Bölüm 1 | Başlangıç
Arkadaşının mezarının başında, duanın bitmesini beklerken gözünden akan tek damla yaş yanaklarından süzülerek saçlarına karıştı. Kızarmış ve şişmiş gözlerini hiç kırpmadan arkadaşının adının yazdığı mezar taşına bakarken içindeki kız çığlık atıyordu. O kadar çok konuşmak ve içini dökmek istiyordu ki birazdan acı kusacaktı.
İnsanlar ona dirayetli olması gerektiğini, gittiği yerde huzurlu olacağını söylerken dudaklarına acı dolu bir gülümseme yayılıyordu. Çünkü biliyordu ki bu doğruydu. Alp Soylunay... En yakın arkadaşı gittiği yerde mutlu olacaktı. Çünkü Alp, gitmeden önce bütün günahlarını Leyla'nın üzerine yıkmış ve ölmeden önce kahkahalar atmıştı. Alp'in ölümü onun için cennete açılan kapı, Leyla için dünyadaki cehennemdi.
*
*
*
"Leyla ben zaten Mecnun değilim!" diyerek elindeki altın rengi, simli mikrofonu bana doğru uzatan Alp'in elinden alarak, "Sen de artık, beklenen değilsin!" diyerek boşta olan elimi alnıma doğru götürerek ağlıyormuş gibi yaptım.
Alp elimden mikrofonu kaparak, "Adına şarkılar yazılan kadın..."dediğinde dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi pencereden dışarıya diktim." Adı üzerine bile şarkılar yazılan ama henüz gerçek aşkın yanından bile geçemeyen kadın." diyerek sözünü yarıda kestim.
Alp acınası halime kahkahalar atarken mikrofonu elinden alarak kafasına vurmaya başladım. O karnını tutarak durumu abartırken ayağına çelme takarak onu yere düşürdüm. Ve Alp'in ağzından koca bir feryat yükseldi.
"Duygu teyze! Kızın beni öldürüyor, yardım et!"
Ona gözlerimi kısarak bir hain muamelesi yapacağım sırada annem içeriye eline aldığı terliğiyle girdi. Ona, 'Sen ciddi olamazsın' bakışı atarken terliği sallayarak bana yaklaşmaya başladı.
"Alp oğlumu bir daha döversen seni terlikle kovalarım demedim mi ben?"
Gözlerimi devirirken, "Ama benimle dalga geçti..." diyerek yerde kıvranır gibi yapan Alp'in yakasından tutarak yukarı doğru çektim. Sanki bunu bekliyormuş gibi asla dokunmadığım omzunu tutarak, "Ah! Omzum çıktı galiba." dediğinde boynundan yakaladım ve onu aşağı doğru eğerek iki büklüm yaptım.
"Yürü gidiyoruz, seninle okulda hesaplaşacağız." dediğimde onu kapıya doğru sürüklemeye başlamıştım. Annem önümüzü açarken bu halimize gülmeye başlamıştı. Onu merdivenlere geldiğimizde bırakarak ayakkabılarımı giymeye başladım. Bağcıklarımı bağlarken Alp sinsi sinsi beni süzüyordu.
"Ne bakıyorsun? Ayakkabılarını giysene, geç kalacağız. Benim dersim yarım saate başlıyor."
Ellerini birbirine sürterken aynı sineğe benziyordu. Aslında zaten genel olarak bana bir hayvanı andırıyordu. Hareketleri, birbirine karışan dalgalı saçları ve yüzündeki burnuna, elmacık kemiklerine dağılmış çilleri onu hiç ciddi kılmıyordu. Daha doğrusu benim için bir şempanzeyi andırıyordu. Yaramaz bir şempanze...
"Ne istiyorsun?" diye ona nefret dolu bakışlarımı yollarken ayakkabılarının arkasına basarak yanıma ilişti. "Azra'yla bir türlü baş başa kalamadık biliyorsun."
Onu şöyle bir süzerek, "Eee? Banane bundan." dedim ve bağcıklarımı bağlamayı bitirerek çantamı omzuma astım ve kapıyı açarak çıktım. Arkasına bastığı ayakkabılarını ayağına geçirerek peşimden çıktı ve kapıyı kapatarak beni omzumdan yakaladı.
"Duygu teyzeler anneannenin yanına gidecekti bu gece, değil mi?" diye sanki bilmiyormuş gibi sorduğunda iyice kıstığım gözlerimi gözlerine diktim. "Hayır, asla olmaz!"
İçine derin bir nefes çekerken çantamı kolumdan kaptığı gibi yola doğru koştu. Şaşkınca arkasından bakarken, "Ne yapıyorsun? Çantamı ver maymun!" diye bağırdığımda arkadan kapının sesi geldi ve ardından kulağımı sıyırıp geçen terlik önüme düştü.
"Bağırma! Tüm mahalle sesini duydu, adın çığırtkan Leyla'ya çıktı hala susmuyorsun ya!"
Dudaklarımı birbirine bastırırken ardıma bakmadan bu halime gülen Alp'in peşinden koştum. Ben koştukça kaçmaya devam eden Alp'in ardından tüm mahallenin değil sadece onun duyacağı şekilde bağırdım.
"Ver çantamı! Derse geç kalacağım, kısa sınavım var çekirge!"
Alp arkasını dönerek geri geri yürümeye başladığında nefesim kesildi ve ellerimi dizlerime koyarak yaşlı teyzeler gibi kalbimi tuttum.
"Bu akşam evi bize sattın sattın, ha satmadın kısa sınava kalemsiz girer, okula kadar da koşarsın." dediğinde ayakkabıma uzandım ve çıkardığım gibi kafasına fırlattım. Tam olarak alnına denk gelen ayakkabımla beraber sendeledi ve sırt üstü yere düştü. Durumdan faydalanarak yanına koştum ve yere düşürdüğü çantamı ve ayakkabımı alarak sıkıca kavradım. Ayakkabımı giyerken ona üstten üstten bakıyordum.
"Oğlum sen ananın karnında yemek diye tekmelerken ben iki gün önce doğmuştum. Git +18 içeriklerini aile evimden uzak tut. Yok sana ev falan."
Onu yerde bırakarak sokağın çıkışına, minibüs yoluna doğru ilerlerken alnını tutarak yanıma yetişti. Dudaklarını aşağı doğru büzerken gözleri sulanmaya başladı. Burnunu çekmeye başladığında parmağıyla alnını işaret ediyordu.
"Bak alnımı yardın."
Sadece kızaran alnına göz ucuyla bakarken, "Bebek misin sen?" dedim ve durağa geçerek minibüsü beklemeye başladım. Hemen yanıma ilişti.
"Leyla lütfen, bu belki de ilk ve son şansımız. Söz veriyorum sadece film izleyeceğiz."
Ona yan yan bakarak, "Buna inanma mı beklemiyorsun herhalde. Onu sizin evde annenler varken de yapabilirsin. Annenler varken yapamayacağın tek şey se..."dediğimde elini ağzımın üzerine kapatarak göz ucuyla duraktaki insanlara baktı.
"Sus sus. Tamam, yalan yok son zamanlarda aklım biraz sapıklaşmış olabilir." dediğinde elini ağzımın üzerinden çekmesi için üzerine vurdum. Elini çekerken önünde birleştirerek gözlerini kedi gibi irileştirdi.
"Lütfen, eğer bana bu iyiliği yaparsan söz veriyorum beni dövdüğünde Duygu teyzeye bağırıp seni terlikle kovalamasını gülerek izlemeyeceğim. Hatta, eğer melek kanatlarını takıp bu iyiliğe parmağını basarsan seni kuzenimle baş başa bırakır flörtleşmenize göz yumarım."
Gözlerim şokla kocaman olurken elimi kafasına geçirdim. "Senin kuzeninle flörtleşmek isteyen kimmiş? Şehir dışından üniversiteye okumaya gelip kasıntı kasıntı dolaşıyor. Kendine kurduğu arkadaş grubu yedi yıldır okulu bitiremeyen tiplerden oluşuyor. Her karşı karşıya geldiğimizde küçükken saklambaç oynadığımızda başıma gelen felaketi yüzüme vuruyor. Hayır yani, onca yıl sadece bir yazı sizinle geçirmek zorunda kaldım ve başıma gelene bak. Nereden bilebilirdim ki yıllar sonra üniversite için buraya gelip sizin eve yerleşeceğini..."
"E sen de saklambacın alt tarafı bir oyun olduğunu ve sobelenmenin altına işemekten daha felaket bir şey olmadığını kabullenip tuvalete gitseydin o zaman."
Okulun önünden geçen minibüs geldiğinde onun ağzına vurarak ayağa kalktım. Yine utançtan yanaklarım kızarmıştı. Kendimi minibüse atarak iki kişilik parayı şoföre uzattım. Arkadaki boşluğa ilerlerken yukarıdaki demire tutunan Alp'in koluna tutundum.
"Ben senin bu mallığını tek seferlik yaz maceramızdan ve liseden beri çekiyorum, utanma."
"Ağzının fermuarını çekmezsen çekecek bir canın kalmayacak Alp."
Ve ağzının fermuarını usulca çekti. Okulun önüne geldiğimizde kartlarımızı okutarak güvenlikten geçtik ve edebiyat fakültesine doğru ilerlemeye başladım. İkimizi ayıran, fakültelerimizin son ortak noktasına geldiğimizde derse sadece iki dakika vardı. Alp beni omuzlarımdan yakalayarak şirin şirin sırıttı.
"Derse gitmeden önce söylemek istediğin bir şey var mı?" diye sorduğunda kaşlarımı havaya uyarır gibi kaldırarak, "Ne gibi bir şey?" diye sordum.
"Mesela akşam için evinin kapılarını sevgilimle bana açmayı kabul etmen gibi."
Kafamı iki yana sallarken, "Rüyanda görürsün, annem evi kerhaneye çevirdiğimi öğrenirse beni terlik komasına sokar kırk yılda çıkartmaz." dedim ve omuzlarımı silkerek ellerini çekmesini sağladım. Edebiyat fakültesine ilerlerken Alp ardımdan bağırdı. O an ya onu öldürecektim ya da akşam için kabul mektubu yollayacaktım.
"Eğer kabul etmezsen yemin ederim fakültenin mikrofonunu ele geçirir saklambaç oynarken işediğini tüm detaylarıyla anlatırım. Tabi sonuna da i********: hesabını heceleyerek verir, seni rezil ederim."
Orta parmağımı kaldırarak fakülteye doğru ilerledim. İçimden yapmaması için dualar ederken sınıfa girdim. Hoca hemen ardımdan sınıfa girdiğinde pencere kenarına geçerek çantamdan kalem, silgi ve öğrenci kimliğimi çıkarttım. Asistan öğrenci kısa sınav kodlama kağıtlarını dağıtırken aynı zamanda kimlik kontrolü yapıyordu.
"Sınav sadece geçen haftaki dersten ibaret arkadaşlar. Değerli şairlerimizi ve onların pek değerli şiirlerini ezberlemişsinizdir umarım. Çünkü bu sınavdan geçersiz not alan herkesi seneye yine burada göreceğim."
Kalbim bir an pıt pıt atarken önümdeki kağıda adımı soyadımı kodladım. Asistan öğrenci şimdide sınav kağıtlarını dağıtırken gözüm şiirleri tarıyordu. Önümde beş şiir ve beş şıkta şair isimleri gördüğümde dilimi dudaklarımda gezdirirken adımı, soyadımı ve öğrenci numaramı kağıdın en baş kısmına yazdım.
"On dakikanız var. Süreniz başladı."
Sınıfa koca bir sessizlik hakim olurken kurşun kalemlerin kağıtta bıraktığı sesler kulağıma müzik gibi geliyordu. Şiirleri okurken dün gece deli gibi şiir kastığım için kendimle gurur duydum. Şiiri okuduğum gibi şairi aklımda belirirken iki dakika içinde dört soruyu bitirmiştim. Beşinci soruya geçtiğim sırada okulun mikrofonu açıldı ve biri öksürdü.
"Ses deneme 1...2..."
Alp...
Gözlerim hızla kağıttan kalkarken yüzüme yayılan korku dolu ifadeyle taş kesildim.
"Sizlere bir hikaye anlatmak için buradayım. En yakın arkadaşımın rezalet kokulu hikayesi eminim yüzlerinizde kocaman bir gülümseme, karınlarınızda ise kahkahalardan arta kalan ağrılar bırakacak."
Dudaklarımı sertçe birbirine bastırarak önümdeki kağıda döndüm. Son şiiri okurken nefesim kesiliyordu. Hemen çözüp, şıkları kodlayıp sınavdan çıkmam gerekiyordu. Eğer onu yakalarsam öldürebilirdim ve anlatamazdı.
"Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
Bir sevinç sanarak"
Şiiri mırıldanır gibi okurken şıkları okumak zulüm gibi geldi. Sanki şairler birbirine girdi ve bir bütün oldular. Sanki şiir hepsine aitti.
"Kendisi bir yazar olma yolunda depar atarken aynı zamanda ahmaklığın şiirini yazdı arkadaşlar..."
Dişlerimi öfkeyle dudağıma geçirirken aklımda koca bir ampul yandı ve Turgut Uyar yazan B şıkkını işaretledim. Şıkları kağıda kodlarken Alp'in daha fazla konuşmaması için dua ediyordum. Orangutan Alp.
"Kim bu terbiyesiz! Sınavını bitiren ilk kişi gitsin şikayet etsin, sustursun."
Hoca öfkeyle bağırdığında şıkları işaretledim. Yan sıradaki kız ayağa kalktığında hemen ayağa fırladım ve hocaya doğru koştum. Onun önüne atlayarak kağıdımı uzattığımda yüzümdeki sahte gülümsemeyi sabit tutmakta zorlanıyordum.
"Leyla, hemen şikayet et sustursunlar. Kimse öğren, okuldan atsınlar bu terbiyesizi."
Hocaya kafamı sallarken hemen sınıftan çıktım. Alp ısrarla konuşmaya devam ediyordu.
"Ona bu pisliği yapmayacaktım ama bana çok büyük kötülük yaptı. Aslında hikaye şöyle..."
Merdivenleri tırmanırken ona küfürler yağdırıyordum. Onu yakaladığımda kafasını kesip mahallenin ortasına dikecektim. Üzerine de, 'İşemek serbest.' yazacaktım.
"Mahallenin küçük, yaramaz kızı saklambaç oynarken düşman kesildiği kuzenime yenilmez olduğunu kanıtlamak ister ve..."
Ve odanın kapısını şertçe açtım. Onun kocaman gülen suratı ve sinsi bakışlarını gördüğümde üzerine atladım desem yeridir. Bana kaşlarını kaldırarak mikrofonu yukarıya doğru tuttuğunda ayağına tekmemi geçirerek, "Tamam! Git günah işle lan, öteki dünyada bunun hesabı benden sorulursa sana hakkımı helal etmem sürünürsün!" dediğimde sesini kapattığı mikrofona usulca yaklaşarak geri açtı.
"Ve kız gerçekten yenilmezdir...Ben hariç herkesi yener ama en yakın arkadaşına her seferinde yenilir. Son..."
Mikrofonu kapatıp yerine koyduğunda kollarımı önümde birleştirerek, "Okuldan atılmak istemiyorsan kaç çünkü hocam seni ifşalamam için dakikaları sayıyor." dedim. Gözleri büyürken yanağımdan makas aldı ve odadan koşarak çıkacaktı ki bir an bana doğru döndü.
"Ha bu arada, akşam Onur'la bizim çatı katını boyamak için babama söz verdim. Ben sizde olacağıma göre Onur'la boya badana yapıp aranızdaki buzları eritebilirsin. Teşekkür etmene gerek yok."
Ben ona küfür edemeden kaçıp gittiğinde omuzlarım iyice çöktü. Bu gece cehennemden bir gün gibi geçecekti.