B-3

1666 Words
Bebeğimiz tam tamına beş aylıktı artık. Gecenin köründe elim karnımda çocuğumuzu kucağımıza alacağımız günü düşünüyordum. Dışarıda fırtına kopuyordu tam anlamıyla. Biraz korkuyordum, ama canım erik çektiği için uyuyamıyordum. Ural'a baktım. O mışıl mışıl uyuyordu benim aksime. Uyandırmaya çalıştım. Benim dürtmem sadece kıpırdanmasına neden oldu. Tekrar dürttüm, ama hiç hissetmiyor gibiydi. "Ural, hayatım uyan lütfen." "Ne var Esin, uyu lütfen ya. Haydi sevgilim," dedi uykulu bir şekilde. "Uyuyamadığım için uyandırıyorum zaten, aç şu gözünü artık. Bak kötü oluyorum ben böyle." "Ne oldu, neden uyuyamıyorsun? Niye kötü oluyorsun ayrıca?" Artık uyanmıştı, doğrularak lambayı yaktı. "Canım erik istiyor, rica etsem gidip alır mısın? Dün videoda gördüm canım çok çekti" "Evde erik yok Esin, hem eriğin zamanı değil şu an. Uyuyalım, yarın bulmaya çalışırım." "Bazı manavlar hamileler için erik getiriyor özel olarak, bulman o kadar da zor değil. Sadece istemediğin için bahane buluyorsun." "Bu fırtınada nasıl dışarıya çıkayım? Havayı görüyorsundur inşallah." "Pislik yapma Ural, almıyorsan almıyorum de. Bahane uydurmana gerek yoktu." Sesim kırılgan çıkmıştı. Arkamı dönüp başımı yastığa koydum. Ural'ın nefesinin sesini hala duyuyordum. Homurtu gibi bir ses çıkardı. "Gider alırım Esin, yeter ki senin paşa gönlün istesin." Ben cevap veremeden odadan çıkıp gitti. İki dakika sonra dış kapının açılıp kapandığını duydum. Elimi tekrar karnıma koydum. Artık iyice büyümüştü karnım. Hamileliğim belirginleşiyordu gittikçe. Uzun zamandır bu soğuk havadan dolayı dışarıya çıkmıyordum. Çünkü bu Ural'a çok ters düşüyordu. Uykum iyice gelmeye başlamıştı. Başımı geri yastığa koydum ve gözlerimi kapattım. Zaten Ural geldiği zaman beni uyandırırdı. Şimdi bebeğimle biraz uyuyabilirdik. Uzaktan bir ses geliyordu sanki. Ses giderek bana yaklaşıyordu. Yaklaştıkça da tanıdığıma emin oluyordum. Artık ses içime girmiş gibiydi. Sonradan birinin beni uyandırmaya çalıştığını anladım. Gözlerimi açınca karşımda Ural'ı gördüm. "Ne var Ural, niye uyandırıyorsun beni?" "Eriklerini getirdim Esin, kalk ye artık. Bak ekşi ekşi, tam senin sevdiğin gibi." Doğrulup elindeki meyve tabağına baktım. Az önce canım erik istiyordu, ama şimdi yemek istemiyordum. Başımı hayır dercesine salladım. "Canım şimdi istemiyor Ural, ben belki sonra yerim. Şu ançok yorgunum." "Ne demek canım istemiyor Esin! Ben boşuna mı o fırtınada dışarı çıkıp on manav gezdim!" "İstemiyorum dedim Ural, sonra yerim." "Yani ben boş yere mi uykumdan oldum şimdi? Ciddi misin şimdi sen?" "Abartma Ural, uyumak istiyorsan uyu. Bölmem uykunu zaten." "Bölme zaten Esin, bölme," dedi arkasını dönerek. Sinirli bir şekilde ona bakıyordum. Ardından bende arkamı dönüp yatağa uzandım. Işığı kapattım. Bu seferde canım mandalina istiyordu. "Aslında mandalina olsaydı güzel olurdu," dedim. Ben bunu der demez Ural sinirli bir şekilde arkasına döndü geri. "Ben gider alırım da