Bu kadın sanki biraz farklı gibiydi. Benimle konuşurken kızarıyor, bir anda terleme basıyordu. Ural gittikten sonra bir araba gelip bırakmıştı kadını. Gelip kapıyı açınca domates gibi bir suratla karşılaşmıştım.
"Hoşgeldin, seni buraya Ural göndertti değil mi?"
"Evet, Ural bey göndertti hanımefendi. Size yardımcı olmak için gönderildim. Bundan sonra ev işlerini ben göreceğim. Siz oturun, emir verin, herşeyi halledeyim."
Dakikasında daha içeriye girmeden herşeyi sıralamıştı. Artık kadını nasıl korkutmuşlarsa bana sanki sahibiymişim gibi davranıyordu ve bu hiç hoşuma gitmemişti. "Tatlım sen önce gir bir içeriye. Bunları ondan sonra konuşalım"
Kapıda bekliyordu hâlâ. Benden gir izni alınca başı önünde girdi içeriye. Koltuğu işaret ettim. İkiletmeden oturdu. Ama hâlâ yüzünü yere eğmiş bir şekilde oturuyordu. Bende yan tarafına oturdum.
"Senin bir derdin mi var, eğer öyleyse söyle. Yardım edebilirim belki de. Çok çekingen davranıyorsun. Bir sıkıntın varsa halledelim. Eğer maddiyse kocam yardım eder, maneviyse ben dinler dertleşirim."
Şaşkın bir şekilde bana baktı. Yine yüzü kızarmaya başlamıştı.
"Yok abla, ne derdim olsun? Çok şükür Ahmet beyden aldığım maaşla geçiniyorum. Hiçbir derdim yok."
"İyi o zaman, ben odama gidiyorum. Mutfak şu tarafta. Sende şuradaki odada kalırsın. Ev şu an düzgün zaten, sen dinlen istersen. Birşey sormak istersen çekinmeden yanıma gel."
"Tamam abla sağ ol."
"Bu arada adın ne tatlım?"
"Adım Gülten abla, bu arada abla demem sıkıntı olur mu?"
"Hayır tabii ki, sıkıntı olmaz benlik. İstedıgin gibi konuşabilirsin. Senin patronun değilim ben, benimle konuşurken rahat o. Neyse Gülten, sen dinlen şimdi."
Odama gittim. Bu kadında bir gariplik vardı. Ona hissettirmesem bile bunu anlamıştım. Yatağıma oturup düşünmeye başladım. Yakından inceleyecektim bu kadını. Onu yalnız bıraktığım için kendime çok kızdım. Bir kontrol etmekten zarar gelmezdi diye düşündüm ve yerimden kalktım. Geri çıktım odadan. Merdivenlerden ikişer ikişer inmeye başladım. Tam sonuna gelmişken karnıma bir acı saplandı. Gülten beni görünce yanıma geldi. Kolumdan tutarak yardım etmeye çalıştı.
"Abla iyi misin? Birşey olmadı de lütfen, neyin var böyle?"
"İyi değilim Gülten. Kendimi çok kötü hissediyorum. Sancı girdi bir anda, nedenini bilmiyorum."
"İstersen Ural beyi arayayım, seni bir hastaneye götürsün hemen. Daha kötü olmaz mısın böyle?"
"Sakın arama Gülten, Ural'ı endişelendirmek istemiyorum. Zaten birazdan geçer, dinlensem yeter. O başım ağrıyınca bile telaş ediyor, kötü olur öyle."
"Ama abla, ya birş..."
"Geçer Gülten, endişelenecek birşey yok dedim. Yine olursa ararım ben onu, merak etme sen."
Çaresiz bir şekilde boynunu eğdi. Yavaş adımlarla koltuğa ilerledim. Ben yerime oturunca Gülten hızla mutfağa girip gözden kayboldu. İki dakika sonra elinde bir su bardağı ile geri döndü.
"Sana su getirdim abla."
Bardağı elime aldım. Tam ağzıma götürecekken keskin bir koku aldım. Bu koku bardaktan geliyordu. İçmekten vazgeçip bardağı geri koydum. Midemi bulandırmıştı.
"Bu bardak kalsın, birazdan içerim. Senden rica etsem akşam yemeğini hazırlar mısın?"
Suyu içmediğim için bozulmuş gibiydi. Başını salladı.
"Tamam abla. Ben mutfağa geçiyorum o zaman."
Bunları dedikten sonra geri gitti mutfağa. Bardağı geri elime bakıp kokusuna tekrar baktım. Bu bardağı saklayacaktım. Hemen kalkıp odama gittim. Gardrobu açıp en ücra yerine koydum bardağı. Ne olduğunu araştıracaktım en kısa zamanda. Bir gün dışarıya çıkıp bulacaktım araştıracak birini. Buna karar verince rahat bir nefes alıp geri çıktım odadan. Sessiz bir şekilde mutfağa girdim. Gülten arkası dönük bir şekilde yemek yapıyordu. Tam geri çıkacakken gözüme tezgahın üzerinde duran bir kutu çarptı. Yaklaşarak kutuyu cebime attım. O sırada Gülten arkasını dönüp bana baktı.
"Bir şeye mi ihtiyacın var abla, eğer varsa bana söylemen yeterli, hemen getireyim."
"Yok canım, elma almak için geldim sadece."
Uzanıp masadan bir elma aldım. Ardından Salona gittim. Bu ilaç neyin nesiydi şimdi? Bulacaktım bunun ne olduğunu ve bu kadının niyetini. Ben bunları düşünürken hızlı bir şekilde kapı açılıp kapandı. O tarafa baktığımda Ural'ın geldiğini gördüm. Ben ne olduğunu anlamadan yanıma gelip kolumdan tuttu. Şaşkın bir şekilde ona baktım.
"Ne yapıyorsun sen böyle Ural, canımı yakıyorsun böyle yaparak."
"Sana bir şey olursa ara demiştim, hemen hastaneye gidiyoruz. Kalk yerinden Esin."
Ne demekti bu şimdi? Gülten her şeyi Ural'a söylüyordu demek ki. Şimdi ben ne yapacaktım ya?
"Ben iyiyim Ural, hem abartacak birşey..."
"Abartacak çok şey var Esin, hemen gidiyoruz hastaneye. Sen istediğin kadar diren, ama boşuna denemiş olursun. Kendi isteğinle kalk yoksa zor kullanırım."
"Boşuna hastaneye götürmek istiyorsun beni, görürsün hiçbir şeyim olmadığını."
"Boşuna olsun, yine de gideceğiz. En azından içim rahat olur."
Sıkıntılı bir nefes alıp geri bıraktım. Başımla onayladım. Başka bir kurtuluş yolum yoktu. Ural beni çekiştirip dışarıya çıkartırken bir anda midemde yine o bulantı dolanmaya başladı. Olduğum yerde durdum. Ural bana baktı.
"Yavaş ol Ural, midem bulanıyor böyle."
"Birde önemli bir şey yok diyorsun, tamam yavaş olacağım. Yeterki iyi ol."
Kapıyı açtı. Hemen bindim. Ben bindikten sonra Ural diğer taraftan dolanıp bindi arabaya. Ardından gaza basarak çalıştırdı. Çok hızlı gidiyorduk.
"Ural Lütfen biraz sakin olur musun? Bak böyle beni de geriyorsun."
"Sakin olamam Esin, beni neden aramıyorsun sen?"
"Aramama gerek yok zaten, Gülten sana her şeyi yetiştiriyor ya. Bana gerek yok."
"Beni amcam arayıp söyledi Esin, bilip bilmeden kıza iftira atma boş boş."
İşte şimdi anlaşılmıştı her şey. Gülten her şeyi o adama yetiştiriyordu. Evde olan biten her şeyi öğrenebilecekti artık. Bu beni dehşete düşürmüştü.
"O kadını evimizde istemiyorum Ural, çok tuhaf biri. Beni rahatsız ediyor."
"Nasıl tuhaf biri, ne yaptı ki sana? Rahatsız olduysan bir nedeni olmalı."
