bc

Suikastçı Prenses

book_age18+
347
FOLLOW
1.1K
READ
dark
fated
bxg
mystery
scary
another world
soul-swap
rebirth/reborn
twink
sacrifice
like
intro-logo
Blurb

İki dünya...

İki kız...

Biri güzel, biri çirkin.

Biri fakir, biri zengin.

Biri Suikastçı.

Biri Prenses.

Biri iyi kalpli, kötü görünmeye çalışıyor, digeri kötü kalpli iyi görünmeye çalışıyor.

Prenses’in kötülüğü tüm krallıkta bilinirken, Suikastçı’nın iyiliği tüm şehirde nam salmıştı.

Ama Suikastçı bu hayatından memnun değildi. Onun bir dileği vardı. ‘Farklı dünya, farklı hayat’

Prenses gizemli bir şekilde ölürken, Suikastçı’nin dileği kabul olmuştu.

“Farklı dünya, Prenses’in bedeni...”

chap-preview
Free preview
1. Prenses Zoya
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Prenses Zoya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İki farklı dünya düşünün . İki farklı insan . Biri Prenses , diğeri Suikastçı . Ateş krallığı ARLOND . . . Prenses Zoya odasında oturmuş , kara kara düşünüyordu . Penceresinden aşağı baktığında , yüzünü buruşturdu . Halkı bu gün saraya toplanıyordu . Prenses Zoya 18 yaşına basıyordu ve tahtın tek Veliahttı ilan edilecekti . Ağabeyi ölünce , her şey onun üstüne kalmıştı . Bir cehennemden kaçarken , daha beterine tutunmuştu . Sorumluluk almak istemiyordu . Yönetemeyeceğini biliyordu . Bu yaşam , üstüne bir çok sorumluluk yüklemişti ve o bunların hiç birini kabul edemiyordu . Nefreti artarken kötü birine dönüşmüştü . Yaşamına olan nefreti , varlığına olan nefreti , ailesine , elementine . . . Saymakla bitmiyordu . Tüm dünyasından nefret ediyordu . Kendisine ve bazen de güçsüzlüğüne . Aslında güçlü biriydi ama farkında değildi . O kadar umutsuz biriydi ki , bu onu karanlığa sürüklüyordu . Umutsuzluğu , onu kötü biri yapmaya itmişti . Sorumluluk istemiyorsa evlenmesi gerekliydi ama o bunu da kabul etmemişti . İlk aşkı olan , su elementi prensiydi . Onunla büyümüştü neredeyse . Onunla nişanlanmıştı , her şey çok güzeldi o zamanlar . Zoya çok daha iyi biriydi . Ama bir gün her şey kötü olmaya başladı . Ağabeyi ve nişanlısı öldürüldü ve olayı gören tek kişi Zoya’dı . Hatta o vahşetten , sağ kalan kişi Zoya’di . Bu sırrı kimseye anlatamıyordu . Yıllar önce bu durumdan dolayı suçlanmıştı . Herkesi Zoya’nın öldürdüğü söylenmişti . Ondan sonra kendisini odasına kapattı ve kimseyle konuşmamaya başladı . O olaydan beri , hayatı büyük ölçüde değişmişti . İyi biri nasıl bir olayda kötü birine dönüşe bilirdi ki ? Bu herkes için gizemini koruyordu .Zoya’nin ağzını bıçak açmıyordu , bu konuda . Kendine yemin etmişti . Olurda konuşmaya başlarsa , barış son bulurdu ve karanlık , tüm krallıkların üstlerine çökerdi . Sırlarını her kesten gizleyerek , bir sorumluluk aldı . Bunun sonrasında herkese eziyet eden biri olmaya başladı . Delirmiş gibiydi . Bir sadiste dönüşüyordu . En büyük sorun o krallığın tek varisiydi . Eğer öyle olmasa belki de krallık için bir umut vardı . Ama bir yolu yoktu . Bu tahtan kaçamazdı ve ona biçilen kaderi kabullenmeliydi . Siyah gözlerini pencereden alıp , yatağına döndü . Üstünde beyaz ve şık bir elbise vardı . Bu elbiseyi giymesi gerekliydi . Gardırobunda hiç beyaz renkli elbise yoktu . Neredeyse hepsi siyahtı . Bu beyazlar içindeki elbise ona gelinliğini andırmıştı . Giyemediği , o güzel gelinliği . . . Derin bir nefes alarak , gelinliğini unutmaya çalıştı . O aklına gelince , geçmişine gitmişti ve o muhteşem hatıralarına . Yüzünün mutlulukla güldüğü o günlere . Kafasını , sağa sola sallayıp , üstündeki elbiseyi çıkarmaya başladı . Odasına hizmetçi almıyordu , ona kimse soyunmasında , ya da giyinmesinde yardım etmiyordu . Kapısını hep kilitlerdi , dışarı çıktığında bile . Ayrıca , onun eziyet ettiği bir çok kişi vardı . Saray halkı ondan çok korkardı . Kral ve Kraliçe onun aksine daha mütevazi ve daha sevecen biriydiler . Kızlarının bu hali yıllarca onlara eziyet etmişti . Ve onu bu durumdan kurtaramıyorlardı . Kaç kez büyücülere başvurmuşlardı , kızları için ama büyücüler bile bir şey yapamamışlardı . Zoya ‘nı üstünde garip bir büyü vardı ve kimse o büyüyü kaldıramıyordu . Büyü aslında onu büyücülerden ve büyülerden korumak için bedenine yapılmıştı ama bu büyüyü büyücüler anlamamıştı . Büyüyü yapan kişi bu büyücülerden daha güçlü biriydi . Ve anlamadıkları bu büyüyü , Prensese yapılan kötülük büyüsü gibi algılamışlardı . Prenses’in kötü olmasının sebebini , bu büyüye bağlamışlardı . Zoya elinde elbiseyi aldı ve bakmaya başladı . İçi hiç rahat değildi . BU elbiseyi giymek istemiyordu . Annesine söz vermese , siyah bir elbise ile törene katılacaktı . Bunun sözünü yıllar önce vermişti annesine ve bozamıyordu . Ateş sözü bozulmaz bir sözdü . Elbiseyi giyindi ve zorlanarak , bağcıklarını kapattı . Elbisenin yanındaki , kristallerle süslenmiş ayakkabılarını da , yatağa oturarak giyindi . Nihayet bittiğinde derin bir nefes aldı ve ayağa kalktı . Aynanın karşısına geçip kendine bakmaya başladı . Hayatında bir kez daha beyaz elbise giyineceğini sanmıyordu hiç . Bu ona biraz garip gelmişti . Elbise gerçekten gelinliğe benziyordu . Elbisenin , kristalleri üstünde ellerini gezdirdi . İtiraf etmek istemese de bu elbiseye bayılmıştı . Düz siyah saçlarını açıp , son kez taradı . Bu gün kraliyet tacını giyecekti . Muhteşem olmalıydı . Onu saray çalışanları dışında 3 yıldır kimse görmemişti . Tam 3 yıldır saraydan çıkmıyordu . Davetlere katılmıyordu . İçinde bitmek bilmeyen bir yas saklıyordu . Tarağını çekmecesine bıraktı ve son kez kendisine aynadan baktı . Hazırdı artık . Ne kadar istemese de mecburdu ve hazır olmalıydı . Odasından çıktı ve kapısını kilitledi unutmadan . Aslında bunu hiç unutmuyordu . Asla unutmaması gerekirdi . Bu çok önemliydi . Hele ki odasına girmek isteyen onlarca casus varken . Sarayın hizmetkarları onu görünce , korkuyla yana çekilip baş eğiyorlardı . Zoya onlara o kadar eziyet etmişti ki , en kötüsü saraydan çıkmalarına bile izin vermiyordu . İşinden ayrılmak isteyeni öldürtüyordu . Hizmetçiler , Zoya koridordan uzaklaşana kadar başlarını kaldırmamışlardı ve bir heykel gibi durmuşlardı . Onu gördüklerinde , korktuklarından , nefeslerini bile tutup , duruyorlardı , hareketsiz . Zoya , tüm güzelliği ile halkının karşısına çıkmıştı sonunda . Sesler kesilmiş ve her kes pür dikkat , tahta doğru yürüyen kıza bakıyordu . Zoya dik bir şekilde kimseye bakmadan tahtına ulaşmıştı . Halkı onun hakkında çok şey duymuştu . Hem de çok kötü dedikodular ama kızı görünce bu dedikoduların yalan olduğunu sandılar . Hiçte kötülük yapan birine benzemiyordu . Evet çok güzeldi ama güzel kişilerde kötülük yapar . Önemli olan onun içinde ne olduğuydu . Kalbinin nasıl olduğuydu . Halkı onu ilk kez görse de , onun ne kadar kötü biri olduğunu herkes bilirdi . Beyaz teni , siyah saçları , siyah gözleri ve uzun boyu onu herkesten farklı gösteriyordu . Bir tablo gibiydi . En iyi ressamın hayalinden fırlamış bir çizimdi sanki . Hiç ateş elementi prensesine benzemiyordu . Onu iyi tanımasalar , herkes onun güzelliğine hayran kalırdı . Ama onun duruşu , ‘ Ben tehlikeliyim . Benden uzak durun ’ sinyalleri veriyordu . Siyah saçları , karanlığın en koyu tonundaydı . Düz saçları , bir kılıç misali , omuzlarından sarkmıştı . Ne kadar güzel olsa da , onun kalbi kötüydü . Kötülük yapmaktan zevk alırdı . Hizmetçilerine işkenceler yaptırıp , bundan zevk alırdı . Eline bir kere bile kılıç