sen sonra yine istemiyorum dersin, bırak yarın kontrolden sonra beraber alalım." "Şimdi alsan ölürsün, değil mi?" "Lütfen Esin, kapris çekecek halim yok inan ki. Uyuyalım." Bende yorgundum zaten. Derin bir nefes alıp geri bıraktım. Ural gelip bana sarıldı. Bende kollarımı ona sardım. "Yarın istediğin herşeyi alırız canım, şimdi gecenin köründe bulamam mandalina." "Kontrolden sonra beraber gider alırız." "Tamam hayatım, iyi geceler. Söz, yarın beraber her istediğini alacağım." "Sana da iyi geceler sevgilim." Sıcak kollarının arasında gözlerim kapanıyordu. Sonunda kendimi bu sıcaklığa bıraktım. Şu an tam doktorun önündeydik. Kadının elinde tahlillerim duruyordu. Son zamanlarda hamileliğimle ilgili ufak tefek sorunlar yaşıyordum. O yüzden bugün doktorum Merve hanıma gelip test yaptırmıştık. Merve hanımın yüzü pek iyi şeyler olduğunu göstermiyordu. Bize döndü üzgün bir yüzle. "Hamileliğinizde riskler var Esin hanım," dedi. Korkuyla Ural'a baktım. Onunda benden aşağı kalır hali yoktu. Gözyaşlarımı tutamadım. "Ne gibi riskler, daha doğrusu ne yapmamız gerekiyor? Nolur bize bir yol gösterin, bebeğimize birşey olursa yarım kalırız." "Artık hareket etmemeli, kendine dikkat etmesi gerekiyor. Hamileliğinin yatakta geçirse daha iyi olur. Fazla hareket bebeği kötü etkiler," dedi. Ural üzgün bir şekilde bana baktı. O yine de benden daha metanetli davranıyordu. "Bunlara dikkat edeceğim Merve hanım, onu yalnız bırakmam artık." "En iyisini yapmış olursunuz Ural bey. Başka diyeceğim bir şey yok, yazacağım reçetedeki ilaçları almalısınız. Eczane size nasıl kullanılacağını anlatır." "İyi günler Merve hanım." "Size de iyi günler." Ural koluma tutunarak beni çıkardı odadan. Gözyaşlarıma engel olamadım. Üç ay önce bu odadan mutlu ve umutlu bir şekilde çıkmıştık. Şimdiyse bebeğimizin hayati riski olduğunu öğreniyorduk. "Bu olanların tüm sorumlusu benim, iyi bakamadım çocuğumuza." "Şşşt, suçlama kendini hayatım. Senin hiç suçun yok. Beraber olduk mu herşeyin altından kalkarız biz," diyerek kollarını bana sardı. Benim için zaten ağlayacak bir omuz gerekiyordu. Gözyaşlarımın akmasına izin verdim. "Ağla yavrum, eğer rahatlayacaksan ağla. Ama şimdi ayakta durmamalısın. Eve gidelim, sende dinlen biraz." Dediklerini başımla onayladım. Koluma girip beni hastaneden çıkardı. Ağır adımlarla yürüyorduk ikimizde. Kapıyı açıp girmemi sağladı. Sonra o da binip arabayı çalıştırdı. İkimizde yol boyunca tek kelime edemedik. Her ağzımı açtığımda boğazıma bir yumru oturuyordu sanki. Eve varınca yine koluma girdi. Eve girince odamıza çıkardı. Gülten bir terslik olduğunu yüzümüzden atlamış gibiydi. Ama bir şey demedi. Odaya girince Ural beni yatağa oturttu. "Fazla hareket etme sakın, bu dört ay içinde ben hep senin yanında olacağım. Sende kendini yormayacaksın aşkım." "Tamam, dediğin herşeyi kabul ediyorum." "Sil şu güzel gözlerini. Ağla dedim ama bu kadar da değil. Artık iznin bitti." Gözyaşlarımı sildim ve sakinleşmeye çalıştım. Ural