On bir aylık evliliğim çok kısa sürede bitmişti. Boşanma işlemleri bir ayda bitmişti, tek celsede boşanmıştık. Mahkemede Ural gözlerini benden hiç ayırmamıştı. Ben onun yüzüne bakacak cesareti kendimde bulamıyordum bir türlü. Boşanınca ona görünmeden dışarı çıktık. Nihan ve annemi zorla eve gönderttim. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Tam gidecekken Ural'ın yanıma yaklaştığını gördüm. Önümde durup yüzüme baktı, ben başımı yere eğdim. Ona en azından bir konuşma borçluydum, belki dostça ayrılabilirdik buradan.
"Ne diyeceğimi bilmiyorum, seninle kötü ayrılmak istemiyorum Ural. Belki dost kalabiliriz, boşandık diye bu bizi engellemez."
"Şu saçmalığı kes Esin, ben seninle asla dost kalmam. Sana hala deliler gibi aşıkken nasıl dost kalabiliriz, benim bu laflara karnım tok!"
Bana aşık olduğunu biliyordum, çünkü bende ona aşıktım. Birbirimizi seviyorken boşanmıştık, bizimkisi zoru görünce kaçma olmuştu.
"O zaman bu son görüşmemiz, hayatında mutluluklar dilerim Ural. Biliyorum, bunları bir daha yaşamamak için kendini her zaman kadınlara karşı korumak isteyeceksin. Eğer sende biraz hatrım varsa hayata küsme Ural, kalbinde başkasına yer ver. Onu çok sev, sevki yaralarını kapatabilsin. Ben bunu başaramadım, belki başka biri başarır."
Bunları söylerken içimin yandığını hissediyordum. Ural'ı başka biriyle düşünmek bile beni kahrediyordu. Ama sırf ben üzülmeyeyim diye Ural'ın hayatı boyunca yalnız kalmasını istemiyordum. Gözlerim yanıyordu, ama bir türlü ağlayamıyordum. Ural acıyla bana baktı.
"Bu dediklerin hiçbir zaman olmayacak Esin. Bu yaraları sen kapatabilirdin sadece, ama sende beni bırakıp gittin. Bu kalbi artık kimseye açmam. Senin hayatın için bunları dilememi bekleme benden, çünkü yüreğim yetmez buna. Seni asla başkasıyla düşünemem, bunun için beni suçlama."
En azında dürüst davranıyordu, benim de duygularım böyleydi. Ama Ural'ı mutlu görmek için elimden geleni yapardım.
"Ben seni bırakıp gitmedim Ural, şartlar öyle gerektirdi. Beni suçlama bu konuda."
"Her neyse, elveda Esin. Bir daha hayatına girmeyeceğim, kendine iyi bak," dedi. Sonra arkasını dönüp gitti. Onu bir daha asla göremeyecektim, bu durum beni kahrediyordu. Arabasına binip hız yapmasını izledim. Dile kolay tam on bir ayım bu adamla geçmişti. Ben ona alışmıştım şimdiyse gidişini izliyordum. Yol boyunca bunu düşündüm. Evime gittim. Bir hafta önce gelmiştim buraya. O evi Bora'ya Ural bulmuş, o yüzden orada daha fazla duymak istemiyordum. Bir duş alıp koltuğa oturdum. Yalnızlık çok kötü bir duyguydu, bunları düşünürken telefonum çaldı. Nihan arıyordu, hemen açtım.
"Efendim Nihan?"
"Esin senden bir şey rica edeceğim, benim bir kuzenim var. Buraya geldi, fazla hatırlamıyor buraları. Birine ihtiyacı var burayı gezdirmesi için..."
"Dur tahmin edeyim, aklına ben geldim. Cevap veriyorum, hayır!"
"Ne olur Esin, hiç mi hatırım yok sende? Ya sende kafa dağıtırsın, kuzenim çok komik biridir. Gerçekten, hiç pişman olmayacaksın," dedi. Derin bir nefes aldım, bunu benim için yaptığını biliyordum. Ayrıca ona bunu borçluydum. En zor zamanımda yanımda olmuştu, en azından İstanbul'u gezdirirdim biraz. İstemeyerekte olsa kabul ettim.
"Tamam Nihan, ama fazla gezdirmem. Anlaştık mı?"
"Anlaştık, o zaman senin eve gönderiyorum şimdi," dedi. Şaşırdım.
"Hemenmi gezdireceğim, sana elini veren kolunu kaptırıyor Nihan!"
"Bende seni seviyorum canım, bir saate gelir kuzenim. Görüşürüz."
Telefonu kapattı. Bari bugün olmasaydı, ne yapalım dayanacaktık artık. Belki bana gerçekten iyi gelirdi.
Karşımda dikilen adam karşı cinsinin etkileneceği bir yapıya sahipti. Siyah saçlı, kahverengi gözlü, spor yaptığı her halinden belli olan bir adamdı karşımdaki kişi. Gerçektende bir saat sonra gelmişti Nihan'ın kuzeni. Kapıda bekliyordu hala.
"İçeri girecekmisiniz, hemen mi gideceğiz yoksa?" dedim. Adam gülümsedi.
"Eğer siz de kabul ederseniz ben hemen gezmek isterim, sizin için uygunsa tabii."
"Benim için sıkıntı yok, çıkalım o zaman," dedim. Nihan gibi bu adam da çok enerjikti. Apartmanın önünde bir cip duruyordu, Ural'ın cipine çok benziyordu. Adam kapıyı açtı, bende bindim. O da binip arabayı çalıştırdı.
"Bu arada ben Cem, seni tanıyorum zaten. Sende beni tanı istedim." dedi. Nihan benden bahsetmişti galiba. Gülümsemeye çalışıp ona döndüm.
"Beni tanıdığına göre tanıştığımıza memnun oldum faslını geçiyorum. Nereyi gezmek istersin?"
"Senin önerin var mı, görünmesini kesinlikle önerdiğin bir yer mesela?"
"Kız Kulesi'ne gidelim, oradan da Topkapı Sarayına gideriz, buluruz bir yerler."
Bir anda Kız kulesine önerdiğim için pişman oldum. Orayı izlerken ölmüştü bebeğim. Dayanabileceğimden pek fazla emin değildim. Ama dayanacaktım. On beş dakika sonra varmıştık kıyıya, oturduk hemen. Cem ne kadar konuşkansa ben o kadar suskundum.
B"aşına gelenleri duydum, zor olsa gerek, ama güçlü duruyorsun."
Acıyla gülümsedim.O benim neler yaşadığımı bilmiyordu. Kabuslarımı, ağlamalarımı, kriz geçirmelerimi, hiçbirini bilmiyordu. Ona buna anlatamayacaktı. Çünkü daha yeni tanışmıştık.
"Teşekkür ederim Cem, dediğin gibi çok zor. Ama alışman gerekiyor bu acıya, çünkü her sabah kalktığında tazeleniyor bu acı ve her uyuduğunda rüyalarına giriyor. Çok zor gerçektende."
Derin bir sessizlik oldu, o da benim gibi düşünceli duruyordu. Sessizliği yine o bozdu.
"Artık gidelim, başka yerleride gezelim. Seninle eğleneceğiz gibi geliyor."
"Umarım, bugünlerde en çok ihtiyacım olan şey mutluluk."
"Elimi tut ve kalk, mızmızlık yapıyorsun Esin."
Gülümseyerek uzattığı eli tuttum. Beraber uzunca bir süre gezdik. Akşama kadar sürdü bu olay, gerçektende çok eğlenmiştik. ama bir haylide yorulmuştum. Evin önüne geldik.
"Bir partiye gidelim mi, veya bara ne dersin?"
"başka bir zaman çıkarız Cem, bugün benim için çok yorucu bir gündü. Nihan anlattı belki."
Başıyla onayladı, zaten bana bu mutluluk fazlaydı bile. Arabadan indim, o da benimle indi.
"Yarın diyelim biz buna, seni yarın bir bara götüreyim. Sarhoş olduğun zaman dünya bir hoş oluyor."
İlla ısrar edecekti, o yüzden kabul ederek başımı salladım.
"Kabul ediyorum, görüşürüz o zaman," dedim. Ardından kendimi apartmana attım.
Eve girince derin bir nefes aldım. Çok yorgundum, o yüzden odama girdim. Odada bir parfüm kokusu vardı, biraz daha içime çekince bu parfümün Ural'ın parfümüne çok benzediğini farkettim. O parfümden benim evimde yoktu, ama bu evin anahtarlarının bir kopyası Uralda vardı. Sanırım ben dışarıdayken Ural benim evime, benim odama girmişti.
Sabah yorgun argın bir şekilde uyandım. Dün geceki yaşadıklarımın bir hayal olduğunu düşünüyordum, o yüzden fazla üstelemedim. Bunları düşünürken telefonum çaldı, yabancı bir numara atıyordu. Kim olduğunu bilmiyordum, hemen açtım.
"Alo, kiminle görüşüyorum acaba?"
"Merhaba Esin, ben Cem. Sözünü unutma diye aradım, seni bugün kaçta alayım?"
Ben onu tamamen unutmuştum, hem Cem telefonumu nasıl bulmuştu. Tabi ya, Nihan adında bir kuş söylemiştir kesin. İçimden laf sayıp konuşmaya devam ettim.
"Akşam sekiz uygun Cem, o zaman alırsın."
"Tamam o halde, görüşmek üzere. Akşam sekizde hazır ol. Çok eğleneceğiz." dedi ve telefonu kapattı. Umarım dediği gibi olurdu.
Akşama kadar tüm İşlerimi bitirdim. siyah bir elbisemi giydim, ardından dışarı çıkıp Cem'i bekledim. Cem'in arabasına benzer bir araba gördüm, ama başka bir yere gidiyordu. Telefonu alıp onu arayarak yanlış gittiğini söyleyecektim. Ama o sırada az önceki arabanın ters yönde Cem'in arabasını gördüm. Kafam iyice karışmıştı. Cem arabadan inince şaşkın bir şekilde ona baktım.
"Ne oldu Esin, o nasıl bir bakıştı öyle? Bir an korktum vallahi," diyerek gülümsedi Ben hiçbir şey söylemeden arabanın gittiği yere baktım. o araba aynı... Saçmalıyordum şu an, hemen arabaya bindim. Cem ses çıkarmadan arabaya bindi ve çalıştırdı.
"Seni gördüm sandım, ama başka bir arabaydı. Ona şaşırdım, bu konu hakkında sakın konuşma."
"Ben soru sormadım ki sana söyledim Bu konu hakkında tek bir yorumum yok" dedi. Ağzını fermuar kapatır gibi yaptı, güldüm bu haline.
Yol boyunca bunu düşündüm. Sonunda gelmiştik bara. İçerisi loş bir ortamdı. bir masaya geçtik, Cem iki şarap söyledi. Havadan sudan konuşuyorduk. İçim hiç rahat değildi nedense. Gözlerimi etrafta gezdirdim, bir anda onun buz gibi bakışlarını yüzümde yakaladım. Ural buradaydı ve beni izliyordu. Bu loş ortamda bile gözlerinin siyahlığını görüyordum. Cem'in sesiyle kendime geldim.
"Neye bakıyorsun sen, beni hiç dinlemiyorsun. Alınıyorum ama ben böyle."
"Bir bir şey yok Cem, öyle bakınıyordum. Sen ne diyordun?"
"Diyorumki böyle yerlere daha fazla gelelim, tam kafa dağıtmalık yerler."
Aklım hala Uraldaydı. Kesinlikle bize bakıyordu, bunu hissedebiliyordum. O yöne bakmamaya çalışıyordum. İki üç saat oturduk, uykum geliyordu. Ama Cem itiraz ediyordu gitmemek için, telefonu çalınca yüzü düştü.
"Önemli bir telefon ben, gelirim hemen Esin," dedi. Başımla onayladım. Ural hala beni izliyordu, Cem gelene kadar lavaboya gidecektim. Ayağa kalkıp yavaş adımlarla lavabonun yolunu tuttum. Çok içmeniştim sevmediğimden. Tam lavaboya gidecekken biri kolumdan tutup beni duvara yapıştırdı. Korkuyla ona baktım, Ural sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Kolumu sıkarak arkama koydu ve iyice bana yapıştı.
"Senin tanımadığın adamlarla ne işin var Esin, ne yapıyorsun sen burada?" diye bağırdı. Kolumu ondan kurtarmaya çalıştım.
"Seni ilgilendirmiyor. Bırak kolumu, canımı yakıyorsun."
"Canını yakıyorum öyle mi, asıl sen benim canımı yakıyorsun. Kalbim çok ağrıyor lan. Beden yarası zamanla geçer, bu kalbimin yaraları asla geçmeyecek ama. Şimdi söyle, kim kimin canını yakıyor Esin?"
Onun bu kadar üzüleceğini bilmiyordum. Sarhoş olduğu çok belliydi, ayakta zor duruyordu. Kolumu ondan bir türlü kurtaramıyordum, kan dolaşımını durmuştu sanki.
"Biz boşandık artık Ural, hayatına müdahale etmeyi bırak. Bize boşanmayı sen teklif ettin, ama bir türlü beni rahat bırakmıyorsun."
Acı ile gülümsedi, dişlerini sinirle sıktı. Ne kadar çok sinirlenirse o kadar çok sıkıyordh kolumu. Ayakta durmakta zorlanıyordum artık.
"Bebeğimiz öldüğü için seni suçladığını düşünmüştün, ama ben o günden beri kendimi suçluyorum sadece. sen benim yanımda, benim kollarındayken kaybettik bebeğimizi. Seni hiç suçlamadım, bir tek kendimi suçladım. Her Gece sklıma geliyordu bu olay. Acı çekmemek için hep sarhoş dönüyorum eve. Bazenleri eve geldiğim zaman kapının önünde durup senin adına haykırıyorum, senin bunlardan haberin var mı hiç? Seni suçlamadım ben, ben kendimden nefret ediyorum."
Dedikleri karşısında acımı unuttum. Ural bir aydır vicdan azabı çekiyordu kendisini suçladığı için, ben de onun üstüne gidiyordum sürekli.
"Ben bilmiyordum Ural, bunda senin hiçbir suçun yok, yapma böyle."
Az önceki acısını unutmuştu, yüzünde yine o sinirle ifade vardı. Kolumu daha güçlü bir şekilde sıktı, artık ağlamaya başlamıştım.
"Ben acı çekerken sen kendine hemen bir sevgili bulmuşsun, daha dün boşandık lan. Hiç mi beni düşünmedin, ben seni düşünmeden tek bir saniye bile geçirmedim."
Cevap veremiyordum yaşadığım şoktan dolayı. Bir adam buraya doğru geliyordu, Ural sinirle ona dönüp bağırmaya başladı.
"Siktir git lan hemen" dedi. Çocuk anında toz oldu, öfke ile bana döndü. Ama ben onunla ilgilenemiyordum, nefesim iyice daralıyordu, ölecekmiş gibi hissediyordum.
"Ural nefes alamıyorum, lütfen bırak beni. Artık dayanamıyorum bu yaptıklarına."
Gözlerime bir kez daha baktı, ardından yavaşça kolumu bıraktı. Baygın bir şekilde yere çöktüm, nefesim daralmıştı. Hızlı hızlı nefes almaya çalışıyordum, ama hiç etkili olmuyordu. Ural yanıma çöktü. Az önceki halinden eser yoktu. Elini yanağıma koydu.
"Başını aşağı eğip derin derin nefes al Esin, haydi."
Dediğini yaptım, biraz iyi gelmişti. Uzun bir süre böyle kaldım, ardından geri kaldırdım başımı. Nefesim eski düzenine gelmişti, ama kendimi hala hissedemiyordum. Hiçbir şey söylemeden ayağa kalktım, yavaş adımlarla Ural'a bakmadan geri döndüm bardaki masaya, ama kimse yoktu. Cem beni bırakıp gitmiş olamazdı. Telefonumu alınca kapanmış olduğunu gördüm, açıp son aramalara baktım. Beni aramıştı, hatta mesaj bile atmıştı. Ama bana ulaşamamıştı, mesajda eve gitmesi gerektiği yazıyordu. Ural paytak adımlarla yanımda durdu. Hala içki içiyordu.
"Seninki toz olmuş, ben bırakayım seni," dedi. Bu haliyle ayakta bile duramıyorken nasıl araba sürecekti ki? Onu böyle yalnız bırakamazdım, sıkıntı ile nefes aldım.
"Sen böyle araba süremezsin, arabayı ben kullanırsam olur."
"Sen araba sürmeyi biliyor muydun, biliyorsan izin veririm."
Gözlerimi devirdim, dışarıya çıktık. Ural ayakta bile duramıyordu, koluna girip durmasını sağladım. Yolcu koltuğuna oturtup sürücü koltuğuna geçtim. Arabayı çalıştırdım. Kolum hala zonkluyordu, ellerinin izi kolumdaydı. Ona baktım, uyukluyordu. Nereye gideceğimi bilmiyordum, anlattıklarından sonra onu yalnız bırakmak istemiyordum. Hem bu kadar sarhoşken her şeyi yapabilirdi insan. Onu bir günlüğüne kendi evime götürecektim, sabah da geri giderdi evine.
Yol bitmişti sonunda, arabayı durdurup indim. Ural'ın arabadan inmesine yardım ettim. Kolunu omzuma attı, onu eve kadar taşıdım. Eve girince koltuğa bıraktım, uyanıyordu iyice.
"Beni Neden buraya getirdin, Bana acımayı kes Esin."
"Sana acıdığım falan yok Ural, herşeyi kötüye çekiyorsun. Seni evine bıraktıktan sonra ben nasıl gelecektim kendi evime, O yüzden sus artık ve dinlen!"
Konuşamayacak kadar yorgundu. Başını yastığa koyup gözlerini kapattı.
"Ben iki dakikaya geliyorum, sen kıpırdama yerinden."
Odaya girdim. Elbisemi indirdim, ardından tişört ve pijamamı giydim. Geri Ural'ın yanına gittim. Bana bakıyordu.
"Üzerini değiştirdiğini bilseydim ben de gelirdim seninle," dedi. Kızardı yüzüm anında.
"Odaya git ve uyu Ural, bu yorumlara da dikkat et lütfen."
Yerinden kalkmıyordu. Sinirle bakınca doğruldu, koluna girdiğim sırada geri düştü koltuğa. Üstüne düştüm ben lde gözlerini gözlerime kenetlemişti. Bende onun siyah gözlerine bakıyordum, ama bu vaziyette kalamazdık. Onun kollarından ayrılarak yerimden kalktım, ona bakmadan konuştum.
"En iyisi sen burada uyu. İyi geceler," dedim. Odama girdim. Nefes alıp veriyordum hızlı hızlı. Bu an bile beni heyecanlandırmaya yetmişti. bunu düşünmeyecektim. Yatağa girdim ve kendimi uyuma emri verdim, ardından kendime uykuya bıraktım.