almamıştı . Tüm işkenceleri askerlerine yaptırtıyordu . Askerleri bile ondan nefret ediyordu ama ona karşı çıkanında sonu , işkence ve ölümdü . Yeminle bağlı oldukları prenseslerine asla karşı gelemiyorlardı . Hatta bazıları büyü ile bağlanmıştı , onlar en kötüleriydi . Prensesin en kötü isteklerini sorgusuz sualsiz yapıyorlardı . . . Kral ve Kraliçe bile ona söz geçiremiyordular . Çünkü o tek Prenses’di . Gelecek varisti . Kral oğlunu genç yaşında kaybetmişti . Oğlunun katiliyse hala bulunmamıştı . Ona da bir şey olursa , taht vârissiz kalırdı . Kral kaç yıl emek verdi Arlond krallığını korumak için . Tanımadığı birinin tahta geçmesine göz yumamazdı ama Prenses Zoya ’ya da bırakmak istemiyordular . Çünkü biliyordu , o çok kötü kalpliydi . Kral ve Kraliçe ölürse Arlond krallığı da ölür . Kimseni dinlemeden , hep kendi bildiğini yapan biriydi Zoya . Yine de ondan başka çareleri yoktu . Kanunlarına göre 18 yaşını dolduran Kralın ilk çocuğu tahtın varisi olarak seçilmeliydi . Ağabeyi öldüğünden dolayı , tahtın tek ve mecburi varisidir . Kız ya da erkek fark etmezdi . Kural , kuraldı ! Zoya ile evlenecek kişi , Arlond krallığının Kralı olacaktı . Bu süre zarfında , kimse ile evlenmek istememişti , Zoya . Kral olacak kişiyi , taht için hazırlamaları gerekliydi ama o kişi daha ortada yoktu . Kral ve Kraliçe ona bir kaç kişiyi tavsiye etseler de sonu Zoya’nın bağırıp , hizmetçilerini balkondan aşağı atması ile bitmişti . Kızdığında gözü hiç bir şey görmüyordu . Sanki bir canavara dönüşüyordu ve etrafındaki her kese , zarar veriyordu . Bu canavarın kimin yarattığı malum değildi . Kral ve Kraliçe eski sevecen ve nazik kızlarını geri istiyordu . Bu dilekleri imkansızdı . Kraliçe Stella kızının güzelliğini hayranlıkla izliyordu . İyi ki , ona zamanında bu beyaz elbisenin sözünü verdirtmişti . O söz olmasa kesin o siyah elbiselerinden biri ile çıkacaktı . Zoya kendi hayatını kendisi mahvediyordu ve bunun farkında bile değildi . Yıllarca beklenen an gelmişti . Bu gün Kral , Zoya’nı varisi ilan edecekti . Onun kocası kral olacak kişi ise yoktu . Zoya onunla evlenmeye kalkacak kişini öldüreceğini açık bir şekilde herkese duyurmuştu . Kraliyet ailesinde olan kızları , 16 yaşında evlendiriyordular ama Zoya artık 18 yaşındaydı . 18 yaşında olduğundan , varis ilan ediliyordu . Aslında taht hiç umurunda değildi . Aklı fikri birilerine işkence yapmaktı . Sessizlik istiyordu ve bu kalabalık , isteklerini hiçte karşılamıyordu . Prenses Zoya güzelliği ve kötülüğü ile tüm krallıklara nam salmıştı . 1 hafta önce krallığın en güçlü lordlarından biri , Efros kendine güvenip , Zoya’ya herkesin önünde evlilik teklif etmişti . Herkes merakla Zoya’nın cevabını beklerken , Zoya prensin kafasını tuttuğu gibi , duvara vurdu . Kılıç kullanmasını bilmese de , güçlü biriydi . Bu yaptığı herkese ders olmuştu . Kimse böyle bir hataya bir daha düşmeyecekti . . Arlond krallığı büyüktü ve en güçlü krallıklardan biriydi . O yüzden Efros’un babası sesini çıkaramadı . Zoya’nın annesi ve babası , üzgün bakışlarla kızlarına bakıyordu . Zoya’nın bu yaptığından büyük utanç duyuyorlardı . Zoya ise nefretin ışığı olan siyah gözleri ile , Efros’a son kez bakıp salondan çıkmıştı . Kral tacı eline alarak , tahtında oturan kızına bakıyordu . Doğru mu , yanlış mı yaptığına emin değildi . Ama bir korkusu daha vardı . Zoya varis olduktan sonra , onları ortadan kaldırıp , tahta geçmesi . 3 yıldır kızlarının nasıl değiştiğine şahit olmuşlardı . Neler yaptığına şahit olmuşlardı . Yaptıkları , akla , hayale sığmayacak şeylerdi . Neden bunu da yapmasın ki ? Yapardı , bunu bile yapardı ama sorun şuydu . Zoya yönetmek istemiyordu . Babasının kurduğu krallığı mahvedeceğinin farkındaydı . Ne kadar kalpsiz olsa da , bunu düşüne biliyordu ama asla bunları dile getiremezdi . Ağzını her açtığında kalp kırıyordu ya da ciddi anlamda , insanların kemiklerini kırdırıyordu . Yine de kızının onları öldüreceği düşüncesi , yaşlı kralın en büyük korkusu haline gelmişti . Kendi kızı da olsa , bunu gözünü kırpmadan yapa bilecek biriydi Zoya . Kimseye acımayan , kötü kalpli prenses . Kral endişeyle ve kararsızlıkla , tahta doğru adım attı . Sarayın büyük bahçesinde olan bu törene , Arlond halkı katılmıştı . Kötülüğün doğumunu izliyordular , korkuyla . . . Tören açık havada olsa da , kral zorlukla nefes alıyordu . Ayakları geri geri gidiyordu resmen . Kendini yürümek için zorluyordu . Tahta yavaş adımlarla yaklaştı . Her adım da verdiği karardan pişman oluyordu . En sonunda kendin toplayıp , halkına döndü . Başka şansı olsa keşke diye düşündü . Başka bir çocukları olsa hiç vakit kaybetmeden onu veliaht ilan eder , Zoya’nı da bir adaya sürgün ederdi . Yalnız kalırsa belki düzelirdi . Bu düşüncelere son kez dalıp giderken , yapması gereken görevin farkına vardı . Bunu yapmaya mecburdu . . . “ Prenses Zoya’yı ,varis ilan ediyorum . İtirazı olan varsa ya şimdi söylesin , ya da sonsuza kadar sussun ” dedi halkına bakarak . Halkının gözlerinde nefret , hüzün , korku , endişe vardı . Yaşlı kral anlıyordu onları . Kendi gözlerinde bile büyük bir pişmanlık vardı . Yine de bir umut , halkına olan son haykırışıydı . Varislik törenin de herkes sevinmeli , mutlu olmalıydı ama bu törende herkes siyahlara bürünmüştü . Zoya’ya dur diyecek kimse yoktu . Kral itirazı olacak birin ararken , ordu generali korkarak da olsa elini azcık kaldırmıştı . Fakat gözleri Zoya’nın keskin , karanlık gözleri ile birleştiğinde , elini hemen aşağı indirdi . Zoya siyah gözlerini , generalin gözlerine dikerek , alayla gülümsedi . Bir kere görmüştü onu , elini indirse de , Zoya’nın elinden kurtulamazdı . Zoya er ya da geç general bunu ödetecekti . O hiç bir yanlış kabul etmez . Kimseyi affetmemişti bu zamana kadar , generalinde onun gözünde , hiç kimseden farkı yoktu . Kral son bir kes halkına baktı . Her kes kafasını aşağı salmıştı . Üzgün bakışlarla taca bakarak , hayatını , halkının hayatını kızına teslim etti . “ İtirazı olan yoksa , Prenses Zoya’yı , Arlond krallığının , tek ve gerçek veliahttı ilan ediyorum ! “ Dedi verdiği karardan pişman olarak . Ama söz ağızdan bir kere çıkmıştı . Geri alamazdı . Taç’ı Zoya’nın başına koyduğunda , derin bir nefes aldı . Zoya da hoşnut değildi bu törenden . Umurunda da değildi , bir krallığı yönetmek . Canını sıkmıştı bu ve bu gece generalin çığlıkların tüm krallığa duyuracaktı . Törenin bitmesi için sabırsızlanmıştı . Gözü sürekli Generalin üstündeydi . Ona gerçek Prensesin ne kadar kötü olduğunu , bir kez daha hatırlatacaktı . Ve bu hatırlatma ona bir ömür yetecekti . Bir daha Prensesin işine karışamayacaktı , bu sayede . Zoya ayağa kalktığında , tüm halk isteksizce alkışlamış ve “ Yaşasın prenses Zoya . ” diye bağırmışlardı . Zoya’nın yüzünde bir gülümseme yarandı . Ama bu mutluluktan ziyade sadistçe bir gülümsemeydi . Arlond halkını tehlikeli bir gelecek bekliyordu . Tabi kaderin başka planları vardı . Ondan habersiz , sadist gülümsemesi yüzünü kaplamıştı . Tören bittiğinde , hızlı adımlarla odasına yürüdü . Nefret ettiği beyaz elbiseni merdivenlerden çıkarken , parçalamaya başlamıştı bile . Onun sevdiği tek renk siyahtı . Bu elbisenin içinde , fazla bile durmuştu . Annesine söz verdiğinden , kendini zorlayarak giyindi . Şimdi sinirini elbiseden çıkarmaya başlamıştı . Elbisenin parçaları sarayın koridorlarına dökülmüştü . Hizmetkarları onun bu sinirine uzaktan , korkarak bakıyorlardı . Öyle sinirliyken , ona yaklaşmamaları gerekirdi . Nihayet Zoya odasının , kapısına geldi . Kilitli kapıyı açıp içeriye girdi ve arkasından sıkıca kapattı . O içerdeyken zaten kimse içeriye girmeye cüret edemiyordu . Odasında , ilk yaptığı , gardırobuna yönelmek oldu . Kapıları kırarcasına açıp , içinden siyah elbiselerinden birini çıkardı . Başındaki Taç’ı çıkarıp , duvara fırlattı . Hiç bir şey umurunda değildi şu an . Üstün hızla değişip , dışarı çıktı . Aklı hala generalde kalmıştı ve sessizce odasında oturmak istemiyordu . Sabahtan beri yeterince sabretmişti . Generalin artık , ceza vakti gelmişti . Hızlı adımlarla aşağı inip , bahçede olan askerlere yürüdü . Askerler tek sıra halinde , önünde durmuşlardı . Korkuyla gözlerini yere dikmişlerdi . Prensesleri buraya asla iyi bir şey yapmak için gelmiyordu . Bununda arkasında bir kötülük vardı . Kalplerinin çarpıntıları duyuluyordu , sessizlikte . “ Bana generali getirin ! ” dedi yüzünde sadistçe bir gülümsemeyle . Bu bir emirdi . General bile olsa , karşılarındaki kişi , gelecekteki Kraliçeleriydi . O yüzden getireceklerdi . Şimdiden , Generale acımaya başlamışlardı bile . Askerler onun ne yapacağını anlamıştı . Sözünü ikiletmeden hemen yanından ayrılmışlardı . Biraz daha dursalar , Prensesin sabrı taşıp , onlara eziyet ederdi . Görüp , göre bilecekleri en korkunç kişiye hizmet ediyorlardı . Elleri bağlı , bağırarak getirilen general , tüm sarayı korkuya salmıştı . Bahçenin ortasında veliaht olmasının şerefine generale işkence edecekti . Bu gün yeterince sıkılmıştı ve şimdi rahatlamalıydı . Onu rahatlatan tek şey başkalarının acı çekmesiydi . Ama bu rahatlama da sesler kesilince kayboluyordu . Hayatında yaptığı hiç bir şey onun kalbinin soğumasına yardım etmemişti . Her gün daha fazla köreldi kalbi , her gün daha fazla acı çekti ve acı çektirdi . Askerler , generale diz çöktürerek , Zoya’nın önüne attılar . Zoya kötü bir gülümseme ile konuşmaya başladı . “ Törende hangi elini kaldırdın General ? ” Yüzünde alaycı ve sadist gülümseme vardı . Gözleri ateşle parlıyordu . Onu mahvetmek istiyordu . Avı elinde olan bir avcıydı ve onu yemeğe hazırdı . “ Ben elimi kaldırmadım Prenses Zoya . Ben başka bir şey için yaptım . . - “ diye konuşmaya başlarken Zoya sözünü kesti . “ Hatırladım sağ elin . ” deyip generalin etrafında döndü . Avını yemeden önce , onunla eğleniyordu . Kendi kendine konuşup , kahkaha atıyordu . Generalin yalvarışlarının , bir önemi yoktu onun için . İçinde gram acıma duygusu barındırmıyordu . General artık daha yüksek bir sesle yalvarmaya başlamıştı ama Zoya onu dinlemiyor plan yapıyordu . En sonunda kahkaha atarak , askerlere döndü . “ Önce sağ elinin parmaklarını , sonra bileğini , sonra da kolunu çıkarın ama kırmayın ! ”deyip generalin önüne geçti . Askerler bir birlerine bakıyorlardı . Kırmadan nasıl yapacaklardı ? Ya da bir birinin kolunu nasıl çıkaracaklardı . Hiç bir bilgileri yoktu . Yanlış yaparlarsa , kendilerini generalin yanında bulurlardı . Hiç kimse öne geçmeye cesaret edemezken , en sonunda liderleri bir kaç kişiye , gözüyle işaret ederek gelmelerini söyledi . Biraz daha gecikseler , hepsinin sonu gelirdi . Askerler generale , acıyarak , yaklaşırken , Kral Maksis’in sesi duyuldu . “ Durun! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz ! ? ” diye bağırdı , yaşlı adam . Askerler büyük bir umutla , Krallarına baktılar . Belki prenses Zoya’yı durdura bilir diye . Zoya sinirle babasına dönerek ” Kör müsün ? “ Dedi . Kalp kırmakta üstüne yoktu . Her kelimesi kötü ve aşağılayıcıydı . Kral sinirle kızına bakarak askerlere döndü . Onları durdurmalıydı . “ Generale elinizi sürmeyin ! “ Dedi , yine bağırarak . Askerler bir krala , bir Zoya’ya baktılar . Zoya sinirle nefes alarak , ” Devam edin ! ” diye bağırdı . Sonra babasına dönüp , ” Onun yerinde olmak istemezsin sevgili Kralım . Odanıza gidip uyuyun yoksa sizi şimdi öldürür ve kraliçe değil de , direk kral olurum bu krallığa ! ” Diye tehdit etti . Babası canını sıkmıştı . Eğlencesine mani oluyordu . Bu gecesini böyle hayal etmemişti . Yaşadığı hayal kırıklığı , onu sinirlendiriyordu . Maksis’in korktuğu başına gelmişti . Yaşlı kral üzgün bakışlarını generalin üstünde gezdirdi . Onu kurtaramazdı . Tüm askerler Zoya’dan korktuğundan , Krallarını dinlemiyorlardı bile . Ve şimdi Zoya onu öldürse onu durdura bilecek biri çıkmayacaktı . Yaşlı kral kalbi acıyarak , arkasına döndü . Başını utançla aşağı salıp , sarayına yürüdü . Artık bu sarayda misafir gibiydi . Sanki tüm krallık Zoya’nındı . Kral sadece krallığa ait kararlar veriyordu ama askerler Zoya’ya aitti . Ordu generalinin onun önünde diz çökmesi bile en büyük kanıttı . Kral gittiğinde Zoya onun arkasınca sadece gülümsemişti . Şimdi generalin çığlıklarını dinliyordu . Çığlıklar ona geçmişini hatırlatıyordu . . . Askerler işlerini bitirdikten sonra , yerlerine geçti . General sırt üstü yerde uzanmış , derin derin nefes alıyordu . Yüzünden boncuk boncuk terler dökülüyordu . Bağırmaktan sesi kısılmıştı . Zoya ona yaklaşarak ay ışığının önünü kapatmıştı . Parlak , siyah gözleri ile ona baktı . Gülümsedi . . . Ama bu pişmanlıkla dolu bir gülümsemeydi . Her zaman bunu yapardı . Önce işkence ettirir sonra pişman olurdu . Dengesiz biriydi . Ani duygu patlamaları yaşıyordu ve kendini durduramıyordu . Yaptığı kötülüklerin haddi , hesabı yoktu . Gelen pişmanlığını da bir kaç cümle ile önlüyordu . Onu kimse anlamazdı . Karanlık gözlerinde seni kaybettirir ve kendini bulmanı engellerdir . O ateş kraliçesiydi . Geçmişinde onu çok yaktılar , şimdi o birilerini yakarak kendince intikam alıyordu . Ama bu kişiler gerçek düşmanlarından çok daha uzaktı ve çok daha güçsüzdü . Geçmiş , geçmişti ama izlerini hala taşıyordu . Kimse ona inanmadı . Kimse ona güvenmedi . Şimdi o da onlar gibi . Kimseye güvenmiyor . Kimseye inanmıyor . Kimseye acımıyordu . Yaptığı şeyden önce zevk alıyor , sonra pişman oluyor . Öyle bir karakteri vardı onun . Yaptığı işkencenin pişmanlığı ile , omuzları düşmüştü . Yavaş adımlarla saraya doğru yürüdü . Onu gören saray hizmetçileri koşarak bir yerlerde saklanıyordu . Bu onun da gözünden kaçmamıştı . Birilerinin ondan korkması , ona sadece kötü hissettiriyordu . Oysa ne çok istiyordu herkes tarafından sevilmek . Sevgiye muhtaçtı . Ama yalnızdı , yaptıkları yüzünden . Sadece pişman olduğunda bu gibi şeyleri düşünüyordu . Odasına gidip camın kenarında oturdu . Bir yıldız misali parlıyordu gözleri . Ama bu mutluluktan parlamıyordu . Gözünden dökülmeye hazır olan göz yaşlarıydı bunlar . Elinin tersiyle göz yaşların akmadan sildi . Ağlamamalıydı , güçlü durmalıydı . Ayağa kalkıp yatağının yanına yaklaştı . Yatağının altında ki en çok siyah gözüken ahşap tahtayı kaldırdı . İçinden günlüğünü ve kolyesini çıkardı . Bu günlük ve bu kolye onun her şeyiydi . Tek arkadaşıydı günlüğü . Ona içinden geçen her şeyi yazıyordu . Kötü gününü , iyi gününü sadece bu günlük biliyordu . Yine içinden geçenleri yazmaya başladı . İşte yine içinden geçenleri yazarken ağlıyordu . Sadece bu günlüğe bir şeyler yazarken ağlıyordu zaten . Başka türlü ağlamaz o . Son yazdıklarıysa çok dikkat çekiciydi . “ Kimse benim varis olmamı istemiyor . Bu zehirli şarap benim kurtuluşum ola bilir . İçinde zehir olduğu şarabın renginden belli . Bu şarabı içersem belki ölürüm . Buna belki intihar denir . Belki suikast . Kim ne isterse desin . Ben yıllar önce öldüm zaten . Yaşayan ölü gibiyim . Bu zehir benim intikamcı ruhumu serbest bırakır sadece . Asla maksadıma ulaşamayacağım . Hep onlardan korkacağım . Onlara cehennemin nasıl bir yer olduğunu gösterecektim ama kendimi yok ettim sadece . Cehennemde görüşelim . Hayatımda yaşamak varsa yarın görüşürüz günlüğüm . Tek arkadaşım . ” Göz yaşların silip günlüğü gizli yerine koydu . Ahşap tahtayı da her zaman ki gibi koydu . Belki de bu günlük hep burada gizli kalacak . İçinde sırlar dolu . Başkası tarafından açılırsa , krallıklar bir birlerine düşman olurlar . Fazlasıyla kan dökülür . Her şeyin sebebi bu günlük olur . İçinde herkesi bir birine düşman edecek sırlar saklı ve bu sırları , Prenses Zoya ve bu günlük biliyor . O yüzden açılmaması en iyisi . Ama eninde sonunda bu günlük açılacak . Zoya intikamını alamadı hiç bir şeyin ama belki açan kişi intikam ala bilir . Zoya ayağa kalkıp masanın üstünde olan kırmızı şarabı kadehe döktü . Ve yürüyerek yatağına yaklaştı . Yatağına uzanıp şaraba uzun uzun baktı . Kırmızı şarap , kan gibi kırmızı . Bu şarabı içerse sadece kendi kanı dökülür ama bunu içmezse hala başka kişilerin kanı dökülmeye devam eder . Kendini rahatlatmak için çok sayıda kişinin kanını döktü . Ama hepsi günahkardı . Generalin bile günahı vardı . Bu zamana kadar bir çok kadına tecavüz etmişti . Bunları kral bilmese de Zoya çok iyi biliyordu . Bunları Zoya’ya bildiren ise , onun gizli yardımcısıydı . Zoya hiç bir şey bilmiyor gibi gözükse de aslında her şeyi biliyordu . Son bir kez daha kadehe baktı . Ve fısıldayarak bunları söyledi “ Kaderimde yaşamak varsa , bu zehir beni öldüremez . Eğer vadem dolmuşsa al canımı gitsin . ” Bu sözlerden sonra , kadehin içindeki şarabı tek dikişte içti ve kadehi bir tarafa fırlattı . Tavana bakarken tüm hayatı gözünün önünden geçiyordu . Mutlu günleri , kötü anları . İlk aşkı , ağabeyi . Sonunda onlara kavuşacaktı ama gerçekten kavuşur muydu onlara . Onca günaha girmişti . Yüzlerce pişmanlığı vardı . Sevdiği yüzüne , bir daha aşkla bakar mıydı ? Etraf bulanıklaşmaya başlamıştı bile . Doğru mu , yoksa yanlış mı yaptığını bilmiyordu ama buna kader karar verecek . Baktığı tavan artık kararmaya başlamıştı . Bu onun sonuydu ve birisi ona yardım etmeyecekti . Bu onun farkındaydı . Belki de kendi sonunu kendisi getiriyordu . Belki de ölmek istiyordu . Artık hiç bir şey yapamayacağının farkındaydı ve intihar ediyordu . Bu hayat artık ona zor gelmeye başlıyordu , yaşamak , nefes almak . Son 3 yıldır , saraydan çıkmamıştı . Tek yaptığı , hizmetçilerin bir açığını bulup , onlara eziyet etmek . Bu hayatta bir şey yapamayacağını anlamıştı . Günü günden deliriyordu . Kendisini durduramaz duruma gelmişti . Düşüncelerine ve yaptıklarına hakim olamıyordu . O Arlond tahtına layık biri değildi . Tüm krallıklar onun varlığından rahatsızdı . Olurda tahta çıkarsa , bu Krallıklar arasında , soruna yol açacaktı . Öldürülmesi için bir çok tuzaklar kuruluyordu Prensese . Bir çok suikastçılar gönderiliyordu . Yemeklerine , suyuna zehir konuluyordu . Bunların hepsini kral engellese de , bu işin sonu gelmiyordu . Bu saldırılar artıyordu . Zoya da bunun farkındaydı . Olanları duyuyordu ama elinden bir şey gelmiyordu . Sanki tüm dünya ona düşman olmuştu . Bu hayat artık onun yaşamasını istemiyordu . Hiç bir şey onu mutlu etmezken , kendini ve yaşamını sorguladı son günlerinde . Ne için yaşıyordu ? Neden hala hayattaydı ? İnsanlara eziyet etmek için mi ? Sonsuz gelen bu azap dolu hayata artık katlanamıyordu . Belki de bu şarap , ona göklerden gelen bir işaretti . Suikastçılar işlerini yapamıyorsa , belki de , ilk kez kendi işini