yanağımı okşamaya başladı. "Bugünlerde geçecek sevgilim, kendini üzerek eline hiçbir şey geçmez." "Elimde değil üzülmemek, hayatımızda sürekli bir engel oluyor. Bıktım artık böyle bir şekilde yaşamaktan. Ben senin kadar güçlü davranamıyorum." "Öyle deme Esin, sen çok güçlü bir kadınsın. Ama bunu göremiyorsun. Bu zorluklar her zaman hayatımızda olacak. İstediğin kadar inkar et, bunu kimse değiştiremez." Az önce sildiğim gözlerim yine yaşlarla dolmuştu. Söylediklerinde haklıydı, ama kabul etmek istemiyordum. Hayatımda her şey şeyin yolunda gitmesin istiyordum. Çünkü en çok buna ihtiyacım vardı şu an. Ural beni kendine çekerek sarıldı. Artık rahatça omzunda uyuyabilirdim. "Üzme artık kendini ya, sen üzülünce hayat bana anlamsız gelmeye başlıyor." "Güçlü duracağım Ural, güçlü duracağım." Benden ayrılarak yüzüme baktı. Ağlamamın dindiğini görünce gülümsedi. Üstümden bir yük kalkmıştı onu gülümserken görünce. Onu böyle görünce kendimi daha güçlü hissettim. "İşte benim karım, hep böyle güçlü ol hayatım. Ben her zaman senin yanında olacağım." "Biliyorum, zaten o yüzden kendimi şu an bu kadar iyi hissediyorum." Gülümseyerek elini yanağına koydu. Dokunuşu kelebek etkisi yaratıyordu. Kimse hissetmese bile çok büyük sonuçlar açan kelebek etkisi. Ural'ın bende yarattığı his midemde güzel bir etki yaratıyordu. Yaklaşarak yanağıma bir öpücük koydu. Yanıma uzandı gelip. Bende yavaş bir şekilde onun koluna uzandım. Sahiplenici bir şekilde bana sarıldı iyice. "Herşey çok güzel olacak, bekle ve gör." "Sırf sen dediğin için bile inanırım buna. İnşallah dediğin olur." O zamana kadar kendine çok dikkat edeceksin. Ben ne dersem o olacak bundan sonra. sana bırakırsam kendinle bile ilgilenmezsin çünkü. Gözlerimi devirerek bakmaya başladım. Ama o benim aksime gülümsüyordu. Eskiden bende bu kadar çok gülerdim, ama Ural sadece kaş çatardı. Benim aksime o gülmeye başlamıştı, hatta kahkaha bile atıyordu. Bazen onu böyle görmek mutlu olmama sebep oluyordu. Bunu fark eden tek kişi ben olabilirdim galiba, Ural'ın yanağında gamze vardı. Çünkü Ural'ın dışarıda güldüğü hiç görülmezdi. Elim gamzesine gitti, parmağımla okşamaya başladım. Ural şaşırmış bir şekilde bana baktı. "Gamzelerin çok güzel, kimse biliyor mu gamzen olduğunu?" "İlk gören sensin, çünkü gülmeyi sen bana öğrettin. Ama emin ol, en güzel gamzeler senin. Sen hep böyle gül Esin, gülmek en çok sana yakışıyor çünkü." Güldürmeyi yine başarmıştı beni. Kendimi halsiz hissetmeme rağmen Ural bana iyi geliyordu. Elim hâlâ yanağındaydı, yavaş bir şekilde çektim. "Sen aç mısın Esin, bu kadar saattir yemek yemiyorsun. Hemen senin için bir şeyler hazırlatayım. Beni bekle burada, sakın yerinden kalkma." "Aç değilim Ural, hem 3 saat önce kahvaltı yapmıştık daha." "Yemen gerekiyor Esin. Az önce demiştim, ben ne diyorsam olacak bundan sonra." "Sanki daha önce benim dediklerimi oluyormuş gibi konuşma bence." Ben dinlemeden odadan çıktı. Bende elimi karnıma koyup içimde