9. Karanlık sırlar

1596 Words
Hepimiz yanlışlar yaptık . Kirlendik , yıprandık . Beyazlığımız siyahın asil ve cazibeli tonuna karıştı . . . Suyun içinde ikimizde bir birimize bakıyorduk . Gerçekten de saçlarım beyazlamıştı . Saç diplerimden aşağıya doğru geliyordu ama saç uçlarımdan 10 santime kadar siyah renkteydi saçlarım . “ Bu ne ? Bu arınma şeysi de ne böyle . Yoksa bu beni de sizin halkınızdan biri mi yapıyor ? ” dedim ve onu iterek sudan çıktım . Daha biz evlenmedik bile bu nerden çıkmıştı . Benden izin almadan , beni kendisine dönüştürüyordu sanırım . “ Bu aşağılayıcı bir şey . Sen kendini ne sanıyorsun böyle ? ” diye bağırdım sinirle . Anladığım kadarı ile , biz asla anlaşamayacaktık . Bu evlilik olmayacak . Kesinlikle olmayacak ! Bu bedenle mutsuz olacağım , hiç bir şey yapmayacaktım . Saçlarımın suyunu sıkıp dışarı çıkmak isterken beni durdurup sinirle yüzüme baktı . “ Asıl sen kendini ne sanıyorsun da benimle böyle konuşuyorsun ? ” derken gözleri sinirden buz kesmiş gibi parlıyordu . Gri gözlerinin rengi biraz daha açılmıştı ve beyaz gibiydi , bu seferde . Sürekli renk değişiyor gibiydi . Kolumu çok sıkıyordu . Çekmek istedim ama sinirle yüzüme bakıyordu . En sonunda kendine gelip elini çekti ve “ Bilmeden konuşuyorsun . Ben seni aşağılamıyorum . Saçlarının beyazlanmasına bir şey diyemem . Suyun yüzüne baksana bir , siyahlaşmış . Sen saçlarını boyamışsın ama su büyülü olduğundan dolayı onu temizlemiş . ” dedi . Sonlara doğru sesi sakin çıkmıştı . Kendimi topladım ve suyun yanına gidip siyahlaşmış suyu elime aldım ve kokladım . Gerçekten de bu boyaydı . Ben bunu nasıl farketmemiştim ki ? Onca banyo yaptım ama hiç çıkmadı . Bu nasıl bir boyaydı ? “ Benim saçlarım neden o zaman beyaz ? ” dedim ayağa kalkarak . “ Şu lanet aklını kaybetmeseydin bilirdin ! ” dedi ıslak saçlarına elini geçirerek . Doğru söylüyordu . Belki de bu Zoya’nın gerçek hali . Onu suçladım dinlemeden ama ilk aklıma o geldi . Burada ki herkesin saçını öyle görünce , üstelik arınma zırvalığı demişti . Hem su da büyülü olunca onlardan birine dönüştüğümü sandım . Suç benimdi , düşünmeden konuşmuştum . Ne diyeceğimi bilmeden sürekli dilimi ısırıyordum . Bir şey demek isterken , “ Burada bekle ben gelene kadar kıpırdama ! ” deyip dışarı çıktı , hızlı adımlarla . Bende suyun yanında ki taşlara oturup beklemeye başladım . Gerçekten de çok güzel bir yerdi . Büyüleyiciydi . Islak olmama rağmen üşümüyordum . İçeride ılık bir hava vardı . Burası nasıl bir yer böyle . Daha neler ile karşılaşacaktım ? Zoya hakkında daha neler bulacaktım ? Damga , yara izleri ve beyaz saçlar . Gizli bir suikastçı falan mıydı o da yoksa ? Aklıma artık her , türlü şey geliyordu . Bu durum artık , rahatsız vermeye başlamıştı . Zoya’nın hayatı sırlarla dolu . Ben bu sırları çözmek isterken , hep yeni şeyler çıkıyor . Bunların hiç biri , bir cevap değil ki . Sanki bir suyun içindeydim . Bir sırrı bulup , cevap ararken , beni daha da dibe çekiyordu . Artık boğulmaya başlamıştım , bu durumdan . Ben cevap istiyorum Zoya . Duy sesimi ve bana cevap ver , diye içimden tekrar ediyordum . Sanki bir cevap gelecekmiş gibi , bekliyordum , ya da içimden konuşuyordum . Gerçi cevap gelse , kalp