kendisi yapmalıydı . Kafası yumuşak yastığına rağmen ağrımaya başlamıştı . Kalp ritmi sakinleşirken , düşünceleri sessizleşmeye başladı . Bir ömür susmayan o düşünceler , nihayet şimdi , son anında susmuştu . Yüzünde bir gülümseme belirdi ve tavana diktiği gözlerinden , 2 damla firar etti . Tavan dönmeye başlamıştı , bedeni soğumaya . Parmaklarını bile kıpırdatamıyordu . Yavaş yavaş gözlerini kapattı ve karanlığa büründü etrafı . Bilincini kaybederken gözlerinin önüne Ağabeyinin ve sevgilisinin ölümü geliyordu . Onların intikamın almadan Zoya’da ölüyordu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Sabah olduğunda Kral ve Kraliçe yemek salonunda Zoya’nın inmesini bekliyordular . Beklerken ikisi de çok gergindi . Bu gün kızları ne yapacaktı ? Kimlere eziyet edecekti ? Yoksa sırada onlar mı vardı ? Bunu düşünmeden edemiyorlardı . Kralın gözünün önüne , generalinin hali geldi . Revirde yanına gitmişti ama adam baygındı . Kıp kırmızı olmuştu , acınacak haldeydi . Bir kral olarak , kendi generalini bile koruyamıyordu . Oğlunun ölümünden sonra kendini bırakmıştı resmen . Güçten düşmüştü . O kadar emindi ki , oğlu kral olacaktı ve Arlond tahtına oturacaktı . Kendisinden bile daha iyi yönetecekti bu krallığı . Eskisinden bile güçlendirecekti . Ama hayır hayallerine , oğlunun acı kaderi mani oldu . Onu taht için hazırlamıştı . Oğlu merhametli ve iyi bir yöneticiydi . Diğer 3 krallık bile onun lider olmasını istiyordu . Ama şimdi Zoya’yı hiç istemiyorlar . Herkesin kendince sebepleri vardı . Maksis bile istemiyordu . Kızının neden böyle kötü olduğunu anlayamıyordu . Ona ne kötülük ettiler bilmiyordu . Ne yaşadığını bilmiyorlardı . Tek bildikleri , Zoya bir katliamdan sağ çıktı ve ondan sonra değişti . . . Kraliçe Stella soğuyan kahvaltıya baktı . Onun gelmesini bekliyorlardı . Zoya asla odasında kahvaltı etmezdi . Her sabah , hatta sabah herkesten önce masada olurdu . Kahvaltı etmeyi severdi , ailesiyle birlikte . Endişelenmeye başlamıştı artık Kraliçe Stella . Hizmetçinin birin yanına çağırıp Zoya’nı uyandırmasını istedi . Ama hizmetçi korktuğundan hemen reddetti . Asla prensesin odasına girmemesi gerektiğini bilirdi . Zoya , birinin odasına girmesinden hiç hoşnut değildi . Hele bir hizmetçi etrafı temizlerse günlüğün bulur diye korkuyordu . O yüzden kimseyi odasına girmesine izin vermiyordu . En sonunda Kraliçe ayağa kalkıp kızının odasına taraf yürüdü . Hizmetçilerin gitmeyeceğine emindi artık . Kapını tıklattı ama odada ses yoktu . Yine tıklattı emin olmak için ama yine ses yoktu . “ Kızım gire bilir miyim ? ” dedi bu sefer de nazik bir sesle . Yine odadan ses gelmeyince , kraliçe dayanamadı ve kapını açtı . Odaya bakarken kızının yatağında olduğunu gördü . Yatağa yaklaşıp kızının solgun yüzüne baktı . Her zaman solgun gözüküyordu bembeyaz teni olduğundan ama bu sefer bir başkaydı . Kraliçe endişelenerek elini kızının alnına değdirdi ama buz gibiydi . Hiç bu kadar soğuk olmazdı ki . Kraliçe endişelenerek “ Kızım . .? ” dedi sakin ve endişe dolu çıkan sesiyle . Ses gelmiyordu ama korkarak , “ Zoya.. Kızım . . Kalk kızım . . . ” diye seslenmeye başladı . Nefes alışları zorlaşmıştı . Kalbi sıkışıyordu her ona seslendiğinde . Ve kızının hayatta olmadığını anlayınca , Kraliçenin sesi tüm sarayda yankılandı . . . Prenses ’in vadesi dolmuştu bile . . .

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Ölüm Yıllıkları

read
1K
bc

Kan Kırmızı (Türkçe)

read
3.6K
bc

Tutku'nun Esiri

read
6.5K
bc

ALFABETA (+18)

read
14.3K
bc

ÇAPKIN +18 (365 Gün Serisi)

read
16.6K
bc

YERALTI KRALİÇESİ +18

read
23.9K
bc

Mafyanın Barbi Bebeği

read
139.8K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook