İki ay daha geçmişti. Artık bebeğimiz yedi aylıktı. O iki ay içinde Ural dışarıya yalnız başıma çıkmama izin vermemişti. Ama beni bugün zorla amcasının evine götürüyordu. Nedense içim hiç rahat değildi. İçimi garip bir korku kaplamıştı. Ural bunlardan habersiz arabayı sürmeye devam ediyordu.
"Lütfen kötü birşey söyleme orada Esin, eğer istersen annenle birlikte başka bir odada oturursun."
"Bu konuşmayı kaç kere daha yapacağız Ural, anladım işte."
"Bize gelecekleri günde aynı şeyi diyordun, ama anlamadığın ortaya çıktı nedense."
Sıkıntılı bir şekilde nefesimi bıraktım. Dünden beri aynı şeyleri söylüyordu. Birşey demek istemiyordum o yüzden. Sonunda geldiğimizi anlamıştım. Çünkü buraya ilk gelişim değildi. İlk gelişim yine zorla olmuştu. Ardından iyi günlerin kötü başlangıcı başlamıştı. Ben bunları düşünürken Ural arabayı durdurmuş ve arabadan çoktan inmişti. Öbür taraftan dolanıp kapımı açtı. Ardından inmeme yardım edip kapıyı geri kapattı. Artık karnı burnunda tabirine uyuyordum bu halimle. Yavaş adımlarla villanın arka bahçesine doğru yürümeye başladık. İşte o bela orada oturuyordu. Yanında da annem oturmuştu. Bizi görünce ayağa kalktılar. Ben bir şey diyemeden gelip sarıldı bana. Aylardır beni görmediğinden birşey yapmadım. Ural'da amcasıyla hemen iş konuşmaya başladı. Annem kalkıp benim yanıma oturdu.
"Ee nasılsın kızım, bebek nasıl?"
"İyi işte, iki ay sonra kucağınıza alırsınız."
"İnşallah, peki hâlâ cinsiyetine baktırmadınız mı? Ona göre alışveriş yapardınız, isim bulurdunuz."
"Sürpriz olsun istedik, ismi sonra düşünürüz. Daha iki ay var hem. Alışveriş biraz yaptık, illa mavi ya da pembe olacak değil ya, her renkten birşeyler aldım hazır. Zaten bebeğimiz doğunca tekrar yaparız alışveriş."
"Siz bilirsiniz, gerisini siz düşünün artık, benim ki sadece bir öneri."
Sustu uzun bir süre. Sadece Ural ve amcası konuşuyordu sadece. İşle alakalı diye dinlemedim. Sonunda bu konuşma da bitti. Bana döndü amcası. Bu adam bugün daha tehlikeli duruyordu sanki. Gözlerinde hâlâ o öfke vardı. Korku sardı bedenimi.
"Sen nasılsın kızım, bebeğinin sağlığı iyidir umarım."
"İkimizde iyiyiz çok şükür," dedim soğuk bir şekilde. Ural bana bakıyordu yandan. İyi davranmaya çalışıyordum, ama bir türlü olmuyordu. Adam yüzsüz gibi konuyu uzattı.
"Bunu duyduğuma sevindim, Ural'ın çocuğuna bir şey olsun istemem."
Bu sözüyle ne demek istemişti şimdi? Kimse bir şey duymamış gibi davranıyordu. Gözünden bir parıltı geçti. Sakin davranmaya çalıştım.
"Korkunuz olmasın, inşallah iki ay sonra doğacak bebek."
"En kısa zamanda. Az kaldı zaten, çok az."
Midemde bir burkulma olmuştu. Hâlâ ne demek istediğini anlamamıştım. Ural hiçbir şey anlamadan bir bana, bir amcasına bakıyordu. Bu adamın tehlikeli biri olduğunu biliyordum, ama hâlâ neyi kastettiğini anlamamıştım. Bir şey belli etmemeye çalıştım. Ural ve değerli amcası geri sohbet etmeye başladı. Ben sessiz bir şekilde adamı izliyordum.
"İyi misin kızım, yüzün bir anda soldu sanki. Acıkmış olmalısın, sana birşeyler getirmelerini isteyeyim."
"Canım bir şey istemiyor anne, böyle iyiyim."
Ama annem beni umursamadan hizmetçilerden birini çağırdı. Kadın hemen yanımızda bitti. Annem sesini yükselterek konuştu.
"Evet Beyler, istediğiniz bir şey varsa söyleyin. Hazır Aynur gelmişken istediklerinizi getirir."
"Bana ve Ural'a iki sade kahve getir, içersin değil mi yeğenim?"
"İçerim amca, sen ne istersin Esin?"
"Ben bir şey istemiyorum."
Canım şu dakikadan itibaren hiçbir şey istemiyordu. Ama Ural inat yaptığımı düşünüyordu. Sinirli bir şekilde bana bakıyordu. Ses çıkarmamak daha iyiydi. Ama annem bu sessizliğini bozarak aynı kadına benim yerime istekte bulundu.
"Aynur, Esin'e özel olarak limonata hazırlamıştım. Onu getir bize, yanında da atıştırmalık birşeyler olsun. Bu arada ben poşet bırakmıştım salona, onu da getir gitmişken."
Aynur başıyla onayladı ve gitti. itiraz edeecektim ama Ural'ın buz gibi bakışları hâlâ benim üzerimdeydi. O yüzden ses çıkarmadım. Annem hâlâ konuşmaya devam ediyordu.
"Torunum için bende alışverişe çıktım. Görmen gerekiyor Esin, her şey o kadar küçüktü ki. Aklıma senin bebekliğin geldi, çok güzel bir bebektin. İnşallah torunum da sana benzer."
Gülümseyerek baktım. Ben o kadar da çok şey almamıştım, çünkü bebek doğunca nasıl bir boyu olacağını bilmiyordum. Ya da kilosunu. Bu eşyalar bana gösterecekti nasıl olacağını. Ben bunları düşünürken Aynur geldi. Herkese içeceklerini ikram ettikten sonra poşeti anneme uzattı. Annem poşeti alınca buyruklara devam etti.
"İkramlık kurabiyeleri de getir demiştim Aynur, illa iki kez mi söylemem gerekiyor?"
Aynur denilen kadın ikiletmeden geri gitti. Annem ne zaman bu kadar kibirli biri olmuştu, hiç bilmiyordum. O bu duygularımı bilmeden poşeti yanıma döktü. Poşetin içinden çıkmayan şey yoktu. Ve hepsi birbirinden güzel birbirinden küçüktü. İçinde ilk dikkatimi çeken şey o minik patikler olmuştu. Elim kendiliğinden o patiklere gitmişti. Hepsi çok güzeldi. Renkleri hem kız, hem erkek çocuğuna olurdu. Ama patiklerden en çok bu limon sarısı olanı güzeldi.
"Bunların hepsi birbirinden güzel, çok teşekkür ederim anne. Bebeğime doğacağı gün ilk bunları giydireceğim."
Çok tatlı gelmişti hepsi, özellikle de bu patik. Bunun içine girecek o minik ayakları düşündüm. İçimdeki mutluluk daha da arttı. Ural'a baktım, o da gülümseyerek bakıyordu elimdeki patiğe. Annem de mutlu duruyordu. Kısacası Ural'ın amcası dışında herkes mutluydu şu an, adam hiç tepki vermiyordu. Onu takmamaya çalıştım. Geri elimdeki patiği yerine koydum. gelen limonatayı içmeye başladım. Az önce agresif dururken şimdi çok mutluydum. İnsanın ruh hali her an değişebilirdi. Bende sürekli bir değişim içindeydim sanki. Bu adamın suratına bakmadıkça iyi hissediyordum kendimi. Ural'ın bu adamın nesini sevdiğini hiç anlamıyordum. Kötü biri olduğunu bildiğim için hiç konuşmuyordum, bunları düşünmemek için sohbete girdim annemle.
"Herşey için çok teşekkürler anne, limonata harika olmuş. Ellerine sağlık."
"Afiyet olsun kızım, sen geleceğin zaman yine yaparım. Arayı açma fazla."
Bu kadar dargınlık yeterdi artık. Annemi üzmeyeceğime söz verdim içimden. Aşık olacağımız kişinin kim olacağını seçemezdik. Daha on ay öncesine kadar Ural'a aşık olacağımı bende düşünmüyordum. Ama şu an o benim için hayatın anlamıydı. Bu annem içinde geçerli olabilirdi. Ural'ın bakışlarını üzerinde hissediyordum. Artık mutlu olmuştur kesin diye düşündüm.
"Kurabiyeleride denemelisin kızım, senin sevdiklerinden yaptım. Küçükken çok severdin bu kurabiyeleri. O yüzden aklıma gelince kendimi mutfağa attım hemen."
