye mecbur kalmasam bunlarla hayatta aynı yerde kalmam. Kader ağı gibi başa çorap örer bunlar da yedi ceddim gelse çıkartamaz sonra. Pastırma sıcağında kalmış kardan adam gibi suyumu çıkartırlar valla! Yani, ne kadar dipteyim, çaktırmamak lazım. Telefonumu elime alıp nişanlandığım akraba çelimsizini aradım. Beni bununla sözleyen babama ölsem bile diğer taraftan teessüf edecektim galiba; yahu bir adamın boya bak bir benim, bir adamın tipe bak bir de bana! Ne orantı, ne oran ne de hipotenüs! Biz üçgen olsak iç açılarımız yüz ellide kalır o derece. Adamla benim boylarımız toplamını ikiye böl, benim boyumdan düşük çıkıyor ortalamamız. Cücük gibi herife verdiler beni, bir de evlenir sanıyorlar! Yahu adam ''Kabul ediyor musunuz?'' diyen memura sesini duyuramaz, bana nasıl kocalık yapacak? Bunu düşünen yok tabii... "Ne var gız?" "Dolmalık biber kaldı bir kilo, iki de kemer patlıcan var olur mu?" "Ne diyon gız yine deli deli?" "Akşam pazarı idare et teyze diyom! Ne diyeceğim, bizimkilere Güzide nişanı attı demişsin?" derken odama geçip çoktan kapıyı kilitlemiştim. "Sen evlenmem demedin mi?" "Okul var dedim!" "Ben de o tipsizlerle okuma dedim. Ben söz dinlemeyen kadını kendime avrat yapmam. Ele güne kendimi güldüremem! Yetti artık. Git kendine başkasını bul." Öküzzzz! Bir de yüzüme kapattı! Ben nişanlıdan kurtulayım dedim de bu şekilde demedim ki... Şimdi bir de ben nişanı bozdum diye bizimkiler bana yüklenecek! Ayvayı yedim! Korkarak Kemal abimin numarasını çevirdim. Annem uyanık, ortalık da makaradan boşanmış ip gibi karışıksa onun da bu işin içinde olmama ihtimali yoktu. Beklediğim gibi telefon ilk çalışta açıldı. Korkuyla gümbürdeyen isyankâr yüreğime elimi yapıştırıp sakinlemeye çalışıyordum ve camdan kurşun gelirse kalpten yemeyeyim diye kenara çekilip kolonu kendime siper ederken paranoyanın alasını yaptığımı biliyordum ama elimde değildi. Heyecanlı bir olay dönüyordu kader çemberimde, iflasta durma ihtimali vardı! Babam delirip paramı keserse, Kemal abime bel bağlayacaktım çünkü abilerim kesin yardım etmeye yanaşmayacaktı. Kemal abi onlara göre biraz daha halden anlar, eğitimli bir barzoydu. Yani bana göre hepsi barzo ama Kemal abim bir basamak tırmanmış merdiveni işte. "Abim, ya benim bir suçum yok inan ki..." Lafım abim tarafından kesilince durakladım. Korkudan üç buçuk atarken bir gözüm pencereden gireyecek kurşundaydı. Dışarıdan gelen yüksek patlama sesiyle gözümü kapatıp ağıt dua karışımı bir yaygara kopardım. "Allah'ım, ölmek için çok gencim! Abim kıymayın bana! Ne olur, ahırdaki öküzü bile alırım, öldürmeyin genç yaşımda! Daha mecburi görevimi bile yapmadım, The Walking Dead'in yedinci sezonu bile görmedim! Allah'ım, inşallah ölen Daryl'dır da öte tarafta bana ok atmayı öğretir." "Abim, sakin ol. Ne oldu?" Kemal abimin sesiyle gözlerimi seri bir şekilde açıp etrafa baktım, sonra kendimi yokladım. Kan falan yoktu. "Allah'ım ölen inşallah, Darly değildir. Bu sezon onsuz geçmez." diyerek duamın kapanışını yaparken telefon kulağımda cama geçip, uyduruk perdemi çektim. Sokaktan geçen bir arabanın lastiği patlamıştı. Kızlara demiştim ama ben! "Atmayın," demiştim, "Bira şişesi sokağa atılmaz, boşunu bakkala verdin mi depozito alırsın." Ama dinletememiştim. Elin tekeri, benim de ödüm patladı. İyi mi oldu şimdi alkolik safozlar! "Ay abim bir şey yokmuş. Vallahi benim suçum yok nişanı ben atmadım!" "Tamam kızım, biz seni biliyoruz. Hem o cücüğü boş ver sen. Abin evleniyor, Biletini aldık yarına mutlaka burada ol!" "Ne? Hangi abim?" "Kızım bir tane bekâr abin var!" "Ne bilim, belki babamın durumu iyiye gitti, parayı buldu ya o yüzden bunlar şımarıp kuma falan alıyorlardır diye korktum Kemal abim." "Güzide yine deli deli konuşma, yarın da vakitlice evde ol. Biz seni almaya araç göndereceğiz!" Kemal abimin kapattığı telefonla gelen mesajları zihnimden geçirmeye başladım. Bir de yaptığımız konuşmayı... Ne alaka var ne maydanoz! Eyvahlar olsun, bunlar beni cücüğe gelin değil, töreye kurban verecekler! Ayağımla gideceğim, sonra beni alıp evin avlusuna götürecekler. Diz çökeceğim, gözlerim bağlanacak, sonra güm! Kafama eski püskü silahı sıkacaklar. Ay silah tutukluk yapsa bari, inşallah yapar ya... Yapar di mi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD