37-Fıstıklı Helva

1038 Words
Aynı saatler Cinayet Büro Amirliği Ahlas artık yemiyor içmiyor, yirmi dört saat Irmak'ın yerini bulmaya çalışıyordu. Bir umut ışığı, bir haber duymak için deliye dönüyordu. Hala sivil ekipler kapı kapı İstanbul'u dolaşıyordu ama o Irmak'ın yerini tespit etmek için büroya geri dönmüş, neredeyse 24 saat Irmak'ı dinliyordu. Büro'nun telefonları çalıyordu, "Oltayı böyle tutacaksın bak." dedi Bit Irmak'a. Asayiş berkemaldi şimdilik. Ceylin telefonu cevapladı. "Amirim Silivri'den arıyor cezaevi müdürü, Leyla amirim ya da sizinle görüşmek isterler." dedi Ceylin. "Bağla bana." dedi Ahlas kulaklıkları Ceylin'e uzatarak. Şimdi Irmak ile Bit'in balık tutmasını Ceylin dinliyordu ve gülmeye başlamıştı. "Efendim Ahlas Ateş ben." dedi telefonu cevaplayarak. "Bir şey olursa haberdar edin dediğiniz için arıyorum Ahlas Bey, az önce duşlar bölümünde Piç Anıl'ın cansız bedenini bulduk." dedi ceza evi müdürü. "Nasıl öldürülmüş?" dedi Ahlas. "Yedi şiş darbesiyle." dedi adam. Ahlas nedense üzüntü duymamıştı ilk defa bir insanın ölümüne. Şimdi adamları çil yavrusu gibi dağılacaklar ve muhtemelen Irmak'ı bırakmak isteyeceklerdi. Tabii bu Ahlas'ın ümidiydi, öldürüp bir ormana da atabilirlerdi kurtulmak için, ya da ellerinde koz olarak tutmak isteyebilirlerdi. Üçüncü olasılıkta Irmak'ı da alıp deniz veya kara yoluyla Yunanistan'a falan kaçma olasılıkları daha yakındı. Ama işte onun da cevabını bulacak olan Bit'ti. Diğer taraftan da işi sağlama aldıklarını düşünüyordu Ahlas. Bebek'teki Yalı "Ya ben güzel atamıyorum oltayı." dedim pes etmiş bir halde. Gerçi eğleniyordum, güzel zevkli bir şeymiş. "Oltayı böyle tutacaksın bak." dedi arkama geçip tutuşumu düzelterek. "Ay ben baştan yamuğum desene." dedim tiz bir kahkaha atarak. Arada bir cilve yapmayı unutup balık tutmaya kendimi kaptırıp hemen çocuk gibi davranıyordum, adama kendimi hatırlatmakta fayda vardı. Bir süre oltayı sabit tutup beklemeye başladım, birden oltanın ucundaki ip bir o yana bir bu yana kıpırdanmaya başladı. "Yaşasın balık geliyor." diyerek zıpladım. "Sar hemen sar." dedi Bit de heyecanla, ona çocuk gibi davranmak hiç yakışmamıştı gerçi. "Geliyor." dedim heyecanla, oltayı sardıkça havada süzülen iki çinekop bana gülümsüyordu adeta hayatımın ilk iki balığını tutmuştum ve bu beni bunca derdin arasında gülümsetmişti. Onat'ın telefonu çalıyordu, dönüp baktım cevaplar cevaplamaz yalıya doğru koşturdu. Yirmi dakika sonra Onat elinde tepsiyle yanımıza yanaştı. "Efendim hemen mi ikram edelim, balık tuttuktan sonra mı yersiniz?" dedi tepsiyi uzatarak. Tepside iki tabak fıstıklı helva vardı ve ben bayılırdım helvaya. "Tamam yani iş?" dedi Bit. Ne işi yahu, helva getirmiş çocuk. "Yedi yerden abi. Orada gitmiş zaten." dedi Onat. "Ne oluyor ya biri bana da anlatsın, sen var bakayım o helvalardan bir tabak, çok güzel görünüyor." Dedim, oltayı kenara koyup tabağa uzandım. "Piç Anıl var ya sultanım yani vardı artık yok. Hakkın rahmetine kavuşmuş, onun helvasını karmış bizim çocuklar." deyince ağzımdaki helvayı tüküresim geldi ama helvanın bir suçu yoktu ki. "Nasıl ölmüş mü?" dedim inanamayarak. "Ha bizim Nevzat şişlemiş içeride." dedi gülerek. Gülüp eğleniyordu bu insanlar da Irmak ne olacaktı acaba, bir an önce şu Şiringül gelse iyi olurdu. Hatta Piç Anıl'ın ölüm haberi yayılmadan alsak kadını çok çok iyi olurdu. "Ama yanlış yapmışsınız." dedim. "Neden sultanım?" dedi Toprak. "Bu piçin helvası fıstıklı mı olur, tarçını bolca ekecektiniz, millet yedikçe kana kana susayacaktı, duayı unutacaktı." dedim gülerek. Onat da gülmüştü esprime ama Bit'in sert bakışları karşısında susmak zorunda kalmıştı. O sırada bahçe kapısından içeri girdi Ertan araçla. Araçtan inip hızla yanımıza yürüdü. "Abi Şiringül'ü de