krizi geçiririm büyük ihtimal , bu genç yaşımda . Gelmesin o yüzden cevap , sözlerimi geri alıyorum . Beni düşünce bataklığından çekip çıkaran , ayak sesleri oldu . Bir kaç dakika sonra , nihayet gelmişti . Az daha tek kalsam , kafamı taşlara vuracaktım . Elinde bir beyaz pelerinle döndü . Pelerini açtığında içinde siyah bir kutu ve elinde fırça vardı . “ Bu saç boyası olayını kimseye söyleme . ” deyip dizlerin yere koyarak oturdu . Kutunu açıp , “ Saçlarını yeniden boyayacağım . Sende artık hafızanı geri getirmeye bak . Çok fazla sırrın var gibi . ” dedi gayet sakin bir sesle . Bu söylediklerine sadece başımı sallamıştım . Düşüncelerden o kadar çok yorulmuştum ki , bir de onunla kavga edemezdim . Bende biliyorum çok fazla sırrım var ama ben Zoya değilim ! Fırçanı siyah boyaya daldırıp saçlarımın diplerinden boyamaya başladı . Saçlarımı küçük küçük alıp boyuyordu . Uykum gelmişti o öyle yaparken . Buz gibi elleri her kafama değdiğinde , irkiliyordum . Saçlarımı boyayıp bitirdiğinde toplayıp broşla kafama yapıştırdı . “ Bitti . Pelerinini kafandan çıkartma . 20 dakika sonra odanda banyoda yıkarsın ” deyip ayağa kalktı . Bende ayağa kalkıp pelerini giyindim ve saçlarımı kapattım . Yanıma gelip pelerinimi düzeltince esnedim . Hemen ağzımı kapadım ellerimle . Bu loş ışık uykumu getirmişti . Bana bir süre dik dik baktıktan sonra “ Takip et beni . ” deyip yürümeye başladı . Zaten seni takip edecektim . . . Şu küçük yerden çıkınca kapıyı kilitledi ve anahtarları aldı . Elinde çevirerek yürüdü . Şelalenin sesi bahçede yankılanıyordu . Burası gerçekten güzel bir yer . Sarayın arka kapısından içeri girmiştik . Beyaz giyinmiş hizmetçiler vardı ve baş eğiyorlardı . Hepsi çok sevecen bakıyordu . Arlond’un hizmetçileri gibi değillerdi . Onlar bana korkarak bakıyordular sürekli . Sadece korku değil aynı zamanda nefret de vardı . Ama burada ki hizmetçiler güler yüzlüydüler . Onlar bana gülümserken bende onlara hafif gülümseyerek baş eğmiştim . Beyaz sarayın içinde ikinci kata çıkmıştık . Beyaz taşlarla işlenmiş bir sürü beyaz kapı vardı . Bir kapıdan geçtiğimizde yine merdivenler vardı . Çık çık bitmiyor . Umarım unutmam bu yerleri . Gerçi çok uykum var , şimdiden aklımdan çıktı bile . Merdivenlerin bittiği yerde yine beyaz bir kapı . Kapını açtı ve içeri geçtik . Büyük bir salondu burası . Beyaz bir salondu . Daha çok beyaz renk hakimdi .Beyaz görmekten , şimdiden sıkılmıştım . Duvarlarda bir tane aslan kafası , ok , yay , kılıç bunun gibi bir çok silah asılmıştı . İki kişilik yemek masası tam ortada yerleşiyordu . Üstünün örtüsü bembeyazdı . Yanında iki tane kahverengi , ahşaptan sandalye vardı . İşte buna şaşırmıştım . Sandalyelerin rengi farklı . Açıkta olan büyük balkonu , beyaz perdeler kapatıyordu . Balkonun kapısının önünde iki tane beyaz koltuk vardı . İnanmayacaksınız ama burayı ışıklandıran şey , Arlond’da olduğu gibi büyülü taşlardı . Bizde kırmızı taşlardı ama bura beyaz taşlardı . Etrafıma büyük bir dikkatle bakarken , Adel girdiğimiz kapıyı kilitlemişti . Anahtarı kapının yanında ki küçük masaya koyup , “ Bu kapıyı girip ,çıkınca kilitle . ” dedi ve diğer duvara yaklaştı . Orada iki tane kapı vardı yan yana . İki kapının üstüne de krallığın sembolü işlenmişti . Eliyle sağ tarafta olan kapıyı gösterdi ve “ Burası senin odan . ” dedi ve devam ederek sol tarafta olan kapıyı gösterdi . ” Burası da benim odam . Sakın odama girme . Sana yasak ! ” deyip odasına girdi ve kapısını kilitledi . Arkasından uzun bir süre , şaşırarak baka kaldım . Sanki çok istekliyim odana girmeye . Asıl sen benim odama girme . Çokta umurumda senin odan . Suratımı ekşiterek , arkasından sövmek istedim . Ama durmam gerek . Kendimi bu konuda durdurmam gerek . Ne de olsa ben bir Prensesim . Küfür yasak . . . Pelerinimi çıkardım ve odama girdim bende . Yerde beyaz bir halı vardı . Yuvarlak küçük bir masa . Duvarın dibinde iki kişilik bir yatak vardı . Ama en çok hoşuma giden yatağımın yanında cam vardı . Yatağın yanında küçük bir raf ve diğer duvarda büyük bir gardırop vardı . Ve bir tane de kapı . Orası da banyodur kesin . Hızla yatağıma atlayıp , camdan dışarı baktım . Manzara harika gözüküyordu . Beyaz ışık saçıyordu her taraf . Yıldızların ışığı ayrı , bu krallığın ışığı bir ayrıydı . Sanki denizin altında gibiydim . Duvarlara yansıyan , su yansımaları , çok harika gözüküyordu . Manzaraya dalıp gitmiştim .Sanki rüyadaydım . Biraz daha baktıktan sonra üşüdüğümü hissettim . Üstüm ıslaktı ve soğuk olmuştu . Yataktan kalktım ve üstümü çıkarıp , boynumda ki anahtarları yatağa bırakıp , banyoya girdim . Saçlarımdaki boyanı yıkadım ve sıcak küvette güzel bir banyo yapıp , çıktım . Aynadan kendime baktığımda saçlarım yine siyahtı . Beyaz bir yeri yoktu . İyi boyamıştı gerçekten . Havluya bürünüp odaya girdim . Tir tir titriyordum . Galiba ıslak elbiselerle dolaştım diye hastalanıyorum . Etrafıma baktığımda sandığım odadaydı . Anahtarları yataktan aldım ve sandığımı açtım . İçinden iç çamaşlarımı çıkarıp giyindim . Titrediğimden gardıroba yaklaştım . İçine açıp göz gezdirdim . Her şey beyazdı . Ya anladım burası su krallığı bu kadar beyazlık niye . İç çamaşırlarına kadar hepsi beyaz . Gecelik aradım ama hepsi kısa ve açıktı . En sonunda pes ederek birin alıp giyindim . Zaten bir fark yoktu , yine soğuktu . Kendime sarılarak yatağa yaklaştım . Kalın örtüyü kaldırıp altına girdim . Uyumak istiyordum ama odada ki büyülü taşların beyaz ışığından uyuyamıyordum . Halsiz bir şekilde ayağa kalkıp gardıroba yaklaştım . Kıyafetlerden bir kaçını alıp küçük ışık saçan taşların üstüne koydum ama kıyafetler beyaz olduğundan ışık saçmaya devam ettiler . Bana siyah örtüler lazım ama yoktu ki . Dur bir dakika iç çamaşırlarım var . Sandıktan bir kaçın çıkarıp taşların üstün kapadığımda odayı loş bir ışık bürüdü . İşte böyle . İstediğim buydu . Biri görse bunları rezil olacağım . O yüzden sabah erkenden kalkıp alırım onları . Arlond’da kırmızı ışık olduğundan gece çok güzel duruyordu ve uyuyordum ama burada beyaz oda , beyaz ışık uyuyamıyorum . Sanki sabah olmuş gibiydi . Şimdi daha iyi oldu . Titriyordum hızla yatağıma girdim ve kendi kendime sarıldım . Ayaklarım buz gibiydi . Titreyerek ve halsiz halde uykunun kollarına bıraktım kendimi . Yatağım ısınmıyordu hiç . Çok soğuktu . Kral Adel , sanırım beni soğuktan , hasta edip öldürecekti . . .
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD