Asansörün kapıları açıldığında kendimi hemen dışarı attım. Ondan önde ilerleyerek, yolumu kaybettirme gibi bir çabam vardı. Onunla aynı yolu gideceğime ölürdüm daha iyi.
Apartmandan çıktığımız sırada,"Amcamın arabasının anahtarını aldım, dur."dediğinde orta parmağımı çıkartarak sokağın sonuna doğru yürümeye başladım. Nefretim tüm dünyaya ama özellikle Onur'aydı. Ve her zaman öyle kalacaktı.
Sokağın sonuna vardığım sırada arabayla yanımdan ilerleyen Onur,"İnat etme de bin şu arabaya. Kırk yılın başı insan gibi davranayım dedim pişman ettin."dediğinde yine orta parmağımı çıkaratarak ona doğru tuttum."Yıllardır gösteremediğin insanlığın tek gece de her şeyi silip süpürmüyor gerizekalı! Defol git, seni görüp sinirlerimi daha fazla hoplatmak istemiyorum."
"Ne halin varsa gör aptal."diyerek gaza bastığında arabanın ardından kalkan toz öksürmeme sebep oldu. Onun ardından küfürler sıralarken kendimi arada terbiyeye davet ediyordum ama dayanmak çok zordu.
Onur eşittir gerizekalı. Tam olarak onun hakkında düşündüğüm şey buydu. Keşke hiç buraya gelmeseydi. Keşke hiç tanışmasaydım. Keşke o gün işemeseydim...
Bizi bir araya getiren tek şey Alp'di. Kişiliklerimiz, hayat tarzımız hiç birbirine uymuyordu. Alp ile olan arkadaşlığımızı sahte buluyor, benimle de her gördüğü yerde dalga geçiyordu. Onunla konuşmak dahi istemezken bilerek laf atıyor beni sinirlendirmeye çalışıyordu. Amip beyinli ne olacak.
Telefonum çalmaya başladığında Onur hakkında düşünmeyi keserek cebimden çıkarttım. Annem arıyordu.
Aramayı açarak telefonu kulağıma yasladım."Efendim?"
"Baban evde mi?"diye sorduğunda kaşlarımı onun görmeyeceğini bile bile kaldırdım."Dışarıdayım ben, bilmiyorum."
"Ben bu gece gelmeyeceğim Leyla, burada işim var. Baban sorarsa Anneannemin apandisti patlamış, hastaneye götürmüş de."
"Anneannemin apandisti mi patladı?"diye sorduğumda bir süre duraksadı ardından,"Evet, sorgulama sadece yap. Yarın sabah dönerim."dedi ve ona cevap vermemi beklemeden telefonu suratıma kapattı. İçime çektiğim derin nefesle beraber gözlerimi devirdim. Ne zaman insan muamelesi görecektim acaba? Ayrıca o adama da hiçbir şey söylemezdim. Gelsin kendisi söylesin...
Minibüs durağına geçtim ve arabayı beklemeye başladım. Bu sırada kafamı ardımdaki cama yaslayarak düşünmeye başladım. Acaba İnci Teyze neden bana gelinim demişti? Alp'in ailesiyle lise bittikten sonra tanışmıştım, çok uzun süreli bir tanışıklığımız yoktu yani. Evlerine de çok sık girdiğim söylenemezdi, mecbur kalmadıkça gitmezdim. Alp bana daha sık gelirdi ama özellikle babamın olmadığı zamanlarda. Çünkü babamı özellikle hiç onunla tanıştırmamıştım. Ayak üstü kendi kendilerine tanışmışlardı ve babam muhtemelen onu sevgilim sandığı için Alp kendisini sevmediğini düşünüyordu. Neyse ki düşüncelerini önemsemiyordum.
Alp'in annesi İnci Teyze bana tek sebeple bunu söyleyebilirdi. Bizi yakıştırıyordu ve kendi kendine gelin güvey olmuştu. Evet...
Araba hala gelmeyince telefonu mu çıkarıp Alp'i aradım. Ben eve gidene kadar etrafı toparlayıp defolsa fena olmazdı. Telefonu kapanana kadar çaldırdım ama Alp açmadı. Birkaç kez daha arayıp ona ölüm tehditleriyle sarmalanmış mesajlar attım. Ve araba geldi.
Minibüse binerek eve en yakın caddede indim. Geri kalan yolu yürürken Alp'i aramaya devam ediyordum. Ne mesajlarımı yanıtlıyordu ne de aramalarımı. Telefonu da interneti de açıktı. Telefonun sesini de dersler harici hiç kapatmazdı. Bilerek cevap vermiyor puşt.
Evin önüne geldiğimde bütün ışıklar kapalıydı. Ev iki katlı ve müstakildi. Babama dedemden kalmıştı ve bütün bu binaların arasında çok sırıtıyordu. Dışarıdan bakınca Amerikan tarzı görünen ev bütün mahalleye içeride öyle bir ailenin yaşadığının görüntüsünü veriyordu. Ta kii kavga seslerine dek.
Yine düştüğüm dramatik düşüncelerden kafamı sallayarak arındım ve anahtarımı çantamdan çıkararak kapıyı açtım. İçeri girer girmez holün ışığını yaktım ve Alp'e seslendim.
"Alp? Evde misin tırtıl?"diye bağırarak bir süre evin sesini dinledim. Hiçbir ses gelmeyince dudaklarımı büzerek ayakkabıları mı çıkarttım. Üst kata, odama çıkarken bir kere daha Alp'i aramak istedim. Alp'in kendini en yakışıklı zeki erkek yaptığı adını değişerek ona söylediğim gibi ingilizce olarak en yakışıklı olmayan aptal olarak değiştim.
Alp'i arayıp telefonu kulağıma yasladığım sırada odama doğru yürüyordum. O an eve bir müzik sesi yayıldı. Bunun Alp'in telefonundan geldiğini anlayarak olduğum yerde duraksadım. Ses banyodan geliyordu.
Koridorda geri giderek banyonun kapısının önünde durdum. Kapının deliğine baktığımda ışığın açık olduğunu gördüm. Önce kapıyı tıklattım.
"Alp? Niye telefonu açmıyorsun? Diğer tarafların ışığı kapalı olunca gittin sandım."
Elimdeki telefonu cebime koyarak açmasını bekledim ama açmadı. Bana cevap da vermeyince,"Benden günah gitti, giriyorum içeri."diyerek öne doğru bir adım attığım sırada çorabım ıslandı. Yüzümü buruşturarak,"Yerleri ıslatmışsın."diye bağırdım ve koridorun ışığına uzanarak açtım. Ayağımı kaldırıp, çorabı çıkaracağım sırada öylece kalakaldım. Çorabım kırmızıydı.
Kafamı yavaşça zemine çevirdiğimde gözlerim kocaman oldu. Zeminde kan vardı. Ardıma doğru yavaşça dönerek geldiğim yere baktım. Merdivenlerden beri, duvar kenarına doğru zeminde kan lekeleri vardı.
Öne doğru atıldım ve banyonun kapısını bir hışımla açtım. İçeri girdiğimde ilk gördüğüm yerde suya karışmış kandı. Kanı takip ettiğimde izler küvete gidiyordu. Oraya doğru ilerlerken duş perdesi yüzünden bir şey göremiyordum.
"Alp?"dediğimde banyoya aniden yayılan bildirim sesiyle kaskatı kesildim. Lavaboya doğru baktığımda Alp'in telefonunu gördüm. Bildirim yüzünden açılan ekranda bir sürü arama ve mesajın bildirimini gördüm.
İçime aldığım derin nefesle vücuduma yayılan titremeyi durdurmaya çalıştım. Küvete iyice yaklaştım ve anlık gelen cesaretle perdeyi çektim. O an ruhum çekildi. Aldığım derin nefeslerin sesi banyoda yankılanırken kalbimin çarpıntısı kulaklarıma kadar geliyordu.
"Alp..."diye korkuyla mırıldandığımda dengem bir an şaştı. Vücudum sersemleşirken dizlerimin üzerine korkuyla çöktüm. Elimi onun burnuna doğru götürürken titrememi durduramıyordum.
"Alp lütfen uyan."dedim ve parmağımla nefes alıp almadığını kontrol ettim. Bir süre durduktan sonra nefesinin ufak esintisi parmağıma değdi. O an kalbime düşen rahatlığı anlatmam bile mümkün değildi.
Elimi onun çenesine doğru götürerek sarsmaya başladım."Uyan Allah'ın cezası. Ne oldu sana? Ne yaptın kendine uyan!"diye bağırdığım sırada vücudunu inceledim. Pantalonunda, dizinin hemen üst kısmındaki büyük kan lekesini gördüğümde oraya uzandım. Bacağına dokunduğum an vücudum daha da titremeye başladı ve tenim bu kesti. Başımın dönmeye başladığını anladığımda gözlerimi yavaşça kapatıp açtım. Burnumdan derin ve sakin nefesler almaya çalıştım ama durduramadım.
"İyi olacaksın, ambulans çağıracağım sana. Lütfen dayan."diyerek ayağa kalkmaya çalıştım. Pantolonumun dizleri kana bulanmış, Alp'in bacağından çektiğim elim koyu kırmızıya bürünmüştü. Onlara bakmamaya çalışarak cebime uzandım ve telefonumu aldım. Tuş kilidini açmaya çalıştım ama elim kanla kaplı olduğu için olmadı. Yüzümü okutmaya çalıştım ama gözlerim o kadar çok bulanık görüyordu ki yüzüme tuttuğuma emin değildim. O an deli gibi ağladığımı fark ettim. Deli gibi ve çaresiz...
Elimin tersiyle gözlerimi silerek ekranı görmeye çalıştım. Tam o anda Alp'in telefonundan gelen müzik sesi kulaklarıma doldu. O an ayağa o kadar hızlı kalktım ki nevrim döndü. Duvara tutunarak lavaboya ilerledim. Ekranda 'Kuzen Arıyor' yazısını gördüğümde içimden defalarca kez dua ettim.
Telefona uzandığım sırada kendi telefonum umurumda olmamıştı. Alp'in telefonunu elime aldığım an kendi telefonumun zeminde bıraktığı ses kulaklarıma doldu. Ona göz ucuyla bile bakmadan telefonu açıp kulağıma yasladım.
"Neredesin lan sen? Kaç defa aradım niye açmıyorsun? Leyla eve girdi ve girmeden seni defalarca kez aradı. Niye merak ettiriyorsun..."dediğinde lafının devamını getirmesini bekleyemeden araya girdim."Onur lütfen gel. Alp ölüyor Onur lütfen hemen gel..."
"Leyla..."dedi ve bir süre konuşmadı. Sonra nefes nefese kalan sesi kulaklarıma doldu."Aç kapıyı, Leyla aç!"
Telefonu lavaboya doğru öylece bırakırken koridora koştum. Aşağı doğru inmeye çalışırken gözümün önünde küçük küçük daireler oluşmaya başladı. Nasıl, ne ara aşağı indiğimi anlamadan kendimi kapıyı açarken buldum. Kapıyı açtığım an Onur üzerime atladı. Önce vücudumu yakaladı ardından kanlı elimi kavrayarak korku dolu gözlerini üzerimde gezdirdi.
"Alp...o nerede?"dediğinde, "Banyo da, yukarıda."diye fısıldayabildim. Onur beni bırakıp yukarı doğru koşmaya başladığında tutunduğum kapı kolundan uzaklaşarak peşinden gitmek istedim ama adımlarım karıştı. Bedenim zeminle buluşurken son gördüğüm görüntü Alp'in kanına bulanan elimdi.
Bazen kendimden nefret ediyordum. Böyle cesaret isteyen olan olaylarda bedenimin zangır zangır savrulmasından nefret ediyordum. Yardım edememekten, zamanında yetişememekten, kurtaramamaktan çok korkuyordum.
***
"Uyan! Bayılmanın sırası mı Leyla, uyan!"
Çenemi kavrayan parmaklar, yanağıma orta şiddette inen tokatlarla zihnim ışık görmüş tavşan gibi açıldı. Gözlerimi açmaya çalışırken aynı zamanda aynı şiddette ilerleyen tokmak sesi kulaklarımı cızırdatıyor gibi hissediyordum. Bunun üstüne zilde çalmaya başladığı an bedenim havalandı ve gözlerimi o an açabildim.
Ne olduğunu anlamaya çalışır bir halde gözlerimin değdiği noktaları izlerken hemen dibimden Onur'un endişeli sesi yayıldı."Baban geldi! Sessiz olmamız lazım, sakın çığlık atma."
Onur merdivenleri kucağındaki bedenimle tırmanırken nefes nefese kalmıştı. Merdivenleri çıktığı an beni kucağından indirdi ve kolumdan çekerek odama götürdü. Odaya girdiğimde yatağımda yatan Alp'i gördüm. Yaralı bacağı aşağı sarkmış, yorganımın mavi rengi koyu kırmızıya bürünmüştü. Bacağında, yarasının hemen üstünde sıkıca bağlanmış saç bandımı gördüm.
Onur beni çekmeyi bırakarak yatağın önüne doğru bıraktığında olanları bir kez daha idrak ettim. Yatağımda, bacağından akan kanlar içinde yatan Alp kaşlarını çatmaya ve sızlanmaya başladığında ellerim kaskatı kesilmiş gibi önde duruyordu.
"Yerdeki kanları sildim, küvette hala kan var ama perdeyi çektim."
Onur pencereye doğru ilerleyip perdeyi araladı ve dışarıya doğru bakmaya başladı. Bir süre sonra aniden kapattı ve hemen geri çekildi. Bana doğru koşar adımlarla geldi ve omuzlarımdan yakaladığı gibi sarsmaya başladı.
"Kendine gel! Baban sarhoş, on dakikadır kapıyı çalıyor. Mahalle ayaklandı, birazdan polisi ararlar. Git kapıyı aç, durumu toparlamamız gerek Leyla!"
"Nasıl...nasıl toparlayacağız? Alp'i hastaneye götürmemiz gerek."diyerek kollarından kurtulmak için öne atıldım ve Alp'e doğru ilerlemek istedim ama Onur beni tuttu. Yüzümü ellerinin arasına aldığında gözlerime kilitlenen gözleri çok sertti.
"Soğuk terler döküyorsun, sakinleş. Bunu halledebiliriz, polis gelmeden babanı eve al. Baban uyuduktan sonra ben Alp'i alıp çıkacağım. Bunu kimse öğrenmeyecek Leyla."
Onun elini tutup sertçe ittim."Kimse öğrenmeyecek mi? Ölebilir ve sen bunu mu düşünüyorsun. Babam falan umurumda değil, onu hastaneye götürüyoruz."
"Olmaz, bu onun iyiliği için anlasana.Bunu kimseye söylemeyeceğiz, bu bir sır."dediğinde dolan gözlerim nefretle perçinledim."Ama neden..."
"Önce babanı hallet, polis buraya gelmemeli Leyla."
Beni kapıya doğru usulca ittiğinde bacaklarım titriyordu. Titreyen ellerime göz ucuyla baktığımda Alp'in kanını gördüm. Pantolonum ve ellerim kan içindeydi. Hemen lavaboya gittim ve ellerimdeki kanları temizledim. Oradan çamaşır odasına geçerek altımdaki pantolonu taytla değiştirdim. Pantolonu çamaşırlığın arkasına sıkıştırarak merdivenlere doğru koştum. Kapıyı kıracakmış gibi çalan babam ağza alınmayacak küfürleri de ardı ardına sıralıyordu. Onları duymazdan gelerek kapının kulpuna uzandım ve açmadan önce içime derin bir nefes çektim. Bunu yapabilirdim.