yavaş yavaş büyüyen o canlıyı düşledim. Aklıma hep kız olacağı fikri giriyordu. Ural evde dayanamayacaktı eğer kız çocuğu olursa. Çünkü kız olursa gerçekten onu sinir etmek için elimden gelen herşeyi yapardım. Bir ay önce kontrole gittiğimiz zaman doktor ultrasonda bebeği izlemişti. Cinsiyetin belli olduğunu söylemişti. Ama ikimiz de aynı anda söylememesi için bağırmıştık. Doktor tepkimize bayağı şaşırmıştı, sonra biz de sürpriz olmasını istediğinizi söylemiştik. bunları düşünürken Ural Kapıyı açıp içeri girdi. Elinde bir tepsi vardı. Gelip yanıma oturdu, kendisi için tabak yoktu tepside. Sadece beni düşünüyordu, oysa ben onu düşünsem dert olurdu. "Senin tabağın nerede Ural, burada sadece bir tabak var." "Ben yemiyorum, canım sen ye, ben sonra yerim." "Eğer sen yemezsen bende yemem. Bu tabakta fazla var zaten, beraber yeriz." Tek kaşını kaldırarak baktı bana. Tepkimi bozmayınca başını iki yana salladı. "Hiç değişmeyeceksin Esin, bu inat kanına işlemiş resmen." "Bu inat bana kocamdan miras beyefendi, yapacak bir şey yok." Gülerek baktı bana. Ben ona bakmadan yemekten bir çatal alıp ona uzattım. Ama Ural sanki kötü bir şey yapmışım gibi bakıyordu. "Birde Uçak geliyor deseydin Esin, karşında çocuk yok." "Ya ye işte Ural, inat etmeyi bırak lütfen." Çatalı geri uzattım ona. Bir lokmada yuttu yemeği. Sonra o da alıp bana uzattı. "Ben yedim, sıra sende şimdi. Gerisini sen bitireceksin." "Ama sen bir lokma aldın sadece, ben bu kadar fazla yiyemem hem." "Orası Beni hiç ilgilendirmez, beni ilgilendiren kısım bu tabağın bitmesi." Sıkıntılı bir şekilde nefesimi bıraktım. Zaten fazla koyuyordu tabağıma, ama şimdi o koyduğunun iki katını koyuyordu. Bu kadar yemek artık çok fazla geliyordu. "Beraber yemezsek bende yemem Ural. Ya beraber, ya hiç." "Tamam, beraber yiyelim. Ama eğer bir daha bana böyle yaparsan o zaman bu yemeğin iki katını yemek zorunda kalırsın." "Yani normal bir insanın yediği yemeğin dört katını yiyeceğim, desene." "Artık konuşmayı bırak ve yemeğini ye Esin." Çatal elime alıp Ural'ın ağzına götürdüm. Ama o kolumu tutup benim ağzıma götürdü çatalı. Garip bir şekilde ona baktım. "Sen önce kendini de düşün Esin, daha sonra beni düşünürsün." Gülümsedim. Çatalı elimden alıp benim ağzıma götürdü. bu lokmayı aldıktan sonra ardı ardına vermeye başladı. Yemeğin yarısını yemiştim artık, ama daha fazla yiyebileceğimi sanmıyordum. Çatalı yine uzatınca geri çekildim. "Bana bu kadar yeter, gerisini sen ye." "Sen bilirsin." İlk defa dediğim ve itiraz etmemişti. Şaşkın bir şekilde ona baktım. Ama ses çıkarmadım. "Gerisini sen ya artık, bu kadar bana fazla bile." İtiraz etmesine fırsat vermeden çatalı yeniden elime alıp ona uzattım. O da benim niyetimi anlamıştı. Tepsiyi bir kenara bırakıp bana sarıldı. İkimizde zor bir gün geçirmiştik. Ama Ural kendi mutsuzluğuna rağmen beni mutlu ediyordu. İnşallah onun dediği gibi, herşey çok güzel olacaktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD