Uyanınca Ural'ın gidip gitmediğini bakmak için salona gittim, hâlâ uyuyordu. Ses çıkarmadan mutfağa girip kahvaltı hazırladım. Ona en son hamile olduğumu öğrendiğim gün kahvaltı hazırlamıştım, ondan sonra zaten hep o Gülten denen kadın hazırlamıştı. Kendimi bu düşüncelerle boğmak istemiyordum, sofrayı hazırladıktan sonra geri salona geçtim, Ural uyanmıştı. başını öfeliyordu, yüzünü bana döndü.
"Ben ne arıyorum burada?"dedi. Demek ki hiçbir şey hatırlamıyordu.
"Dün çok sarhoş olmuştun, ben de seni buraya getirdim," dedim. Ama o beni dinlemiyordu, gözlerini koluma sabitlemişti. Kolumda hala izi duruyordu elinin, çekingen bir şekilde diğer elimle kapattım kolumu. Ama Ural konuyu kapatmadı.
"Elini ben mi bu hale getirdim, sarhoşken ne yaptığımı bilmiyorum. Eğer ben yaptıysam özür dilerim," dedi. Sesi kısık çıkmıştı. Yaptığı şeyden çekinir gibiydi, konuyu uzatmadım.
"Önemli değil, kahvaltıya geçelim istersen, ondan sonra evine gidersin."
"Gerek yok, seni fazla yormuşumdur. Ben gideyim artık," dedi. Başımı hayır dercesine salladım.
"Yorduğun falan yok, lütfen kal," dedim. Gitmesini istemiyordum bir türlü, ondan uzak durmak çok canımı yakıyordu. Ural başını ellerinin arasına aldı.
"Bu kadar çok ısrar ediyorsan..." Sözü yarıda kesildi, kapı çalıyordu. Hemen gidip açtım, kapıyı açınca karşımda Cem'i görünce şaşırdım.
"Cem, ne arıyorsun burada?" O da şaşırmıştı bu tepkime, arkama bakınca Ural'ı gördüm. Ural ve Cem birbirlerine bakıyorlardı, tam vaktinde gelmişti bu adamda! Ural gözlerini ondan ayırıp bana baktı. O bakışlar çok şey ima ediyordu, ima ettiği şeylerin arasında acı da vardı.
"Ben sizi bölmeyeyim, gidiyorum," dedk ve kapıdan çıktı. Engel olamadım ona, Cem hâlâ kaşları çatık bir şekilde onun arkasından bakıyordu.
"Kim bu adam Esin?"
"Bu seni hiç alakadar etmez! Telefon diye bir şey icat ettiler değil mi, aramak hiç mi aklına gelmedi acaba?"
"Ben seni üç kez aradım Esin, ama sen cevap vermedin. Dün işim çıktığı için gidince sana söyleme vaktim yoktu, sonrasında ulaşamadım zaten."
Çok sinirlenmiştim. Tanışalı sadece üç gün olmuştu, ama Cem kırk yıllık ahbapmışız gibi davranıyordu. Tekrar bağırdım.
"Ne için aradın?"
"Sana dün gece seni tek bıraktığım için özür maiyetinde poğaça aldım, ben özür diliyorum sizi böldüğüm için. İyi günler," dedi ve hızla indi merdivenlerden. Kapıyı kapatıp arkamı yaslandım. Aynı anda iki kişiyi kırmayı başarmıştım, en çok Ural için üzülmüştüm. Onun son bakışı aklımdan çıkmıyordu. Herşey geçecekti, bende bir gün mutlu olacaktım.
Koşmak beni iyi hissettiriyordu. Bir haftadır fazla kilolarımdan dolayı koşu yapıyordum. Bazenleri bana kendimi bile unutturuyordu. Bugünde koşu yapmak için dışarı çıktım. Ural bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Onu bir daha asla göremeyecektim, bu beni kahrediyordu. Bunu düşünmemek için daha hızlı koştum. Karşıdan benim gibi koşu yapan bir adam vardı. Biraz daha bakınca bu adamı bir yerden tanıdığımı fark ettim. Yaklaşınca bu adamın Ural olduğunu gördüm. O da beni fark etmişti, yaklaşınca önünde durdum. Kaşlarını çattı yine, umursamadan konuştum.
"Özür dilerim Ural."
"Ne için Esin, eğer geçen ki olan şeyler içinse özüre gerek yok. Bu senin hayatın sonuçta."
"Yüzün öyle demiyor ama, o zaman neden bu kadar kızgınsın?"
"Nasıl davranmamı istiyorsun Esin, söyle."
Haklıydı, sonuçta biz boşanmıştık. Bana iyi davranmasını söyleyemezdim.
"Haklısın Ural, iyi günler."
Al işte, yine ağlamaya başlamıştım. Daha fazla rezil olmamak için arkama dönüp yürümeye başladım. Ama Ural engel olup kolumu tuttu. Beni oradaki banka oturtup yanıma geçti. Hıçkırmaya başladım.
"Ağlama Esin, sen ağlayınca canım çok yanıyor," dedi. Hâlâ bana değer veriyordu, hâlâ canımın yanmasını istemiyordu. Ona sarılmak istiyordum. Ama birşey bizi engelliyordu, o şeyin ne olduğunu hiç bilmiyordum.
"Sen beni boşver, biraz duygusalım bugünlerde."
"Gel beraber şuradaki kafeye gidelim. Rahatlarsın biraz."
Ayağa kalktı. Elini uzattı bir an, ona bakınca geri çekti. Keşke tutsaydım diye geçirdim içimden, ama sonra böyle düşündüğüm için kendimden utandım. Gözümü silerek ayağa kalktım. Beraber karşıdaki kafeye girdik. Bir masaya oturup siparişleri verdi Ural. Ben hâlâ konuşamıyordum, hıçkırmaya devam ediyordum.
"Ne zamandır koşu yapıyorsun, haberim yoktu benim."
"Bir hafta oldu sadece, daha yeni yani. Zaten nasıl bir tesadüfse sende koşu yapıyormuşsun, aynı yerde." İçimden bir ses bunun tesadüf olmadığını söylüyordu. Ural bunu duymazdan geldi.
"Yeni sevgilinle aran nasıl peki," dedi. Meraklı durmamaya çalışıyordu, ama belli oluyordu merak ettiği.
"O benim sevgilim değil, sadece arkadaşım. Benim sevgilim yok zaten!"
"Beni ilgilendirmez zaten. Dediğim gibi bu senin hayatın."
Böyle demesine rağmen rahatlamış bir ifade vardı yüzünde. Ben de onun çok merak ediyordum sevgilisi olup olmadığını. Meraklı görünmemeye çalışarak sordum.
"Senin sevgilin var mı peki?"
Komik birşey sormuşum gibi güldü. Ardından geri bana döndü.
"Takıldığım birkaç kız var."
Dediği karşısında kalbime bir acı saplandı. Bunu nasıl bu kadar rahat söylüyordu? Gözlerim yanmaya başlamıştı.
"Peki o kızlar arasında sevdiğin var mı, gerçek anlamda."
"Öyle kızlar sadece güzelliğe ve erkeklere önem verir, o tip kişilerle işim olmaz."
"Madem öyle kişilerle işin yok, neden oynuyorsun o kızlarla!"
Sinirlendiğim için sesim yüksek çıkmıştı. Ama Ural komik birşey varmış gibi sırıtıyordu.
"Bir kızla takılmak için onu sevmem mi gerekiyor yani?"
"Ya sen ne kadar terbiyesiz bir insan olmuşsun? Seninle boşandığım için kendimi suçluyordum, ama artık pişman değilim."
Ayağa kalkıp yürümeye başladım. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Kendimi kafeden atınca rahatlamam gerekiyordu, ama Ural kolumdan tutunca bunun bir hayal kadar uzak olduğunu anladım. Beni duvara yapıştırdı. Sinirli olduğu her halinden belliydi.
"Yalan söylüyorsun, hâlâ pişmansın benden boşandığın için. Bunun yalan olduğunu söyle bana."
Bağırıyordu yüzüme karşı, etraftan geçen herkes bize bakıyordu. Geri adım atıp kendimi küçük düşüremezdim.
"Pişman değilim, iyi ki boşanmışız. Ben senin gerçek yüzünü şimdi görmeye başladım."
Sinirle gözlerini kapatıp küfür etti. Sonra geri bana döndü.
"Bunu gerçekten yürekten mi söylüyorsun, cidden böyle mi düşünüyorsun?"
Yüzüne baktım. Metanetimi koruyarak konuştum.
"Bunu yürekten söylüyorum."
Sanki duygulanmış gibi davranıyordu. Kolumu bıraktı. Önümden çekilince yürümeye başladım. Herkes bize bakıyordu hâlâ, neden baktıklarını anlamadım. Bazı kadınlar yüzünü kötü birşey görmüş gibi geri çevirdi. Ne olduğuna bakmak için arkamı döndüm. Ural sinirle duvara yumruk atıyordu. Yaşadığım şokun ardından koşarak kolunu tuttum. Eli kan içinde kalmıştı, kolunu benden kurtarmaya çalıştı.
"Yapma Ural, niye böyle saçmalıklara başvuruyorsun?"
"Emin ol ki canımı en çok sen yaktın bu hayatta, bu ne kadar acıtabilir ki?"
Gözlerim bulanıklaşıyordu ağlamaktan. Ural'ın acı bakışlı yüzünü görebiliyordum bir tek.
"Yapma dedim Ural, sende böyle yaparak benim canımı yakıyorsun. Kendine zarar verince eline hiçbir şey geçmez."
"Bende böyle çıkarıyorum acımı Esin, benim bu acıdan kurtulmam için acı çekmem lazım."
"Yap o zaman, vurmaya devam et elini duvara. Hatta ben yardım edeyim istersen," diyerek elini alıp duvara vurdum. Kolumu tuttu.
"Kes şu saçmalığı Esin, bırak beni düşünmeyi."
Kolumu ondan kurtardım. Ona vurmamak için kendimi zor tutuyordum. Ama zarar gelsin istemiyordum aynı zamanda. Buradan gitmem gerekiyordu.
"Seni düşünmem zaten artık, çünkü hak etmiyorsun bunu."
"Git buradan Esin, sen konuştukça kendime hakim olamıyorum. Beni dönüştürdüğün adama bak. Seni sevdim, sadece sevdim ve sırf bu lanet sevgi yüzünden ben hayatımda hiç olmadığı kadar acı çektim, hırpalandım. Git hadi."
Gözlerimi sildim, son kez ona bakıp arkamı döndüm. Herkes bizi izliyordu, onlara aldırmadan arkamı dönüp yürümeye başladım. Uzaklaştıkça rahatlıyordum. Ama biri kolumdan tuttu beni, arkamı dönünce yine Ural'ı gördüm.
"Bil diye söylüyorum, dediklerim yalandı. Ne sevdiğim biri var, ne de takıldığım."
Bunu neden bana söylemişti şimdi, ama içim rahatlamıştı. Bu da iyiydi aslında. Bir anda Ural'a olan öfkem dinmişti, başımı yere eğince elindeki yaranın çok kötü durduğunu gördüm.
"Elin çok kötü duruyor, bir doktora gitmen lazım. Yoksa kısa süre içinde enfeksiyon kapar. Ben bakmak isterdim, ama zarar verdiğim insanı iyileştiremem."
"Gitmeyeceğimi çok iyi biliyorsun Esin. Kusruma bakma."
Ne yazık ki biliyordum, ama zarar görüyordu böyle.
"En azından kimin yaptığını unutup benim temizlememe izin ver."
Derin bir nefes aldı. Ardından başıyla onayladı.
"Tamam, ama nerede yapacaksın elimi temizleme işini?"
"Benim eve kadar yürüyelim, az kaldı zaten."
Tek kaşını kaldırarak baktı, ardından ses çıkarmadan yürüdü. Az kalmıştı eve, bir sokak ötedeydi. Bankta oturan iki tinerci bana bakarak laf atmaya başladı.
"Şşşt güzellik, nereye böyle? Bizde gelelim seninle beraber."
Ural hemen saldırıya geçti, ama kolundan tutup onu engelledim. Bana döndü sinirle.
"Yapma Ural, değmez bu serserilere."
Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Ardından yürümeye devam etti. Ama o gerizekalılar devam etti konuşmaya.
"Yanındakini boşver, bizim şurada uyuduğumuz bir yer var. Gel oraya gidelim beraber fıstık."
Artık Ural'ı tutamazdım, hemen onların üzerine yürüyüp az önce konuşana yumruk attı. Çocuk neye uğradığını şaşırdı. Diğeri hemen toz oldu, Ural'ı tutmaya çalıştım.
"Bırak Ural, boşver şu salağı. Ölecek böyle vurmaya devam edersen."
"Hiç kimse sana laf atamaz Esin, ölse bile umrumda değil."
"Benim umrumda ama, sana birşey olursa ne olacak? Buna asla izin vermem."
Sözlerim etkili olmuştu, adamı bıraktı. Yürümeye devam etti, ama ansızın geri durdu. Elimi tutarak yürümeye devam etti. Şaşkın bir şekilde ona baktım, bana bakmadan konuştu.
"Sana bekar olduğun için böyle davranıyorlar, o yüzden bırakma elimi."
Ses çıkarmadan yürüdüm, elim karıncalanıyordu sanki. Ural'a bu kadar yakın olmak garip hissettiriyordu.
Eve varmıştık sonunda, içeri girer girmez ilk yardım çantasını buldum. Ural'ın eline pansuman yaptım. Yaparken benim canım acıyordu, ama Ural ifadesiz davranıyordu. İşim bitince geri çekildim.
"Bu kadar, sıkı olmadı değil mi?"
"Hayır, oldukça iyi sardın."
Yüzüne bakınca dudağının kenara kıvrıldığını fark ettim. Bu bende heyecan yaratmıştı. Ama utanç daha ağır bastı.
"Ben bir mutfağa gideyim, kahve ister misin?"
"Olur."
Ayağa kalkıp mutfağa girdim. Kahve kutusunu çıkarıp iki kaşık aldım. Cezveye koyarak ocağa yerleştirdim. Kahve pişince bardağa koydum. Tam götüreceğim sırada kapının sesini duydum. Salona girince Ural'ın orada olmadığını gördüm. Telefonumu alıp onu aramaya karar verdim. Ama beni başkası arıyordu. Arayan Cem'di, ve sanırım Ural bunu görünce gitmişti. Cem yine herşeyi berbat etmişti. Ondan nefret ediyordum.