"Bugün bana bir bardak su getirdi. Kokusu çok tuhaftı. Bende içmedim ve gardıroba koydum. Birde tezgahın üstüne küçük bir kutu buldum. Hepsini aynı gün bulmak çok tuhafıma gidiyor. İlk günden saçma sapan şeyler çıkıyor."
"Ben ne olduğunu araştırırım, senin merak etmene gerek yok."
Başımla onayladım, araba derin bir sessizliğe büründü. On dakika sonra o bulantı yine buldu beni.
"Biraz durdurur musun arabayı, midem bulanıyor."
İkiletmeden durdurdu. Arabadan inip derin derin nefes almaya başladım. Hava serin olduğu için iyi gelmişti. Ural yanıma gelip elimi tuttu.
"Hemen gidelim Esin, ne olup bittiğini öğrenelim. Böyle gittikçe korkuyorum ben."
"Sevgilim, kendini germe böyle yaparak. Ben iyiyim, büyük ihtimalle yediğim birşey falan dokunmuştur."
"Esin daha fazla ısrar etme, bin şu arabaya. Hızlı bir şekilde öğrenmek istiyorum ben."
Beni belimden kavradı. Arabaya geri bindik. Yol on dakika sürdü. Hastaneye varmıştık sonunda. Ural gelip kapımı açtı. İner inmez koluna girdim. Hastane artık beni korkutmaya başlamıştı. En son buraya Ural için gelmiştik. Ural birileriyle konuşup yanıma geldi.
"Kan tahlili yapmamız gerekiyormuş."
Başımla onayladım. Önümüzdeki kadını takip ettik. Kadın bizi bir odaya soktu. Ardından kan alıp, bizi burada bırakıp gitti.
"Senin toplantın nasıl geçti, kadın işi verdi mi?"
Ural niyetimi anlamış gibi güldü.
"Sen şuna kadın güzel miydi desene? Sen sormadan ben söyleyeyim, hiç güzel değildi."
"Ben bunu merak etmemiştim, abartma bence."
Başına ya tabii anlamında salladı.
"Sen benim ne zaman kıskançlık yaptığımı gördün ki?"
"Hayatımın her anında gördüm. En son beni restorandaki bir garson kızdan kıskanan, daha sabah bu kadını kıskandığı için ağlayan kişi kimdi acaba?"
Utangaç bir şekilde gözlerimi kaçırdım. Yapmıştım öyle bir aptallık. Ural'a asla koz vermemek gerekiyordu hiçbir konuda, yoksa onun dilinden bir süre boyunca kurtulamazdınız. Resmen üç ay önceki olayı yüzüme vuruyordu şu an.
"Ben kıskançlık yapmıyorum, sen yanlış anlıyorsun hep. Ben sadece uyarıyorum seni onlara karşı."
"Kesin öyle olmuştur. Ben yanlış anlamışımdır. Yoksa sen hayatta kıskançlık yapmazsın, değil mi aşkım?"
Dalga geçtiğini sonradan fark ettim. Arkamdaki yastığı alıp suratını attım. Gülerek tutup geri bana fırlattı.
"Asıl kıskanç olan sensin Ural, beni Nihan'ın nişanında arkadaşımdan bile kıskanmıştın. Yalansa söyle."
"Ben kıskanç olduğumu kabul ediyorum zaten. Ama sen bir türlü kabul edemiyorsun."
"Seven her insan kıskanır tamam mı? Lütfen bu konuyu uzatma artık. Utanıyorum ben böyle."
Gözleri derinleşti, gelip yan tarafıma oturup elimi tuttu.
"Haklısın deli kız, her seven kıskanır. Bu utanılacak bir şey değil ki."
Yaklaşmaya başladı. Tam beni öpecekken kapı açıldı. Az önceki hemşire mahcup bir şekilde kapıda duruyordu. Galiba bizi görmüştü, başımı yere eğdim.
"Doktor sizi odasında bekliyor, tahlil sonuçları gelmiş."
"Hemen geliyoruz."
Kadın odadan çıkınca Ural'ın koluna bir yumruk attım, ama hâlâ gülüyordu.
"Doktoru bekletmeyelim Esin."
Ayağa kalkıp bana elini uzattı. Gülümseyerek tuttum. Ardından odadan çıkıp başka bir odaya girdik. Kapıyı açınca karşımızda kızıl saçlı bir kadın çıktı, ayağa kalkıp elini uzattı.
"Hişgeldiniz, Esin hanım, değil mi?"
"Evet, tanıştığımıza memnun oldum."
Ural sıkılmışa benziyordu. Oturur oturmaz nefesini sıkıntılı bir şekilde bıraktı.
"Esin nasıl doktor?"
"Esin hanım da, bebekte çok iyi."
Bebek kelimesi Ural ve bende buz etkisi yarattı. ikimizde şaşkın bir şekilde birbirimize baktık. Ben o kadar şaşırdım ki konuşamıyordum bile. O yüzden benim yerime Ural konuştu.
"Esin hamile mi?"
"Hemde bir buçuk aylık."
İkimiz de gülmeye başladık. Çok mutluydum şu an. Aşkımızın meyvesi geliyordu sonunda. Ural ayağa kalktı.
"Başka birşey var mı doktor?"
"Hayır yok, sadece daha dikkatli olmalı. Ağır işler yapmasın ve beslenmeye dikkat etmeli. Genelde kadınlar bunlara uymuyor, eşinizle ne kadar alakadar olursanız o kadar iyi olur. Başka bir şey yok, iyi günler dilerim. Hayırlı olsun."
"Ona sultanlar gibi bakacağım merak etmeyin, size de iyi günler."
Odadan çıkınca deliler gibi gülerek birbirimize sarıldık. Çok mutluyduk İkimiz de.
"Hayallerimiz gerçek oldu Esin, bebeğimiz olacak sonunda."
"Sanki her şey bir rüyaymış gibi. Eve gidip kutlayalım bunu."
"Bencede sevgilim."
Hastaneden çıkarak mutlu mesut bir şekilde evimizin yolunu tuttuk.
Sabah uyandığımda Ural yanımda yoktu. Hamile olduğumu öğrenmemizin üzerinden tam tamına iki haftacık geçmişti. Komidinin üzerinde bir kağıt gördüm. Hemen kalkıp elime aldım. İçini açınca Ural'ın o güzel yazısını gördüm.
'Günaydın sevgilim, bugün toplantım olduğu için erken gitmek zorunda kaldım. Senin o bahsettiğin bardak ve kutuyu şirkete getir, ne olduğunu araştıracağım. Seni seviyorum.'
Ben onları tamamen unutmuştum. Hemen gardrobu açıp bardağı koyduğum yere baktım. Ama orada değildi. Şaşkın bir şekilde her yere baktım. Yoktu, bir anda gitmişti. Allah'tan şişe pantolonumun cebindeydi. Gidip o gün giydiğim pantolonun ceplerini kontrol ettim. Ama o da kayıptı. Sanırım Gülten anlamıştı herşeyi, ben odamda yokken aramış olabilirdi. İçimden laf sayıp Ural'ı aradım hemen. İlk çalışta açtı telefonu.
"Ne oldu aşkım?"
"Ural bardak ve kutu kayıp, galiba Gülten bulmuş ikisini de."
"Nasıl kayıp Esin, her yere iyice baktın mı? Koyduğun yerleri tekrar ara bence."
"Evet Ural, baktım. Bulmuş işte. Belki o şişenin yokluğunu anlamış olabilir, biz yokken aramıştır belki de."
"Esin sen öyle bir kutu ve bardak olduğuna emin misin?"
"Ne demek istiyorsun sen Ural, ben henüz delirmedim. Neyin ne olduğunu çok iyi ayırt edebiliyorum."
"Öyle demek istemedim, hamile olduğun için böyle alınganlık yapıyorsun şu an. Belki öyle bir şey yoktu. Sen yanlış hatırlıyor olabilir misin? Belki o bardak temizdi, sen o an hamilelikten dolayı olmayan kokular almış olabilirsin. Ve belki şişe o kızın ilaç kutusuydu."
"Vardı Ural, vardı. Eminim. Hem madem öyle sakladığım yeri aramak yerine bana sormaz mıydı?"
Olduğuna emindim, ama sesim hiç güvenilir çıkmamıştı. Ya ben yanlış anlamışsam. Bir anda aklımdan şüphe etmeye başladım.
"Son zamanlarda fazla paranoyak davranmaya başladın. Bence öyle bir şey yok hayatım."
"Bana inanmıyor musun sen Ural?"
"Ben sana tabii ki inanıyorum, ama her insan doğruyla yanlışı ayırt edemez bazen. Sende de öyle olmuş olabilir."
"Ben senin ne demeye çalıştığını anlıyorum Ural, sen bana inanmıyorsun."
"Saçmalama Esin, alınganlık yapıyorsun boşuna."
"Kapatıyorum telefonu."
"Bence de kapat, sonra konuşuruz."
Gözümdeki yaşı sildim ve telefonu kapattım. Duygusal zamanımda olduğumu bile bile bana kötü davranıyordu. Ellerim sinirden titremeye başlamıştı. O sırada kapım çaldı. Gülten gir demeden içeri girdi.
"Anla, birşeye ihtiyacın var mı?"
Hamile olduğumu artık herkes biliyordu. Başımı hayır şeklinde salladım. O umursamadan gelip yanıma oturdu.
"Abla, iyi misin? Yoksa ağladın mı sen?"
"Yok birşey Gülten, bebekten dolayı aşırı derecede duygusal oldum bugünlerde."
Ona senin yüzünden ağladım diyemezdim bu iş çözülene kadar. Çekingen bir şekilde gülümseyerek baktı.
"Geçer bu da, sabredin biraz."
"Sana bir şey soracağım, seni buraya Ural bizzat mı çağırdı?"
Yüzü yine kızardı. Bana neden böyle bir şey sordun der gibi baktı. Ne söyleyeceğini düşünüyordu galiba.
"Amcası gönderdi, Ural bey sadece birini gönderin dedi amcanıza."
"O benim amcam değil."
O benim hiçbir şeyim değildi. Gülten şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. Galiba bu tepkime şaşırmıştı. Gülümsemeye çalışarak ona baktım.
"Yani o Ural'ın amcası, benim değil. O yüzden öyle söyledim."
Başıyla onayladı. Artık gitseydi diye geçirdim içimden. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı şu anda.
"Ben çıkıyorum abla, akşam yemeğini hazırlamaya gidiyorum. Sen bir şey istersen beni çağır."
"Tamam, teşekkür ederim."
Odadan çıktı. Elim karnıma gitti. Ya o şişede zehir varsa, ya o adam beni zehirlemeye çalıştıysa. Eğer öyle bir şey olsaydı ve ben o suyu içseydim bebeğimize ne olurdu şimdi? O duyguyu yaşamadan... Ne düşünüyordum ben böyle ya, belki böyle birşey yoktu. Belki gerçekten Ural'ın dediği gibi paranoyak davranmaya başlamıştım. Ama bu hayal ürünü değildi bence. Ve eğer benim adım Esin ise o kutunun ne olduğunu bulacaktım.
Akşam olmuştu. Şarkı dinliyordum telefondan. Elimi karnıma koyup bebeğimi hissetmeye çalışıyordum. O sırada biri kulaklığımı kulağımdan çekti. Gözlerimi açınca karşımda Ural'ı gördüm. Kulaklığı kendi kulağına taktı. Garip bir şekilde bana bakarak geri çıkardı. Ne yaptığını anlamamıştım hâlâ. Ardından öbür kulaklığıda çıkartıp bir köşeye koydu.
"Acaba şu anda ne yaptığını sorabilir miyim?"
"Bebeğe bu müziklerden mi dinletiyorsun?"
"Ne var bu müziklerde?"
"Rahatlatıcı müzikler dinle Esin, bu adamlar bağırıp duruyor sadece."
"Ben bu müzikleri rahatlatıcı buluyorum. Senin istediğin müzikleri dinlemek istemiyorum."
Sıkıntılı bir şekilde nefes alıp geri verdi.
"Ne yaparsan yap Esin, ben sana artık bir şey demiyorum."
Sinirli bir şekilde gardırobu açtı. Telefonu tamamen kapattım. Yine moral bırakmamıştı, gözlerim dolmaya başladı. Gözümü kapatıp yaşların akmasını bekledim. Ama onun yerine yanağımda sıcak bir el hissettim. Geri gözümü açınca Ural'ın yanıma oturmuş olduğunu gördüm. Üzerini değiştirmişti. Az önceki davranışından eser yoktu.
"Özür dilerim, ağlama lütfen."
"Yap yap, sonra karşıma gelip ağlama de."
"Benim birşey yaptığım yok, doktor zaten böyle duygusal davranacağını söylemişti."
"Doktor bunu söylediği halde sen üstüme geliyorsun."
Sabırlı bir şekilde nefes alıp geri verdi. Sonra geri bana baktı.
"Eşeklik ettim Esin, tamam mı? Seni mutlu etmek için ne yapmamı istiyorsun?"
"Sen boşver beni, git dinlen istersen."
"Seni ben asla boş veremem. Benden bir şey iste, ne olursa olsun yapacağım."
"Sadece dinlenmek istiyorum Ural."
"Birazdan akşam yemeği yenecek, ben zaten çağırırım."
"Aç değilim, canım istemiyor hiçbir şey."
"Sen böyle yaparak sadece bebeği cezalandırıyorsun. Kendini düşünmüyorsun, bari çocuğumuzu düşün."
"Tamam Ural, sen hazır olunca çağırırsın."
Konuyu uzatmak istemiyordum. Artık konuşmaya bile mecalim kalmamıştı. Telefonu geri elime aldım. Ama Ural aynı hızla elimden çekti geri. Telefonu açıp kendi istediği bir şarkıyı açtı. Klasik müzikti tam tahmin ettiğim gibi.
"Şarkı dinleyeceksen bu tür dinle, o az önce dinlediğin şarkıları duymak istemiyorum."
"Bende bu şarkıları duymak istemiyorum Ural, bir kere de karışma."
"Ben ne diyorsan o olacak Esin."
"Pisliksin Ural, bir kere de kararları ben vereyim."
"Eğer söylediğin şey mantıklı olsa seni dinlerim zaten."
"Git Ural, Allah rızası için git. Al telefonu yanında götür, bu şarkıları dinleyeceğime hiç dinlemem daha iyi."
"Bana uyar aşkım."
O sırada kapı çaldı. Gülten yine gir demeden girdi içeriye.
"Yemek hazırlandı, isterseniz gelin."
"Tamam Gülten, biz birazdan geliyoruz."
Başıyla onayladı ve odadan çıktı. Ural Gülten odadan çıkınca bana döndü geri.
"Bu arada amcamlar bir ara bize gelmek istiyorlar tebrik etmek için."
"Gelmesinler Ural, yeter artık. Sanki son olanları hatırlamıyormuş gibi davranma."
"Of Esin of, bir kere de tamam desen keşke."
"Eğer dediğin şey mantıklı olsa zaten kabul ederdim."
Onun sözünü silah olarak kullanıyordum şu anda. Sinirli bir şekilde bana baktı.
"O zaman biz onlara gidelim bir ara."
"Beş, altı ay sonra belki."
"Biz ona en kısa zamanda diyelim hayatım."
"Eğer beni biraz daha zorlarsan çocuğu şimdi doğuracağım Ural."
"Tamam tamam, bu konuyu sonra konuşuruz. Şimdi aşağıya inelim."
"Olur, inelim."
Kolumdan tutarak kalkmama yardım etti. Sanki bebek iki aylık değil, dokuz aylık gibi davranıyordu. Dik dik baktığımı görünce durdu.
"Niye garip garip bakıyorsun Esin?"
"Bebek sadece iki aylık Ural, henüz desteğe ihtiyacım yok."
"Olsun, ben yine de ikinizi de garantiye alayım. Ne olur, ne olmaz."
"Of Ural, of."
Beni tınlamadan yürümeye devam etti. Beraber odadan çıkıp aşağıya indik. Gülten salonda değildi. Beraber masaya oturduk. Ural yemeğimi koymaya başladı tabağıma. Bayağı fazla koyuyordu sanki.
"Ural bu kadarı biraz fazla sanki."
"Artık iki canlısın Esin, yani bu iki kişilik yemen gerektiği anlamına geliyor."
"Sonradan kilo alırsam ben sana o zaman gösteririm."
"Sana eminim kilolu olmak bile yakışır canım. O yüzden hiç korkmana gerek yok."
"O zaman görürüz yakışıp yakışmayacağını."
Yemeye başladım yemeği. Ural'da bana ayak uydurup yemeye başladı. Bir müddet sonra tıkanmaya başladım. Önümdeki tabağı ittim.
"Ben doydum Ural, artık odaya gideceğim."
"Daha ne yedin ki Esin, biraz daha ye."
"Doydum diyorum Ural, yeter bu kadar bana."
"Bekle o zaman, beraber gideriz."
Başımı salladım. İki dakika sonra o da kalktı sofradan. Koluma girip beraber yürümemizi sağladı. Biz merdivenlerden çıkarken Gülten mutfaktan çıktı. Gözleri bizim üzerimizdeydi. Bir an gözlerinden garip bir ışık geçti. O ışık acı, pişmanlık ve nefreti aynı anda taşıyordu. İlk geldiğinde tehlikeli biri olmadığını düşünmüştüm, ama sonradan onun tehlikenin ta kendisi olduğunu düşünmeye başladım. Ural benden habersiz beni odaya soktu. Yatağa oturtarak yanıma geldi. Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti.
"Özlemişim seni."
"Ne zamandır hasretimi çekiyorsun Ural, sanki uzun zamandır görüşmüyoruz."
"Valla seni bilmem ama ben seni yanımdayken bile özlüyorum."
"Ben seni hiç özlemiyorum ama. Hatta yokluğunu bile hissetmiyorum."
Tabii ki yalan söylüyordum. Benimde Ural'dan farkım yoktu. Ural tek kaşını kaldırarak baktı bana.
"Bu dediklerin doğru değil, değil mi Esin?"
"Biraz abartmış olabilirim."
Aslında fazlasıysa abartmıştım. Ama Ural'ı sinir etmek hoşuma gidiyordu. Ural sinirlenmişti yeterince. Artık şakayı sonlandırmam gerekiyordu.
"Şaka şaka, bende seni çok özlüyorum. Duygularımız karşılıklı aşkım. Yanımdayken özlüyorum, uzağımdayken sanki nefes alamıyorum."
"Bana böyle şakalar yapma Esin, sıkıyorsun beni böyle."
Ona iyice sarılarak gülümsedim. Alnıma bir öpücük kondurdu.
"İkinizi de çok seviyorum. Seni de, çocuğumuzu da."
"Ama en çok beni seviyorsun, değil mi aşkım?"
"Tabiki aşkım, sen benim için herşey demeksin."
"Bunu duyduğuma sevindim. Başka birşey söyleseydin öldürürdüm seni."
"Söylemem tabi. Sence çocuğun cinsiyeti ne olur, ben onu merak ediyorum."
"Ne olursa olsun ikimizde onu çok seveceğiz."
Elini karnına koyup gülümsedi. Sonra geri bana döndü.
"Haklısın. Ama bana göre çocuk erkek olacak. Eğer erkek olursa ikimiz bir olup seni çıldırtırız, bunu baştan söylüyorum."
"Allah Allah, bence kız olacak. Sen o zaman görürsün asıl."
"Tam iki ay sonra zaten öğreneceğiz. O zaman intikam planları yaparız."
"Bence cinsiyeti sürpriz olsun. İkimizde bebek doğunca öğreniriz cinsiyetini."
"Ben dayanabilirim de sen şüphelisin aşkım."
"Ben dayanabilirim Ural. Asıl sen şüphelisin."
"Madem kendinden bu kadar eminsin iddiaya girelim."
"Girelim, Ben dayanacağımdan eminim."
"Göreceğiz."
"Göreceğiz canım."
Bu iddia konusunu Ben açmıştım. Şimdi yenilirsem Ural aylarca benimle dalga geçerdi. O yüzden sabredecektim. İkimizde bu konuda iddialı davranıyorduk. Bakalım kim kazanacaktı?