saklamışlar, hiçbir yerde bulamıyoruz." dedi Ertan. "Ne demek hiçbir yerde yok lan?" dedi Bit öfkeyle. "Abi bizce bilinen her yere baktık, adamlar yeni yerleri araştırıyorlar." dedi Ertan çaresizce. Çaresizliğe bir isim koymak gerekirdi bence. Dünya başıma yıkılmıştı çünkü O an. Ahlas'ın da aynı çaresizlikte savrulduğunu hissediyordum... Şimdi biz ayrı yerlerde başka kimliklerde savrulan ve acıyla yoğrulmuş bir girdabın içinde dönüp duran ruh ikizleriydik. Doğum günüm gelip geçti, bir doğum günümde daha kimsesizdim, kutlayanım yoktu; ama ben her gece istisnasız Bit ile içip, içkisine uyku hapı atıp ertesi gün muhteşem yatak hikayeleri anlatmaya devam ettim. Onlar da Şiringül'ü aramaya devam ettiler. Doğum günüm gelip geçmişti ve cinayet gününe yalnızca bir gün kalmıştı. O gün Bit adamlarıyla apar topar dışarı çıkmıştı, köşkte birkaç koruma dışında kimse yoktu, ben de yatak odamızda dinleyici olabileceği düşüncesiyle balık tutacağım diye tutturdum gene. Korumalardan biri balık yemi almış ben bu işi sevdim diye Bit aldırmış daha doğrusu, oltanın ucuna yemleri taktı. "Tamam sen çekil, balıklar seni görüp korkuyor sonra gelemiyorlar." dedim. Koruma gülüp "La havle." deyip uzaklaştı yanımdan. Sahil kenarında bir başıma kaldığımdan emin olduktan sonra Ahlas'ın numarasını çevirdim. Kulağıma kulaklıkları taktım böylece korumalar uzak mesafeden benim telefonda konuştuğumu anlayamazlardı. "Ahlas nasılsın." dedim önce. "Bok gibi." dedi cevap olarak. Şaşırmadım, ben de öyleydim. "Burada bir hareketlilik var, sabah Bit adamlarıyla çıkıp gitti, şimdi senden bir şey isteyeceğim ama bana güvenmen lazım." dedim nasıl açıklayacağımı bilmez bir halde. "Güveniyorum zaten." dedi şüphesiz. "Ama bu sefer sezgilerime güvenmek zorundayız. Bak adamlar Irmak'ı hala bırakmadıklarına göre Irmak yaşıyor, bu yüzden adamların planları var kafalarında. Ya kızı koz olarak kullanıp yurt dışına kaçıracaklar ya da Piç'e sorgusuz sualsiz bağlı oldukları için, intikamını onun şerefine tamamlayacaklar. Bunun için de Irmak'ı yem olarak kullanacaklar." dedim. "Tamam bunları ben de düşünüyorum." dedi. "İşte Irmak'ın yerini öğrendiğimiz anda, yapman gereken şey Hakkı Amirimi de Leyla Amirimi de nezarethane ya da sorgu odasına kilitlemek, ikinci tahminim doğru ise kızlarını kurtarmaya koşan karı kocayı gözlerini kırpmadan vuracaklardır." dedim. "Doğru... Olabilir... Ama hadi Leyla Amir yanımda, Hakkı amirimi nasıl çağıracağım." dedi. "Haklısın işte tam da bu yüzden, benden böyle bir haber alırsan, arabaya atlayıp yola çıkmak yerine, Hakkı Amiri cinayet büroya çağır acilen, önceden bu planı Ceylin ve Uygar ile de paylaş. Onları güvene aldıktan sonra, Ceylin ve Uygar'a teslim et ve öyle çık yola." dedim. "Tamam olur. Beni sonradan buna pişman edecekler ama haklısın." dedi aklına yatınca planım. "Söz mü?" dedim, çünkü Irmak söz konusu olunca dağları deliyordu bizim deli Ferhat. "Söz söz, ona annesinin ve babasının ölümünü göze alıp peşine düştüğümü ömrüm boyunca açıklayamam sonra. Yine zekanı konuşturdun. Benim için çok değerlisin." dedi Ahlas. "Biliyorum, sen de benim için çok değerlisin." dedim, diyemediklerimi de sustum. Boğazımda düğüm oldular. Bahçeye araçlar ardı ardına giriş yaparken, geldiler diyerek kapattım telefonu. Arkamı dönüp araçtan inenlere baktım. Bit sırıtarak zafer kazanmışçasına indi araçtan, arkadaki araçtan da adamlar indi ve iki adam kollarının arasında bir kadını çekiştirerek indirdiler araçtan. Şiringül karşımda duruyordu, oltaları bir kenara atarak ayağa fırladım. "Ahlas beni duyuyorsan Şiringül burada, sen ne olur ne olmaz Hakkı Amirimi çağır istersen." dedim. Nasılsa o beni kafamdaki mavi balıklı lastik tokadan dinliyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD