38-Rakı Sofrasının Kerameti

1575 Words
Esmer kadın araçtan iner inmez iki koluna girmiş olan adamlardan kurtulmaya çalıştı. "Bırakın beni ya, alt tarafı sorular soracaksınız, adam kaçırmış gibi davranmaya ne gerek var?" dedi silkelenerek. Kadın adana karpuzu ile tarla domatesi gibiydi maşallah, inanılmaz orantısız bir vücudu vardı, bir pavyonda çalıştığını biliyordum Anıl’ın dosyasından fazla içkinin insana neler yaptığının ayaklı örneği gibiydi. Kalçaları oldukça genişti ve esmer tenine bakılırsa kesinlikle ya Akdenizin doğusundan ya da güneydoğu Anadoludandı bu kadın. Ama güzeldi. Biraz daha orantılı olsa manken olabilirdi, topuklu ayakkabılarla yürürken de hiç zorlanmıyordu. "Sen şu oltaları toparla, şuna da balık gelmiş çekiver." dedim bana yaklaşan korumaya. Ben de gidip şu Şiringül ile tanışsam iyi olurdu. Yalı'nın ön bahçesine gittiğimde, kuytu masaya oturtulmuştu Şiringül. Bit tepesinde dikilmiş sorular soruyordu sertçe. Geçip karşısına oturdum. "Kaç gündür nerelerdesin lan, bütün İstanbul'da seni arıyoruz biz." dedi Bit sertçe. Bu salak gerçekten işi bilmiyordu, kadına güzel davransa kadın hemen buna teslim ederdi istediği bilgileri. Ama aptaldı bu adamlar, silahları, öğrendikleri işi ezbere yapmaları olmasa akvaryumda yüzen balık gibilerdi. "Sana ne ayol, neredeysem neredeyim, sana hesap verecek halim yok ya?" dedi küskün bir şekilde Şiringül. Bu böyle devam ederse kadın öldürülse konuşmayacaktı. Piç zaten ölmüş gitmiş, kadının cebinde kuruş parası yoktur, Bit'i elde edeceğini düşünse neler neler verir. Eh, şimdi herkesin içinde Bit de kalkıp ona yüz veremeyeceğine göre iş bana kalmıştı. Yerimden kalkıp masanın etrafını dolandım. Ellerimi Bit'in omzuna koydum ve nefes almamaya çalıştım çünkü berbat kokuyordu. "Bu işi bana bıraksana. Bizi yalnız bırak ben öttürürüm onu bülbül gibi." dedim gülerek. "Bak sen neler de biliyorsun sen öyle, balık tutmaya benzemez bu sultanım." Dedi hafif alaylı biraz da meraklı bir tonda. Aklımdan geçenleri okumaya çalışıyordu. "İki kadın bir araya gelince, aklının almayacağı işler yaparlar, aklın şaşar." dedim kulağına iyice nefesimi vererek. "Tamam lan." dedi geri çekilerek. Ben de adamlara döndüm bağırmaya başladım, "Ya misafir getiriyorsunuz eve, ama ayarınız yok, dikilmişsiniz put gibi bakıyorsunuz anladık sorularınız var Şiringül Hanım'a da hiç mi misafir görgünüz yok sizin, kurun bize şöyle güzel bir çilingir sofrası. Önce bir ağırlayalım değil mi, sonra sorarız ne bilgi istiyorsak." dedim Bit'e göz kırparak. Vay be dercesine dudaklarını büktü. "Sultanım ne istiyorsa yapın." dedi ve gidip kendisine on metre ötede aynı sofradan kurdurdu tek başına. "İyi yere kapak atmışsın." dedi Şiringül. Onun sohbete ilk giren olmasını beklemiyordum ama bu benim işime gelirdi. "Öyle Bit ne istersem yapar paşam." dedim sesli bir şekilde. "Beni burada içirip içirip konuşturmayı planlıyorsan ben sarhoş olmam." dedi kadın alayla. "Hayır bir kadının bu şekilde sorgulanmasına karşıyım Şiringül. Sen de ben de kadınız, Piç beni kaçırdığında orada yoktun, olsaydın aynı şekilde ağırlamanı tercih ederdim." dedim. "Piç seni kaçırdı mı?" dedi gözlerini pörtleterek. "Sana söylemediler değil mi." dedim alaycı bir tonda, işte şimdi dikkatini çekmiştim. "Hayır söylemedi itler." dedi sinirle. "Beni gözüne kestirmiş bu, pavyonlarda çalışıyordum Niğde tarafında (Niğde aklıma Niğde gazozundan gelmişti ve buna gülmemek için kendimi zor tutmuştum.), İstanbul'a geldim daha iyi şartlarda iş aramaya, ama Piç beni görmüş gözüne kestirmiş. Attılar arabaya götürdüler evine. Bana senden Anıl bahsetti ilk, gözüm artık onu görmez, kıymetlim sensin dedi." dedim kadının gözlerindeki hırsı görmek için alim olmaya gerek yoktu. "Sonra?" dedi merakına yenik düşerek. "Sonra işte aynı gün tutuklandı salak. Ben de günlerce öylece bekledim evinde, adamlar hiçbir şeyden bahsetmiyorlardı." dedim. "E ben geldim o eve." dedi hararetle. "Geldin ya, apar topar sakladılar beni, silahı dayadılar kafama." diye de uyduruverdim. Önündeki rakıyı susuz dikti kafasına. "Sonra nasıl kurtuldun?" dedi kadın işkilli bir tavırla. "Balık İso'yu biliyor musun?" dedim. "Duymuştum." dedi. "Bit'in adamı işte, o kaçırdı beni. Yoksa onlar Anıl'dan haber bekliyorlardı, beni ne yapacakları konusunda. Önceleri kağıdı taşa sarıp haber gönderiyorlardı mahpusa." dedim. "Evet ben de biliyorum öyle yaptıklarını sonra biri yakalandı öyle." dedi hararetle. Onat'a göz ucuyla işaret çaktım, rakısını yenilediler. "Bacım böyle dünyanın geçmişine sövülür, sen bana sahip çıkmazsan, ben sana sahip çıkmazsam bunlar bizi yer bitirir. (İzlediğim dizilerden fimlerden bu insanların diline ayak uydurmaya çabalıyordum sanırım yutmuşlardı, hem Toprak hem bu Şiringül.) Bak Bit Piç'ten çok daha delikanlı adam. Kal burada. Her türlü bakar sana da ama ne istiyorsa bilgi olarak ver gitsin. Sana ne ya elalemin sidikli kızından." dedim kendimi kastederek. Ağzım da iyiden iyiye bozuluyordu bunlarla kala kala. "Doğru diyorsun bacım, neler yaşıyormuşum da haberim yokmuş. Herif geberip gidiyor ben anca öğreniyorum boynuzlandığımı." dedi kinini kusarak. "Hepsinin köküne kibrit suyu." dedim kadehimi kaldırarak, hop bir daha fondip yaptı rakıyı. "Hepsinin ama." dedi çakır keyif bir edayla. "Sahi sen neredeydin ki? " dedim sıradan bir soru soruyormuş da asıl merak ettiğim kişi Şiringül'ün kendisiymiş gibi. "Hiç sorma bacım. Bu salağın adamları emniyet müdürünün kızını kaçırdılar. Belki sana anlatmıştır, babasını vurmuşlar karı koca hangisi vurduysa artık. Kinlenmiş bu da illa intikam alacak." dedi. "Irmak'mış kızın adı söylüyordu." dedim. "Vay be, bir gün kalmışsın yanında hayatını özet geçmiş piç. Hakkaten piçmiş lan." dedi rakıyı dikerek. "Gündüz vakti yavaş git bacım." dedim. "Yavaşı mı kalmış anasını sattığımın