Kapıyı açtığımda babamın yumruk olmuş eli havada, kapıya vurmak için hazırda bekliyordu. Boşta kalan eli aşağı doğru düştüğünde gözlerindeki mayhoşluk ve üstüne sinen içki kokusuyla kaşlarını iyice çattı. Yarım açtığım kapıyı iterken aylak adımlarla içeri girdi.
"Neredesin sen!"dediğinde dişlerini sıkarak konuşuyordu. O an üstüme sinen titremeyi attım ve ayaklarımı yere olabildiğince sert bastım.
"Anahtarını alsaydın."
Kaşlarını sanki bunu söylememi beklemiyormuş gibi kaldırdı ve kapıyı itti. Demir kapı kapandığı an çarpma sesi içeride koca bir gürültüye sebep oldu.
"Sen varsın ya."
"Yokmuşum gibi davran."dedim ve merdivenlere doğru yöneldiğim sırada ardımdan seslendi."Annen nerede?"
"İçmek yerine onunla gitseydin öğrenirdin."diyerek adım atmayı kesmedim. Merdivenlerin yarısına geldiğimde tekrar, üstüne basa basa sordu."Annen nerede dedim."
"Anneannem de!"
"Bu saate kadar mı?"diye öfkeyle sorduğunda bir hışımla ardıma döndüm. Ona bağırmak, bu halde eve geldiği için içimde biriken bütün öfkemi kusmak istedim. Annemden beni onunla yalnız bıraktığı için nefret ettim.
"Ne fark eder? Sen de bu saate kadar dışarıda değil miydin?"
"Leyla!"diye bağırdığında yumruk yaptığım ellerimle birlikte dudaklarımı öfkeyle birbirine bastırdım. Kavga çıkarsa polis gelirdi. Polis gelirse Alp'i görürdü. Alp'i görürse Onur'un dediği gibi bu bir sır olarak kalmazdı. Sakin olmam gerekti.
"Apandisti patlamış...Anneannemin. Bu gece orada kalacak."dedim ve o bana cevap vermeden yukarı doğru koşmaya başladım. Ardımdan bir şeyler konuşmaya, saçma sapan söylenmeye başladığında kendimi odaya atmıştım. Odaya girer girmez kapıyı kilitlediğimde Alp gülerek elini sallıyordu.
"Leyla'm, canım kankam."dediğinde sesi şaka gibiydi. Benimle dalga geçmiş gibi elini sallıyor, kahkaha atmaya hazırlanmış gibi kocaman ağzıyla gülüyordu. Kahkaha atacağı an Onur elini onun ağzının üstüne kapadı.
"Sus lan gerizekalı, sessiz olmamız gerek."diye öfkeyle mırıldandığında Alp onun elini iterek dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı. Eliyle ağzına fermuar çeker gibi yaptığında sırtımı kapıya yaslayarak aşağı doğru kaydım.
"Sarhoş mu?"İçime çektiğim derin nefesi yıkılmışlık hissiyle beraber dışarı bıraktım. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibiydim. Sanki kaçtığım ne varsa peşime takılıyordu. Hiç beklemediğim yerlerden çıkıp bana el sallıyordu.
"Keşke sarhoş olsa."diyerek Alp'in yaralı bacağındaki saç bandımı daha da sıkmaya çalışıyordu. Alp o an acıyla inledi ve bunun ardından gülmeye başladı.
"Sarhoşluk dediğin nedir güzelim...Alt tarafı zihin bulanıklığı. Bize daha fenası lazım...Yok olmuşluğun hafif tınısı lazım. Zihnin dans edişindeki o haz lazım."
Alp'in ağzından dökülen kelimelerle beraber eli havaya kalktı. Sanki tavan bir gökyüzüydü ve onu izliyordu. Elini bir noktaya sabitleyerek tek gözünü sıkıca kapattı.
"Bak...Senin yıldızın Leyla. Her gece izlediğin o minik yıldız işte orada!"dediğinde son kelimesinde sesi iyice yükseldi. Onur onun ağzının üstüne ellerini kapadığında yüzümde tek bir mimik dahi oynamıyordu.
"Sesini kesmezsen aletini keserim! Sus artık, Leyla'nın başını da kendi başını da yakacaksın."
Alp'in kaşları yay gibi havalanırken ardında sığındığım kapı çalmaya başladı. Babamın seri yumrukları kapıyı zorlarken o an tüylerimin diken diken olduğuna yemin edebilirim. Omuzlarım korkuyla içeri doğru büküldüğünde Onur'un irileşen gözleri benimkiyle birleşti.
"Leyla! Kim var evde?"diye bağırarak sorduğunda gözlerimi sıkıca kapatıp sabır dilerken ayağa kalktım. Masama doğru koştum ve laptobu mu açtım. O açılırken,"Kimse!"diye bağırdığımda kapıyı açmaya çalıştı ama kilitli olduğu için başaramadı.
"Çocuk mu kandırıyorsun! Aç kapıyı."diye bağırırken kapıyı zorlamaya devam ediyordu. Ekran açılırken arka planda açık bıraktığım diziyi oynattım. O sırada Onur Alp'in kolunu omuzlarının üstüne alarak balkona doğru çekiştirmeye başladı. Onlar balkona çıkarken kanlı yorganın üstünü pikemle örttüm. Laptobu alıp kapıyı açtığımda babam bir an beni süzdü. Kapıyı açmaya kalktığında ekranı göstererek kapalı olan sesi açtım.
"Dizi izliyorum. Kan, vahşet, kavga, gürültü ne ararsan var."dedim ve ekranı pat diye kapatarak,"Şimdi izin verirsen uyuyacağım, yarın sabah dersim var."diye sesimi yükseltmemeye çalışarak konuştum.
Ben ona açıklama yapmama rağmen kapıyı itti ve göz ucuyla içeri baktı. Nefesimi sıkıca tuttum ve herhangi bir şeyin gözükmemesi için dualar etmeye başladım. Normalde olsa kapıyı asla açmaz, bağırışlarını kulak ardı eder, kendime arka planda bir müzik açıp dans ederdim. Bunun sonucu bazen yüksek sesten şikayete ve akabinde polise bağlansa bile vazgeçmezdim. Ama şu an...Şu an bunu yapamazdım. Şu an onu memnun edip sessizce yatağa gitmesini sağlamam gerekiyordu. Bunun hesabını sonra sormam gerekiyordu.
"Uyuyacağım."dedim ve kapıyı tutup çektim. Kapatacağım sırada ayağını araya koydu. Dik bakışlarının ardından içine ani bir nefes çekti. Omuzları nefesiyle sarsılırken olduğu yerde sendeledi. O an elini omzuma koyarak ayakta durmaya çalıştığında gözlerimi sabır dilercesine yumdum. Parmaklarının dokunduğu noktaların üzerinde iğrenmemin sebebiyet verdiği titreşimler oluşurken kendimi bir hışımla geri çektim. O an kapının pervazına dayandı.
"Bir şey diyecektim ama...Neydi..."diyerek koridora doğru baktı ve kaşlarını bilinmezlik içinde yuvarlanan ifadesinin ardından kaldırdı. Koridorun sonuna doğru yürümeye başladığında ardından bir süre baktım. Merdivenleri inip gözden kaybolduğunda gözlerimi devirerek kapımı kapattım.
Kilidi çevirip arkamı döndüğümde yarım açık kalan balkon kapısının arasından süzülen rüzgar perdemi uçuruyordu. Bilgisayarı bırakıp oraya doğru yürüyerek balkona çıktığımda Onur sabır dilercesine kafasını gökyüzüne kaldırmış Alp'in ağzını iki eliyle sıkıca kapatmıştı. Buna rağmen hala gülmeye çalışan Alp'in yüzüne tekme atmamak için zor duruyordum.
Etraftaki binalara bakarak birinin bizi görmediğine emin olmaya çalıştım. Onur Alp'i içeri sokarken arkalarından çıkıp kapıyı kapattım. Perdeyi çekip onlara döndüğümde Alp'in kanlı bacağı şimdide pike mi boyuyordu.
"Çok kan kaybediyor, ya bir şey olursa?"diye sorduğumda Onur kafasını iki yana salladı."Çok derin değil, sadece bir uyarı."
"Uyarı mı?"
Aniden sorduğum soru karşısında dudaklarını birbirine bastırarak kafasını bana doğru çevirdi. Alnından dökülen terler yüzünden dağılan saçlarının birkaç teli oraya yapışmıştı. Elmacık kemiklerinin üzeri hafif kızarmış, boynundaki damarlar belirginleşmişti.
"Yani ona benzer gibi. Benzetme yaptım, çok takılma."
"Neye takılayım."diye fısıldadığımda,"Bu geceyi unut Leyla."diye yanıtladı.
"Unut mu! Arkadışını kanlar içinde evinin küvetinde bulan ben değilmişim gibi mi davranacağım? Sarhoş değil de ne? Ne kullandı, bacağı neden yaralı? Evim neden kan içinde kaldı ha? Sorularımın cevaplarını vereceksin Onur."
Onur ayağa kalkarak karşıma dikildi. Kanlı ellerini üzerine silerken,"Sorularının cevapları ben de değil. Ben sadece onu korumaya çalışıyorum, ne olduğunu bilmiyorum. Eğer ailesi madde kullandığını ve gece yarısı senin evinde kanlar içinde yattığını öğrenirse olacaklardan koruyorum. Yani...Şimdi değil Leyla. Bunu konuşmanın ne yeri ne de zamanı."diye sessizce konuştuğunda kafamı salladım.
"Sadece bu gece."
"Sadece bu gece."diyerek beni tekrarladığında Alp parmaklarını göz altılarına koymuş aşağı doğru çekmişti.Kırmızıya bürünen gözlerinin içini gösterirken,"Her gece"diye mırıldandı. Onur ve ben yatağın iki tarafını çevrelemiş onun başında zebellah gibi dikilirken kollarımı birbirine kavuşturdum.
"Her gece?"diye tekrarlayarak neden böyle söylediğini öğrenmek istediğimde gözünden süzülen tek damla yaş yastığıma aktı. Gözyaşının ardından küçük bir tebessüm dudaklarına yayıldı.
"Leyla, güzelim..."diye mırıldanırken gözleri yine tavana doğru daldı. Dudaklarındaki tebessüm silinirken,"Gitsem kızar mısın?"diye sordu.
"Nereye gitsen?"diye sorduğumda Onur göz ucuyla bana baktı. Kafasını iki yana sallarken omuzlarımı silktim. Öğrenmem lazımdı, neden böyle olduğunu bilmem lazımdı.
"Yıldız olsam mesela?"diyerek tavanda bir noktayı parmakla gösterdiğinde omuzlarım alamayacağım cevapları kabullenircesine çöktü. Neden yıldıza bu kadar takmıştı ki...
"Olunabiliyorsa beraber olalım."diyerek ona sırtımı döndüm. Onu daha fazla bu halde göremezdim. O hep iyi olandı, neşe saçandı. Dramatik olandan uzak...Ya da bana rol kesendi. Bu gece sevgilisiyle olması gerekirken günün sonu böyle sonuçlandığına göre asıl plan bu değildi. Asıl plan neydi? Azra buraya gelmiş miydi?
"Bir gün yıldız olacağım ama sen benimle gelmeyeceksin. Yüksek mertebe kızım..."dediğinde dudağımın kenarı kıvrıldı. Şu an çok salaktı ve bunun bedelini ödeyecekti. Bu gece ölmeyecekti belki ama yarın onu laflarımla boğup öldürecektim.
"Ne zamandan beri aptallık yüksek mertebe sayılıyor acaba."diye kendi kendime mırıldandığımda,"Aptallıktan değil..."diye yanıtladı. Ona doğru döndüğümde içine çektiği büyük nefesle beraber gözlerini usulca kapattı. Gözleri sahte yıldızından uzaklaşırken elinin biri yaralı bacağına doğru uzanacakmış gibi duruyordu. Parmak uçlarıyla saç bandımdan yakaladı ve onu tutarken gülümsedi.
"Baban ne zaman uyur?"Onur'a bakmadım.
"Birazdan sızar."derken ellerimi belime yerleştirmiştim. En nefret ettiğim ve istemediğim şey başıma gelmişti. Zaten kim sarhoş babasını arkadaşlarının görmesini ister ki...
"Tek kalmak istemezsen..."dediğinde lafını kestim."Sorun değil, alışkınım. Alp'in bacağını kesmek zorunda kalmadan hastaneye götürelim yeter."
"Bacağımı mı kesecekler?"diyerek kafasını kaldıran Alp, hemen ardından ağlamaya başladı. Onur elleriyle onun ağzını kapatırken ağzım açık kalmış sadece izliyordum. Bacağını değil ama dilini kesecektim birazdan.
"Ben uyumuş mu gidip bakayım. Sen de şunu bayılt."
Arkamı dönüp odadan çıkacağım sırada Onur sessizce,"Bayıltmak az kalır ya öldüreyim en iyisi."dediğinde ona göz devirerek çıktım. Koridorun ve banyonun ışığı yanıyordu. Banyonun ışığı...Küvet. Küvette hala kan vardı.
Koşar adımlarla banyoya gittiğimde dudaklarımı korkuyla ısırdım. Duşun perdesi açıktı ve yerde suya karışmış kanın pembe izleri vardı. Oraya doğru ilerlerdiğimde küvetin içinde kan yoktu, sadece kenarlarında hafif izler vardı. Babam duşu kullanmıştı.
Sarhoşluğu yüzünden fark etmediğine inanarak elime viledayı aldım ve yerdeki kanları temizledim. Vileda kovasındaki kanlı suyu gördüğümde onu da klozete boşalttım. Onur etrafı temizledim derken ne demeye çalışmıştı acaba. Temizlik anlayışı beni ele vermek için bir komplo titizliğinde hazırlanmış gibi de...
Banyoyu kandan arındırarak kapının önünde dikildim. Son kez ardımda annemin görebileceği bir iz bırakmadığıma emin olarak kapıyı ve ışığı kapatıp çıktım. Annemlerin odasına giderken koridorun ışığınıda kapattım.
Kapının arasından kafamı sokarak içeri baktığımda onu göremedim. Burada değilse aşağıdaydı. Aşağıda uyuyorsa Alp ve Onur nasıl çıkacaktı?
Koridorda geri giderek merdinlerden parmak uçlarımda indim. Kafamı merdivenin ucundan salona doğru uzattığımda babamı koltukta sızmış bir halde buldum. Işık kapalı, televizyon kısık ses de açıktı. Ekranda bir spor bülteninin tekrarı oynuyordu.
Geri çekilerek yukarı çıktım. Odama girdiğimde Alp oturur pozisyona geçmiş ellerini bacaklarının arasından aşağı sarkıtmıştı. Yüzünde sabit bir gülümseme olmasına rağmen gözleri bayık bakıyordu.
"Canın acımıyor mu?"diyerek yanına gittiğimde kafasını iki yana sallayarak elinin birini bana doğru uzattı."Acımıyor, yanıma gelsene."
Onur'a baktığımda gözlerini devirerek,"Kullandığı şey, onun yüzünden. Fiziksel ve zihinsel olarak bir şey hissettiği söylenemez."dediğinde kafamı sallayarak Alp'in yanına oturdum. Yatağın kanlı tarafından uzak duracağım diye Alp'in dibine girmiştim.
"Artık kan akmıyor mu?"dediğimde kafasını iki yana sallarken Alp'in bacağını tuttu."Sardım, dolapta atkı buldum onu kullandım. Sana bir atkı borcum olsun."
"Sorun değil."diyerek Alp'e baktığımda kafasını yana eğmiş yere, uzağa doğru bakıyordu. Dağılan saçlarının bir telinin kirpiğine değdiğini gördüğümde uzanarak çekmek istedim. O an elimi havada yakaladı. Elimi iki elinin arasına alırken dudaklarını büzdü.
"Özür dilerim Nai'm. Yaptığım her şey için özür dilerim."