Küçüklüğümde çok severdim bu kurabiyeleri, net olmasa da bende hatırlıyordum. Elime bir tane alıp tadına baktım. Hiç değişmemişti elinin lezzeti, hâlâ aynı güzellikteydi. Yaptıklarını bayağı özlemiştim.
"Yine her zaman ki gibi çok güzel yapmışsın anne, teşekkür ederim."
"Geri kalanını evine götür kızım, yersin orada da. Evde iş yapmıyorsundur umarım. Gülten yardım ediyor değil mi, çok iyi bir kadındır, en iyisi oydu diye onu gönderdik."
Konunun Gülten'e gelmesi iyi olmuştu benim için. Daha fazla detaylara girebilirdim böylece. Üzerimde bir bakış hissettim. O pislik beni süzüyordu. Ona baktığımı görünce gözlerini kaçırdı. Kesinlikle tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Hâlâ niyetinin ne olduğunu anlamıyordum. Geri anneme döndüm.
"Gülten çok iyi anne, bana bir şey yaptırmıyor. Zaten o olmasa bile Ural elime bir iş sürdürmüyor. Yani hiçbir şey yapmıyorum uzun zamandır."
Ural gülümseyerek bana baktı. Bende ona gülümsedim. Bu anı yine amcası böldü.
"Ural böyledir işte, değer verdiği kişilere böyle iyilikler yapar."
Bu adam bu kadar boş konuşmak zorunda mıydı acaba? Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum, sanki konuşmak için konuşuyordu sadece. Homurdanmamak için mücadele ettim içimden. Ben Ural'ın eşiydim, tabi ki bana değer verecekti. Haydi annem neyse, ama Ural'ın bir şey anlamaması garibime gidiyordu. Adam bir şeyler ima etmeye çalışıyor gibi geliyordu bana, ya da ben böyle düşünüyordum onu sevmediğim için. Ural'ı üzmemek için ses çıkarmadım. Geri o pisliğe baktım. Gözlerini başka bir yere çevirmişti. Onun baktığı yere bakınca orada bir kıpırdanma görür gibi oldum. Anında bana dönüp baktı. Kaşlarını çatmış beni izliyordu. Kesin orada bir şey vardı, ama ne olduğunu bilmiyordum. Gülümsemeye çalıştım, fakat hâlâ kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Onu umursamayıp Ural'a döndüm. Ama o da boş boş bahçeyi izliyordu.
"Bebek bakımı ile ilgili ders alıyor musun kızım? Şimdiki gençler çok meraklı buna. Oysa bir kitap bile yardımcı olur bakım için, ya da araştırma yapabilirsin."
"Ders almıyorum anne, ama kitap okuyorum. Ders beni sıkar biraz, zaten zor bir şey değildir. Zaman içinde alışırım diye düşünüyorum, yani umarım."
"Sen herşey gibi bunun da üstesinden gelirsin, bir ay içinde her şeyi kavrarsın."
"İnşallah dediğin gibi olur anne, zor olmamasını diliyorum."
"Yavaş yavaş öğreneceksin kızım, ilk başta tabi ki zorlananacaksın. Hatta ilk ay uyku yüzü görmeyeceksiniz. Bu Ural içinde geçerli."
"Ural'ın uykusundan olmasına gerek yok," dedi amcası. Ural tek kaşını kaldırarak amcasına baktı. Galiba sonunda bu imaları anlamıştı.
"Ne demek istiyorsun amca?" Sinirli gibi duruyordu. Amcası gülerek baktı.
" Çocuk doğduktan sonra istersen bir müddet bizde kal oğlum, senin yorulmanı hiç istemem. Bebek dikkatini dağıtır, uykundan olma boş yere."
Adamdaki yüzsüzlüğe bak! Bende buradayım diye haykırmak istiyordum. Gözlerim sinirden yanmaya başlamıştı. Ural'a baktım, onun da bana baktığını gördüm. Güçlü durmak zorundaydım. Onu zorla yanımda tutmak istemiyordum doğumdan sonra.
"İstersen kalabilirsin senin yorulmanı bende istemem amcan gibi," dedim titrek bir sesle. Dudağından bu kelimeler çıkıyordu, ama Ural'ın yanımda olmasını istiyordum aynı zamanda. O ne derse desin kabul edecektim. Gözlerimden yaşlar akmaya başlardı kesin birazdan. Çünkü şu an kendimi çok zor tutuyordum.
"Bu dediklerini düşünmüyorum amca, çocuk doğduktan sonra hiç yalnız bırakmayacağım. Ne onu ne Esin'i. O yorgunluk bana tatlı gelir, benim için ikiniz de endişelenmeyin boşuna."
İkinizde derken bana bakıyordu. Galiba üzüldüğümü anlamıştı. Onun bu sözleriyle gülümsedim. Amcası sinirli bir suratla bana bakıyordu. Sanki elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi sinirliydi. Ural'ın onun dediğini yapmaması canını sıkmıştı galiba. Ama ben onun kararlarını hiç karışmamıştım. Bu adam neden her olan şeyde bana kızıyordu!
"Esin istersen biraz gezelim bahçeyi seninle, sonrada balkona çıkarız."
"Olur," diyerek yerimden kalktım Ural'ın uzattığı eli tutarak yürüdüm.
"Seni yalnız bırakmayacağım Esin, sen dinleme amcamı. Bazen ne dediğini bilmiyor."
"Zaten takmadım kafama, önemli değil."
"Gözlerin öyle demiyordu ama, ağlayacaktın neredeyse. hem seni yalnız bırakacağımı nasıl düşünürsün! O senin çocuğun olduğu gibi benimde çocuğum. Seni o yorgunlukta bırakıp nasıl rahat edeyim ben bu evde."
"Şey, ben işlerin için burada kalırsın diye düşünmüştüm."
Elini yanağıma koydu. Sinirli değildi hiç, aksine mutlu duruyordu.
"Sen benim için her şeyin başında geliyorsun, iş artık umrumda değil. Sadece sen ve bebeğimiz yanımda olsun, bu bana yeter."
Rahat bir nefes aldım. Elimi tutup yeniden yürümeye başladık. Güllerin olduğu yere geldik. Ural kırmızı bir gül koparıp bana uzattı. Elime alıp kokusuna baktım. Çok güzel kokuyordu.
"Teşekkür ederim hayatım, çok güzel kokuyor," dedim. Kolunu omzuma attı.
"İstersen balkona gidelim, oradan boğazı görebiliriz. İster misin?"
"Çok isterim," dedim geri dönüp villaya girdik. İkinci kata çıktık. Bir salon daha vardı. Oraya girip balkon kapısını açtı Ural. Sonra oraya girdik. Balkon bir oda büyüklüğü kadardı. Adam o kadar kötü biri olmasına rağmen evine özenle döşemişti. Balkonda ayrı ayrı koltuklar gördüm. En şaşırdığım şey ise renk renk çiçekler olmasıydı. Ama en güzeli karşımdaki boğaz manzarasıydı. Buradan Kız Kulesi bile görünüyordu.
"Çok güzel, boğaz tam karşımızda. İnsanı rahatlatıyor burası."
"İstersen buraya taşınabiliriz, ne dersin?" dedi. Gözlerimi devirerek baktım. Yüzünde eğlenir gibi bir ifade vardı. Benimle dalga geçmek için demişti bunu.
"Aklımdan bile geçirmem burada yaşamayı. Bunu sende çok iyi biliyorsun."
Burada asla yaşamazdım, hem de bir manzara için. Ural kolunu omzuma attı. Bu korumacı tavrı hoşuma gidiyordu. Gülümseyerek bende kolumu beline doladım. Gözleri benim üzerimdeydi.
"Gidelim mi artık?"
"Biraz daha duralım, sonra gideriz,"dedim. Hava burada daha güzeldi sanki. Çünkü orada Ural'ın amcası ile aynı havayı soluyorduk ve bu bana işkence gibi geliyordu. Gözümü kapatıp derin bir nefes aldım. Geri açtığımda gözüm yandı. Karşı da bir ışık vardı. Ne olduğunu Ural'a soracaktım. O sırada havada keskin bir ses duydum. Ardından midemde bir acı hissettim. Canım yanıyordu. Kendimi tutamıyordum. O derin acıyla yere yığıldım. Ural yanıma çöktü. Konuşuyordu, ama ne dediğini duymuyordum. Sanki ansızın tüm dünyada sesler kesilmişti. Gözlerim kapanıyordu gitgide. Canım çok acıyordu, karnında bir sızlama hissediyordum. Sonunda dayanamayıp kapattım gözlerimi o acıyla beraber ve karanlığa gömüldü herşey...