dünyası baksana nasıl dönüyor. Bunlar beni aldılar, önce Kadıköy'deki köşke götürdüler polis molis beni bulmasın diye, sonra bir gün gelip aldılar, minibüsle yola çıktık, Sarıyer'de bir sokak arasında bir Passat yanaştı arkamıza, içinden kızı çıkardılar, araca yanıma oturttular. Kız görsen küçük bir şey ama nasıl güçlü. Anası babası polis, kas yapmışlar kıza senin anlayacağın, yoldu hep kollarımı, ben de patlattım kıza iki tane. Adamlar kızı bağladılar." O anlatıyordu da Ahlas ne yapıyordu acaba, muhtemelen delirmiş bir vaziyette masayı yumrukluyordu. "Kilyos da bir eve gittik böyle denize yakın, Piç yeni almış evi ama adamlardan birinin üstüne yapmış. Adresini ben de bilmiyorum, hadi gidelim desen gidemem." dedi. Nasıl yani ya, şuna kahve içirip bütün Kilyos'u gezdirmek lazım diye düşündüm. "Nasıl bacım gezeriz gerekirse bütün Kilyos'u sen de hatırlarsın elbet." dedim hevesle. "Ohooo ben hatırlayana kadar atı alan Üsküdar'ı geçer." dedi elini sallayarak. Bit bana bakıyordu, göz kırpıp kadeh kaldırdım. Gülümsedim işler tıkırında dercesine. "Rakımı yenilesinler." dedi. "Onat."diye seslendim, Onat otomatik hareketlerle rakısını doldurdu kadının. "Bu gece gidiyorlar zaten." dedi aniden, kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. "Nereye gidiyorlar?" dedim. "Aslında kalıp yerlerini belli edip kızın ana babasını öldüreceklerdi, ama bu gece yarısını geçtikten sonra gece saat ikide bir tekne yanaşacak Silivri tarafında, o tekneye binip, ver elini Yunanistan. Vazgeçtiler yani intikamından Anıl'ın. Günlerdir onu konuşuyorlar aralarında. Öyle olunca da saldılar beni." dedi kafasını güçlükle tutarak. "Kız da yanlarında mı olacak?" dedim. "Herhalde, o kız onların geçiş bileti, Yunanistan sularına girince kızı atacaklar tekneden, atık balık mı yer, Yunan polisi mi bulur, yoksa vururlar mı sahil güvenlikçiler ben bilmem." dedi sanki organizatör kendisiymiş gibi. Aynı Saatler Cinayet Büro Sabahtan beri bir hareketlilik söz konusuydu zaten Bit Toprak'ın cephesinde. Ahlas büronun içinde volta atarak dinliyordu artık olan biteni. Sinyali aldığı anda Irmak'tan hemen Hakkı Amiri çağırdı büroya konuşmak için. O gelmeden de Ceylin ve Uygar'ı kenara çekip olan biteni anlattı. Artık geriye kalan tek şey Irmak'ın yerini tespit etmekti. Hakkı Amir Cinayet büroya gelmişti, aynı anda Şiringül sorguya çekilmeye başlanmıştı. "Neden çağırdın beni Ahlas?" diye sordu emniyet müdürü, karısı Leyla Hanım da şaşırarak yanlarına gelmişti. "Bir gelişme mi var?" dedi kadın heyecanla. "Var, şu an Irmak'ın yerini tespit etmek üzereyiz." dedi Ahlas. O sırada Ceylin ve Uygar ellerinde kelepçelerle arkalarından dolanmışlardı. Ahlas cebinden silahını çıkartıp çifte doğrulttu. Amirlerine silah doğrulttu, kendisine inanamıyordu ama bunu onların iyiliği için yapıyordu, kendisini teselli edecek tek cümle buydu. "N'apıyorsun Ahlas kafayı mı yedin?" dedi gözleri irileşen Leyla Amir. Ceylin ve Uygar kelepçelediler amirlerini. Ceylin ağlamaya başlamıştı. Hamile olduğunu biliyordu Ahlas ama hiç sırası değildi gerçekten. "Kızım çöz şu kelepçeleri bakın unutacağım meseleyi." dedi Leyla Amir tehditvar bir şekilde. "Çözemezler." dedi Ahlas kesin bir dille. "Sattın mı lan bizi, yapmazsın sen." dedi Hakkı Amir yaşadıklarının şokuyla. "Ben sizi asla satmam ama Irmak'ı bulup getirdiğimde onu götüreceğim ilk yerin amirlerimin cenazesi olmasını istemiyorum. Ben bunun hesabını kızınıza veremem. Adamlar elimiz değmişken Piç Anıl'ın intikamını alalım düşüncesinde olabilirler, bu yüzden kızınızın yeri şu an tespit edilmek üzere ve siz gelmeyeceksiniz bizimle, ama ben size sürekli bilgi vereceğim." dedi Ahlas. Gözleri dolmuştu. Yaptığı şey kendisinin de hiç hoşuna gitmiyordu. "Ahlas yapma." dedi Leyla Amir. "Üzgünüm, sizi korumak zorunda olduğuma göre bu kanunsuz emirdir amirim. Uygulayamam." dedi Ahlas. Leyla Amirin koluna girdi ve onu sorgu odasına doğru götürdü, direnen Hakkı Yeşilada'yı da Uygar ve Ceylin zorla getirmişti sorgu odasına. Ceplerinden silahları kesici aletleri, telefonları alıp çıktılar ve kapıyı kilitlediler. Onun yerine içeriye birkaç dakika sonra envai çeşit yemek siparişi verip masayı donattılar su meyve çerez bile koyup ellerini açtılar ve tekar kapıyı kilitleyip çıktılar. "Ahlas bak çok fena yapacağım çıkınca seni." diye bağırdı Hakkı Yeşilada. "Sağ olun amirim de ne isterseniz yapın. Boynum kıldan ince." dedi Ahlas ve konuşmaları dinlemeye konsantre oldu tekrar. Silivri açıklarında bir teknenin gece ikide yanaşacağını öğrendi nihayetinde. Üstelik Irmak yaşıyordu, tabii kadın attığı tokattan bahsetmişti Irmak'a Ahlas bunu duyduğunda masasını yumrukladı. Ahlas amirlerini Ceylin ve Uygar'a emanet edip aracına atladı, Selo Abisine uğradı önce, teknik desteğe ihtiyacı vardı, sonra Hakkı Yeşilada'nın sivil ekibini topladı bir araya, yeni emirleri onun ağzından iletirken hiçbiri sorgulamadı. Bu gece büyük bir çatışma olacaktı ve buradan sağ olarak çıkmasını istediği tek kişi Irmak'tı. Ekipler minibüslere dolaşıp Silivri'de dolaşmaya başladılar. Neden oraya gittiklerini bilmiyorlardı, ama oradaki evleri takip etmelerinin istendiğini düşünüyorlardı. Satılma ihtimaline karşılık Ahlas sadece sivil ekibi Silivri'deki evleri kolaçan etmeye yönlendirmişti. Asayiş büroya gitti, oradan ekip ayarlardı, Sahil güvenlik birimlerinin merkezine gitti, bizzat gece için tekneler ayarlandı. Her şey hazırdı ama Ahlas hala dinlemedeydi. Çünkü diğer Irmak da sarhoş bir kadın ve uyuşturucu mafyasıyla her an harekete geçebilirdi. Irmak da bir şekilde adamlar Silivri'ye giderlerse yalıdan kaçmalıydı. Balıkçı İso'ya haber yolladı bunun için. Planın detaylarını güzelce anlattı. Geriye bir tek günün dönmesi ve takvimlerin cinayet zamanını göstermesi kalmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD